Ä°slam medeniyetinde bilginin deÄŸeri
Follow @dusuncemektebi2
Geleneksel Ulema, bilgi sorununa anlamlı ve işlevsel bir tasnif ışığında bilim ile dinin teorik sınırlarını belirlemeye çalışmıştı. Bu daha çok yatay, yani alan’a göre yapılmış bir tasnifti. Müslümanlar bir de dikey, yani hiyerarşik bir bilgi tasnifi yapmışlardır. Alt düzeyden somut bilgilerle başlayan bu hiyerarşinin basamakları, daha soyut ve kapsamlı ama edinilmesi aynı zamanda kişinin varlığını dönüştürmesine bağlı olan metafizik bilgiye doğru yükselmekteydi.
Din ile Bilim arasında sınır çizme çabası, ilk dini / felsefi faaliyetlere, özellikle Yunan düÅŸüncesi ve sonrasına dek izlenebilir. Klasik ÇaÄŸ Müslümanlarının da benzeri bir sorunla karşılaÅŸmış olduklarını görmekteyiz. Yunan Bilimi ve Felsefesinin mirası karşısında Müslümanlar, bilime belli bir yorum getirip onu Din (ed-din) kapsamındaki yeni bilgi hiyerarÅŸisine yerleÅŸtirmeye çalışmışlardı. Bu çaba en açık ifadesini ‘’akli ilimler- nakli ilimler’’ ayrımında bulmaktaydı. Nakli Ä°limler (el-‘ulumu’n-nakliyye) Ä°slam Vahyinin ışığında geliÅŸtirilmiÅŸ ‘geleneksel’ ilimler iken, Akli Ä°limler (el-ulumu’l-‘akliyye) dinin kaynaklarından türetilmeyen lakin genel olarak prensiplerini oradan devÅŸiren ama gözlem, tefekkür, deney, araÅŸtırma vb. tekniklerle elde edilen bilgileri bünyesinde barıdırırdı.
Tarih denildikçe daima ve ilk önce akla siyasi tarih gelmektedir ve bu konu genellikle krallar, padiÅŸahlar ve kahramanlarla sınırlanmıştır. Bu nedenle de insanın diÄŸer önemli yada önemsiz etkinlikleri göz ardı edilmektedir. Ä°slam Medeniyeti, baÅŸlangıcından günümüze kadar olan zaman dilimi içerisinde bilhassa bilgi alanında ilerleme kat etmiÅŸtir. Ä°slam Medeniyetinin yükseliÅŸi; ilerleme, öÄŸrenme, uyum saÄŸlama ve geliÅŸim yeteneÄŸi sayesinde gerçekleÅŸmiÅŸtir.
Geleneksel Ulema, bilgi sorununa anlamlı ve iÅŸlevsel bir tasnif ışığında bilim ile dinin teorik sınırlarını belirlemeye çalışmıştı. Bu daha çok yatay, yani alan’a göre yapılmış bir tasnifti. Müslümanlar bir de dikey, yani hiyerarÅŸik bir bilgi tasnifi yapmışlardır. Alt düzeyden somut bilgilerle baÅŸlayan bu hiyerarÅŸinin basamakları, daha soyut ve kapsamlı ama edinilmesi aynı zamanda kiÅŸinin varlığını dönüÅŸtürmesine baÄŸlı olan metafizik bilgiye doÄŸru yükselmekteydi. Gerçek bilgi, metodik çabalarla elde edilen, adeta zihni zorlayarak, kamçılayarak ‘tutsak alınan’ türden bir ÅŸey deÄŸildir. Gerçek anlamda bilgi (ki bu düzeyde ‘hikmet’ ile eÅŸanlamlıdır) bilgi konusu ile bilgiye sahip olan kiÅŸinin birleÅŸmesini, onunla yek vücud olmasını gerekli kılar. Bu birlik, zannedildiÄŸi gibi öznenin bilgi konusuna abanmasıyla elde edilmez. Ä°nsanın bu gerçek bilgiye ulaÅŸmak için yapacağı tek ÅŸey, kabını boÅŸaltması, yani nefsini arındırmasıdır.
