Kemal Sayar: Kahkaha kimden yana?
Follow @dusuncemektebi2
Gülmekle hem kendimizin oyuncu bir halde olduğumuzu gösterir hem de karşımızdakini bu oyuna katılmaya çağırırız. Kahkaha bizi olumlu bir duygu haline çağırır, gülmeye sıklıkla, gülerek cevap veririz. Gülerek muhatabımızı dostluğa ve barışa, birlikte gülmeye çağırırız.
‘Mizahın gizli kaynağı’ demiÅŸ Mark Twain, ‘neÅŸe deÄŸil kederdir. Cennette mizah yoktur’. Mizah bizi günlük hayatın zorlanmalarına karşı korur ve kimileyin, içinde bulunduÄŸumuz çıkmazı yeni biçimlerde görmemizi saÄŸlar. Mizah ve gülme, insan tecrübesinin her kültür ve bireyde ortaya çıkan evrensel bir veçhesi. Bebekler dört aylık iken baÅŸka insanların eylemlerine gülmeye baÅŸlar. Gülme adeta beyinlerimize yaratılıştan kodlanmıştır, sağır ve kör doÄŸan çocuklar dahi baÅŸka insanların kahkahasını duymadan gülebilir.
Mizah toplumsal bir fenomendir zira baÅŸka insanlarla birlikteyken, yalnız zamanlarımıza kıyasla çok daha fazla neÅŸeli ve ÅŸakacı oluruz. Evet tek başımıza bir komedi programı izliyor veya bizi güldürebilen bir kitap okuyorken de neÅŸelenebiliriz ancak yine de bir ÅŸeye cevap veriyoruz bu durumda, bir tür sahte sosyalliÄŸin içindeyiz. Mizah ötekiyle etkileÅŸimde ÅŸekilleniyor, onu etkileme, onunla bir iletiÅŸim kurma veya ona bir ÅŸey anlatma çabasıyla beliriyor. Bir ÅŸakanın güldürebilmesi için cereyan ettiÄŸi sosyal ortamda herkesin kuralları anlayıp onlara uyması ve bir anlam dünyasını paylaÅŸabilmesi gerekir. Åžakayı dikkatle dinlemediÄŸinizde veya tam ortasında kalkıp gittiÄŸinizde, kural ihlal edilmiÅŸ olur. Wittgenstein’ın söylediÄŸi gibi, size atılan topu geri atmak yerine cebinize koyduÄŸunuzda, ÅŸaka biter.
Mizah bir tür oyundur aslında, bir homo ludens olarak insanın oyuncu tarafıyla ötekini oyuna çağırmasıdır. Mizahla birbirimizi eÄŸlendirir ve oyun imkanlarımızı geniÅŸletiriz. Oyun insana pek çok duygusal, toplumsal ve düÅŸünsel yarar saÄŸlar. SöylediÄŸimiz veya yaptığımız ÅŸeye karşı gayrı ciddi bir tutum almakla hem ciddiyetin getirdiÄŸi sıkışmışlıktan sıyrılır hem de ruhsal açıdan kendimizi rahatlatırız. Tıp tahsilimin son yılında iki ay acilde çalışmıştım. Acilin arka odası o an iÅŸi olmayan doktorların bir araya gelip sohbet ettiÄŸi, tabir caizse ‘stres attığı’ bir yerdi ve kahkahası hiç eksik olmazdı. Bu hal, zaten yoÄŸun bir zorlanma altında olan hekimlerin, rahatlama ihtiyacı içinde en ufak bir ÅŸakaya mübalaÄŸalı bir biçimde teki vermeleriyle ortaya çıkıyordu. Güç zamanlarda gülme ihtiyacımız artıyor. Darbe dönemlerinin ardından mizah dergilerinin tirajında yaÅŸanan patlama, Türkiye’nin toplumsal sıkışmışlığı için bir emniyet kapağı iÅŸlevi görmüÅŸtür.
