Sosyal Medya

Türkiye-Libya ittifakı Akdeniz'de dengeleri nasıl değiştirdi?

Türkiye ve Libya arasındaki anlaşmalar Doğu Akdeniz’de dengeleri nasıl değiştirecek? Yunanistan, neden bu kadar tepkili? Türkiye’nin bundan sonraki hamlesi ne? Doğu Akdeniz’deki diğer aktörler ne yapacaklar?



Son yüzyılın en ağır rekabetlerinden birinin yaÅŸandığı DoÄŸu Akdeniz denklemi Türkiye’nin çok daha aktif olacağının ve bazı oyunları bozacağının anlaşıldığı yeni bir döneme girdi.
 
Kıbrıs adasının güneyi ile Ä°srail ve Mısır açıklarında son on yılda keÅŸfedilen, baÅŸta doÄŸal gaz olmak üzere hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı üzerinden, birçok ülkenin ve uluslararası enerji ÅŸirketinin dâhil olduÄŸu mücadelede dengeleri deÄŸiÅŸtiren unsur, Türkiye ile BirleÅŸmiÅŸ Milletler (BM) tarafından Libya’nın resmi hükümeti olarak tanınan Libya Ulusal Hükümeti’nin 27 Kasım 2019’da Ä°stanbul’da imzaladığı “Güvenlik ve Askeri Ä°ÅŸbirliÄŸi Mutabakat Muhtırası” ve “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına Ä°liÅŸkin Mutabakat Muhtırası”.
 
AnlaÅŸmalar, özellikle de “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına Ä°liÅŸkin Mutabakat Muhtırası”, Türkiye’de ilk aÅŸamada dar bir çevre dışında çok fazla ses getirmese de Yunanistan’da büyük bir hayal kırıklığına ve diplomatik hareketliliÄŸe yol açtı. GeliÅŸmelerin Yunan yazılı ve görsel medyasının en öncelikli gündem baÅŸlığı olduÄŸu görülüyor. Yunanistan hemen muhtıranın imzalanmasının ardından Libya hükümetinden konu hakkında bilgi talep etti ve ardından da Libya’nın Yunanistan’daki büyükelçisinden ülkeyi terk etmesini istedi. Türkiye’ye yönelik olarak gittikçe sertleÅŸen açıklamalar da sürecin bundan sonra farklı bir seviyede ilerleyeceÄŸine ve Türkiye’nin neredeyse 2000’li yılların başından bugüne ilk defa Yunanistan’ın sinir uçlarına dokunan, doÄŸru bir adım attığına iÅŸaret ediyor.
 
Yunanistan’ın bu tepkiyi göstermesinin nedeni, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile birlikte, Türkiye’nin ve KKTC’nin çıkarlarını ve haklarını hiçe sayan DoÄŸu Akdeniz planlarının bozulması.
 
Ne olmuÅŸtu?
 
Zira Kıbrıs açıklarında doÄŸalgaz bulunmasından sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) tek taraflı hareket ederek 2 Nisan 2004’te 200 deniz mili geniÅŸliÄŸinde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmiÅŸ, yani kıyılarından 200 deniz mili açığa kadar olan yerlerde balıkçılıktan enerji kaynaklarına egemenlik hakları iddia etmiÅŸti. GKRY, meseleyi daha da ileri bir boyuta taşıyarak Mısır, Lübnan ve Ä°srail ile MEB sınırlandırma anlaÅŸmaları imzaladı.
 
GKRY’den sonra, Yunanistan da kolları sıvadı; Mısır, Libya ve GKRY ile Girit, KaÅŸot, Kerpe, Rodos ve Meis hattını esas alarak sınırlandırma anlaÅŸması yapma çabalarına giriÅŸti.
 
Yunanistan’ın amacı özellikle Meis adasının kıyılarından baÅŸlayarak 200 deniz mili açığa kadar kendi egemenlik alanı ilan edip, Türkiye’nin yetki alanını 41 bin km2 ye kadar düÅŸürmek, yani, Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne hapsetmekti.
 
Türkiye’nin oyun deÄŸiÅŸtiren hamlesi nasıl geliÅŸti?
 
Ä°ÅŸte Libya ile imzalanan söz konusu anlaÅŸma, bu planların bozulması ve Türkiye’nin karasularını ve deniz yetki alanlarını belirlemede yeni bir hukuki-siyasi bakış açısının iÅŸlerlik kazandığı anlamına geliyor.
 
Bu yeni bakış açısı, DoÄŸu Akdeniz haritasına iki deÄŸil üç boyutlu bakılması durumunda Türkiye’nin Marmaris-Fethiye-KaÅŸ kıyı hattının Libya’nın Derne-Tobruk-Bardiya kıyı hattıyla denizden komÅŸu olduÄŸu tezi üzerinden ÅŸekilleniyor.
 
