Sosyal Medya

Şükrü Hanioğlu: Hariciye geleneğimizi korumak

"Ayrıcalıklı ve toplumsal değerlerden kopuk" olmakla suçlanan kurumlara yönelik güçlü bir dönüştürme arzusu var. Dışişleri Bakanlığı, böylesi bir değişimin dışında tutulması gereken kurumların başında gelmektedir. Bu gerçekleştirilirken imparatorluktan müdevver köklü geleneğin korunmasına itina gösterilmesi zorunludur.



Meritokrasi-demokrasi iliÅŸkisi günümüzün önemli tartışma konularından birisidir. ÖrneÄŸin, Daniel A. Bell, Çin Halk Cumhuriyeti'nin "geleneksel bir diktatörlük" deÄŸil "yerel düzeydeki demokrasi"yi ulusal seviyede liyakat ve baÅŸarıyı temel alan "meritokrasi" ile baÄŸdaÅŸtıran "parlak bir sentez" olduÄŸunu ileri süren kitabı ile özcü yaklaşımları sorgulamıştır.
 
Konu Türkiye'de farklı bir baÄŸlamda gündeme gelmektedir. Osmanlı'dan müdevver "bürokrasi egemenliÄŸi" ile onu izleyen "vesayet sistemi"nin doÄŸurduÄŸu tepkiler, "ayrıcalıklı ve toplumsal deÄŸerlerden kopuk" olmakla suçlanan meritokratik kurumlara yönelik güçlü bir dönüÅŸtürme arzusunu doÄŸurmuÅŸtur.
 
DiÄŸer bir ifade ile Türkiye'de "meritokrasi"ye Michael Young'ın bu kavrama isim babalığı yaptığı ünlü kitabındakine benzer, "fırsat eÅŸitliÄŸi kuzu postu" altında "eÅŸitsizlik"in sürdürülmesini saÄŸlayan "kurt" biçiminde yaklaşılmaktadır.
 
Bunun neticesinde ise Young'ın distopyasındakinin tersine, olumlu anlamda "meritokratik kalıplar" içinde çalışan yapıların diÄŸerlerine benzetilmek yoluyla "demokratikleÅŸtirilmesi"ni arzulayan popülist talepler yaygınlık kazanmaktadır.
 
Demokrasi-nitelik
 
Temel politikaları uzun süre "devlet adamı" olarak yüceltilen bürokratların ÅŸekillendirdiÄŸi, daha sonra aÅŸağılama sıfatı olarak da kullanılan "siyasetçi"nin alanının daraltıldığı bir toplumda demokratik tepkiler oluÅŸması doÄŸaldır.
 
Buna karşılık demokratikleÅŸme, liyakat temelinde örgütlenen yasal-ussal bürokrasiye duyulan ihtiyaç ve bâzı kurumların özel kurallar çerçevesinde teÅŸkilâtlanması gerekliliÄŸini ortadan kaldırmamaktadır.
Demokrasi, böylesi kurumların diÄŸerlerine benzetilmesini, istisnâî nitelikler kazanabilenlere tahsis olunan makamların "ortalama"ya açılmasını gerekli kılmamaktadır.
 
Liberal demokrasilerde de bu tür kurumlar farklı teÅŸkilâtlanmakta, özel sınavlar ile personel almakta ve bunlardan liyakat ve uzmanlık alanında öne geçenleri mesleÄŸin üst kademelerine ilerleyebilmektedir. ÖrneÄŸin, State Department ya da Foreign and Commonwealth Office benzeri dış siyaset yapım kurumları bu ilkeler çerçevesinde teÅŸkilâtlanmışlardır.
 
Demokrasi, fırsat eÅŸitliÄŸi yaratarak "nitelikli kamu görevleri"nin tüm vatandaÅŸlara açık tutulmasını saÄŸlamak durumundadır. Bu, söz konusu personelin "nitelikleri"nden taviz verilmesini gerekli kılmamaktadır.
Söz konusu görevleri ifa edenler seçimle iÅŸ başına gelen siyasal otoriteye tabi olmalı, "nitelikleri" nedeniyle kendilerini onun üzerinde görmemelidir.
 
Türkiye, bu alanda uzun süre tersine bir hiyerarÅŸinin var olmasından dolayı sorunlar yaÅŸamıştır. Buna karşılık, bürokratik kurumları "demokratikleÅŸtirme," "topluma açma" ve "diÄŸerleriyle eÅŸitleme" adına "nitelik" ve "liyakat"ten taviz verilmesinin doÄŸuracağı sakıncalar ortadadır.
 
Hariciye/Dışişleri geleneğimiz
 
DışiÅŸleri Bakanlığı, böylesi bir deÄŸiÅŸimin dışında tutulması gereken kurumların başında gelmektedir. BilindiÄŸi gibi, sistem deÄŸiÅŸikliÄŸi çerçevesinde özel teÅŸkilât kanunu ortadan kaldırılan kurum yeniden yapılanmaktadır. Bu gerçekleÅŸtirilirken imparatorluktan müdevver köklü geleneÄŸin korunmasına itina gösterilmesi zorunludur.
 
