Taha Kılınç'ın kaleminden: Cezayir'de Seçimler
Follow @dusuncemektebi2
Cezayir’de geçtiğimiz hafta (12 Aralık Perşembe) düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçiminden sürpriz çıkmadı. Halkın ancak yüzde 40’ının iştirak ettiği seçimde, ordunun desteklediği eski Başbakan Abdulmecid Tebbûn, yüzde 58’lik oy oranıyla birinciliği elde etti.
Tebbûn’u yüzde 17 ile eski Turizm Bakanı Abdulkadir Bengrina, yüzde 10 ile eski baÅŸbakanlardan Ali Benflis, yüzde 7 ile eski Kültür Bakanı Ä°zzeddin Mihubi ve yüzde 7 ile Müstakbel Partisi Genel BaÅŸkanı Abdulaziz Belid takip etti, küsurat ilaveleriyle. Profillerinin de iÅŸaret ettiÄŸi gibi, bütün bu isimler, eski hükümetlerin -ordu tarafından onaylanmış- üyeleri.
Seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra, yaklaşık sekiz aydır sokakları dolduran göstericiler, ardı ardına olumsuz tepkilerini dile getirdi. Adil bir yarış yapılmadığını ve adayları ordu komuta kademesinin bizzat belirlediÄŸini dile getiren deÄŸiÅŸim yanlıları, yaÅŸanan süreci “tiyatro” olarak tanımladı. Muhalif hareketlerin temsilcilerine göre, seçime katılım oranının bu derecede düÅŸük olması da, halkın siyaset kurumuna bakış açısını yansıtan direkt bir ölçü. Cezayir devlet televizyonunda yer alan seçim haberlerinde ise, “katılım oranının, yeni cumhurbaÅŸkanına reform yapmaya yetecek bir meÅŸruiyet saÄŸladığı” vurgulandı.
PerÅŸembe günü yemin ederek görevine baÅŸlayan 74 yaşındaki Abdulmecid Tebbûn, kendisini “yenilikçi” olarak takdim ediyor. Uygulamaya geçireceÄŸi reformları överek seçimlere hazırlanan Tabbûn, arkasındaki ordu desteÄŸinin de verdiÄŸi güvenle, Cezayir halkına umut, parlak bir gelecek ve refah vaat ediyor. Devlet hiyerarÅŸisinin yerleÅŸik yapısı düÅŸünüldüÄŸünde, vaatlerinin gerçekleÅŸme ihtimalindeki zayıflık bir yana, söylediklerine kendisi bile inanmıyor olabilir.
CumhurbaÅŸkanı Abdulmecid Tebbün
Cezayir, Ä°slâm coÄŸrafyasında askerin mutlak biçimde sisteme hâkim olduÄŸu üç ülkeden (diÄŸer ikisi Mısır ve Pakistan) biri. Ordu, sadece çeÅŸitli enstrümanlar yoluyla siyaseti deÄŸil, ekonomiyi ve halkın sosyolojisini de kontrol altında tutuyor. Zaman zaman atılan veya atılmayan adımlar, tümüyle ordu komuta kademesinin tercihi. Tesadüf edilen küçük ve kısmî deÄŸiÅŸiklikler dışında, bu ülkelerde askerin direndiÄŸi dönüÅŸümleri gerçekleÅŸtirmek -mevcut ÅŸartlarda- imkânsız. Ve ordu, uzun yıllar içinde sistemin içine öylesine nüfuz etmiÅŸ (ve hatta sistemin kendisi haline gelmiÅŸ) ki, sivil alanı nasıl manüple edeceÄŸini ve sivilleri nereye yönlendireceÄŸini de gayet iyi biliyor.
Askerin kontrolündeki sistemlerde, sıradan halk kitlelerinin bakış açıları, alışkanlıkları ve refleksleri de zamanla buna göre ÅŸekilleniyor. Dolayısıyla, -ülke nüfuslarına oranlanınca- az sayıda idealist insanın sokaklara dökülüp “demokrasi”, “özgürlük”, “deÄŸiÅŸim” çığlıkları atması, çoÄŸu defa havanda su dövmeye benziyor. Sessiz yığınlar ve diktatörlüklerin yaslandığı esas insan kaynağı olan “orta ve alt sınıf”, çoÄŸu kez sokaklardaki “demokrasi ÅŸöleni”nden bambaÅŸka gündemlere ve önceliklere sahip oluyor. Ordu bunu bildiÄŸinden, oraya oynuyor ve kazanıyor.
Cezayir örneÄŸinden hareket edecek olursak, meydanları dolduran muhalif grupların en büyük handikapı, “Mevcut sistem gitsin” sloganından baÅŸka bir ÅŸey haykır(a)maması. Mevcut sistem gittiÄŸinde yerine ne konacak, bu sorunun cevabı yok. Muhalif cephe öylesine çok parçalı ve mozaik tabiatlı ki, eskaza ellerine güç geçse, ilk önce birbirleriyle mücadele edecekleri de sayısız tarihî tecrübeyle sabit.
Halkın genelini etkilemeyi baÅŸaran karizmatik bir önder olmaksızın sokaklara dökülmek, çoÄŸu defa yalnızca kaosu derinleÅŸtirmeye yarıyor. Ancak, -Cezayir’de gördüÄŸümüz gibi- seslerini yükselten kitlelerin dile getirdiÄŸi ÅŸikâyetler de somut gerçeklikleri içeriyor: Baskı, yolsuzluk, askerî yönetim, halkın tercihlerinin siyasete yansımaması vb. O halde, tüm bu problemler kalıcı biçimde nasıl çözülecek? Tartışılması gereken esas mesele bu.
Sahici ve can yakıcı problemler çözülmediÄŸinde, Ä°slâm coÄŸrafyası, dışarıdan müdahalelere ve iÅŸgallere açık hale geliyor. Ä°çerideki statüko yapıları da, çok çeÅŸitli bahanelerle deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸümün önünü tıkıyor. Böylece, uzun yıllara yayılan ve ciddi kayıplara yol açan bir kısır döngüye girilmiÅŸ oluyor. Müslüman dünyada ÅŸu anda sıklıkla gözlemlediÄŸimiz üzere.
Çözüm yolunda ilk adım ve baÅŸlangıç noktası, içinde yaÅŸanılan toplumu -artısı ve eksisiyle- derinlemesine tanımak olmalı. Kurulan hayallerin gerçekleÅŸme ihtimali, eldeki malzemenin elveriÅŸlilik durumuyla yakından alakalı çünkü. Toplumsal arızalar giderilmeden ve sosyal doku saÄŸlamlaÅŸtırılmadan giriÅŸilen protestoların ise sadece vakit, umut ve emek kaybından ibaret olduÄŸu kesin.
Kaynak: YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.