Türk Tipi Müslümanlık’ ekolü sosyolojik bir mefhumdur
Follow @dusuncemektebi2
Türk Müslümanlığı olgusunu ele almadan önce ilk olarak ifâde etmemiz gereken husus bu kavramın sosyolojik bir kavram olduğudur. İslamiyet’in farklı bir formu olarak asla ve asla algılanmamalıdır. Çünkü esas itibarı ile Müslümanlık/İslamlık her şeyi ile tamam olmuş, sabit bir inanışı ifade etmektir.
Bu inanışın temel hususları, yâni Kur’an kelamı ile sabit ve nettir. “Türk Müslümanlığı” veya “Arap Müslümanlığı” gibi tanım ve kavramsallaÅŸtırmalar yukarıda da ifâde ettiÄŸimiz gibi sosyolojik bir tespittir. Bu tespit birey ve toplumların psikolojileri ve karakterlerinin sosyal, ekonomik ve siyasi olmak üzere belirli ÅŸartlar sonucunda oluÅŸturdukları inanç ÅŸekillerini tanımlamak için kullanılmaktadır.
Türkler tarihleri boyunca gerek yaÅŸadıkları coÄŸrafya gerekse iliÅŸki ve temas içerisinde oldukları komÅŸu kavimler ile konargöçer bir sosyolojik yapıya mensup olmaları hasebiyle bir çok farklı kültür, inanç ve deÄŸerleri tanımış ve görmüÅŸtür. Özellikle de konar-göçerlik dolayısı ile farklı coÄŸrafyalar; farklı insan toplulukları ile karşılaşılmış ve bu topluluklar ile kültürel alışveriÅŸ içerisinde olmuÅŸlardır.
Türklerin Ä°slamiyeti kabulüne kadar, Türk milleti için tarihi realite göz önüne alındığı zaman genel geçer sabit ve kabul görmüÅŸ bir dinî inanıştan bahsetmek asla mümkün deÄŸildir. Çünkü Türklerin inanç tarihleri zaman, ÅŸartlar, siyasi olaylar ve ticari iliÅŸkiler nedeni ile zaman zaman farklılık arz etmiÅŸtir. Bunun yanı sıra bilhassa girift bir yapıdadır.
Özellikle Ä°slam öncesi dönemde konargöçer bir toplum olmaları dolayısı ile totemcilik, bir takım tabiat kültleri (atalar, yer ve gök, doÄŸa olayları vb.) ile ÅŸamanî ritüeller benimsenmiÅŸtir. Tarih literatüründe yanlış bir tanım olarak Türklerin inanç durumu “ÅŸamanizm” adı altında tanımlanmış ise de Åžamanizm bir din deÄŸil sadece ritüel ve inanış ÅŸeklini ifâde eden bir kavramdır. Özellikle “kam” adı verilen ÅŸamanî önderlere ait ritüeller Türkler tarafından inançlarını yaÅŸayış ve ifâde ediÅŸ ÅŸekli olarak kabul görmüÅŸtür.
Türkler, Ä°slam öncesi dönemde yaÅŸadıkları coÄŸrafyanın kozmopolit yapısı, Ön Asya ve Orta Asya’daki misyonerlik faaliyetleri ile siyasi ve ekonomik sebepler dolayısı ile eski dinî geleneklerinin yanı sıra Maniheizim, Budizim gibi Asya inançları ile az da olsa Hıristiyan ve Musevi (Karaylar/Karaim) inançlarının da etkisinde kalmışlardır. Fakat bu yeni ve farklı inançları benimseyen Türklerin aynı zamanda eski dinî inanç ve geleneklerini devam ettirdikleri de görülmektedir.
Farklı inançlara hoÅŸgörülü oldular
Türkler yeni karşılaÅŸtıkları inanç ve ritüellere karşı hoÅŸgörülü olmuÅŸlar, kendi dinamik ve toplumsal deÄŸerlerine uygun olan inançları benimsemiÅŸler ve önceki inanç geleneklerini de bu yeni form içerisine sokarak devam ettirmiÅŸlerdir. Tâbiri caiz ise Türklerin inanışlar karşısındaki karakter yapıları âdeta genel alıcı kan grubu gibidir. Birçok inanıştan etkilenmiÅŸ, eski inanç ve geleneklerini de yeni kalıplara sokarak devam ettirmiÅŸlerdir. Bu sebeple Ä°slam öncesi Türk dinî tarihi ve Türklerini dinî için kesin bir adlandırma, belirli ve kesin dinî aidiyet mümkün ve söz konusu deÄŸildir.
