Sosyal Medya

Alev Alatlı: Tanrı Matematiği yazandır

“Neden bir şey yok değil de var? Çünkü eğer bir şey yoksa, o zaman matematiğin başı dertte… İyi de, ne olmuş? Bir takım sembollerin karışması, tutarsızlaşması dünyanın neden umurunda olsun? Umurunda, çünkü dünya matematiğe itaat ediyor gibi duruyor.



Ama etmek zorunda deÄŸil.  Eder gibi duruyor ama etmek zorunda deÄŸil. BildiÄŸimiz matematiÄŸin bir çalı olduÄŸunu düÅŸünün.  Birkaç kökten büyüyor ve her geçen gün dal atıyor.  Tüm bilimleri, tüm verileri de diÄŸer bir çalı gibi düÅŸünün.  Bu da yerçekimi, ışık, molekül zincirleri gibi bir kaç temel kökten büyüyor ve her gün yeni dallar atıyor, hatta bu yeni dallardan bazıları diÄŸerlerine ne benziyor ne de uyuyorlar. Matematik çalısı ile bilimlerin çalısı birbirlerinin aynısı deÄŸil.  Farklı yasalara göre büyüyorlar.  Matematik çalısı, katıksız tümdengelimle büyüyor.  Veri/bilim çalısı ise deneylerle ve ölçümlerle – tümevarımla – sarsıla, atlıya büyüyor.  Bilim adamları eski dalları buduyor yeni dallar büyütüyorlar ya da aşılıyorlar.  Makaslarını bileyen, yeni veriler. 
 
Ancak, iki çalı benzeÅŸiyor da.  Ä°kisinin de ÅŸekli kaba,  en azından bazı dalların kümelenme biçimleri benziyor.  Bu benzeÅŸmenin mantıklı bir nedeni yok.  Mantık bir yoldan gider.  Veriler hemen her yoldan.  BaÅŸtan bilemezsiniz.  Bu nedenle her bilimsel deney yeni bir kumardır.
 
Bilim/fen matematiÄŸin izinden gider.  Tümevarım, tümdengelimin izinden gider.  Zaman geçtikçe bilim çalısı matematik çalısına gittikçe daha çok benzemeye baÅŸlar – dala dal, filize filiz.  Hangi çalının hangi çalının peÅŸinden gittiÄŸini zaman farkından anlarız.
 
Büyük olaylardan bazılarına bakalım.  Geçen yüzyılda James Clerk Maxwell elektrik ve manyatizme dair dört tane “Mazxwell denklemi” buldu.  Bu denklemler veya onların parçaları deneylerle doÄŸrulandı.  Maxwell matematik denklemleriyle oynadı ve ışığın dalga teorisi  ortaya çıktı.  Matematik ışığın elektromagnetizmin bir türü olduÄŸunu söylemiÅŸti.  Deneyler daha sonra bunu da doÄŸruladı.  Bir kaç yıl sonra Einstein görecelik matematiÄŸi ile oynadı ve eneji-kütle denklemi, e=mc2 çıktı.  Sonraki testler ve nükleer bombalar bu formülü de doÄŸruladı.  BaÅŸka türlü de olabilirdi.  Deneyler e=MC5 ya da e=m2c formülünü ya da sayısız baÅŸka ihtimalleri doÄŸrulayabilirdi.  Ama öyle olmadı.  Deneyler matematik dalını doÄŸruladılar.
 
