Ülkeye çağ atlatan yeni nesil vatan severlik: Tekno-milliyetçilik
Follow @dusuncemektebi2
Yeni dünya düzeninin temelindeki tekno-milliyetçilik nedir? Milliyetçilikten farkı ne? Hangi koşullarda ortaya çıktı? Hangi ülke bu konuda neler yapıyor? Kimler avantajlı, kimler geride kaldı? Türkiye’nin tekno-milliyetçilik karnesi nasıl?
Avrupalı bilim insanı bir arkadaşım, “Ekonominiz hâlâ az geliÅŸmiÅŸ, nasıl bu tarz politikaları üstlenmeyi teklif ediyorsunuz?” diye sordu. Ona “uzun vadeli kalkınma sorunları ve ulusal çıkarlar açısından bakıyoruz” dedim. [Ä°leri teknolojiler] görmezden gelebileceÄŸimiz bir mesele deÄŸil… EÄŸer atom ve hidrojen bombalarımız olmasaydı, uydular fırlatmasaydık, Çin etkili bir büyük güç olarak kabul edilmezdi… Fakir olduÄŸumuz için ileri teknolojiler geliÅŸtirmekle uÄŸraÅŸmamayı ve geride kalmayı göze alamayız; çünkü angaje olmazsak, bu alanlarda geliÅŸmezsek, [Batı’yla aramızdaki] boÅŸluk daha da büyüyecek ve onlara yetiÅŸmesi oldukça zor olacak.
Deng Xiaoping, 24 Ekim1988
Son on yılda gittikçe yoÄŸunlaÅŸan bir ticaret savaşı nedeniyle yaÅŸanan Washington-Pekin eksenindeki gerilimler artık doÄŸrudan bir teknoloji yarışına evriliyor. Üstelik benzer ürünler ortaya koyan bir teknoloji savaşından çok, özgün ve farklı çalışmalar ortaya koyma mücadelesi veren ve iÅŸbirliÄŸine kapalı bir rekabet bu.
Oysa SoÄŸuk SavaÅŸ’ın bitmesinden sonra bilgi alışveriÅŸi ve serbestleÅŸme yoluyla inovasyonun hızla yayılması mümkün hale gelmiÅŸti. Ancak deÄŸiÅŸen dünya düzeni ve teknolojik dönüÅŸüm hızının artmasıyla, kazan-kazan iÅŸ birliÄŸinin yerine sıfır toplamlı rekabet ön plana çıkmaya baÅŸladı. Herkesin herkese karşı olduÄŸu, ‘birbirinin kurdu olma’ temelinde yükselen Hobbesyen iliÅŸkilerin1 uluslararası versiyonuna doÄŸru gidiyoruz. Öyle ki, internetin iki veya üçe bölünme (ABD, Çin ve AB) ihtimali dahi dile getiriliyor.
Bu karmaşık ve deÄŸiÅŸken baÄŸlamda ayakta kalabilmek için ülkeler pek çok alanda farklı politika çizgileri izlemeye baÅŸladı. Teknolojik altyapıları geliÅŸmiÅŸ ülkelerin gerisinde kalan ülkelerin izlediÄŸi tekno-milliyetçi politikalarsa hiç ÅŸüphesiz mercek altına almaya ve üzerinde çalışılmaya deÄŸer.
Her ülkenin kendi ekonomik, sosyal, coÄŸrafi ve demografik özellikleri temelinde ÅŸekillenmekle birlikte, tekno-milliyetçiliÄŸin ana hatlarını ÅŸu ÅŸekilde tanımlamak mümkün: Kamu veya en azından devlet tarafından yönlendirilmiÅŸ sanayi politikaları ve yatırımları; geleceÄŸin endüstrilerine yapılan pahalı yatırımlarla ulusal güç projeksiyonu; bugüne deÄŸil, yarına yatırım; savunma sanayiinde özerkliÄŸe ulaÅŸmak için ileri teknolojilere yatırım; diÄŸer ülkelerle daha az veya sınırlı/koÅŸullu iÅŸ birliÄŸi.
Nereden çıktı bu tekno-milliyetçilik?
Tekno-milliyetçiliÄŸin birçok ülkede yayılmasının arkasında iki akım var. Bunlardan ilki, verinin ve bu verinin getirdiÄŸi gücün öneminin artması. Devletler, dev teknoloji ÅŸirketlerine ellerindeki verileri paylaÅŸmaları için baskı uyguluyor, uygulanan bu baskılar yeterli olmadığı takdirde de regülasyon veya yaptırım yollarıyla veriyi yerelleÅŸtirmeye çalışıyor.
