Sosyal Medya

Yakın Tarihi 'Temel'inden sarsan eser: Temellerin Duruşması

"Ahmet Kabaklı, bu eserinde bir dönemi önce tarif etmiş sonra sorgulamış ve eleştirmiştir. Dolayısıyla da Türkiye’nin yakın tarihine ilişkin pek çok yazılmamış, yazılamamış olaylar bu eser vasıtasıyla gün yüzüne çıkmıştır. Sürekli tartıştığımız ve beyan ettiğimiz fikirlerle yakın tarihe ait hafızamızın temelinde bir yönüyle Ahmet Kabaklı vardır."



Ahmet Kabaklı, son yüzyılın en bilge isimlerinden birisidir. Onun edebi ve düşünsel hayatı, doğruları ortaya koyma ve bu doğrulardan vazgeçememe üzerine bina edilmiş. Bu çınar şahsiyet, gelecek adına da ümit vermekte ve bizler bu ümidin gölgesinde yaşamaya devam etmekteyiz. Temellerin Duruşması, bir hesap kitap olmadan yazılmış, müellifinin iyi niyetinden zerrece şüphe ettirmeyen, onun o tavizsiz vatan, millet ve din sevgisinden bir an bile uzağa düşürmeyen bir eser. Ahmet Kabaklı şahsiyetiyle imzasını attığı bu eseriyle, bizlere Osmanlı tokadı tesirindeki gerçeklerle yüzleşirken hiç ödün vermememizi salık veriyor.
 
Temellerin Duruşması iki cilt halinde kaleme alınmış. İlk cilt, dört bölümden oluşuyor. Birinci bölümde Milli Mücadele ve öncesi; Cumhuriyete geçiş ve bununla beraber geçmişle nasıl hesaplaşıldığı, geçmişe nasıl düşman olunduğu ve öz değerlerden nasıl uzaklaşıldığı tek tek anlatılıyor. İkinci bölüm daha çok tek parti uygulamalarıyla ilgili. Artık yeni bir devlet ve rejim kurulmuştur. Bunu devam ettirmek, fakat nasıl devam ettirmek gerekir? Halkın gündemini yakalayamamış bir dizi kanun, kural vs. sıra dışı yöntemlere şahit oluyoruz. Üçüncü bölümde tümüyle Batı’ya sorgusuz sualsiz bir hayranlığın boyutlarını anlatılıyor. Batı ve onun hayat tarzına iltihak hususu hep yüksek perdeden tartışılmış, toplumun beklentileri görmezden gelinmiştir. Millet tüm varını yoğunu devletine kurtuluş için vermişken devlet elitlerinin güzellik yarışmaları, balolar, içkili eğlenceler tertip etmeleri konu ediliyor. Dördüncü ve son bölümde ise dönemin yolsuzlukları ele alınmıştır.
 
 
Üç bölümden meydana gelen üçüncü cildi; Ahmet Kabaklı Gazi ve Atatürkçüler olarak adlandırmış. Birinci bölümünde “Kemalizm ve Atatürkçülük” kavramları açıklanıyor. Günümüz meseleleriyle de harmanlanıp şimdilerde hayatta olan isimlerden örnekleri görüyoruz. İkinci bölüm din ve laiklikle ilgili; günümüzde laiklik adına gerçekleştirilen uygulamaların nereye dayandığı ve bunun kimler adına yapıldığı açıklanıyor. Hatta Atatürk’ün dini hassasiyet bakımından hangi noktada olduğu da örneklerle tartışılmış. Üçüncü ve son bölümde Atatürk İlkelerinin günümüze tatbiki ele alınmış. Bu ilkeler bahane edilerek hangi uygulamaların, hangi baskıların söz konusu olduğu yazılmış.
 
 
Yazar, bir Osmanlı-Türkiye kıyasıyla başlıyor esere. Coğrafi ve kültürel etkenlerle kuruculara atfedilen ünvanlardan doğan benzerlikleri sıralıyor. Vurguladığı husus: “Biz biriz, bütünüz ve aynı kökün, aynı ağacın aynı dalın meyvesiyiz.” Onun derdi, bizi biz olmaktan çıkaranlarla... Tarihin bölünmesinin, kültürün ve medeniyetin de bölünmesi manasına geleceğini ve bu bölünmeyi yaşatanların iyi niyetli olmadığını ifade ediyor. Selçuklu-Osmanlı-Türkiye devletleri, hükmetme biçimi olarak farklılıklar gösterseler de birbirinin devamı kültürlerdir, evvela bunu kabul etmek gerekiyor. Bu kabul edilmediğinde zorla değişim söz konusu oluyor ve Selçuklu’nun hiçbir döneminde, Osmanlı’nın son dönemleri hariç görülmemiş fakat Cumhuriyet’in neredeyse tümüne sirayet eden aşağılık kompleksi ve bunun yol açtığı benzeme, dönüşme ve kültürel zayıflama meydana geliyor. Yazar bu yaralanmaya dikkat çekiyor ve bu tutumu bu coğrafyada yaşayan ve bu coğrafyayı vatan kabul eden hiç kimsenin layık olmadığı bir anlayış olarak değerlendiriyor.
 