Mizah üretmek için bireyin çevresinden veya kendi hatıralarından gelen bilgiyi zihinsel olarak iÅŸleyebilmesi, fikir, kelime ve eylemlerle yaratıcı bir biçimde oynayabilmesi gerekir. Eskiyi ve günceli, yeni bir biçimde söze ve eyleme dökerek onu farklılaÅŸtırır ve buradan bir mizah üretiriz. Gülmek, güncel olanla beklenti, gerçekte olanla ÅŸakada sunulan temsil arasındaki uyumsuzluÄŸun aÅŸikâr olmasıyla mümkündür. Astığı astık kestiÄŸi kestik bir adamın bir ÅŸakada düÅŸürüldüÄŸü aciz durum, bizi güldürür. Yer deÄŸiÅŸtiren ÅŸey de bizi güldürür. Sarsaklık, beceriksizlik, saçma bir ÅŸeyin ısrarla tekrar etmesi, tuhaf, anormal, yersiz bir ÅŸey bizi güldürür.
Mizah zor zamanlarda bir hayatta kalma stratejidisir. Saraybosnalılar savaÅŸ zamanlarında bile mizahı elden bırakmamışlardı. Ä°zlediÄŸim bir belgeselde birkaç genç, kentte ölmeden su almaya nasıl gidilebileceÄŸinin parodisini yapıyordu. Nazi toplama kamplarında da en ağır ÅŸartlara raÄŸmen insanların mizaha tutundukları, var olan durumun mizahını oluÅŸturarak hayata dair bir umut penceresi aralamaya çalıştıkları bildirilmiÅŸtir.
Mizah içinde bulunduÄŸumuz durumu bir süreliÄŸine de olsa deÄŸiÅŸtirerek yeni bir gerçeklik hissi oluÅŸturur. Dünyanın nedensel zincirleri kırılmış, toplumsal pratikler tersyüz edilmiÅŸ ve bildik rasyonalite terk edilmiÅŸtir. O ÅŸakayı dinlerken, sonucun ne olacağını bilmediÄŸiniz bir gerilimin içindesiniz. Son vuruÅŸu görmekle gülmek veya gülümsemek gerçekleÅŸir. Lastik gerilir gerilir ve iÅŸte o vurucu espriyle ÅŸaklar. Hikâye içinde yavaÅŸça akan zaman, ani bir yoÄŸunlaÅŸmayla hitama erer.
Bir ÅŸaka söylenemeyeni söyler, gerilimi azaltır. Ä°yi bir ÅŸaka ise sadece gerilimi azaltmakla kalmaz, irade ve arzuyu özgürleÅŸtirir, durumu deÄŸiÅŸtirir. AÅŸina olan aÅŸinalığını, sıradan olan sıradanlığını, gerçek olan gerçekliÄŸini kaybeder. Åžaka, kabul edilmiÅŸ bir kalıbın aslında o kadar da gerekli olmayabileceÄŸini bize hatırlatır. Åžakanın anti-törensel doÄŸası bize sosyal törenlerin keyfiliÄŸini, içinde bulunduÄŸumuz durumu deÄŸiÅŸtirebileceÄŸimizi ve hatta mizahın toplumsal eleÅŸtiri haline gelebileceÄŸini duyumsatır.
Gülmekle hem kendimizin oyuncu bir halde olduÄŸumuzu gösterir hem de karşımızdakini bu oyuna katılmaya çağırırız. Kahkaha bizi olumlu bir duygu haline çağırır, gülmeye sıklıkla, gülerek cevap veririz. Gülerek muhatabımızı dostluÄŸa ve barışa, birlikte gülmeye çağırırız.
Gülmenin anlamı da zaman içinde deÄŸiÅŸiyor; mizahın muarızlarınıza saplanan bir ok olduÄŸu zamanlardan onun iletiÅŸiminin sempatik bir rüknü sayıldığı ve stresle baÅŸ etmenin elveriÅŸli bir aracı kabul edildiÄŸi zamanlara geldik. Cinsellik, saldırganlık veya bir kültürün ifade etmekle zorlandığı duygular, sıklıkla mizah marifetiyle dışa vuruluyor.
