Kırılma anları ve Müslüman coğrafyasındaki savruluş
Follow @dusuncemektebi2
İslami hükümlerindeki değişimi yazmıştım. Geçen hafta Sakarya İlahiyatta konuyu konferans olarak sununca söylediklerimize eklenmesi gerekenler olduğunu gördüm. Onları da özet olarak sunuyorum.
Allah’tan baÅŸka her ÅŸey deÄŸiÅŸiyor. Her ÅŸey her an yeniden oluyor. Çünkü ‘O her an yeni bir iÅŸ yapıyor’. Åžu an bizim bedenimizde var olan hücrelerin hiç biri bir yıl sonra olmayacak. Ama ölmezsek biz yine var olacağız. Demek ki, hiç deÄŸiÅŸmeyen, ya da hücrelere göre çok daha yavaÅŸ deÄŸiÅŸen bir özümüz, benliÄŸimiz, benden içeri bir benimiz de var. Hükümlerin de günlük, yıllık, ömürlük ve bir dinin ömrüne göre deÄŸiÅŸmeyenleri/sabiteleri ve deÄŸiÅŸenleri var.
Tekrar hatırlayalım:
Dini hükümleri akide/ibadet, fıkıh ve ahlak olarak üçe ayırabiliriz. Akide ve ibadet alanındaki hükümler akıl üstü oldukları için onlarda bir deÄŸiÅŸme olmaz. Ahlaki hükümlerde örfe baÄŸlı deÄŸiÅŸme olsa da onlar da genellikle deÄŸiÅŸmeyen hükümlerdir. DeÄŸiÅŸmenin daha çok olduÄŸu hükümler zamana, olaylara ve ÅŸartlara göre verilen fıkhi içtihatlardır. Bunların da daha çok deÄŸiÅŸenleri fürudaki, yani cüzî/tikel olaylarla ilgili olanlarıdır. Fıkhın usulündeki hükümler fürua göre çok az deÄŸiÅŸir. Ä°ÅŸte fıkıhtaki bu usulî deÄŸiÅŸmeyi etkilemesi bakımından tarihteki bazı olaylara dikkat çekmek istiyorum.
1071 Müslümanların Anadolu’ya girdikleri tarihtir. Bundan endiÅŸeye kapılan Batı, aralarındaki çatışmaları bir tarafa bırakarak 15 yıl içerisinde toparlanıp 1086 da ilk Haçlı seferini oluÅŸturdular. Yüz yıl süren bu seferler Müslümanları ilk kez bu kadar sarstı. Bu durum fıkıhta ÅŸu sembolik misalle anlatacağımız bir deÄŸiÅŸime sebep oldu. Müslümanlar o zamana kadar zimmi tebaaya, ‘onları üzen beni üzer’ hadisi ÅŸerifine göre davranırlarken, ondan sonra ‘size saldıran kâfirleri bulduÄŸunuz yerde öldürün’ ayeti öne çıktı.
1258 BaÄŸdat’ın MoÄŸollar tarafından istila edildiÄŸi, yakılıp yıkıldığı tarihtir. Buna da sembolik bir deÄŸiÅŸim örneÄŸi vermek gerekirse, o zamana kadar Cuma namazını devlet baÅŸkanı ya da onun görevlendirdiÄŸi kimseler kıldırmalıdır, bu olmazsa Cuma namazı sahih olmaz diye özetlenebilecek, en azından Hanefi içtihadını, bu istilalar üzerine ‘müteÄŸallibe/iÅŸgalciler de adaletle hükmederlerse onların istilası altında da Cuma namazı kılınır’ diye deÄŸiÅŸtirmek zorunda kaldılar. Ama henüz Müslümanlar en azından Endülüs medeniyetiyle dünya hâkimiyetlerini ve psikolojik üstünlüklerini sürdürmektedirler.
1492, Endülüs Ä°slam medeniyetinin hazin bir ÅŸekilde yıkılış tarihidir. Osmanlı bile Endülüs’ten Ä°stanbul’a varan çığlıklara cevap verememiÅŸtir. Çünkü II. Bayezid Cem Sultan belasıyla uÄŸraÅŸmaktadır. Sonuçta Endülüs yıkılmıştır ama Ä°slam medeniyetini temsilen Osmanlı yükselmektedir.
1924 Müslümanların tarihleri boyunca yaÅŸadıkları en büyük travmanın tarihidir. Çünkü bu defa Ä°slam medeniyeti kolunu ya da bacağını deÄŸil, başını kaybetmiÅŸtir. Bu durum usulden öte akideye etki etmeye baÅŸlamış ve son Osmanlı uleması bu büyük çöküÅŸü önlemek için bir süre daha çırpınmıştır.
Bu arada Ä°slam medeniyeti doÄŸu kanadıyla yeni bir hamle yaparak canlanmaya çalışmış, 1947 de Hindistan bağımsızlığını kazanır gibi olmuÅŸ ama artık başı olmayan Ä°slam medeniyeti psikolojik maÄŸlubiyetten kurtulamamış, sadece fıkhi hükümlerde deÄŸil Ä°slami ilimlerin her alanında köklü usul deÄŸiÅŸmeleri yaÅŸamaya baÅŸlamıştır. Hindistan’da Seyyid Ahmet Han sünneti tamamen devreden çıkararak Kur’ancılar hareketini baÅŸlatmış ve Ä°ngilizlerden bile aferin alarak Sör unvanı kazanmıştır.
Bunu diÄŸer usulî sapmalar izlemiÅŸtir. Batıdan etkilenen modern Ä°slam düÅŸüncesi Kuranıkerim’i de Kitab-ı Mukaddes’e uygulanan tarihselcilikle yorumlamaya çalışınca bütünüyle sabite dediÄŸimiz Kuran hükümlerinin büyük bir bölümü de rafa kaldırılıp modernleÅŸmeye engel olmaktan çıkarılmıştır. Tarihselcilikle Kuranıkerim’in bir bölümünün iptal edilmesini vicdanına yediremeyen baÅŸka bir sapma da onların yaptığını tevil aracılığıyla yapanlarınkidir. Bunun özü de ÅŸudur: Kuran evrenseldir, ama bu ayeti öncekiler yanlış anlamışlardır.
Bu travmalar sonucunda Ä°slam ‘hakiki demokrasi’ye, cumhuriyete, hatta laikliÄŸe doÄŸru evrilmiÅŸtir.
Bunların karşısında ise bu evrilmeyi adeta mazur ve makbul gösteren geleneÄŸin tümüyle kutsanması, Kur'an-ı Kerim’den bağımsız bir hadis Müslümanlığı, takvim kâğıdı hadisçiliÄŸi ve BatıniliÄŸe dalıp bu kavgalardan kurtulmayı deneyen bir tasavvuf anlayışı da oldukça etkilidir.
Her şeye rağmen İslam uleması meseleyi yeniden ve doğru bir şekilde kavrama yolundadır ve Allah nurunu tamamlayacaktır.
Müellif: Faruk BeÅŸer / Kaynak: YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.