Ahmet Kabaklı; kitabın amacının “tarih yazmaktan ziyade resmi tarihi biraz olsun sarsmak” olduğunu, söylüyor. Yazar, bizlere küçüklüğümüzden beri anlatılagelen ve okullar vasıtasıyla empoze edilen pek çok bilginin eksik ya da kusurlu olduğunu izah ediyor. Kitabın yazıldığı sene dikkate alındığında dönemin Türkiye’sinin resmi tarihinin böylesi bir yazılı belge vasfı taşıyan bir eserle eleştirilebilmiş olması önemlidir. Bu noktada Ahmet Kabaklı, söylenmesi en gerekli şeyleri söylenmesi en zor zamanlarda dile getirmeyi başarmıştır. Kitabın bir yakın tarih eleştirisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim Lozan’ın kesinlikle İstiklal Harbi’nden zaferle ayrılmış bir milletin hak ettiği ölçülerde bir antlaşma olmadığını düşünmekte ve verilen savaşın ve mücadelenin amaçlarına hizmet etmediğini vurgulamaktadır.
 
Yazar; bilgi, birikim, olgunluk ve bilhassa üslubuyla meselelere ve kişilere şahsi hırsla bakmamaya özen gösteren bir dil kullanmıştır. Eserini kaleme alırken politize olmamış, gerçeklerle tanışmak isteyen her kesimden insana kalbindeki vatan sevgisiyle seslenmeyi bilmiştir. Hiç kimse onun iyi niyetinden ve ülkesini, milletini öncelemekten bir an olsun taviz vermeyen düşünce yapısından şüphe etmemelidir.
 
Tanzimat’ın yıkıcı tesirlerinden de bahseden yazar, yabancı azınlığa karşı gösterilen aşırı ilgi ve sözüm ona iyi niyetli kararlardan, bu ülkenin kendi evlatlarına ve çoğunluğuna sırtını dönmüş uygulamalardan memnuniyetsizliğini de dile getirmektedir. Bir başka dönüm noktası olan Meşrutiyet için de çok iyi hislere sahip değildir. Ahmet Kabaklı gerek Tanzimat için gerekse de II. Meşrutiyet dönemi için bir yabancı hayranı- aydın kesimden bahseder. Bu aydın grubu kendi öz değerlerinden uzak, dinini ve onun getirdiği kültürel atmosferi beğenmeyen, muhakkak Batı ve onun değerler sistemine biat eden, o sistemlerden başkasını reddeden bir kafa yapısına sahiptir. Bu ithal kafaların tek parti diktatoryasının da temellerini teşkil ettiği, aynı zihniyetin Türk ve Müslüman zihin yapısına tümüyle zıt bir dünya tasavvurunun sonunda kültürümüzü esir aldığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldık. İttihat ve Terakki’nin tekilci ve özgürlüklere şans tanımayan gerektiğinde darbeci, gerektiğinde diktatör ve gerektiğinde partizanca uygulamaları; devamında Cumhuriyetin henüz demokrasi ile tanışamamış yıllarına ağabeylik yapmıştır.
 
Özellikle imparatorluktan Cumhuriyete geçiş ve dönemin tekdüze bakış açısına destek veren ve hatta bu bakış açısının oluşumunda bizzat emek sahibi olan aydınlanmacı kesim, her şeye rağmen yazarın içindeki vatan sevdalılarına muhabbet etme hissinin bir tezahürü olarak ondan damla damla övgüler alabiliyor. Bu aydınlanmacı kesimin eski sistemi ve din nazariyesiyle görüş bildiren yönetim şeklini tümüyle reddetmesine karşın içlerinde hâlen olduğunu düşündüğü vatan aşkı, Ahmet Kabaklı için yeter düzeydedir. Ahmet Kabaklı bu isimleri eleştiriyor ancak bir yol-yöntem farklılığını da vurguluyor.
 
Kurtuluş Savaşı organizasyonunda ve fert fert bilinç edinmede manevi mimarlara yer verdiği bölüm bir hayli ilginçtir. Burada sonradan tasfiye edilecek toplum önderlerinin çalışmaları ile din, millet ve devlet için yaptıkları örgütsel faaliyetler ele alınıyor. Hatta aydın kesimin yüzde doksanının toplumu, dinî hassasiyetlerle cihada ve kurtuluşa çağıranlardan oluştuğunu ancak savaş bitince ve kurtuluşa erince yine bu grup tarafından çoğunluğun cezalandırıldığını görüyoruz.
 
 
 
Müellif: İdris Kartal / Makas Dergisi, Ekim-Kasım, 10. Sayı

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.