Her millet ve alt kültürde kültürel ana akımın dışında kalan bireyler alay konusu edilebilir. BaÅŸkasının talihsizlik ve tasasını alay konusu yaparak buradan bir gülmece çıkarmak, Eflatun’dan bu yana eleÅŸtiri konusu olmuÅŸtur. BaÅŸka insanın periÅŸanlığına gülmek ise iktidara gülmek deÄŸil, iktidarsız olana gülmektir. Mizah güçsüz olana doÄŸrultulduÄŸunda, baskıcı ve ayrımcı politikaların zalimce bir vasıtası olur.
Ä°ngilizler Ä°rlandalılara, Ä°sveçliler Finlilere, Çekler Slovaklara, Lazlar Kürtlere, Kürtler Lazlara güler. Karşımdakini gülünç bulmakla geçici bir zafer yaÅŸarım. Mizah bazen toplumsal baskıya hizmet eder ve bazen de bastırılmış olanın geri dönüÅŸünü temsil eder. Mizah bize olmak istemediÄŸimiz kiÅŸi olduÄŸumuzu açıklar. O kaçıp durduÄŸumuz, yüzleÅŸmekten korktuÄŸumuz kiÅŸi. TürklüÄŸümüzü, davranış kalıplarımızı, kötü alışkanlıklarımızı sıklıkla mizah konusu yapar ve milli ‘hasletlerimizle’ dalga geçeriz. Gerçek mizah, bana sorarsanız, kiÅŸinin ve toplumun kendisini de makaraya alabilmesi demektir. KiÅŸinin kendisiyle dalga geçebilmesi, kendini o kadar da ciddiye almaması bir olgunluk emaresidir. Mizah bu anlamda olgun bir psikolojik savunma mekanizmasıdır. Åžaka ve espri yapabilen insanlar daha esnek, kıvrak ve zeki insanlardır. Gerçek mizah baÅŸkasını incitmek istemez, bir parça kendine de gülme tozu taşır içinde; kahkahanın nesnesi gülen öznenin kendisi olur. Mizah bu yönüyle antidepresandır. Bizi hayatın içindeki delilikle yüzleÅŸtirir. Dünyayı ona katlanarak sevebilmemizi mümkün kılar.
Åžaka anti-törendir. Milan Kundera ÅŸöyle yazar: “Birinin ÅŸapkası yeni kazılmış bir mezarda tabutun üzerine düÅŸer, cenaze anlamını kaybeder ve gülüÅŸ doÄŸar.”
Freud, Åžakalar ve Bilinçdışıyla Ä°liÅŸkileri adlı kitabında neden güldüÄŸümüzün nedenleri üzerine sürekli kendimizi kandırdığımızı iddia eder. Åžakaların zekice nüktelerine güldüÄŸümüzü sanırız. Ancak Freud’a kalırsa bilmeye yanaÅŸmadığımız daha itibarsız kaynakları vardır zevkimizin. Öyle olmasaydı niye bu kadar saldırganlık ve cinsellik içerikli ÅŸakalar olsundu deÄŸil mi? EÄŸer Freud’un söylediÄŸi gibi, kendini kandırma mizahın ekseriyetinde baskın bir öÄŸeyse, bu durum günümüzün ırkçı ve ayrımcı mizahı için daha bir doÄŸru olsa gerektir. Etnik ÅŸakalara gülenler, “Bu yalnızca bir ÅŸaka” der geçerler. Günümüzde mizah geçmiÅŸ yüzyıllardan farklı olarak olumlu bir deÄŸer olarak görülüyor ve arzu edilir bir erdem sayılıyor. Mizahın olumlu iÅŸlevleri uygulanıyor. Oysa mazluma ve maÄŸdura yönelik mizah, zalimlik ve saldırganlığın bir vasıtası haline de gelebilir. Ahlâk dışı ve zalimce ÅŸakalar insanları güldürmez; dolayısıyla gerçek mizahın bir parçası da sayılmayabilir. Kadınları aÅŸağılayan, Müslümanları aÅŸağılayan (Charlie Hebdo’yu hatırlayalım), bir etnik kökeni hor gören, göçmenleri ve hatta göç yolunda can verenleri alay konusu eden bir mizah sadece zalimliÄŸe hizmet eder.