Birkaç yıl sonra Einstein genel görecelik matematiÄŸini ortaya koydu ve yerçekiminin bu yanılsama olduÄŸunu söyledi.  Madde,  uzayı büküyor.  Enerji ve momentum uzay-zaman sürekliliÄŸini (continuum) büküyor.  Gezegen meteoru “çekmiyor.”  Meteor yanından uçuyor  ama  gezegene bir anlamda yuvarlanıyor. ÇekimmiÅŸ gibi görünüyor.  Einstein’s eÄŸrilik denklemleri,  Maxwell’in denklemleri gibi, bir dalga denklemine götürüyor.  Yani denklemlerin ışık saçan sonuçları var.  Bu demek ki, ışık hızında hareket eden yerçekimi dalgaları var. Fizikçilerin yerçekimi dalgalarının varlığına dair  dolaylı  kanıtları dev pulsarların ya da neutron yıldızların orbital emisyonlarında bulmalarının üstünden yetmiÅŸ yıl geçti. 1917’de, Einstein yerçekimi ya da eÄŸrilik denklemlerini yayınladıktan hemen sonra, Karl Schwarzschild özel bir simetrik durum için çözdü onları. Schwartzschild’in denklemleri  gereÄŸinden fazla kütlenin yerçekim denklemini sonsuzluÄŸa kadar geniÅŸletebileceÄŸini gösterdi (bu, bir terimin 0’la bölünmesi gibi).  Kara deliklerin varlığına iÅŸaret eden bu denklemlerdi.  Yıllar sonra Kara Deliklerin varlığına ve bunların bizim Samanyolu da dahil olmak üzere sık galaksilerin ortasında olduÄŸu iliÅŸkin giderek daha çok sayıda kanıt ortaya çıktı.
 
Bunlar verilerin/bilimin matematiÄŸi izlemesinin meÅŸhur örnekleri.  Bu kadar net olmamakla birlikte her gün, her dalda bilimsel verilerin matematiÄŸi izlediÄŸini görüyoruz.  Ne kadar çok matematik öÄŸrenirsek,  tabiatı o kadar iyi görüyoruz.  Ne kadar çok nonlinear matematik öÄŸrenirsek,  tabiat o kadar nonlinear görünüyor.
 
Asırlaca kaosu kaba gürültü saydık. Kaos matematiÄŸini  yakın zamanlarda öÄŸrendik ve kaosu hava durumlarında, kalb vuruÅŸların,  moleküler titreÅŸimlerde bulduk.  Matematik çalısını ne kadar iyi açarsak, aralarında daha çok bağılantı olduÄŸunu görüyoruz.  Zamanla deneyler bu baÄŸlantıları onalıyor.  Öyle olmaya da bilir ama oluyor.  Bilimin matematiÄŸin peÅŸinden gitmediÄŸi durumlar olabiliyor ama bütünde öyle deÄŸil. Bütünde bilim matematiÄŸin peÅŸinden gidiyor.
 
Allah bütün bunların neresinde?
 
Tabiatın derinliklerine her gün biraz daha fazla nüfuz ediyoruz  ama  O’na dair bir ipucu yakalayamıyoruz.  Kanıt yok.  Allah matematikte de yok,  deneylerde de.  Onu ne mikroskop ne de teleskopta görmüÅŸ ya da ölçmüÅŸ deÄŸiliz.  Gözlemlenebilir kainatta yok gibi duruyor.  Ayak izi bırakmamış gibi.  Tüm bulabildiÄŸimiz fizik kanunlarına göre ÅŸekillenen olaylar.  A, A deÄŸil’e, A deÄŸil baÅŸka bir ÅŸeye akıyor.  Allah’la açıklayabildiÄŸimiz bu oluÅŸumu Allah’sız da açıklayabiliriz.
 
Usavurum bir kez daha ÅŸüphe ile sonuçlanıyor.  Ne kadar çok öÄŸrenirsek, toprak ayağımızın altından o kadar çok kayıyor. Bir adım sonra niye genlerimizi ya da düÅŸüncelerimizi sürdürmek için yaÅŸam savaşı  verdiÄŸimizi düÅŸünmeye baÅŸlıyoruz.  Bütün bunlar nihilizme doÄŸru gidiyor.  Ve nihilizmle sonuçlanabilir de.  Hayatın bizim anlayabileceÄŸimiz bir manası yada amacı olmayabilir. Bizim Allah düÅŸüncemiz, Pavlov’un dediÄŸi gibi bir toplumsal refleks,  Spinoza’nın söylediÄŸi gibi doÄŸadan kaynaklanan korku, ya da Marks’ın söylediÄŸi gibi kitlelerin afyonu, ya da Freud’un dediÄŸi gibi kendi babamızın kozmik gaza dönüÅŸtürülmüÅŸ ÅŸekli yada sosyo-biyologların dedikleri gibi, bazı bencil genlerimizin otoriteye gözükapalı baÄŸlılıklarının sonucu.
 