Türkiye, ikamet elçiliklerini ancak on sekizinci asır sonunda, Hariciye Nezareti'ni de 1836'da kurması, uzun süre seçkin Fenerli Rum ailelerine tahsis edilmiÅŸ divan-ı hümayûn ter- cümanlığını Yunan Ä°syanı sırasında Tercüme Odası'na dönüÅŸtürmesine karşılık, Reisü'l-küttab'ın bürokrasideki etkinliÄŸini devralmış köklü bir Osmanlı hariciye geleneÄŸini sahiplenmiÅŸtir. Bu nedenle Richlieu'nün dış siyaset yapımını 1626'da kurumsallaÅŸtırdığı Fransa benzeri Avrupa diplomasileri ile rekabet edebilen Osmanlı hariciyesi sadece zor bir hedef olan Avrupa Dengesi (Concert of Europe) üyeliÄŸini saÄŸlamamış, bu sistemin boÅŸluklarına sığınarak ve kamplaÅŸmalardan istifade ederek imparatorluÄŸun ömrünü uzatmaya da muvaffak olmuÅŸtur.
 
Bu baÅŸarılı çizgi imparatorluÄŸun son senelerine deÄŸin sürdürülmüÅŸtür. ÖrneÄŸin, bu dönemin iki önemli diplomatik belgesi olan Anglo- Turkish Convention (1914), Ä°ngiliz olupbittilerini tanıma karşılığında Arabistan'da fiilen egemen olunmayan geniÅŸ bir sahada kapsamlı kazanımları, 2 AÄŸustos 1914 Osmanlı- Alman ittifakı ise savaÅŸa dahil olma zorunluluÄŸu getirmeden büyük devlet korumasını saÄŸlamıştır. Bunlar, günleri sayılı olduÄŸu düÅŸünülen, savaÅŸlarda hezimetler yaÅŸayan bir devlet için önemli diplomasi baÅŸarılarıdır. Büyük resme bakıldığında imparatorluktan kopmuÅŸ, geçmiÅŸi sorgulayan ulusdevletler ve bir süper güç ile çevrili Türkiye'nin dışiÅŸleri de benzer baÅŸarıyı hayata geçirmiÅŸtir. Bu, Osmanlı dış siyaseti gibi Cumhuriyet politikalarının da "mükemmel" olduÄŸu anlamına gelmez. Ancak hataların önemli bölümünün "dışiÅŸleri mutfağı"ndan ziyade siyasal karar alıcıların eÄŸilim ve tercihlerinden kaynaklandığını vurgulamak anlamlıdır.
 
Büyükelçi ve mutfak GeliÅŸen teknoloji "diplomasi"yi "büyükelçilik sanatı" olmaktan, toplanan kapsamlı bilgi çerçevesinde derinlikli strateji hazırlama ve hayata geçirmeye dönüÅŸtürmüÅŸtür. "Küçük Sultan" Stratford Canning Ä°stanbul'da telgraf hattı kurulmadan önce Foreign Office talimatlarını fazlasıyla liberal yorumlara tabi tutabilmiÅŸti ki muhalifleri onun Kırım Savaşı'nın tetiÄŸini Whitehall'un istemi dışında çektiÄŸini ileri sürmüÅŸlerdi. Halefleri ise kendilerine telgrafla ulaÅŸan bakanlığın "iÅŸgüderler"i olmanın ötesine geçememiÅŸlerdi. Siyaseti ÅŸekillendirmede bakanlıktaki "masa"lar, çalışma grupları "büyükelçi"nin önüne geçmiÅŸti. Mesajların, dokümanların saniyeler içinde dünyanın diÄŸer uçlarına iletilebildiÄŸi günümüz dünyasında bu daha da ileri bir noktaya taşınmıştır. O nedenle dışiÅŸleri bürokrasisi yeniden yapılanırken "siyasî atamalar"dan ziyade personel alımı ve kurum içi yükseliÅŸ kıstaslarının meritokratik temelde düzenlenmesinin tartışılması gereklidir.
 
ABD gibi "sabun köpüÄŸü dizileri yapımcısı" Colleen Bell benzeri, tayin olunduÄŸu ülke ve Washington politikaları hakkında fazlasıyla sınırlı bilgisi olan "siyasî atama"ların toplam elçilerin % 30'unu oluÅŸturduÄŸu bir ülkede dahi "meslek memuru" seçim ve yükseliminde uygulanan katı kurallar, son dönemdeki erozyona karşın güçlü bir diplomasi geleneÄŸinin sürdürülmesini saÄŸlamıştır. Türkiye'nin de "meslek memurluÄŸu"nun nitelikleri ile bakanlığa katılım koÅŸullarında hassasiyet göstermesi ve özgün bir kurumun asırlara varan bir süreçte ÅŸekillenen geleneÄŸini titizlikle koruması zorunludur. Çin benzeri bir meritokrasi ya da atanmış bürokratların seçilmiÅŸ siyasetçiye yukarıdan baktığı 1960'lar Türkiyesi'ne dönüÅŸümden kaçınılması demokratikleÅŸme hedefleri açısından anlamlıdır. Buna karşılık, demokratikleÅŸmenin "liyakat"ın ikinci plana itilmesi, "nitelik"ten taviz verilmesi ve geleneklerin yıpratılmasını gerekli kılmadığı da unutulmamalıdır.
 
 
Kaynak: Sabah

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.