Nükteler de söz savaÅŸlarının vazgeçilmez bir unsuru olagelmiÅŸtir. GeçmiÅŸ çaÄŸlardan beri rakibini zekice nükteleriyle alt eden kiÅŸi, entelektüel üstünlüÄŸünü de tesciller. Yine hiciv, özellikle politik eleÅŸtiri için kuvvetli bir silahtır. Mizah bazı örtük mesajların dolaylı yollardan vermenin ve böylece bir etki yaratmanın aracı kılınabilir. Gezi olaylarında ‘orantısız zeka’ ve benzeri üstenci söylemlerle mizahın bir politik vasıta haline getiriliÅŸini hatırlayalım. BaÅŸka insanları alay konusu edip onları ve kılık kıyafetlerini, deÄŸerlerini, yaÅŸam biçimlerini aÅŸağılamak kendi statünüzü onların üstüne çıkarmanıza hizmet eder. BaÅŸkasına gülme, baÅŸkasıyla gülmeden farklı olarak bir tür saldırganlık nüvesi taşır. Mizahın saldırgan biçimlerde kullanımı grup üyelerini hizaya sokmak ve sürüden ayrılanları engellemek için de kullanılabilir. Grup dışında kalanın eylem ve tutumları alay konusu yapılarak, grup normları pekiÅŸtirilir.
Mizah sosyal olarak pek çok mesaj verebilir. Bunların bir kısmı sosyal açıdan destekleyici diÄŸer kısmı da güç ve statü farklarını pekiÅŸtiren zorlayıcı ve saldırgan olabilir. Bu yüzden mizah ve ÅŸakalaÅŸmanın da bir adabı olmalı. Merhametin imdada çaÄŸrılması gereken acılar vardır. Böylesi durumlarda iÅŸi mizaha vurmak duyarsızlık ve hatta zalimlik olarak algılanabilir. Merhamet gereken yerde bir baÅŸkasının sorununa gülmek, ıstırabı çoÄŸaltacaktır.
BaÅŸka insanlara acı vererek eÄŸlenme geçmiÅŸ çaÄŸlarda yaygındı. Roma imparatorları gladyatörleri ölümüne dövüÅŸtürürdü. Fransa’da akıl hastaları, Ä°ngiltere’de Afrikalı insanlar, ‘insanat bahçeleri’nde halkı eÄŸlendirmek için kullanılırdı. Osmanlıda ÅŸaklabanların merdivenlerden aÅŸağı yuvarlanmak suretiyle insanları eÄŸlendirmesi gayet doÄŸal kabul edilirdi. Zalimce mizahın yakın tarihli bir örneÄŸi Irak’ın Ebu Gureyb hapishanesinde yaÅŸananlardır. Mahkûmların neden çıplak biçimde üst üste yığıldığı sorulduÄŸunda bazı askerler bunun bir ÅŸaka, ‘öyle eÄŸlencesine’ yapılmış bir ÅŸey olduÄŸunu söylemiÅŸlerdir. YeÅŸilçam sinemasında mahalle imamının arsız, hınzır ve fırıldak bir insan olarak resmedildiÄŸi filmler vardır. Hatta yakın zamanlara kadar resmi imam veya dindar figürü sinemamızda böyle bir ÅŸeydi. Türkiye’de ulusalcı/sol mizah (Turhan Selçuk’un karikatürlerini hatırlayalım) giyim kuÅŸamından dindar olduÄŸu anlaşılan kadın ve erkeÄŸin sıklıkla riyakâr, yoÄŸun cinsel arzularını saklayan, hilebaz karakterler olarak tarif etmiÅŸtir. Bir tür özsömürgeleÅŸtirme diyebileceÄŸimiz bu yaklaşım, mizahın egemen sosyal güçlere hizmet eden ve toplumsal hiyerarÅŸiyi pekiÅŸtiren zalim doÄŸasına örnek verilebilir.