Ä°slam Medenietini kuranlar, Ä°slam medeniyetinin ana taÅŸlarını oluÅŸturan mütefekkirler; ‘’Ä°lim yani bilgi, akıl, erdem, geliÅŸme düÅŸüncesi, devlet olgusu, insan ve toplum ihtiyaçları’’ sacayakları üzerinde Ä°slam medeniyetini yükseltmiÅŸlerdir. Ä°slam Medeniyetinin doÄŸuÅŸ evresi hakkında Prof. Dr. Ahmet DavutoÄŸlu’nun ÅŸu sözlerinden alıntı yapacak olursak: ‘’ Her çocuÄŸun idrak geliÅŸtirmesinde ilk fark ettiÄŸi ÅŸeylerden biri mekan algılamasıdır. Nerede durduÄŸu, bulunduÄŸuyla ilgili… Ä°kincisi de zaman algılamasıdır.’’
Bunun yanında mütefekkirlerimiz medeniyetimizin idrak geliÅŸtirme aÅŸamasında kendi kendilerine çok önemli bir soru sormuÅŸlardır ki bu soruyu yüzyıllar sonra ‘’Denemeler’’in yazarı Montaigne kendine sormuÅŸtur: Fransız deneme yazarı Michel de Montaigne otuz sekizinci yaÅŸ günü olan 28 Åžubat 1571’de, hayatında kökten bir deÄŸiÅŸime gitme kararı aldı. Toplumsal hayattan elini eteÄŸini çekti, büyük malikanesinin arkasındaki kuleye bin kitaplık bir kütüphane kurdu ve yaÅŸamının geri kalanını onu en çok ilgilendiren karmaşık, uçucu ve çok yönlü konu hakkında denemeler yazarak geçirdi. Bu konu kendisi idi. Vardığı sonuç, insanın kendini bilme arayışının abesle iÅŸtigalden öte bir ÅŸey olmadığıydı; çünkü sürekli deÄŸiÅŸim geçiren öz benlik, tanmın önüne geçmeye mahkumdu. Ama bu, onu yine de aramaktan alıkoymadı. SorduÄŸu soru ise yüzyıllar boyunca kulaklarda çınladı: Que sais-je ? (Ne Biliyorum?) Bu, o zamanlarda olduÄŸu kadar, günümüzde de iyi bir sorudur. Ä°çsel evrenle ilgili gözlemlerimiz, kendimizi bilmek konusunda varmış olduÄŸumuz o ilk yalın ve sezgisel görüÅŸlerden kurtarır bizi. Görürüz ki kendimizi tanımak, içeriden olduÄŸu kadar dışarıdan da çalışmayı gerektirir.
Montaigne’nin ‘’Ne Biliyorum?’’ sorusunu aslında Ä°slam Medeniyetinin kuruluÅŸu sırasında Ä°slam Mütefekkirleri kendilerine sormuÅŸlardır. Ä°lk Abbasi yönetiminin hükümran olduÄŸu 8.yüzyılın ikinci yarısında belirgin bir Ä°slam Uygarlığı biçimlenmeye baÅŸladı. Müslümanların yaptığı ilk iÅŸ, kendinden önce insanlığın bildiÄŸi her ÅŸeyi öÄŸrenmek oldu; Yunanlıların, Ä°ranlıların ve Çinlilerin kitaplarını topladılar. 50 yıllık bu ilk safhanın ardında, kadim kültür ve medeniyetlerin gözlemlerini düzeltip yeni bilim alanlarının oluÅŸturulduÄŸu bin yıllık döneme girildi. Bu önemli süreçte Müslümanlar, kendilerinin diÄŸer kültürlerce tamamen özümlenmelerine yol açacak iki büyük tuzaktan uzak durdular. Ä°lk olarak, Ä°slami ilkelerin çizdiÄŸi yoldan çıkmadılar. Olgular üzerinde yoÄŸunlaşıp varsayımlara pek önem vermediler; tıp, matematik, astronomi ve coÄŸrafyaya iliÅŸkin eserleri topladılar, buna karşılık büyü ve mitolojiyi bir yana bıraktılar. Ä°kinci olarak, Müslümanlar evrensel dil olarak Arapçada ısrar ettiler. O zamana kadar gelmiÅŸ geçmiÅŸ tüm bilgileri Arapçaya çevirdiler ve dünyadaki bütün halklar arasında güçlü, etkili ve geçerli bir bilimsel iletiÅŸim aracı olarak bu dili geliÅŸtirdiler. Bu dönemde Ä°slam Dünyasının tüm büyük ÅŸehirlerinde fışkıran Üniversiteler ve araÅŸtırma laboratuarları Asya, Afrika ve Avrupa’ya yayıldı.
