Sosyal Medya

Hem Kızıl ordu hem Nazi saflarında savaşmış, hem de CIA'in kuruluşunda bulunmuş insan: Ruzi Nazar

Macera dolu bir hayat... Sovyet eğitimi almış, Kızıl Ordu saflarında Almanya'ya karşı savaşmış, Ukrayna'da ağır yaralanmış, ardından Nazi üniformasıyla Türkistan lejyonlarında Sovyetler'e ve müttefiklere karşı Doğu Avrupa ve İtalya cephelerinde mücadele vermiş, ABD'de CIA bünyesinde çalışmış, hayatını Komünizm ve Rus emperyalizmiyle mücadeleye adamış birinin nefes kesen hayat hikayesidir okuyacağınız.



Ruzi Nazar, Özbekistan'ın Margılan ÅŸehrinde dünyaya geldiÄŸinden bu yana hem dünya, hem de Türkistan çok deÄŸiÅŸti. DoÄŸduÄŸunda Türkistan, Rus ImparatorluÄŸu'nun bir parçasıydı. Buhara EmirliÄŸi ve Hive Hanlığı Rus ImparatorluÄŸu'nun vasal devletleriydi. Bölgenin geri kalan kısmıysa kuzeyde Step, güneyde Türkistan genel valilikleri aracılığıyla Rus yönetimi altındaydı.
 
O doÄŸmadan sadece 6 ay kadar önce 1. Dünya Savaşı sırasında kendilerini cepheye çağıran Rus sömürge yönetimine karşı büyük Kırgiz kıyamı yaÅŸanmış, Rusların intikamindan çekinen yüzbinlerce Türkistanlı, yüksek dagları aÅŸarak DoÄŸu Türkistan'a göç etmiÅŸti. Ruzi 1 aylıkken Rusya'da Åžubat Ihtilâli patlak verir, 6 ay sonraysa BolÅŸevik Ihtilåli. DoÄŸduÄŸu yerin yanı başındaki Buhara EmirliÄŸi, dönemin en kapalı Ä°slam devletlerindendir. Buhara'nın son Emiri Muhammed Alim Han 1920'ye kadar tahtını korumayı baÅŸarır ve ardından Afganistan'a kaçarak meÅŸhur Basmacı direniÅŸine destek olur. 1920'de kurulan Buhara Halk Åžuralar Cumhuriyeti ise 4 yıl sonra millî sınırların belirlenmesi siyaseti sonucu tarihin sayfalarındaki yerini alacaktır.
 
Böylece tahmin edilebilecek en muhafazakar ortamda doÄŸmuÅŸ olan Ruzi, çocukluk ve gençlik yıllarını Sovyetler BirliÄŸi topraklarında geçirecektir.
 
Yarım asırlık sürgün baÅŸlıyor
 
Sovyetler'de çocuk ve genç olmak ciddi bir takiyye gerektirmekteydi. Evdeki samimi dindar yaÅŸamın okula ve sosyal hayattaki BolÅŸevik çevreye yansıtılmaması gerekiyordu.
 
Lenin'in 1921'de baÅŸlattığı Yeni Ekonomi Politikası hızlı bir refah artışına yol açmıştı ama 1929 itibarıyla Stalin tarafindan her ÅŸeyin devletleÅŸtirildiÄŸi KolektifleÅŸtirme siyaseti uygulamaya konulacaktı. Yoksulluk, sürgün, acı, kan ve açlıkla örülen yeni bir dönem baÅŸlamaktaydı. Özellikle 1932-33 açlık yılları milyonlarca Sovyet vatandaşının ölümüne sahne olacaktı. 
 
1932'de liseyi bitirdiÄŸinde 16 yaşındaydı. Åžehir Komünist Parti Gençlik TeÅŸkilatı'nda (Komsomol) çalışmaya baÅŸladı. Ertesi yıl üniversite okumak üzere TaÅŸkent'e gittiÄŸinde Sovyet yönetimi Türkistanlı aydınların tasfiyesine çoktan baÅŸlamıştı. 1929'da baÅŸlayan tutuklamalar 1936'ya kadar devam eder. 1936-38'deki 'Åžov Mahkemeleri' Stalin için rejimini 'Troçkistler ve sabotajcılardan' temizleme operasyonu, daha doÄŸrusu Stalinist imparatorluÄŸun saÄŸlamlaÅŸtırılmasıdr.
 