Veri etrafında dönen küresel rekabetinse iki ana kutbu bulunuyor: ABD’deki Silikon Vadisi ve Çin’deki devlet gözetimi veya kontrolü altındaki ÅŸirketler.
Tekno-milliyetçiliÄŸin yaygınlaÅŸtırılmasının ikinci nedeni de, 1945 sonrasında oluÅŸan dünya düzeninin sarsılması. BaÅŸta Çin olmak üzere, geliÅŸmekte olan ülkeler askeri ve ekonomik güç açısından Batılı ülkelerin seviyesine ulaşıyor. Sert ve yumuÅŸak güçteki bu yükseliÅŸe paralel olarak teknolojik rekabet de kızışıyor. Bu durum ileri teknolojilerdeki Batı hegemonyasının da sonunu iÅŸaret ediyor.
Tekno-milliyetçi politikalar bu iki akımla beraber son dönemde yaygınlaÅŸmış olsa da aslında yeni bir fenomen deÄŸil. Ä°nternet, bilgisayar ve akıllı telefon gibi teknolojilerin birçoÄŸu, ABD hükümeti ve özellikle Pentagon tarafından yapılan yatırım veya iÅŸ birliÄŸi yoluyla mümkün olmuÅŸtu. ÖrneÄŸin Ä°nternet ve PC’ler için gerekli yarı iletkenler, Amerikan ordusu tarafından kullanılacak yeni teknolojiler üretmekten sorumlu ABD Savunma Bakanlığı’na baÄŸlı DARPA adlı kuruluÅŸun fonlarıyla geliÅŸtirilmiÅŸti.
Tekno-milliyetçilik ve korumacılığın farkı ne?
Tekno-milliyetçilik ve korumacılık terimleri çoÄŸu zaman birbirinin yerine kullanılıyor. Oysa tekno-milliyetçilik korumacılığın ötesine geçiyor.
DoÄŸası gereÄŸi tekno-milliyetçiliÄŸin ana hedefi, ülke sanayisinin uluslararası rekabet kapasitesini arttırmak; korumacılığın temel amacıysa iç piyasadaki uluslararası rekabeti ortadan kaldırmak.
Tekno-milliyetçiliÄŸin en önemli ilkesi, yerli piyasayı teÅŸvik etmek ve bunu olabildiÄŸince ulusal sermaye ile yapmak. Fakat bu durum, yabancı sermayeye kapalı olmak anlamına da gelmiyor, tabii ki sıkı kurallar altında yabancı sermaye yatırımları da kabul ediliyor. Oysa korumacılığın temelinde yabancı sermaye ve ürünlerin iç piyasaya eriÅŸimin kısıtlanması var.
Tekno-milliyetçiliÄŸi farklı kılan bir baÅŸka özelliÄŸi de, geliÅŸtirilme yöntemi. Teknolojik milliyetçiliÄŸin temelinde tamamının veya bir kısmının devlet tarafından karşılandığı inovosyona yatırım var. Korumacılıktaysa, yatırıma iliÅŸkin bir politika olmamakla birlikte en yaygın yöntem gümrük vergisi uygulamaları.
Tekno-milliyetçilikte öncü Çin
Tekno-milliyetçilik denilince akla ilk gelen ülke Çin, bu alandaki uygulamalarına ve geliÅŸtirdiÄŸi politikalara bakmak da konu hakkında epey fikir veriyor.
Mesela, Çin’de ister kamu ister özel sektörden olsun, Çinli teknoloji ÅŸirketleri izledikleri stratejilerde devletin onayına ihtiyaç duyuyorlar. Bu ÅŸirketler Pekin’in belirlediÄŸi ortak stratejiyi takip etmek zorunda. Bu konuda en büyük örnek, son dönemde uluslararası teknoloji ve güvenlik gündeminden düÅŸmeyen Huawei. Özel ve güçlü bir ÅŸirket olmasına raÄŸmen, Çin hükümeti Huawei’yi veri toplama ve teknoloji transferi gibi tekno-milliyetçi politikalar için kullanıyor.
Çin için yeni teknolojiler geliÅŸtirmenin amacı, ilk etapta kâr etmek ya da vatandaÅŸların refahını arttırmakla ile ilgili deÄŸil. Teknoloji geliÅŸtirmenin bizatihi kendisi stratejik bir öneme sahip. Zira son teknolojilere sahip olmak, Pekin tarafından uzun yıllardır geliÅŸmiÅŸ ülkelerle aynı masaya oturmanın anahtarı olarak görülüyor.