Kur’an kelamının vahyi ile özellikle Emeviler döneminde baÅŸlayan Ön ve Orta Asya fetihler neticesinde Türkler zaman içerisinde Ä°slamlaÅŸmaya ve Ä°slami dinî geleneÄŸini benimseye baÅŸlamıştır. Ancak ÅŸunu ifade etmeliyiz ki Türklerin Ä°slamlaÅŸması kolay, hızlı ve kısa zamanda olmamıştır. Türklerin MüslümanlaÅŸması birçok siyasi, ekonomik ve toplumsal faktöre baÄŸlı olarak olumlu ve olumsuz birçok realiteden sonra uzun bir süreçte gerçekleÅŸmiÅŸtir. Türklerin Ä°slamlaÅŸması hemen hemen 18. yüzyıla kadar devam eden bir süreçtir. Türklerin, Ä°slamiyet ile tanışması, Arap fetihlerinin ÅŸiddet içeren karakteri dolayısı ile askeri mücadeleleri de barındıran bir sürecin ürünüdür. Türkler zaman zaman ÅŸartlara baÄŸlı olarak bazan münferit bazan ise toplu boylar halinde Ä°slamiyete geçmiÅŸlerdir.
Yukarıda Türklerin dinî karakteri hususunda söz konusu ettiÄŸimiz bahislerde Türklerin inanç durumunun yeni din ve inanışlar ile karşılaÅŸtıktan sonra benimsemeseler bile eski inanışlarını bu yeni forma sokarak bir ÅŸekilde devam ettirdiklerini söylemiÅŸtik. Kezâ aynı ÅŸekilde Türkler Ä°slamlaÅŸmaya baÅŸladıkları dönemde de eski dinî gelenek ve ritüellerini de Ä°slâmi bir form ile yeniden inÅŸâ etmiÅŸlerdir. Nitekim bugün dâhi Müslüman Türk toplumunun dinî yaÅŸayış ÅŸekilleri ve dinî bilgisi muhtevasında Ä°slâm öncesi bir çok dinî unsur, ritüel ve geleneÄŸin devam ettiÄŸi görülmektedir.
Türk dinî tarihi hususunda deÄŸinmemiz gereken bir diÄŸer önemli nokta ise Türklerin Ä°ran coÄŸrafyasında Ä°slâmiyet ile tanışmış olmalarıdır. Ä°ran coÄŸrafyası tarih boyunca kadim medeniyet ve inançlara ev sahipliÄŸi yapmış bir coÄŸrafya olması hasebiyle birçok farklı inanışların doÄŸduÄŸu yerdir. Bu sebeple Türkler bu coÄŸrafya da Ä°slâmiyetle tanışmış olmaları dolayısı ile Türk-Ä°slam inanışı üzerine Ä°ran etkisi göz adı edilmeyecek kadar önemli bir realitedir. Nitekim namaz, oruç vs. gibi bugün dâhi Türkler arasında yaÅŸayan birçok dinî kavram Arapça deÄŸil Farsçadır.
Tasavvufi ekolleri rahatlıkla benimsediler
Türk inanç geleneÄŸi içerisinde “kam” adı verilen dinî önderler ve onların yaptıkları ritüelleri, içi kapanık ve münzevi hayat tarzları dolayısı ile Türkler Ä°slâmi dönemde de kam yaÅŸayışına benzer yaÅŸayışı devam ettiren “tasavvufi” ekolleri rahatlıkla benimsemiÅŸtir. Tasavvufi gelenek Türkler arasında büyük bir hedef kitlesi yakalamıştır. Ä°slam öncesi dönemdeki kam yaÅŸayışı özellikle Ä°slâmi dönemde evliya, abdal, derviÅŸ, kalender gibi adlar ile yaÅŸamaya devam etmiÅŸtir.
IX. yüzyıldan itibaren Ä°slâmlaÅŸmaya baÅŸlayan Türkler, Anadolu’ya geldikten sonra da uzun yıllar konargöçer bir hayat tarzı sürmeleri nedeni ile kitâbî olmayan tamamı ile ÅŸifahi yâni sözlü kültüre dayanan bir inanç yaÅŸamışlardır. Türklerin, kitâbî (ortodoxy) olmayan inançları ÅŸifahi ve karışık (hetorodoxy) bir durum arz etmektedir. Nitekim yerleÅŸik Türk toplulukları ile konar-göçer Türk toplulukları arasındaki inanç farklılığı tarihi tecrübede derin bir uçurum oluÅŸturmuÅŸtur. Bu fark bugün dâhi etkisini göstermektedir. Özellikle konar-göçer Türk toplulukları arasında Ä°slâm öncesi eski dinî gelenek ve ritüellere baÄŸlılık Ä°slâmi formda devam etmiÅŸtir. Fakat zaman içerisinde yerleÅŸik yaÅŸayışı benimseyen Türkler daha çok kitâbî yani Kur’an ve Sünnet’ten beslenerek medrese ekolleri ile de farklı bir kimlik kazanmıştır. Bu iki ayrımın yarattığı sosyolojik farklılık toplumsal yaÅŸayışta bu iki zümrenin birbirlerine karşı farklı dinî söylemler içerisine girmelerini de saÄŸlamıştır. Ve bu durum askeri ve siyâsi birçok mücadeleleri de beraberinde getirmiÅŸtir (Babailer, Åžeyh Bedretti vs.).