Hayatın siyaha kestiÄŸi, politik kavganın hayatı tam manasıyla zapt ü rapt altına aldığı bazı dönemlerde, mizah hayatlarımızdan çekilir. Çok ciddi bir biçimde kutuplaÅŸmış ortamlarda mizah ilk kurbanlardan biri olur. Ciddiyet ve haklılığa dair güçlü vurgu, gülme ve neÅŸeyi adeta yasaklar. NeÅŸe, bakarsınız devlete karşı iÅŸlenmiÅŸ bir cürüm haline gelir. Oysa mizahın en çok yakıştığı yerlerden birisi de siyasettir. Mizah siyaseti hasımlar arasında bir kafa koparma yarışı olmaktan çıkarır ve onu zeki olanın kazanacağı bir rekabete dönüÅŸtürür. Meksika’nın Zapatista’larını ve altkumandan Marcos’u sevimli kılan bir ÅŸey de mizahi anekdotlarıydı. Böylece direniÅŸçileri ‘insan’ olarak sunmayı baÅŸarıyor ve sempati topluyordu. George Orwell’in söylediÄŸi gibi, “her ÅŸaka bir devrimdir”. Åžaka hayal edilemeyeni hayal edilebilir kılar. Bir gün ‘sadece ÅŸaka’ olan ÅŸey ertesi gün gerçeÄŸin ta kendisi olabilir.
Bitirmeden birkaç söz de ‘muhafazakârlar’ için edeyim. ‘NeÅŸesiz dindarlık’ hayatı ve dini acılaÅŸtırıyor. Endonezya’nın en büyük camiinde bir sabah namazı öncesi vaiz cemaate ÅŸen ÅŸakrak bir ÅŸeyler anlatır ve onları güldürebilirken, bizim din anlayışımız çok somurtuk olabiliyor. Latife, ÅŸaka, mizah ve nükte dini hayatlara nadiren sokuluyor ve bu haliyle de yaÅŸanan din, dışarıdaki hayatın coÅŸku ve neÅŸesini tam manasıyla içine alamıyor. Din ve hayat ayrışıyor. Dindarlığı dünyadan bir tür el etek çekme, riyazet ve asık suratlılık olarak gören zihniyet dinin insana dair olduÄŸu gerçeÄŸini ıskalıyor. Pek çok insan dindarlığını ruha daha fazla ıstırap vermek üzere kurgulayabiliyor. Ä°nsan oyuncu bir varlık ve oynama imkânı bulduÄŸunda kendisini daha fazla kabul edilmiÅŸ hisseder. Dini kanaat önderlerinin toplumla mizah üzerinden kuracakları iletiÅŸim, onların dini yaÅŸayışına halel getirmeyeceÄŸi gibi, özellikle gençlerle daha sahici bir diyalogun da kapısını aralayabilir. Din sentetik deÄŸil, organik bir dil ve yaÅŸayışa muhtaç. Kendi kusurlarımızı da alay konusu yapabileceÄŸimiz, büyük bir hızla deÄŸiÅŸen bir hayatın içinde dindar kalabilmenin gerilim ve çeliÅŸkilerinden mizah üretebileceÄŸimiz bir ‘din dili’ hayatı kuÅŸatır, topluma daha sahici sözler söyler.
‘Kahkaha benden yana’ diye yazmıştı Kierkegaard. Peki biz ondan yana mıyız?
KAynak: Nihayet Dergisi, sayı: Nisan 2016
Henüz yorum yapılmamış.