Makyavelizmi meşrulaştırmak: Gaye her daim vasıtayı yasal kılar mı?
Follow @dusuncemektebi2
İtalyan düşünür Niccolo Machiavelli’nin (1469-1527) Prens” isimli kitabından mülhem geliştiği varsayılan bir düşünüş, bir inanış biçimidir ve daha çok devlet yönetimi ile alakalıdır.
Geçmişte, İslam inanç ve düşüncesine mensup olanların da asla sahiplenmediklerindendir.
Sahiplenilmeme sebepleri arasında başı çeken şey ”İktidara götüren her yol meşrudur” savıdır ve zaten bizim anladığımız da Peygamber mücadelesi ölçeğinde gayr-i ahlaki olduğudur yani İslami hareketin amaç ve yöntemleri ile bağdaşmamasıdır.
Kitabı okumuş olanlar bu düşünceye kapılmışlar mıdır bilemem ama Francis Bacon (1561- 1626) isimli İngiliz filozof ise şunu der: “Machiavelli’nin amacı devleti yönetenlerin yapmaya adet edindikleri şeyleri göstermektir. Bunların ne yapmaları gerektiğini öğretmek değildir”
Yani aslında vahyi öğretilerin aksine, iktidar olmak ve iktidarda kalmak noktasında uygulanan yöntemlerdeki gayr-i ahlakilik asırların sorunudur.
Az çok İncil okuyanlar, Thomas Hobbes-Leviathan kitabını karıştıranlar devletin aslında ne olduğunu/olması gerektiğini çoktan görmüşlerdir.
Onlara ve Prens kitabında yazılanlara göre ve hatta Müslümanların tarihinde olumsuz bir rolü olan Muaviye’ye göre devlet zaten kutsaldır, onu ayakta tutmak için insanlara zulüm yapmak çok normal bir ameliyedir. Gerektiğinde insanlardan bazıları toplu halde öldürülür, toplu halde işkenceye tabi tutulabilirler. Haklı haksız ayırt etmeden hapishane/zindan olayı zaten vakayi adiyedendir. Toplumlara yalan söylenmesi, tutulmayacak vaatler verilmesi veya verilen vaatler tutulduğunda güç sahibine zarar gelmesi söz konusu ise onlardan vazgeçilmesi; bunlar yetmezmiş gibi insanların mallarının müsadere edilmesi, vergi yükü altında ezdirilmeleri de kutsal devlet veya ideal devlet anlayışının gereğidir. Böylelikle güce karşı gelişmesi muhtemel tepkiler/isyanlar bastırılmış olacak ve iktidarı ele geçirmiş olanlar daha uzun süre iktidarda kalabileceklerdir.
Bu ara hiç mi güzel/iyi şeyler yapılmaz? Yapılır elbette, bazı insanlar, bazı kesimler ama mali destekle ama makam mevki ikram edilerek olabildiğince taltif edilirler. Onların taltif edilmesi, yine diğer isyan etme potansiyeli olan kişi ve zümrelerin baskılanması içindir. Aksi halde taltif edilenlerce ve tabiî ki iktidar yetkililerince nankörlükle, kadir kıymet bilmemekle, fitne fesat kaynağı olmakla itham edilmeleri kaçınılmazdır.
Mezkur kavram ve anlayış dahilinde daha çok şeyler yazılabilir ama meramımızı izah etme sadedinde sanırım bu kadar yeter.
Bizi ilgilendirdiği kadarıyla Hz. Muhammed’in Mekke’de başlayan mücadelesini tekrar kabilinden hatırlarsak, Allah’ın vahyini toplumla paylaşmaması yani insanları zulüm ve sömürü, şirk ve küfür konusunda uyandırmaması; keza güç karşısında eğilmemelerini, sadece Allah’a kul olmalarını tavsiye etmemesi koşuluyla kendisine çok şeylerin teklif edildiğini ve onun da “Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar yahut bu uğurda canımı veririm. Ben yine bu davamdan vazgeçmem.” dediği herkesin malumudur.
Makyavelizm denilince akla gelen “İktidara götüren her yol meşrudur, devlet kutsal/mutlaktır” savı şayet doğru olsaydı, sanırım bunun en iyi uygulayacak olan son peygamberdi ama yazdıklarımızdan da anlaşılacağı gibi öyle yapmadı. Vahiyden aldığı uyarı ve desteklerle ölüm tehditleri, ambargo vb. baskılar onu yıldırmadı. Akabinde Medine’ye hicrete zorlandı ve orada da İslami mücadele sürecini devam ettirmekten geri durmadı. Yani Medine’de oluşturduğu siyasal iradeyi koruma ve kollama sadedinde vahye rağmen işlere tevessül etmedi, aksi halde yine vahiyle uyarılır, yine azapla tehdit edilirdi. O insanı önceledi, insani hassasiyetlere dikkat çekti; inşa ettiği siyasal iradeyle zulüm ve sömürüye, insanların köle/cariye yapılmasına dur demeye çalıştı. Keza yine elde ettiği güçle diğer devletlerin liderlerine, halklarına zulmetmemelerini tavsiye etti.
Peki, bugün durum ne? Tekrara düşüyor olsak da ‘et tekraru, ahsen velev kane yüz seksen’ kabulünce yazmak durumundayız. Makyavelizm, kendisini İslama nispet edenlerin çoğunluğunu ne yazık ki tüm içeriğiyle kuşatmıştır. Dillerden düşmeyen İslami ilke ve prensipler sürece kurban edilmişlerdir. Din ve ona dayalı toplum tebliğ yoluyla inşa edilir, vahye rağmen yollara asla başvurulmaz denildiği halde bugün tersi istikamete doğru yol kat etmekle meşguldürler. Devlet aklıyla hareket ettikleri bir realitedir. Oysaki devlet aklı bir başka işler. O akıl içeriye başka, dışarıya başka politikalar uygular. İslamilik iddiası ve vaadi yoktur, bu yöntem-ler-le zaten mümkün değildir. Demagoji, popülizm, hamaset bu işler içindir. Çünkü kendisini zinde tutmanın yollarını aramak onun en doğal hakkıdır(!). Dolayısıyla, İslami kesimin o akılla hareket etmesi bize göre olması gereken değildir.
Hem zaten Kur’an’ı referans, Hz.Muhammed’i de örnek aldığını söyleyenlerin Makyavelizm’de içkin olan olumsuzluklarla ne işleri olabilir ki?
Not: Muaviye’ye göre adalet-i izafiye esastır ve milletin selâmeti için kulun hukuku feda edilir.
Dördüncü halife Hz. Ali’ye göre de adalet-i mahzâ esastır yani ‘Hak haktır. Ferdin hukuku hiçbir şeye feda edilemez.’
Adalet-i Mahza: Tam adalet yani bir ferdin hakkını, bütün insanlar için de olsa feda etmeyen adalet.
Adalet-i İzafiye: Toplumun selameti için ferdin hakkı feda edilebilen adalet!
Müellif: Mustafa Atav / Kaynak: İktibas Dergisi, Aralık 2017
Henüz yorum yapılmamış.