Sosyal Medya

Turan Kışlakçı'nın kaleminden: İsrail, terör ve İslamcı örgütler

Ortadoğu her zamanki sakin ve barışçıl ortamında yürüyüşünü sürdürürken Siyonist örgütler bölgeye gelip yerleşti ve terörü bölgeye getiren ilk kişiler oldular. Haganah, Stern ve İrgun örgütleri İsrail devletinin kurulmasından önce, yıllarca bu coğrafyada terör estirip, kan kusturdular… Pazar yerlerinden tutun yerleşim yerlerine kadar her yeri havaya uçuruyorlardı.



Ä°srail devleti kurulduktan sonra Knesset’e giren bu terör örgütleri bu kez faaliyetlerini “devlet” eliyle sürdürmeye baÅŸladı. OrtadoÄŸu’da bugün muhtelif terör örgütleri adına yapılan tüm suikast ve saldırılarına bakın kapının sonunda Ä°srail’e çıktığını göreceksiniz. Çünkü onlar hangi terör örgütü olursa olsun yönlendirmeyi çok iyi biliyorlar… Bu konuda kaleme alınmış yüzlerce kitap bulunuyor. Fransız yazar Vincent Monteil’in “Ä°srail’in Gizli Dosyası: Terörizm” bu kitaplardan sadece biri…
 
Ä°srail’in özel istihbarat servislerini bir yana bırakırsak devlet adamlarının da birçoÄŸu terör konusunda dünyaca uzman kiÅŸilerden oluÅŸmaktadır. Bir önceki yazımızda Ä°srail BaÅŸbakanı Netanyahu’nun terör konusundaki uzmanlığına geniÅŸ yer ayırmıştık. Åžimdi biraz geriye gidip Ä°srail’in terör konusundaki uzmanlığının bölgede ne tür gedikler açtığını inceleyelim…
 
1954 yılında meydana gelen “Lavon Olayı” Ä°srail’in bölgedeki terör eylemlerinde parmağının olduÄŸunu gösteren en bariz olaylardan biridir. Ä°ngilizler 1954 yılında, SüveyÅŸ kanalındaki askerlerini geri çekmek için karar aldığında Ä°srail’in bu çekilmenin kendilerine zarar vereceÄŸini düÅŸünerek bu engellemek için yollar düÅŸünürler.
 
16 Temmuz 1954’de Savunma Bakanı Pinhas Lavon “Ä°ngilizler’in SüveyÅŸ’i boÅŸaltmasının anlamı”nı tartışmak için evinde bir toplantı yapmıştı. Lavon toplantıda “Mısır’daki Ä°ngiliz hedeflerine karşı sabotaj düzenleme” fikrini ortaya atmıştı. Bu sabotajların Mısırlılar tarafından yapıldığı izlenimi verilecek ve bu duruma sinirlenen Ä°ngilizler de ülkeden çıkmaktan vazgeçeceklerdi. Zamanın Mossad ÅŸefine göre de, bu operasyonun amacı “halkta kargaÅŸa yaratarak Batı’nın varolan rejime karşı duyduÄŸu güveni yıkmaktı.” Buna da Ä°ngilizler’in bu bölgeyi boÅŸaltmasını önleyecek bir kriz yaratılarak ulaşılmak isteniyordu.
 
Ä°srail askeri gizli servis üyeleri, kısa bir süre sonra Mısır’a gitti. Temmuz 1954 Mısır’ın baÅŸkenti Kahire ve Liman ÅŸehri Ä°skenderiye’de Amerikan ve Ä°ngiliz mülkiyetlerine karşı ağırlıklı olarak yönlendirilmiÅŸ bir dizi bombalı suikast yapıldı. Her iki ülkenin elçiliklerine, kiliselere ve turistlerin gezdikleri yerlere saldırılar peÅŸi sıra bombalı saldırılar düzenlendi. Olaylarda birçok kiÅŸi öldü ve yaralandı.
 
Bu olaylarla, ülkenin yükselen gücü olan Ä°hvan-ı Müslimin (Müslüman KardeÅŸler) cemaati karalanacak ve dönemin Mısır Devlet BaÅŸkanı Cemal Abdunnasır’ın da yabancıları koruyamadığı imajı verilecekti. Böylece bölgeden Ä°ngiltere askerlerinin çekilmesi önlenecek ve batının dikkati sözde dini terör estiren Ä°slami cemaatlere çevrilecekti.
 