 
Bu yaklaşım aslında ilk defa hâlihazırda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay BaÅŸkanlığı görevini yürüten Tümamiral Cihat Yaycı’nın 2009’da kaleme aldığı akademik-hukuki makalede dile getirilmiÅŸti. Türk karar alıcılarca benimsenmesi ise zaman zaman askerlerle diplomatların farklı yaklaşımları savundukları yaklaşık 10 yıllık bir sürecin sonunda oldu. Yeni bir hukuki-siyasi vizyon kabul edilerek Libya tarafına anlatılmasının neticesi olarak imzalanan muhtırayla da Türkiye ile Libya’nın Akdeniz’de kıyıdaÅŸ olduÄŸu tezi hukuki bir geçerlilik kazandı.
 
Akılda tutulması ya da vurgulanması gereken en önemli nokta, Türkiye’nin DoÄŸu Akdeniz’de ilk defa uluslararası alanda hukuki sonuçlar doÄŸuran bir hamlede bulunduÄŸudur. Ä°mzalanan muhtıralar belirtilen tezlerin ve bu tezlere dayanan siyasi pozisyonun hukuki bir boyut kazanmasıdır. Nitekim Yunanistan’ın Uluslararası Adalet Divanı’na gitme söylemi, Türkiye’nin attığı adımların hukuki açıdan geçerliliÄŸinin Ä°srail’de dahi dile getiriliyor olması, doÄŸru adımın atıldığına iÅŸaret ediyor.
 
Yeni yaklaşım, DoÄŸu Akdeniz’in batısından baÅŸlayarak doÄŸusuna doÄŸru atılacak yeni adımlarla Türkiye’yi DoÄŸu Akdeniz denkleminde daha aktif ve belirleyici bir aktöre dönüÅŸtürmeyi hedefliyor. Atılan ilk adımla Yunanistan’ın Meis gibi küçük bir ada üzerinden DoÄŸu Akdeniz’e yönelik maksimalist politikalar geliÅŸtirmesi önlenmiÅŸ oldu.
 
DoÄŸru bir baÅŸlangıç
 
Bu doÄŸru baÅŸlangıç, son 10 yıllık dönemde GKRY-Yunanistan ekseninde ÅŸekillendirilmeye çalışılan ve Türkiye tarafından hakkaniyete aykırı sonuçlar doÄŸuran geliÅŸmeleri dönüÅŸtürmeyi saÄŸlayabilir.
 
Sürecin akışına bakıldığında, bundan sonra ilk olarak Uluslararası Adalet Divanı’nın Libya-Tunus ve Libya-Malta kıta sahanlıklarının belirlenmesine dair davalarda verdiÄŸi kararlar üzerinden DoÄŸu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının belirlenmesinde kullanılan kıstasların, Türkiye’nin savunduÄŸu hakkaniyete dayalı adil paylaşım söylemi çerçevesinde yeniden ele alınması söz konusu olacaktır. Bu sayede Yunanistan ve GKRY’nin DoÄŸu Akdeniz’de yürütmeye çalıştıkları politikanın geçersiz kılınması ve DoÄŸu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının paylaşımının Türkiye’nin de katılımıyla yeniden belirlenmesi mümkün olabilir. Nitekim Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına iliÅŸkin imzalanan anlaÅŸma, ilk aÅŸamada Yunanistan’ın GKRY ve Mısır ile bir Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaÅŸması yapmasının önünü almış durumda.
 
Ä°kinci aÅŸamada, DoÄŸu Akdeniz’de Mavi Vatan olarak adlandırılan ve ülkenin ayrılmaz parçası olan sularda Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin belirlenmesi amacıyla daha önce imzalanan ve hakkaniyete aykırı unsurlar içeren anlaÅŸmaların, Türkiye’nin de katılımıyla yeniden gözden geçirilmesini öngören bir sürecin takip edilmesi söz konusu olacaktır.
 
Bu ikinci aÅŸamaya geçilmeden önce DoÄŸu Akdeniz konusunun Türk dış ve güvenlik politikasının ayrılmaz bir parçası olacağı ve Türkiye’yi ilgilendiren diÄŸer güvenlik ve dış politika konularıyla iliÅŸkili hale geleceÄŸi de görülüyor.
 
DoÄŸu Akdeniz’deki enerji rekabeti yeni bir boyut kazanacak
 
Türkiye’nin Libya’daki geliÅŸmelerin daha aktif bir unsuru haline geleceÄŸine iliÅŸkin ilk sinyaller, CumhurbaÅŸkanı Tayyip ErdoÄŸan’ın Libya’nın BM tarafından tanınan meÅŸru hükümeti eÄŸer Türkiye’den askeri bir destek isterse bunun Türkiye için adeta bir hak doÄŸuracağını belirterek, “Böyle bir davet gelmesi durumunda Türkiye nasıl bir inisiyatif üstleneceÄŸine kendisi karar verecektir” ÅŸeklindeki açıklamasıyla gelmeye baÅŸladı. Bu açıklama CumhurbaÅŸkanı’nın “Türkiye, Libya’da faaliyet gösteren gemileri, ÅŸirketleri ve insani yardım kuruluÅŸlarını koruma hakkına da sahiptir” ifadesi ile Türkiye’nin bir sondaj gemisi daha alarak arama ve araÅŸtırma faaliyetine geniÅŸ bir alana yayacağı açıklamasıyla bir arada okunduÄŸunda, DoÄŸu Akdeniz enerji rekabetinin yeni bir boyut kazanacağı anlaşılıyor.
 