Çin’in tekno-milliyetçi politikalarının somut örnekleri arasında sayılabilecek en bilindik uygulamalar da ÅŸunlar: Made in China 2025 (yeni teknolojilere yatırım), yabancı ÅŸirketlerin bankacılık sistemine eriÅŸimi için Çin’e özgü ÅŸifreleme standartları, yabancı uzmanları çekmek için Bin Yetenekler Programı, doÄŸrudan yabancı yatırımları yönlendirmek için Yabancı Yatırımlara Rehberlik KataloÄŸu.
Tekno-milliyetçiliÄŸi uygulayamayan ülke ABD
Çin ve birçok geliÅŸmekte olan ülkenin agresif teknoloji politikalarına karşı ABD’nin ÅŸu ana kadarki tepkisi korumacı politikalara baÅŸvurmak oldu. DiÄŸer ülkelerin tekno-milliyetçi politikalarına karşı koymak için, ABD BaÅŸkanı Donald Trump yüksek gümrük vergilerine baÅŸvuruyor.
ABD’nin tekno-milliyetçi politikalar gütmesinin önündeyse önemli bir engel var: Amerikan teknoloji ÅŸirketlerinin güçlü ve devletten bağımsız olmaları. Bu ÅŸirketler kendi belirledikleri stratejileri takip ediyor ve aşırı devlet kontrolüne yol açabilecek iÅŸ birliklerinden olabildiÄŸince uzak duruyorlar. Bu durum, ABD hükümeti ile büyük teknoloji firmalarının birçok konuda zıt pozisyonlar almasına ve politikalar izlemesine yol açıyor.
Mega tekno-milliyetçilik projeleri peÅŸindeki Suudi Arabistan
Suudi Arabistan da tekno-milliyetçilik vizyonunu geliÅŸtirmeye çalışan ülkelerden. Veliaht Prens Muhammed Bin Salman ileri teknolojilere yapılan yatırımlarla ülkesini petrol sonrası ekonomiye hazırlamayı hedefliyor.
Bu baÄŸlamda ortaya çıkan birkaç mega projeden biri, geleceÄŸin ÅŸehri olarak lanse edilen, geliÅŸmiÅŸ teknoloji odaklı bir kent olan NEOM. Åžehrin inÅŸasının 500 milyar dolara mal olması bekleniyor.
Riyad ayrıca küresel teknoloji fonlarına da yatırım yapıyor. Suudi Arabistan’ın, Japon Softbank’ın Vizyon Fonu’na 45 milyar dolar yatırdığı biliniyor. Fonun toplam deÄŸeriyse 100 milyar dolar.
Ortak stratejisini hâlâ oluÅŸturamayan Avrupa BirliÄŸi
Avrupa BirliÄŸi’nin yarım kalan entegrasyonu, birçok konuda olduÄŸu gibi, inovasyon ve dijitalleÅŸmede de Avrupa BirliÄŸi’nin (AB) önündeki en büyük engel.
AB en üst seviyede regülasyonlar geliÅŸtirmeye çalışsa da üye ülkeler hâlâ ortak stratejiler kuramıyorlar. Üstelik bu regülasyonlar küresel rekabette AB’ye avantaj saÄŸlamaktan ziyade, ortak pazarı düzenliyor.
ÖrneÄŸin, rekabet yasası gereÄŸi AB, pazarın çok büyük bir kısmına sahip olan Amerikan ÅŸirketlerini cezalandırıyor. Ancak aynı yasa, Avrupalı “teknoloji/endüstri ÅŸampiyonlarının” çıkmasını engelliyor ve küresel rekabette AB’yi bir adım geride tutuyor.
Önündeki tüm engellere raÄŸmen AB son dönemde birçok tekno-milliyetçi giriÅŸimde bulundu. Brüksel, Avrupa BirliÄŸi Genel Veri Koruma TüzüÄŸü (GDPR) aracılığıyla veri korumada küresel standardı belirlemeyi hedefliyor. Bunun yanı sıra üye devletler, Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft beÅŸlisinden (GAFAM) daha fazla veri lokalizasyonu elde etmek için düzenlemeler üzerinde çalışıyor.
Son olarak, yeni bütçe döneminde Brüksel, AB dışı ÅŸirketlerin AR-GE çalışmalarına yaptığı katkıları daha sıkı tutacaÄŸa benziyor. ÖrneÄŸin, uygulanacak yeni ÅŸartlardan biri de fikri mülkiyetin AB sınırları içerisinde kalması.
Tekno-milliyetçilikte deneyimli Japonya
Japonya, aynı Çin gibi Batı’yla arasındaki farkı kapatmak için on yıllardır tekno-milliyetçi politikalara baÅŸvuran ve bu alanda büyük tecrübesi olan ülkelerden. Tokyo, Ä°kinci Dünya Savaşı sonrası geliÅŸtirdiÄŸi tekno-milliyetçi politikalarla hızlıca Batılı ülkeleri yakalamıştı; bunu da askeri potansiyeli sivil kabiliyetlere yerleÅŸtirerek, yani savunma sanayi ile KOBÄ° ekosistemini birleÅŸtirerek baÅŸardı.