Fakat Ä°ÅŸler Ä°srail’in istediÄŸi gibi geliÅŸmedi. Mısır istihbaratının bazı Ä°srail ajanlarını ABD büyükelçiliÄŸini bombalamalarına bir kaç saat kala yakalamaları ve olayı deÅŸifre etmeleri Ä°srail’in tüm hesaplarını alt üst etti. Ä°srail hükümeti, bu olayı önce Ä°srail Devleti’ne karşı atılmış büyük bir iftira olarak yorumladı ve hatta tarihte Yahudi topluluklarına yönelen “kan iftiralarına” benzetti. Bir süre sonra da apaçık olan durumu kabullenmek zorunda kaldı, ama tüm sorumluluÄŸu Savunma Bakanı Lavon’un üstüne yıktı. Lavon istifa etti ve baÅŸarısız operasyon, tarihe “Lavon Olayı” olarak geçti.
 
Lavon Olayı, Ä°srail hükümetinin göstermeye çalıştığı gibi “savunma bakanının bağımsız bir giriÅŸimi” deÄŸildi. Bunun için yapılması gereken iki önemli iÅŸten biri, OrtadoÄŸu’nun bir sömürge bölgesi olarak kalmasını saÄŸlamaktı. Ä°ngilizler’in Mısır’ı terk etmesini engellemeyi amaçlayan Lavon Olayı, bu büyük planın baÅŸarısız bir parçasıydı yalnızca.
 
Åžimdi OrtadoÄŸu’da yıllardır terörün, suikastların, faili meçhul olayların, bombalı eylemlerin ve ibadethanelere saldırıların neden sona ermediÄŸini anlayabiliyor musunuz? Bu eylemlerin ağına sadece dini gruplar deÄŸil her türlü milliyetçi, solcu ve saÄŸcı örgüt düÅŸebiliyor. Ä°ddia ediyorum bu coÄŸrafyada hangi örgüt adına düzenlenirse düzenlensin, isterse bu devlet adına yapılsın –ki Ä°srail’in bölgedeki birçok devlet içinde de yapılanmaları vardır-, bu saldırıların yüzde 95’nin arkasında Siyonist örgütlerin emelleri yatmaktadır. “Åžiddet, tedhiÅŸ ve terör” yanlısı tüm örgütler bu coÄŸrafyada bilinçli ya da bilinçsiz olarak Siyonistlere hizmet etmektedir.
 
Milliyetçi ve Solcu örgütlerin eleÅŸtirisini o fikir akımlarının üstadlarına bırakarak Ä°slamcılara bu konuda bir uyarıda bulunmak istiyorum. Ä°slam dünyasında geçen iki asırda büyük etki bırakmış iki büyük Ä°slami cemaatin, Pakistan’da ünlü Müslüman düÅŸünür Ebu’l Ala Mevdudi tarafından kurulan Cemaati Ä°slami ve Mısır’da üstad Hasan el-Benna tarafından inÅŸa edilen Ä°hvan-ı Müslimin, yıllardır ÅŸiddete karşı çıkmalarının arkasındaki saik Siyonistler baÅŸta olmak üzere devletlerin örgütler üzerindeki oyunları gelmektedir…
 
Büyük Ä°slam düÅŸünürü Mevdudi vefatından birkaç yıl önce Uluslararası Müslüman Gençlik teÅŸkilatında yaptığı bir konuÅŸmada dünyanın muhtelif bölgelerinden gelen Müslüman gençlere ÅŸöyle sesleniyordu: “Ey gençler!. Size tavsiyem, bu gelecek asrı Ä°slâm’ın asrı yapmanızdır. Çünkü ÅŸu gördüÄŸünüz batı medeniyetin çökmesine az kalmıştır. Bundan sonra insanlık hayatında bir boÅŸluk olacaktır. Bu boÅŸluÄŸu Ä°slâm’dan baÅŸka bir din dolduramaz. Size düÅŸen bu boÅŸluÄŸu sabırla takip etmeniz ve gayret göstermenizdir. Hedefleri gerçekleÅŸtirmek için gizli cemiyetler oluÅŸturmayın. Durumları deÄŸiÅŸtirmek için silâh ve ÅŸiddeti kullanmaktan kaçının. Çünkü bu tarz bir yol, acele etmekle alakalıdır… Bu tarz bir yolun sonuç olarak en kötü, zarar olarak en çok zarar verdiÄŸi görülmüÅŸtür… DoÄŸru ve saÄŸlam inqılab/devrim geçmiÅŸte gerçekleÅŸtiÄŸi gibi -gelecekte de gerçekleÅŸecektir- gündüzün ortasında da ortada duran güneÅŸ gibi apaçık ve aleni bir çalışma ile mümkündür… Size düÅŸen davanızı açıktan yaymanızdır. Ä°nsanların kalplerini ıslah etmelisiniz. Akıllarını daha geniÅŸ düÅŸünmelerini saÄŸlamalısınız. Etkili hikmetle, güzel vaazlarla, güzel davranış ile güzel menkıbelerle, güzel ahlâkla donanmış kiÅŸiliÄŸinizle ve örnekliÄŸinizle gayenize ulaşın. Yolunuzda karşılaÅŸacağınız zorluklar ve belâları kahramanlar gibi karşılayın.”
 