Allah’ın varlığını kendi içimizde ya da çevremizde hissettiÄŸimizi düÅŸünüyoruz ama bu bir yanılsama olabilir.  Hissediyoruz ama tanımlayamıyoruz.  Beynimizdeki nöral ÅŸebeke bu iÅŸi iyi bilir.  Onlar yüz milyonlarca yıldır bu iÅŸi yapmak, hissettikleri örüntüleri önceden kaydettikleri örüntülerle eÅŸleÅŸtirmek üzere evrimleÅŸtiler. Yüzleri, müzik parçalarını, mevsimleri tanırız ama onları nasıl tanımlayacağımıza dair hemen hemen hiç bir fikrimiz yoktur.  Bir ismi nasıl hatırladığımızı, bir soruya nasıl cevap verdiÄŸimizi ya da yeni bir fikir ürettiÄŸimizi  izah edemeyiz.  Sadece yaparız.  Nöral ÅŸebekemiz bir ÅŸekilde becerir. Aynı ÅŸekilde olmayan bir Allah patternini de tanıyor olabilirler.  Genetik anlamda Allah’ı bir görüp bir kaybetmenin özel bir avantajı var gibi de durmuyor.  Bir görünüp bir kaybolan  ya da  varlığı hissedilen Allah’ın,  nöral ÅŸabekemizin deja-vu yada ‘dolduruÅŸ’ türü bir animolisi olması mümkündür.  Biz  Allah’ı  Kanizsa üçgenini tanır gibi tanıdığımızı düÅŸünebiliriz: Kanizsa üçgeni olmadığı gibi Allah da yoktur.
 
Gözlerimizdeki ve beynimizdeki neural ÅŸebeke olmayan kenarları ve parlak içiyle Kanizsa-üçgeni yanılsamasını oluÅŸturur ve sürdürür.  Oysa bu sayfada böyle bir üçgen yoktur.  Bu üçgen Kant’ın “duyuların yardımı olmadan, düÅŸünsel içgüdü ile anlaşılan,”  orada bir yerde, duyuların  ötesinde ‘kendi başına birÅŸey’  bir  numen (noumenon) deÄŸildir. Tersine, duyularımızn ve beyinlerimin bir fenomeni (phenomenon) yani,  duyuların tanıdığı ve bilimsel olarak tanımlanabilir ve test edilebilir bir veridir. Bizim bir görünüp-bir kaybolan Allah’ımız ya da Onun Gölgesi ya da Onun Eseri aynı durumda olabilir – rastgele bir kainatın rastgele bir galaksisindeki  rastgele bir gezegenin üzerinde yakın bir tarifte ve kısıtlı olarak evrimleÅŸmiÅŸ bir yaratığın neural tellerindeki bir  yansılsaması.
 
 
Kainat enformasyondur
 
Ben daha farklı bir sonuça varıyorum.  Kainat enformasyondur.  Büyük bir bilgisayar çipi gibi.  Bence bir gün enerjinin enformasyonla iliÅŸkili olduÄŸunu göreceÄŸiz.  Enformasyon dalgaları veya cisimcikleri, infoton’lar olabilir. Enformasyon Leibnitz’in monadları gibi bölünemeyecek kadar küçük akıllı cisimciklerde toplanabilir.
 
DoÄŸaya ne kadar çok bakarsak, yapılanmasında o kadar çok enformasyon görüyoruz.  Yapılanma, enformasyondur.  Bizim DNA’mız etten yapılmış enformasyondan ibaret.  Beynimizdeki, omurgamızdaki ve kaslarımızdaki  neural aÄŸ enformasyon ÅŸifreler, depolar ve ÅŸifre çözer.  Kültürlerimiz ve ekonomimiz enformasyon depoları ve akılarından ibarettir.  1940larda  Bell laboratuarlarında Claude Shannon  pure  enformasyon teorisinin ilk yasalarını buldu.  Dünya bu yasalara uyar gibi duruyor.  TermodinamiÄŸin entropisi soyut enformayon teorisinin entropisinin aynısıdır. Bir yüz, bir yıldız ya da galaksi  kümesi gibi “pattern”ler,  azami bilginin yerel noktası ya da  asgari entropi ima eder. 1957’de Stanfordlu fizikçi E.T.Janesistatistiki kuantum mekaniÄŸi kuralının  (Gibbs olasılık dağılımı) temel matematiÄŸi  enformasyon teorisinin maximize edilmesinin sonucudur.  Bunu kanıtlamak için ne bulgulara deneylere ne de Niels Bohr’a ihtiyacınız var. Bütün ihtiyacınız soyut enformasyon teorisidir.
 
