Sosyal Medya

Libya’ya asker göndermek savaşın değil barışın yanında durmaktır

Libya, Türkiye’nin namusudur. Trablus ve Mısrata, Türkiye’nin olduğu kadar bölge istikrarının ve geleceğinin anahtarıdır. Yalnız bırakılmayacak kadar önemli, gözden çıkarılmayacak kadar kıymetlidir. Üstelik bu bölgeler kabuğunu kıran Türkiye’nin Akdeniz’den çıkış; Afrika’ya giriş kapısıdır. Şimdi gelelim can alıcı soruya: Türkiye, BM’nin tanıdığı Libya’nın meşru hükümeti olan Trablus’a yardım için bölgeye asker göndermeli mi? Orada Katar’da olduğu gibi bir üs kurmalı mı?



Türkiye’nin üç noktaya odaklanması gerekiyor. Daha doÄŸrusu gerekiyordu. Bunu geçmiÅŸte de her vesile ile dile getirmiÅŸtim. Basra Körfezi, Akdeniz’in Afrika’ya açılan kapısı Libya ve Hint Okyanusu’nun anahtarı Yemen. Maalesef, her üç bölge de dünyanın en büyük çıkar çatışmalarına sahne olmaktadır. Tarihi derinliÄŸinin nirengi noktaları olan bu bölgelerde Türkiye, sorumluluk almak zorundadır. Ancak aktif dış politikasını hazmedemeyen küresel güçler, Türkiye’yi sürekli bu bölgelerden uzak tutmaya çalışmaktadır.
 
Oysa, yoktan sebepler ile Katar kuÅŸatıldığında, Basra Körfezi’ndeki ateÅŸi Türkiye’nin hızlı ve kararlı politikası engelledi. Türkiye’nin Katar’da askeri üs bulundurması bölgeyi mutlak bir ateÅŸ sarmalından kurtardı. Bugün Körfez’de yumuÅŸayan iliÅŸkiler; Suudi Arabistan ile Katar arasında baÅŸlayan arka kapı diplomasının ardında; Türkiye’nin Körfez’de askeri varlığıyla bulunması yatmaktadır. Åžimdi konuÅŸulmuyor, anlatılmıyorsa da, Katar’daki Türk askeri varlığının barışa katkısını tarih yazacaktır.
 
Katar’a karşı harp baÅŸlatamayanlar, Yemen’i kana bulayıp dünyanın gözü önünde bir ülkeyi yok olmakla karşı karşıya getirdiler. Batılı askeri güçlerin Aden ve Babulmendep’te cirit atması bu harbi engelleyemedi. Bilakis koalisyon güçlerine saÄŸlanan destek ile siyaset ve uluslararası diplomaside sergilenen hipokrasi savaÅŸta da sergilendi. Tıpkı yıllarca Ä°ran-Irak savaÅŸtırıldığı gibi anlamsız bir ÅŸekilde Yemen-Suudi Arabistan, BirleÅŸik Arap Emirlikler de savaÅŸtırıldı. SavaÅŸtırılıyor..
 
Yemen’de bir Türk üssü bulunsaydı böyle olur muydu? Olmazdı elbette.. En azından Katar’da alınan sonuç burada da saÄŸlanabilirdi. Türkiye-Yemen tarihi iliÅŸkileri, iki ülkenin birbirine karşı hiçbir çekincesinin olmaması ve halkların yakınlıkları bölge dengelerinde karşılık bulur, savaşın baÅŸlamasını veya bu dereceye varmasını engelleyebilirdi. Maalesef geç kalındı. Somali’nin yeniden inÅŸasında gösterilen gayret, Yemen için gösterilemedi ve Türkiye’nin tarihi derinliÄŸindeki nirengi noktalarından biri kırıldı.
 
Üçüncü nokta olan Libya’da Kaddafi’ye karşı 2011’de baÅŸlayan ayaklanmalar sırasında Türkiye oldukça mutedil davrandı. Taraflara itidali önerirken, insani yardım konusunda da dünyaya örnek operasyonlar gerçekleÅŸtirdi. Ama ne olduysa, birden sahaya Türkiye’nin tanımadığı güçler sürüldü. Olmadı, ABD’nin yıllarca beslediÄŸi Halife Hafter öne çıkarılıp Libya’da büyük bir fitne ateÅŸi yakıldı.
 
Her yerde aynı taktik uygulandı. Önce terör yaygınlaÅŸtırıldı. Halk, siyaset, yönetimler; hemen herkes korkutuldu. Sonra sahneye sahte kurtarıcılar çıkarıldı. Ülkeyi bütünleÅŸtirmek iddiasında olan Hafter eliyle Libya bölündü ve tehdit Trablus, Mısrata sınırlarına dayandı.
 
Libya, Türkiye’nin namusudur. Trablus ve Mısrata, Türkiye’nin olduÄŸu kadar bölge istikrarının ve geleceÄŸinin anahtarıdır. Yalnız bırakılmayacak kadar önemli, gözden çıkarılmayacak kadar kıymetlidir. Üstelik bu bölgeler kabuÄŸunu kıran Türkiye’nin Akdeniz’den çıkış; Afrika’ya giriÅŸ kapısıdır.
 
Åžimdi gelelim can alıcı soruya: Türkiye, BM’nin tanıdığı Libya’nın meÅŸru hükümeti olan Trablus’a yardım için bölgeye asker göndermeli mi? Orada Katar’da olduÄŸu gibi bir üs kurmalı mı?
 
Cevabımız nettir. Bölgede dengelerin yerine oturması ve barışın saÄŸlanması için evet, asker göndermeli ve gerekiyorsa üs kurmalıdır. Ancak bu, geciktirilmeden yapılmalıdır. Yeni bir Yemen hadisesi yaÅŸanmadan Türkiye tedbirini almalıdır. Tarih tereddütlerin sebep olduÄŸu binlerce felâketlere ÅŸahittir. Barışın korunması için Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Yürütme; hızlı karar alarak, kamuoyunun vicdanını rahatlatmalıdır. Asker göndermek, üs kurmak savaşı göze almak olsa da; barışı tesis etmek için kaçınılmaz tek yoldur. Hafter ve etrafındaki paralı askerlerin diplomasi ile geri çekilmeleri mümkün deÄŸildir. Üstelik aleni bir ÅŸekilde, Türk, Türkçü, Türkiyeci ve Osmanlı diye suçladıkları Mısrata halkından intikam alma naraları atarken; onları durduracak tek çare Türk askerinin varlığı olacaktır.
 
Savaşı hiçbir yazımda savunmadım. Burada da asla savunmuyorum. SavaÅŸ çığırtkanlığını da ahlaksızca bulurum. Ama savaÅŸ narası atanlara karşı anladıkları dilden konuÅŸulmasının gerektiÄŸine inanırım.
 
Bu yüzden bir daha söyleyelim; Libya’ya asker göndermek savaşı deÄŸil barışı talep etmektir. Bölgede akacak kanları durdurmaktır. Türkiye ile asırlarca yaÅŸanmış kan bağını ihya etmektir.
 
Dahası, başı her sıkıştığında Akdeniz Türkeri’nin sığınma adası olan Libya’ya karşı vefa borcunu ödemektir.
 
 
Müellif: Zekeriya KurÅŸun / Kaynak: YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.