Mevdudi’nin talebelerinden ve yakın dostlarından üstad HurÅŸit Ahmed de bunu ÅŸöyle yorumluyordu: “Pakistan’daki hükümetler cemaati karalayacak gerçek bir töhmet bulamıyordu ve iftira atarak Cemaati Ä°slâmî ’nin adını lekelemeye baÅŸvuruyorlardı. Üstad Mevdudi davada silâh kullanmaya ÅŸiddetle karşıydı. Yeni nesil kendisinden savunma amaçlı karşı koyan faktörlere – Cemaati Ä°slâmî ’yi hedef alanlara- karşı güç kullanmasına müsaade etmesini istemiÅŸlerdi. Ancak onların bunu yapmasına asla müsaade etmedi. Çünkü Ä°slâm, eÄŸer hâkim deÄŸilse evlâtlarının silâh kullanmalarının intihar anlamına geleceÄŸini belirtiyordu. Devletlerin silahlı örgütleri çok rahatlıkla manipüle edeceÄŸini biliyordu. Ä°ngilizlerin Hindistan’da Müslümanlar ile Hinduları birbirine düÅŸürmek için oynadığı oyunu çok iyi biliyordu. Bunun için de “Ä°slam’da SavaÅŸ Hukuku” adlı kitabını kaleme almıştı. Üstad Mevdudi, görüÅŸüne delil olarak da Mekke döneminde Allah Resulünün ashabına kendilerine karşı iÅŸkence yapanlara ve zulmedenlere karşı güç kullanmasına izin vermediÄŸini gösteriyordu. Onlara ancak Medine-i Münevvere’ye intikal edip Ä°slâm Devleti kurduktan sonra müsaade etti.”
 
Åžimdi Ä°slam dünyasının bu ünlü Müslüman düÅŸünürlerin nasihatlerini kaale almayan bazı küçük Ä°slami örgütlerin 70’li, 80’li ve 90’lı yıllarda baÅŸvurdukları yöntemlerin Müslümanların başına neler açtığını inceleyin… GeçmiÅŸ yıllarda ÅŸiddete baÅŸvuran hemen hemen tüm Ä°slami örgütler 2000’lı yılların başında baÅŸvurdukları yöntemin yanlış olduÄŸunu kavradı ve bu olaylar yüzünden ümmete verdikleri zarar dolayısı ile de özür dilediklerini açıkladı. Fas, Libya, Mısır, Cezayir ve Endonezya’daki cihadî örgütler ayrıca bu hatalarını kitaplaÅŸtırarak yeni nesile büyük Ä°slam âlimlerini dinleme çaÄŸrısında bulundu. Bu ülkelerdeki cihadi örgütler ilk ifadelerinde “Devlet içinde devlet” düÅŸüncesiyle nasıl kullanıldıklarını ve uyutulduklarını açık bir ÅŸekilde dile getiriyorlardı.
 
Mısırlı meÅŸhur Müslüman düÅŸünür Seyyid Kutup da Ebul Ala Mevdudi’ye tüm yönüyle katılıyordu. Kutub’un kardeÅŸi Muhammed Kutup, aÄŸabeyi Seyyid’in her zaman ÅŸiddete karşı olduÄŸunu ancak fikirlerini ne pahasına olursa olsun dile getirmekten asla çekinmediÄŸini söyledi. Kutup, fikir ve düÅŸünce mücadelesiyle halkları içinde garkoldukları cahili ortamdan kurtarmayı hedefliyordu.
 
Yıllarını Afgan Cihadında geçirmiÅŸ ve 1989 yılında bir bombalı saldırıda ÅŸehid edilen ünlü Müslüman âlim Abdullah Azzam da yetiÅŸtirdiÄŸi herkese iÅŸgal edilmiÅŸ topraklar dışında ÅŸiddete ve silahlı mücadele baÅŸvurulmamasını öÄŸütlüyordu. Hatta, Azzam’ın oÄŸlu Huzeyfe Afgan cihadı döneminde bazı mücahitlerin babasına “Rusya Müslümanları katlediyor. Bazı Müslümanları gönderip Moskova’da Rusya’yı vuralım” önerisine çok sert çıktığını ve bunun istihbarat örgütleri tarafından istismar edileceÄŸini ve Müslüman ümmete zarar vereceÄŸini dile getirdiÄŸini belirtmiÅŸti.
 
Åžimdi tekrar baÅŸa dönüp kendimize soralım: Bu yüzyılda dünya barışını saÄŸlayacak tek din, tek ideoloji ve tek düÅŸünce Ä°slam olmasına raÄŸmen tedhiÅŸ saldırılarını Müslümanların önüne kimler engel olarak koymaya çalışıyor?
 
“Ey iman edenler! Ä°man ediniz.” (Nisa / 136)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.