Kur’an’daki ‘ilm kavramı (ki genellikle ‘bilgi’ olarak çevrilir) aslen Ä°slam medeniyetinin ana çehresini çizmiÅŸ ve o medeniyete rehberlik etmiÅŸti. O zaman (ÅŸimdi de böyle olmalı) ‘ilm, Ä°slami düÅŸünce ve bilgilenmenin üslubunu biçimlendirmiÅŸ, hakikatin Müslümanlarca en iyi bir ÅŸekilde nasıl algılanabileceÄŸini ve mükemmel bir toplumun nasıl oluÅŸturulup geliÅŸtirilebileceÄŸini tanımlamıştır. ‘ilm, Ä°slam’a dinamik ve diri bir biçim vermek suretiyle Müslüman toplumun çevresiyle bütünleÅŸmesini saÄŸlayan bir tutkal vazifesi görmüÅŸtür. ‘’Bilgi, sonu gelmeyecek olan bir fetihtir’’ der Cemil Meriç. Bilgiye bu güne kadar atfedilen tüm kelimeler onun var oluÅŸsal açıdan yararları ve yöntemleri üzerinedir. Bir yerde dönüÅŸüm, eÄŸer insanı, toplumu var ediyorsa bir parçası olunmalıdır. Bu bakımdan da Ä°slam medeniyetinde dönüÅŸüm bilgi sayesinde medeniyeti var ettiÄŸinden ve geliÅŸimini saÄŸladığından bilginin bir parçası Ä°slam medeniyetidir de diyebiliriz. Eric Hoffer: ‘’ Ä°slamiyet doÄŸduÄŸu zaman, örgütlendirici ve modernleÅŸtirici bir ortam meydana getirmiÅŸtir.’’ der .
Buradan da ne istediğini bilen, hedefini belirlemiş bir ilerleme arzusu anlaşılıyor.
Bir kitle hareketinin en güçlü çekiciliÄŸi kiÅŸilerde geleceÄŸe baÄŸlı umut yaratmasıdır. Bu çekicilik, özellikle geliÅŸme düÅŸüncesiyle dolu olan bir toplumda daha etkindir. Bu umut verme gücü sonucu mütefekkirlerimiz bilgi’nin önemini kavramış ve medeniyetimizin kuruluÅŸ aÅŸamasını gerçekleÅŸtirmiÅŸlerdir. GideceÄŸi yönü bilen, ihtiyacı olan ÅŸeyleri ve bulunduÄŸu konumu iyi analiz eden bu mütefekkirlerimiz tarihin en köklü en geliÅŸmiÅŸ medeniyetlerinden birinin meydana gelmesini saÄŸlamışlardır. Buradan bir genel bakış yapacak olursak; Ä°slam Uygarlığının biçimlenmeye baÅŸlaması, idrak geliÅŸiminde yaÅŸananlar, geliÅŸim ve ilerlemenin sürekliliÄŸi esasının mütefekkirlerimizce anlaşılması, bilgi’nin öneminin kavranması, edinilen bilgilerin sistematik bir biçimde toplanarak birleÅŸtirilmesi ve sürekli ilerlemenin var oluÅŸsal açıdan öneminin anlaşılması yoluyla medeniyetimiz kuruluÅŸ aÅŸamasını tamamlamış ve günümüze kadar gelmiÅŸtir.
Akıl ve Erdem çerçevesinde öÄŸrenilen bilgi her zaman insana ve insanlığa yararlı olduÄŸundan toplumların, ülkelerin, cemiyetlerin, medeniyetlerin ihtiyacı olan kavramların başında gelir.
KAYNAKLAR
1. Mustafa ArmaÄŸan, ‘’Ä°slam ve Bilim Tartışmaları’’, EtkileÅŸim Yayınları, 2007, s.22-23.
2. Hüseyin Gazi Topdemir-Yavuz Unat, ‘’Bilim Tarihi’’, Pegem Aakademi, 2009, s.9.
3. Fatih Bayhan, ‘’Dip Dalga’’, BSR Yayın Grubu, 2012, s.138-139.
4. David Eagleman, ‘’Ä°ncognito’’, BKZ Yayıncılık, 2014, s.202-203.
5. Eric Hoffer, ‘’Kesin Ä°nançlılar’’, Tur Yayınları.
Müellif: Fırat KÖSE / Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyet Fakültesi, TARÄ°H Bölümü
Henüz yorum yapılmamış.