Görüp kaybettiÄŸimiz enformasyondur.  Bu süreç bitlerle baÅŸladı. Åžimdi artık fuzzy motık bizi fitlere götürüyor.  Bugüne kadar büyük küplerle çalışıyorduk ve küpün bir binary  köÅŸesinden  öteki binary köÅŸesine atlıyorduk.  Åžimdi fuzzy matematik bile köpüÄŸün içinde koca bir dünya olduÄŸunu söylüyor ve biz bu dünyaya dalıyoruz.  Kübü siyah-beyaz bir köÅŸesinden diÄŸer köÅŸesine kadar delebiliriz.  Fuzzy matematik. Fuzzy fizik. Fuzzy makina zekası.  Olasılık ve göreceli frekansı subsehood ya da parçanın içindeki bütünle ile ikame edebiliriz.  Daha da büyük neural aÄŸları, bilgisayarları ve birleÅŸik neuro-bilgisayarlaru daha çok matematik için devreye sokabilir, daha çok yapılanma bulabilir daha çok enformasyon elde edebiliriz.  Ve bu sadece bir baÅŸlangıç olur: It from fıt.
 
Allah enformasyon mudur?  
 
Bu da bir sonraki soruyu getirir: Allah enformasyon mudur?  Bu söylendiÄŸi kadar garip olmayabilir.  Niye olsun ki,  biz Allah’a her ÅŸey dedik: aÅŸk, güç, zihin, enerji, tabiat, maximum olasılık.  Ama ben Allah’ın enformasyon olarak doÄŸru olmadığını hatta bu tanımın anlamı bile olmadığını düÅŸünüyorum.  Enformasyon olan kainat.  Enformasyon olan fiziki yapılanma.  Kainat  Allah’la ilgisi gözün görmeye ilgisi gibi.
 
Bence Allah’ın bilimin matematiÄŸi izlemesi ile ilgisi var.  Bence orada birÅŸey,in farkına varıyoruz.  Tarif edemediÄŸimiz bir ÅŸeyin.  Bir plan var ki onu tanıyoruz.  Ya da Plan.  Her bir yeni matematiksel içgüdü ile, her bir yeni fuzzy veri ile bir plan ya da matematik yapılanması  hesabı yapıyoruz.
 
Bütünbunlar bir sonraki saniyede deÄŸiÅŸebilir.  Bilim çalısı matematik çalısının peÅŸinden gitmekten vazgeçebilir.  Veri mantığı izlemeyebilir.  Enerji bundan böyle kütlenin ışık hızının karesinin çarpımına eÅŸit olmayabilir.  Okyanus dalgaları bundan böyle sıvı mekanikçilerinin denklemlerine göre hareket etmeyebilirler.  Ampuller watları yükseldikçe parlamayabilirler.  Neden-sonuç iliÅŸkisinin tüm kanavası eriyebilir veya dağılabilir.  O zaman bu tez de dağılır.
 
Ama farzedinki bu söylediklerim olmayacak.  Farzedinki bilim matematiÄŸi daha yüzlerce, binlerce, milyonlarca, milyarlarca yıl izlemeye devam edecek.  Plan hypotezi fuzzy doÄŸrularla büyüyecek.  Pitagoras ve diÄŸer  teoremler  emirler yaÄŸdırmaya bizler o emirlere riayet etmeyi sürdüreceÄŸiz. Tanıyıp da açıklayamadığımız  o gölge duygusu, görünüp de kaybolan, pattern  açıklığa kavuÅŸacak.  Allah olamaytabilir ama Matematik yapıcısı var ve Bilim onun Peygamberi.
 
Erkek ya da kadın,  bir ÅŸey ya da hiçbir ÅŸey, matematiÄŸi yazdı. Allah, MatematiÄŸi yazandır.  MatematiÄŸi Allah yazdı.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.