Bu alanda en tecrübeli ülke olmakla beraber Japonya tekno-milliyetçi çark diye tabir edebileceÄŸimiz döngünün de sonuna yaklaÅŸtı. SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası Çin ve ABD’nin aksine Japonya savunma bütçesini arttırmamayı tercih etti. Bu durum yabancı yatırıma tamamıyla kapalı olan savunma sanayini derinden etkiledi.
Gelinen son noktada, Japonya tekno-milliyetçiliÄŸin ana ilkelerinden biri olan finansal devlet desteÄŸini veremez oldu. Tokyo, artık tek başına geliÅŸtiremediÄŸi ileri teknolojileri müttefikleri ve özellikle ABD’yle ortak üretimle geliÅŸtiriyor. Japonya’nın tekno-milliyetçi hikâyesi baÅŸta Çin olmak üzere birçok geliÅŸmekte olan ülke için ana örneÄŸi teÅŸkil ediyor.
Türkiye tekno-milliyetçilikte nerede?
Bugünkü uluslararası güvenlik baÄŸlamı Türkiye’yi özellikle savunma teknolojilerinde tekno-milliyetçi politikalar izlemeye itti. Bu alanda büyük bir atılım gerçekleÅŸtirerek Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinin yüzde 68’ini yerli üretimden karşılamayı baÅŸardı.
Ankara, yerli üretimi millileÅŸtirmek ve Türk savunma sanayiinin olabildiÄŸince bağımsızlaÅŸtırmak için baÅŸka ülkelerle yapılan ortak üretim anlaÅŸmalarında özellikle teknoloji transferi üzerinde duruyor. Hem devlet destekli ve merkezi bir stratejinin takip edilmesi hem de yapılan ortaklık ve doÄŸrudan yabancı yatırımlara getirilen koÅŸullar, Türkiye’nin savunma sanayiinde tekno-milliyetçi politikalar takip ettiÄŸinin en belirgin göstergesi.
Ancak savunma sanayiindeki birkaç baÅŸarı hikâyesi dışında, maalesef teknolojik altyapı konusunda Türkiye hâlâ çok geride. ÖrneÄŸin, Ar-Ge harcamalarının GSYÄ°H içindeki oranı 2017 yılında sadece %1 idi.
2018 yılında giriÅŸim yatırımları ve yeni fikirlere sermaye saÄŸlayan melek yatırımların toplamı sadece 60 milyon dolar. Bu rakam, aynı yıl ABD’de 100 milyar dolar civarıydı.2 Ä°malat sanayi ihracatında yüksek teknoloji ürünlerin payı ise 2018 yılında sadece %3,2 oldu.
Son yıllarda Türkiye bu durumu deÄŸiÅŸtirebilmek için “Milli Teknoloji Hamlesi” adı altında bir savunma ve teknoloji stratejisi belirledi. Bu stratejinin temel amacı, ekonomik ve teknolojik anlamda daha bağımsız bir ülke olmak.
Milli Teknoloji Hamlesi’nin belgelenmiÅŸ hali, 2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi olarak kağıda döküldü ve bir yol haritasına dönüÅŸtürüldü. Belge birçok tekno-milliyetçi politikayı barındırıyor. Ar-Ge yatırımının arttırılması, beÅŸeri sermayenin güçlendirilmesi, veriye verilen önem, fikri mülkiyet haklarının güncellenmesi bu belgede yer alan politikalardan birkaçı.
Bu stratejinin baÅŸarılı olması Türkiye’nin önümüzdeki on yıllarda ‘geliÅŸmekte olan ülke’den ‘geliÅŸmiÅŸ ülke’ statüsüne geçmesinde çok büyük önem arz edecek. Dünyada gerek politik gerek ekonomik anlamda söz sahibi olmak istiyorsak, 4. Endüstri Devrimi’ni kaçırma seçeneÄŸimiz olmamalı.
Bir dönem, Çinli lider Deng Xiaoping’in ülkesinin teknoloji politikaları için söyledikleri bugün Türkiye için hâlâ geçerli: “Ä°leri teknolojiler geliÅŸtirmekle uÄŸraÅŸmamayı ve geride kalmayı göze alamayız; çünkü angaje olmazsak, bu alanlarda geliÅŸmezsek, Batı’yla aramızdaki boÅŸluk daha da büyüyecek.”
Müellif: Emre KürÅŸat Kaya / kaynak: Fikir Turu Web Sitesi
Henüz yorum yapılmamış.