Türklerin dinî inanışları için zamana ve ÅŸartlara baÄŸlı olarak sosyal, siyasi ve ekonomik nedenler dolayısı ile deÄŸiÅŸtiÄŸini ve farklılık arz ettiÄŸini söylemiÅŸ idik. Nitekim Türk tarihinde siyasi politikalar hasebiyle zaman zaman Türklerin din deÄŸiÅŸtirdikleri veya bazı dinlerin mezhep adı verilen ekollerinin mensubiyetine girdikleri görülmektedir. Nitekim “Büyük Selçukular” döneminde “Åžiî” yayılmacılığına karşılık “sünni ekol” benimsenmiÅŸ ve politik menfaat elde edilmeye çalışılmıştır. Åžii geleneÄŸin inÅŸa ettiÄŸi “Ezher” ekolüne karşı, “Nizamiye Medreseleri” inÅŸa edilmiÅŸtir. Abbasi halifeliÄŸi ile siyasi, sosyal ve ekonomik iliÅŸkiler tesis etmek amacı ile halifeliÄŸin nüfuzu kabul edilmiÅŸtir.
Cumhuriyet sonrasındaki değişimler
Nitekim Osmanlılarda da Åžah Ä°smail ve Safevi yayılmacılığı ile siyasi politikalarına karşılık Sünni ekolü ihya etmeye çalışmış ve karşıt bir siyaset malzemesi olarak kullanmıştır. Devletler dinî mezhep ve ekoller üzerinden derin bir askeri ve sosyal propaganda faaliyeti içerisinde olmuÅŸlardır. Ä°lerleyen zaman içerisinde OsmanoÄŸulları’nın son dönemine doÄŸru özellikle PadiÅŸah II. Abdülhamid sahip oldukları halifelik makamının imkanlarını deÄŸerlendirmek istemiÅŸ ve siyasi politika olarak kullanmayı amaçlamıştır.
HalifeliÄŸin Kasım 1924’te kaldırılması ile artık tamamen inkirâza uÄŸrayan OsmanoÄŸulları’nın Ä°ttihat ve Terakki mensubu bürokratlarının çaba ve mücadeleleri ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti ise halifeliÄŸin kaldırılması, Tevhidi Tedrisat Kanunu ve Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’nın tesisi ile Türk dini tarihinde farklı bir merhale yakalamıştır.
Yeni Cumhuriyet’in üzerine inÅŸa edildiÄŸi temel felsefesi ve zamanla yapılan inkılaplar ile, Türk milletinin dini formu modern Batı merkezli, seküler ve laik bir çizgiye evrilmiÅŸtir. Özellikle iktibas edilen Fransız tipi laiklik anlayışı ile Türk dini tarihi açısından en önemli dönüm ve kırılma noktası yaÅŸanmıştır. Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının inÅŸa ettiÄŸi laik ve seküler sistem zamanla dini yönden birçok farklı problemi meydana getirmiÅŸtir.
Özellikle Türkçe Ezan baÅŸta olmak üzere, daha sonraki süreçte zuhur eden Türban meselesi, Alevilik vs. gibi toplumsal gerginlikler laik ve seküler kadrolar ile muhafazakâr ve mütedeyyin camiayı karşı karşıya getirmiÅŸtir. Bu dönem ile birlikte Türk toplumunun din anlayışının muhtevası, ruhu ve yaÅŸam formu deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Ä°lerleyen süreç içerisinde Türkiye Cumhuriyeti kamuoyu 21. yüzyıla dini alanında zaman zaman yükselen tansiyonlar ve gerginlikler arifesinde girmiÅŸtir. Özellikle 28 Åžubat’ın doÄŸurduÄŸu sonuçlar ile öncesinde yaÅŸanan Madımak, KahramanmaraÅŸ vb. toplumsal facialar tansiyon ve gerginlikleri had safhaya taşımıştır.
Müellif: Umut Güner / Dünya Bizim Web Sitesi
Henüz yorum yapılmamış.