Farklı bir söylemle, Kıbrıs adasının güneyinde yaÅŸanan rekabetin Girit’in güneyine doÄŸru yayılması söz konusu olacak gibi görünüyor. Hatırlanacağı üzere Yunanistan daha önce Adriyatik Denizi ve Girit adasının çevresini kapsayacak ÅŸekilde, deniz alanlarını geniÅŸletecek hamleleri gündeme getirmiÅŸ ve Girit’in güneyi ile Ä°yon Denizi’ni 2014 yılından itibaren sismik araÅŸtırmalara ve hidrokarbon ihalesine açan adımını 3 Aralık 2011’de ilan etmiÅŸti. Yunanistan’ın özellikle adaların kendi MEB’i olduÄŸu tezine dayalı Girit Adası çevresindeki hak iddiası Türkiye’nin Libya ile birlikte attığı adımla sınırlandırılmış oldu.
 
Türkiye el artırdı
 
Türkiye’nin iddiası, Yunanistan’ın Girit adası çevresindeki egemenlik alanını geniÅŸletmek suretiyle yalnızca Türkiye’ye ait 8 bin 900 kilometrekarelik deniz alanını iÅŸgal etmekle kalmayıp, Libya’ya ait ve neredeyse Libya’nın MEB’inin üçte birine karşılık gelen yaklaşık 39 bin kilometrekarelik alanı da gasp ettiÄŸidir. Buna bir de GKRY’nin Yunanistan ve Mısır ile hatta bir noktada Ä°srail’in de katılımıyla DoÄŸu Akdeniz’den Ä°talya kıyısına kadar inÅŸa etmeyi uzun süredir hayal ettiÄŸi DoÄŸu Akdeniz Boru Hattı tartışmalarını eklediÄŸimizde Türkiye’nin bu adımlarla masadaki elini artırdığı iddia edilebilir.
 
Hatırlanacağı üzere son dönemde Türkiye, donanmasını diplomatik adımlar atılması ve etkin diplomasi yapılması amacıyla dinamik bir biçimde kullanıyor. Son geliÅŸmeler ışığında Kasım 2019 başından itibaren Pakistan’ın DoÄŸu Akdeniz’de yürütülen Akdeniz Kalkanı Harekatı’na dahil edilmesi, harekata Ürdün’den gözlemci getirilmesi, Hazar sahildarlarından dost, müttefik ve kardeÅŸ ülkelerin Akdeniz Kalkanı Harekatı’na davet edilmesi gibi adımlar, Türkiye’nin bu konuda elini gittikçe güçlendireceÄŸine iÅŸaret ediyor.
 
DiÄŸer aktörler ne yapacak?
 
Denklemin deÄŸinilmeyen unsuru ise DoÄŸu Akdeniz sahasında boy gösteren aktörlerin nasıl bir pozisyon takınacakları.
 
Yunanistan ve GKRY’nin ilk aÅŸamada AB ve ABD desteÄŸini aradıkları belirtilebilir. AB ve ABD’nin konuyu uzaktan takip ettikleri ve tarafları çatışmadan kaçınarak müzakereler yoluyla çözüm bulunması yönünde uyardıkları görülüyor. Bu, Türkiye’nin beklentileri ile uyumlu bir pozisyon. Rusya’nın son dönemde Türkiye ile çatışmadan uzak durarak mümkünse birlikte hareket etme eÄŸilimi de Türkiye açısından bir avantaj olarak görülebilir.
 
Sonuç olarak, son geliÅŸmelerin gerçek anlamda bir oyun deÄŸiÅŸtirici olduÄŸu söylenmelidir. Türkiye’nin DoÄŸu Akdeniz’de MEB ilanı, 2000’li yılların başından itibaren uygulanan politikaların ve olumsuz sonuçlar doÄŸuran geliÅŸmelerin geri çevrilmesini saÄŸlayabilecek en somut adım olarak belirginleÅŸmekle birlikte Türkiye’nin Yunanistan ve GKRY’nin DoÄŸu Akdeniz’in doÄŸusunda ÅŸekillendirdiÄŸi oyunu, DoÄŸu Akdeniz’in batısına Yunanistan’ın oyun sahasına taşımış olması dengelerin yeniden sarsılmasına yol açmıştır.
 
Askeri güçle desteklenen hukuki, diplomatik ve siyasi adımlar, DoÄŸu Akdeniz’de deniz alanlarının hakkaniyete uygun bir biçimde paylaşımının yanı sıra baÅŸta Kıbrıs olmak üzere sorunların çözümüne ve Türkiye’nin son dönemde baÅŸta Mısır ve Ä°srail olmak üzere bölge ülkeleriyle neredeyse sıfır noktasına inen ikili ve çoklu iliÅŸkilerinin yeniden canlandırılmasına katkı saÄŸlayabilir.
 
 
 
Müellif: Prof. Dr. Mitat Çelikpala / Kaynak: Fikir Turu Web Sitesi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.