Biz adam olur muyuz?
Follow @dusuncemektebi2
Bu cümledeki ‘adam’ erkeği ya da kadını değil, her ikisini ifade eder. Buna ‘insan’ da diyebilirdik ama o zaman ‘adam olmak’ deyiminin anlamını vermezdi, onun için böyle dedik.
Nasıl adam olabiliriz? Sorusunun cevabı birkaç türlü verilebilir: Bir insan için övülen hasletleri edinir, yerilen hasletlerden arınırsak. Ä°nsan olarak yaradılış gayemizi gerçekleÅŸtirirsek. Zararlı olmaktan uzaklaşıp faydalı olabilirsek. Allah’a iyi bir kul olursak… Aslında bunların hepsi aynı ÅŸeydir ve iyi bir müslüman olmaktan ibarettir. Yanı ‘adam olmak’ için iyi bir müslüman olmak gerekir. Bunun kulağı tırmalayan tek yönü, bugün dindar, hatta aşırı dindar gözüktüÄŸü halde bu hasletleri taşımayan Müslümanların varlığıdır. Buna da cevabımız bellidir; demek ki, bugün dindarlıktan anladığımız ÅŸeyler gerçek dindarlık olmayabilir.
O halde ikinci soru: Peki, nasıl iyi bir müslüman olabiliriz? Bunun cevabı da en kestirme ÅŸekliyle ÅŸudur: iç ve dış düÅŸmanlara karşı zafer elde etmekle. Ä°ç düÅŸman kim? Kısaca nefsimizin arzuları: Yani hep kendimizi, tenimizi, zevkimizi düÅŸünmemiz, bencillik. Mide, ÅŸöhret ve makam ÅŸehveti, diÄŸer ÅŸehvetler. Bunların hepsine birden ÅŸehvetperestlik diyebiliriz. Hodbin, bencil, egoist kelimeleri de bu konuda bize yardımcı olabilir. Bir de dış düÅŸmanlarımız var, yani dâhili ve harici bedhahlarımız. Kısaca içimizden ve dışımızdan bize kötülük düÅŸünenler.
Ä°ç ve dış düÅŸmanlara karşı zaferin araçlarını Allah bir ayette özetlemiÅŸ; Kitap, mizan ve demir. Yani ahlak, hukuk ve yaptırım gücü. Bunun bir anlamı da ÅŸu: Güçlü olmadan dünyayı da ahireti de kazanamazsınız, kendinizi de baÅŸkasını da aÅŸamazsınız.
Ä°ÅŸte insanın bütünüyle varlık sebebi bu zaferleri kazanıp ‘adam olmak’tır. Hukuk da bunun için vardır. Yani hukuk hedef deÄŸil, bu hedefin vasıtasıdır. Vasıtaların da vasıtaları vardır. Bunlar böyle uzar gider.
Biz adam olmak için bir hadisi ÅŸerifin anlamını verelim derken yolumuz buralara düÅŸtü. Åžimdi ÅŸu evrensel öÄŸütlere bakalım:
Resulüllah Efendimiz buyuruyorlar ki:
‘Üç ÅŸey günahları silen kefaret, üç ÅŸey insanın derecesini yükselten hasletler, üç ÅŸey kurtarıcı sebepler, üç ÅŸey de insanı helak eden sebeplerdir.
‘Günahları silen üç ÅŸey: Zor ÅŸartlarda bile abdest almak, bir namazdan sonra diÄŸerini özlemek, cemaatlere adım atabilmek. Ä°nsanın derecesini yükselten üç ÅŸey: Açların karnını doyurmak, selamı yaygınlaÅŸtırmak, insanların uykuda oldukları gece saatlerinde kalkıp namaz kılabilmek. Kurtarıcı üç ÅŸey: Öfke halinde de sevgi halinde de adil olmak, varlıkta da yoklukta da itidalli yaÅŸamak, gizlide de açıkta da Allah’tan korkmak.
Helak eden üç ÅŸey: Teslim olunan bir ihtiras, peÅŸine düÅŸülen arzular ve kiÅŸinin sadece kendisini beÄŸenmesi’. Bu hadisi ÅŸerif Bezzar’ın Müsned’inde vardır ve ‘hasen’ derecede bir hadistir. Bu alanlarda elbette baÅŸka ÅŸeyler de vardır, bunları sadece bir örnek olarak düÅŸünmeliyiz.
Bu yazıda sadece bu son üçünü ele alacaktık.
Ä°htiras diye çevirdiÄŸimiz kelime ‘ÅŸuh’tur. Åžuh Türkçeye çoÄŸunlukla ‘cimrilik’ diye çevrilir. Oysa bizim cimrilik dediÄŸimiz ÅŸey Arapçada ‘buhl’dür. O da kötü bir huydur ve Resulüllah Efendimiz ondan da Allah’a sığınmıştır. Ama ÅŸuh ile aralarında derin farklar vardır. Åžuh, benlikte var olan, nefsin tabir caizse DNA’larında bulunan bir ihtirastır, varlığın baÅŸkasında bulunmasından rahatsızlık duyma halidir, her ÅŸeyin kendisinin olmasını istemedir. Yani buhl gibi sadece verilecek yere vermeme deÄŸil, alınmayacak ÅŸeyi de almayı istemedir. Onun için Allah ‘ÅŸuh nefislerde hazır haldedir’ (Nisa 128) buyurur. Bu ifadenin erkeklerin hanımına karşı serkeÅŸlik ve haksızlık etmesi anlatılırken kullanılmış olması da anlamlıdır. ‘Kim nefsindeki ÅŸuhtan kendini koruyabilirse iÅŸte kurtulacak olanlar onlardır’ (HaÅŸr 9; TeÄŸabun 16) buyurur. Buhl, elindekini vermekten cimrilik etmek, ÅŸuh ise baÅŸkasının elindekinin de kendisinin olmasını, hem de ihtirasla istemektir. Sonuçta ÅŸuh sahibi, yani ÅŸahîh helal haram çizgisi tanımaz. Bunun için ‘ÅŸuh ile iman ikisi birden kulun kalbinde asla bulunmaz’ buyrulmuÅŸtur. (Taberi sahih). Bunun için ÅŸuh helak edici bir huydur. Ä°manın kalpten çıkıp gitmesine kadar onu kovalar.
Bu karşılaÅŸtırmalardan ÅŸu da anlaşılır: Demek ki, ÅŸuh/hep banalık hırsı nefsin bir yerlerinde saklı bir gen, ya da yardımcı bir program gibidir. Onu tamamen çıkarmak mümkün olmayabilir, ama önemli olan onun kalbe hâkim olmamasıdır, onun aklın ve teslimiyetin emrine girmesidir. Böyle olmazsa ‘ÅŸuhhun mutâ’, yani boyun eÄŸilen, teslim olunan, itaat edilen bir ihtiras haline gelir ve insanı helak eder.
Müellif: Faruk BeÅŸer / YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.