 
Bu 'Kızıl Terör' devrindeki en meÅŸhur mahkeme 1938'deki 21'ler yargılamasıdır. Ä°çlerinden Sosyalist Özbekistan'ın mimarları olan ve millî komünizm zamanından kalma Feyzullah Hocayev ve Ekmel Ikramov hemen idam edilirler. Ruzi'nin pek çok aile dostu ve hemÅŸehrisi bu terör döneminde ya bir ÅŸekilde ortadan kaybolur ya da Sjbirya sürgününe gönderilir. Hemen hiçbirinden bir daha haber alınamaz.
 
AÄŸustos 1939'da Kızıl Ordu'ya askerlik hizmeti için çağırılır. Böylece 5 ay stürecek olan askeri eÄŸitimi baÅŸlar. Aynı günlerde Moskova'da Alman DışiÅŸleri Bakanı Ribbentrop ile Sovyet DışiÅŸleri Bakanı Molotov Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı'nı imzalamaktadırlar.
 
Ruzi 2 Ocak 1940 günü istasyondan Kızıl Ordu hizmeti için hayvan vagonlarından oluÅŸan bir trene bindiÄŸinde memleketine yarım asırdan fazla bir süre sonra döneceÄŸini tahmin dahi edemezdi. 12 gün süren tren yolculuÄŸu Odessa'da sona erer. Kızıl Ordu tam bir milletler mozaiÄŸidir. Ruslar, Ukrainler, Yahudiler, Ermeniler, Gürcüler boldur. Ama Ruzi once Ozbekler, ardından Kırım Tatarları, Azeriler, Türkmenler, Tacikler, Çeçenler ve daha birçok Türk ve Müslüman askerle tanışıp dost olur. Odessa günlerinde onlarla kahvelerde uzun sohbetlere giriÅŸir. 
 
Almanya'nın Barbarossa Operasyonu'nu, yani Sovyetleri iÅŸgal hamlesini baÅŸlattığı 22 Haziran 1941'in ertesi günü Ruzi'nin birliÄŸi Besarabya'ya doÄŸru harekete geçer. Yol üzerinde gördükleri Sovyet askerî mevzileri bombalanıp tahrip edilmiÅŸtir. AsteÄŸmen olan kahramanımız zırhlı Araba Tabur Komutanı yapılmıştır. Besarabya'da geçirdikleri 10 günün ardından taburuyla cepheye gönderilir. Birkaç gün direnebildikleri Alman ateÅŸi altında hızla Ukrayna içlerine doÄŸru çekilen Kızıl Ordu birlikleri bir noktada durup savunma yapmaktan bile acizdir. Bu sırada Ruzi bir ÅŸarapnel parçasına hedef olarak ağır yaralanır. ArkadaÅŸları tarafından yakındaki bir Ukrain köy evine bırakılır ve orada tedavi edilir.
 
 
Nazi saflarında
 
4 ay boyunca köyde kalan Ruzi, Alman iÅŸgal kuvvetlerinin yerel milisleri örgütlediÄŸine ÅŸahit olur. Bu milislerin köydeki komutanı olan bir Alman, bir gün kendisini çağırıp Sovyet halklarından gönüllü birlikler teÅŸkil ettiklerini ve bunlara katılmak isteyip istemediÄŸini sorar. Cevap bellidir: Evet!
 
Bir günlük yolculuktan sonra Proskurov'daki lejyon kampına varır. Buradaki Türkistanlıların büyük kısmı çeÅŸitli Alman esir kamplarından toplanmış gençlerdir. Haziran'da Sovyetler'e karșı saldırıya geçen Almanların elinde Kasım 1941 itibarıyla 3 milyon Kızıl Ordu askeri esir bulunmakta, bunun yaklaşık üçte biri Müslümanlardan oluÅŸmaktadır.
 
