Sosyal Medya

İsmail Kılıçarslan: Türkiyeyi saran parazitler neler?

İktidar neye izin veriyorsa onu destekleyip neye karşı ise onu eleştirmenin adı sanatçılık değil goygoyculuk olabilir en fazla. Ve evet, buradaki ‘iktidar’ lafzından Türkiye’deki politik iktidarı anlayacak kadar sığ birinden de sanatçı değil ‘dangalak’ olarak söz edebiliriz ancak.



Büyük, çok büyük film bence Bong Hoon-ho’nun baÅŸyapıtı Parazit. Zekice kurgulanmış senaryosu, yönetmenin oluÅŸturduÄŸu olaÄŸandışı atmosfer, barındırdığı ÅŸahane sürprizler, baÅŸta Kang-Ho Song olmak üzere ortaya konulan nefis oyunculuklar, hatta kusursuz görüntü yönetimi falan deÄŸil filmi baÅŸyapıt haline getiren, baÅŸka çok baÅŸka bir nedenle ‘büyük film’ Parazit.
 
Bong Hoon-ho, belirgin bir taraf tutma refleksine düÅŸmeden üç aileyi odaÄŸa koyarak bugünün Güney Kore’sinde aklına takılan hemen her hususa net, berrak, sözünü esirgemeyen eleÅŸtiriler getiriyor. Üstelik bu eleÅŸtirileri de ‘dikkat, eleÅŸtiri yapıyorum’ deme ihtiyacı duymaksızın koyuyor ortaya. Filmi büyük, çok büyük yapan husus da burada gizli iÅŸte.
 
Teknoloji, hava kirliliÄŸi, ekonomik dengesizlik, Kore eÄŸitim sistemi, zenginler, fakirler, alt sınıflar, üst sınıflar, uyanıklar, saflar, yerleÅŸik davranış kalıpları, özentilik, hatta Kuzey Kore lideri... Aklında ne varsa bütün itirazlarını tabiri caizse takır takır sıralıyor ve bunu tereyağından kıl çeker gibi ustalıkla yapıyor. Dahası ‘sanatın içinde kalarak’ ve hiçbir karakterin (belki bir miktar ÅŸoför baba hariç) yanında saf tutmadan baÅŸarıyor bunu.
 
Filmi, mideme yumruk yemiÅŸ gibi izleyip bitirdikten sonra sordum baÅŸlıktaki soruyu: ‘Türkiye’nin Parazit’i nerede?’
 
Hadi iÅŸinizi kolaylaÅŸtırayım. ‘Benim gibi yandaÅŸların (ne demekse artık) Bong Hoon-ho’nun yaptığını yapacak cesareti yok’ diyeyim de bir rahatlayın önce. Hatta ‘hah gördün mü?’ falan deyin. Ne de olsa ne yazıp ne yazamayacağımıza, neyi eleÅŸtirip neyi eleÅŸtiremeyeceÄŸimize dair her sabah AK Parti Genel Merkezi’nden yahut Külliye’den tamimler, talimatlar aldığımızı düÅŸünerek bir konfor alanı ediniyorsunuz kendinize. Sıkıntı yok yani.
 
YandaÅŸlık böyle de güya yandaÅŸ olmayanlarda durum farklı mı? Yarım yamalak alt sınıf eleÅŸtirisi, yarım yamalak orta sınıf eleÅŸtirisi, yarım yamalak politik eleÅŸtiri dışında yaÅŸadığımız ülkenin ‘hakiki sorunlarına temas etme gücü olan’ sanatçı kaldı mı memlekette?
 
Mesela terör meselesini taraf tutmadan anlatabilen bir sinema yönetmenimiz var da ben mi kaçırdım gözden? Mesela üst sınıfla orta sınıfı karşılaÅŸtırıp sonucu bize bırakan ve ‘vay be’ diyeceÄŸimiz bir film çekildi de haberim mi olmadı? Mesela yerleÅŸik davranış kalıplarımızın üzerine cesaretle giderek bunlara itirazlarını sıralayan bir öykücümüz, bir ressamımız, bir romancımız mı var?
 
Varsa yoksa politik tarafımız üzerinden geliÅŸtirdiÄŸimiz sığ bir takım itirazlar. Varsa yoksa ya Türkiye’nin ya da daha kötüsü dünyanın ‘verili iktidar dili’ etrafında kurgulanan ‘sanatçı pozları.’
 
Ä°ktidar neye izin veriyorsa onu destekleyip neye karşı ise onu eleÅŸtirmenin adı sanatçılık deÄŸil goygoyculuk olabilir en fazla. Ve evet, buradaki ‘iktidar’ lafzından Türkiye’deki politik iktidarı anlayacak kadar sığ birinden de sanatçı deÄŸil ‘dangalak’ olarak söz edebiliriz ancak.
 
Buna biraz ‘hakemlik’ gibi bakmak lazım aslında. GördüÄŸünü amasız, fakatsız, hiç kimseden korkmadan ‘çalabilme kabiliyeti’ sizi iyi hakem yapar. Brüksel’in herhangi bir fonundan, Paris’in herhangi bir ödülünden, Londra’nın herhangi bir burun kıvırmasından korkarak, büyük kültür endüstrisinin izin verdiÄŸi kadar muhalif olarak, bütün verili itiraz dilini küresel bir ortalamayı tutturma yolunda harcayarak sanatçı olunmaz, ortaya Parazit konulmaz.
 
Böyle yapınca olunabilecek ÅŸeydir parazit, yapılabilecek ÅŸey deÄŸil.
 
 
 
Kaynak: YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.