Ruzi'nin memleketten çok iyi tanıdığı Hokand Muhtariyeti BaÅŸkanı Mustafa Çokay'ın ismi, esir kamplarından gelen Özbekler arasında bir efsane gibi dolaşıyordu. Çünkü onları kamplardan kurtaran ve çok daha insanî ÅŸartların bulunduÄŸu lejyona gönderen irade ondan çıkmıştı. Proskurov bir eÄŸitim kampıydı ve sürekli gelen Türkistanlı birliklere askerî eÄŸitimin yanında doktriner eÄŸitim de verilmekteydi. Bunun için hemen Berlin'deki Milli Türkistan Birlik Komitesi ve Çokay'ın ölümünden sonra komitenin başına geçen Veli Kayyum Han'la irtibata geçmiÅŸti.
 
4 aylık süreler halinde kampa varan 2 bin kiÅŸilik Türkistan lejyonları, Ruzi'nin başında bulunduÄŸu bir ekip tarafindan eÄŸitime tabi tutulur. Bu rutin uygulama 1942 sonlarına kadar devam eder. Aynı tarihte Ruzi, bölüÄŸüyle birlikte Poltava'ya, bir bölgenin güvenliÄŸini saÄŸlamaya yollanır. 1943 boyunca Poltava, Harkov ve Berezino cephelerindeki Alman taarruzlarına katılır. 1944 başında Belarus'ta 2 yerinden ağır yaralanarak VarÅŸova'daki Alman hastanesine gönderilir. Ä°IyileÅŸtikten sonra da Alsace-Lorraine'deki Türk-Führer Schule'ye (Türk Subay Okulu) eÄŸitmen olarak atanır. Burada yetiÅŸtirilen Türkistanlılar hemen doÄŸu cephesindeki lejyonlara subay olarak gönderilmektedir.
 
Bu arada Rus, Ermeni vb. lejyon yönetimleriyle Türkistan lejyonu arasında bir rekabet baÅŸlamıştır. Sovyet rejimi karşıtı Ruslar, tüm Sovyet halklarını kendi orduları altında toplayarak anti-Sovyet cepheyi birleÅŸtirmek istemektedirler. Rus Ä°mparatorluÄŸu'nun esaretini tatmış Türkistanlılar, Kafkasyalılar ve diÄŸerleriyse bunu istemezler.
 
Özellikle 1944 boyunca Türkistan lejyonlari DoÄŸu Avrupa steplerinden Normandiya'ya, oradan Kuzey Ä°talya'ya kadar tüm cephelere konuÅŸlandırılır. Kızıl Ordu hızla karşı saldırıya geçmiÅŸ, Almanya kapılarına dayanmıştır. 1945'te Almanya'nın teslim olmasını takip eden günler lejyondakiler için hayatlarının en zor günleridir. 
 
Zira Kızıl Ordu ele geçirdiÄŸi lejyon askerlerini hemen oracıkta öldürüyor, Amerikalılar ise bu lejyon askerlerini trenle Prag'a göndererek Sovyetler'e teslim ediyorlardı. Tabii sonları derhal infaz oluyordu. Savaşın sona erdiÄŸi 1945 yazında yaklaşık 70 bin Türkistanlının Sovyetlere teslim edilir edilmez öldürüldüÄŸü tahmin edilmektedir. Türkistanlıların sadece Alman tarafında 400 bin, Sovyetler tarafindaysa 1,5 milyon can kaybi yaÅŸamış olabilecekleri iddiaları bulunmaktadır. Gerçekten de bugün Orta Asya devletlerinde hangi ÅŸehre, hangi köye gitseniz bir park içindeki antta veya basit bir granit levhaya yazılmış yüzlerce, binlerce isim görürsüntiz. Bunlar o köy veya ÅŸehirden 2. Dünya Savaşı'na gidip de dönmeyen gençlerin isimleridir.
 
 
New York'tan Özbekler Tekkesi'ne
 
SavaÅŸ bitti diye derin bir nefes aldınızsa aldandınız demektir. Zira barış döneminde Ruzi'yi daha da maceralı bir hayat beklemektedir. O sırada hayatta kalmak baÅŸlı başına bir maceradır. Müttefik askerleri deyim yerindeyse Nazi avındadırlar. Ruzi ve Türkistanlı arkadaÅŸları Alman aileler tarafından kâh evlerinde, kâh ambarlarında saklanır. Rosenheim ÅŸehri artık yeni yurtları olmuÅŸtur. Öyle ki, 1945 yazında Alman kızlarla tanışıp dostluk bile kurabiliyorlardı. Ruzi bunlardan biri olan ÅŸimdiki eÅŸi Linda Hanım'la burada tanışmıştı.
 
Linda'nın yargıç olan babası, Bavyera'nın ileri gelen ailelerinden birine mensuptu. Rosenheim'da büyük bir malikânede yaÅŸamaktaydılar. Bu kaçak eski lejyon askeri, ertesi yıl evleneceÄŸi müstakbel eÅŸiyle evlerindeki çay partilerine gidiyor, Linda'nın yargıç olan babasıyla uzun sohbetlere katılıyordu.
 
1945 sonunda Noel gecesini Linda Roth'un ailesiyle geçirir Ruzi. Ertesi yıl ise 15 Türkistanlı gencin katıldığı sade bir törenle evlenirler.
 
Bu arada artık Sovyetler'e teslim edilmekten kurtulmuÅŸ olan birkaç yüz Türkistanlı yavaÅŸ yavaÅŸ birbirlerini bulmaktadırlar. Veli Kayyum Han ise Nürnberg'de savaÅŸ suçlusu olarak yargılanıp 2 yıl hapis yattıktan sonra Milli Türkistan Birlik Komitesi BaÅŸkanı olarak yeniden faaliyete baÅŸlayacaktır.
 
Ruzi'nin hayatını bir kere daha deÄŸiÅŸtirecek olan olay, CIA'nın kuruluÅŸ çalışmalarında bulunan Archibald Roosevelt'le Münih'te tanışması olmuÅŸtur. Hemen ardından 1951'in soÄŸuk bir kış günü bindiÄŸi gemiden Manhattan'a iner. Bir yandan Columbia Uníversitesi'nde, diÄŸer yandan da Amerika'nın Sesi radyosunun Özbekçe yayınlarinda çalışır. Tercümeler yapar, analizler kaleme alır. Kısa süre içinde akıcı bir Ingilizce öÄŸrenir. New York'taki Türkistanlılar ve Tatarlarla yakınlık kurar. Hatta onlardan biri olan Hamit RaÅŸit ile 1952 yılında Hacca giderek Müslümanlara Türkistan davasını anlatır. DönüÅŸte Beyrut üzerinden Ankara'ya uÄŸrar, Türkistanlıların misafiri olurlar. Buradan Ä°stanbul'a geçip Özbekler Tekkesi'ni ziyaret ederler.
Ruzi yeniden Columbia Üniversitesi'nde çalışmaya devam eder. 1954 itibariyle artık 'Åžirket'in, yani CIA'nin bir çalışanıdır. Ä°ik önemli baÅŸarısını 1955'te Bandung Konferansı'na Türkistan adına gözlemci üye olarak katılarak gösterir. Konferan sın Sovyetler ve Çin'in gövde gösterisine dönüÅŸmesi beklenmektedir. Ancak Ruzi'nin faaliyetleri neticesinde Sovyetler ve Çin dahil tüm sömürgeci ve emperyalist devletler kınanır.
 
Ruzi burada pek çok Üçüncü Dünya ülkesi lideriyle dostluk kurar. Türk delegasyonunun başındaki DışiÅŸleri Bakanı Fatin RüÅŸtü Zorlu ile ayrı bir yakınlık oluÅŸur aralarında. Bandung'tan Pakistan'a geçer. Oradan ABD'ye dönüp hemen ardından davet üzerine Sovyetler ve milliyetler meselesi hakkında konuÅŸmalar yapmak üzere BaÄŸdat'a gider. Aynı yıl Washington'da Altemur Kılıç'la tanışıp dost olur. Bunu takip eden aylarda o sırada Washington'da bulunan Alparslan TürkeÅŸ'le dostluk kurduÄŸunu görürüz.
 
 
Nazım Hikmet'le edebiyat sohbeti 
 
Firtınalarla dolu hayatı sürerken Sovyet Türkistan'ındaki geliÅŸmeleri de yakıindan takip etmektedir. Aralık 1957'de Kahire'de toplanan Asya ve Afrika Halkları Dayanışma Konferansı'na Özbek SSCB'nin baÅŸkanı Åžeref RaÅŸidov'un katılacağı haberi onu harekete geçirir. Kendisini El-Ezher Rektörü ve Mısır Diyanet IÅŸleri Bakanlığı'na gözlenci delege olarak davet ettirmeyi baÅŸarır. Kahire'de Sovyet delegasyonundaki Müslüman delegelerle irtibatlar kurar. Bir baÅŸka operasyonu ise 1959'da Sovyetler tarafından Viyana'da düzenlenen Dünya Gençler ve ÖÄŸrenciler Festivali'ne katılımıyla gerçekleÅŸtirir.
 
ABD'de bulunan 2 Özbek gencini kısa süreli eÄŸitimden geçirerek onlarla birlikte Viyana'ya gider. Burada Sovyet delegasyonu içindeki Özbeklerle irtibat kurar, Türkiye Komünist Partisi'nin faaliyetlerini takip ederler. Bu devasa festivalin karmaÅŸası içinde bir yolunu bulup Nazım Hikmet'i kaldığı otelde ziyaret eder. Tüm açıklığıyla hayatını anlatır. Nerede çalıştığı konusunda bir ÅŸey söylemesine gerek yoktur zaten, Nazım hemen anlamıştır. Uzun uzun Türkistan ÅŸehirlerinden ve Sovyet dönemi Türk edebiyatından konuÅŸurlar.
 
Nihayet tayini 1959 Aralık'ında Ankara'ya çıkar. 10 yılı aÅŸkın bir süre Ankara'da görev yapacak olan Ruzi'yi Türkiye'de de hareketli günler beklemektedir. 27 Mayıs darbesi, 22 Åžubat ve 21 Mayıs darbe giriÅŸimleri ilk görev yıllarına rastlar. Bu süre boyunca Ankara'da sivil ve askeri bürokrasiden, sanatçı ve iÅŸadamlarından çok sayıda dostu olur. Hayatta olanlarla halen görüÅŸmeye devam etmektedir. AlparÅŸlan TürkeÅŸ, Fethi TevetoÄŸlu gibi önde gelen anti-komünistler, Turk istihbaratının efsane müsteÅŸarı Fuat Dogu PaÅŸa, genç iÅŸadamı Ayhan Åžahenk, yazar lhan Selçuk ve Gökhan Evliyaoglu yakın arkadaÅŸlarindan bazılarıdır.
 
Ruzi 1971'de Washington DC'ye doner. 1 yıldan kısa bir süre merkezde kaldıktan sonia "Åžirket'in en saygın görevlendirmelerinden biriyle Almanya'ya gider ve Bonn'daki yeni gorevinin başına geçer. Kimligi komünistler tarafından iyi bilinenRuzi'nin Almanya götevi DoÄŸu BloÄŸu'undan büyük tepki alır. Almanya'da SoÄŸuk SavaÅŸ'ın sonlanmasına doÄŸru giden süreçte tam 12 yıl görev yapar. Bu dönem içinde CIA'nin Sovyetler BirliÄŸi'ndeki 'milliyetler meselesi'ne yoÄŸunlaÅŸmasına önemli katkıları olur. Avrupa çapında Sovyet büyükelçiliklerinde çalışan Rus olmayan milletlerden diplomatlarla iliÅŸki kurulması baÅŸlıca hedeflerindendir.
 
 
Gizli görevlerin adamı
 
Özbekçe, Tacikçe (dolayısıyla Farsça), Rusça, Almanca ve Ä°ngilizceyi gayet akıcı konuÅŸuyordu Ruzi. Bu nedenle merkezin onu, olaÄŸanüstü durumlarda baÅŸka yerlere yolladığı da oluyordu. 1979'da Ä°ran Devrimi'ni takip eden süreçte ABD elçiliÄŸinin basılması ve personelinin rehin alınması gibi.
 
Bu defa Alman pasaportlu bir Afgan halı tüccarı olarak Tahran'a gider. Rehinelerin hâlâ elçilikte tutulduÄŸunu gözlemler ve bir Azerbaycan restoranını üs olarak seçer. Rehinelerin askerî yöntemlerle kurtarılmasının imkânsızlığını görür. Ardından önce Washington DC'ye, sonra Virginia'ya giderek gözlemlerini bir brifingle aktarır. Ancak tavsiyeleri dinlenmez ve malum baÅŸarısız kurtarma operasyonuna giriÅŸilir.
 
Almanya'dan 1983'te merkeze dönen Ruzi, bu defa Afganistan Savaşı'nı yakından izlemeye baÅŸlar. Özellikle Afganistan'ın kuzeyindeki Türkistanlı (Özbek, Türkmen, Tacik) mücahitlerin faaliyetleri üzerinde yoÄŸunlaşır. ABD'nin Afgan mücahitlerine yaptığı yardım, kuzeydeki Türkistanlı mücahitlerin eline ulaÅŸmamaktadır. Ayrıca PeÅŸtun mücahit liderleri (baÅŸta Hikmetyar) Türk mücahitlere karşı düÅŸmanca bir tutum içindedirler. Sovyet ordusundan esir alınan Müslüman Türkistanlılara da PeÅŸtunlar acımasız davranmaktadırlar.
 
Ruzi önce Türk mücahitlerin lideri Azad Beg Kerimi ve partisiyle baÄŸ kurup yardımlardan pay almalarını saÄŸlar. Ardından onları Afgan Genel kurmayından General ReÅŸid Dostum'la irtibatlandırır. Bu ÅŸekilde Türk mücahitlerin elini güçlendirmeyi baÅŸarır.
 
Ruzi'yi 1980'li yılların ikinci yarısında Washington'da Ä°stiklal Bayrağı dergisini yayımlarken görürüz. Bu dönemde artık 'emekli'ye ayrılmıştır. Ancak faaliyetlerine devam etmekte, Washington DC'deki güçlü dostları aracılığıyla Afganistan baÅŸta olmak üzere bölgede etkinliÄŸini sürdürmektedir 1990'da Özbekistan'dan bir grup akrabasını Washington'a getirmeyi baÅŸarır ve tam 50 yıl sonra kızkardeÅŸiyle kucaklaşır. 2 yıl sonraysa doÄŸup büyüdüÄŸü Margılan'ı yeniden ziyaret etme ÅŸansını bulur.
 
Bu yıl 95 yaşına giren Ruzi Nazar'ın Washington DC'deki evi 1990'lar ve 2000'li yıllar boyunca Türkiyeli, Türkistanlı, Kafkasyalı pek çok öÄŸrenci, öÄŸretim üyesi, yazar ve gazetecinin buluÅŸup fikir alışveriÅŸinde bulundukları önemli bir merkez olmuÅŸtur.
 
Onun hayat hikâyesinde 20. yüzyılın en ilginç hatıraları bulunur. Siyasî liderler, askerî komutanlar, iÅŸadamları ve sanatçılarla dostluklarının hatıraları halen dinleyenleri etkiler. Ruzi Nazar'ın kızı Sylvia (Zülfiye) Nas(z)ar ise Akıl Oyunları (The Beautiful Mind) romanının yazarıdır. Ruzi'nin Ankara yıllarında o da yanındadır.
 
Çarlık Rusyası, Sovyetler BirliÄŸi, Nazi Almanyası ve ABD gibi 4 deÄŸiÅŸik dünya içinde yaÅŸanmış olan bu firtinalı hayat, belki de 20. yüzyılın en çarpıcı özetlerinden biridir. Ruzi Nazar'ın detaylı biyografisini, belki onun kadar maceralı bir hayat yaÅŸamakta olan bir baÅŸka Özbek, 'Büyük Oyundaki Türk' Enver Altaylı kaleme aldı. 
 
 
 
Müellif: Hasan Ali Karasar / Kaynak: Derin Tarih Dergisi- Sayı: 8 ( Kasim 2012)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.