Sosyal Medya

Yoksulu kullandığı akıllı telefon üzerinden aşağılamak

Yoksulun, yoksul olduğu için azar yediği, yoksulluğundan kurtulamadığı için öfke ile karşılandığı bu durum sadece bunu söyleyenlere değil, aynı zamanda yoksulluk ile uğraşması, bu konuda bir şeyler yapması gerekenlere de büyük bir rahatlama getiriyor. Yoksulu azarlayan bu dil, bu dili kullananlara kendi kibirleri içinde yaşamalarını sağlayan duygusal bir zırh veriyor öncelikle.



Yoksulluk ve eÅŸitsizlik çalışanların sık sık karşılaÅŸtığı, bazen cevap vermekte ve karşıdakini ikna etmekte en çok zorlandığı tavır, yoksulluÄŸu bireyselleÅŸtiren, daha net bir anlatımla yoksulluÄŸu o kiÅŸinin beceriksizliÄŸinin, bazen de basiretsizliÄŸinin bir sonucu olarak gören tavırlardır. Pek yaygın olan bu tavırlar gündelik yaÅŸamda çok farklı ÅŸekillerde karşımıza çıkar. Kimi zaman “hani yoksulluk vardı, baksana alışveriÅŸ merkezleri dolu?” ya da “kriz varsa bu kadar arabayı kim alıyor?” tarzı nesnesi tam da belli olmayan ifadelerde kendini gösteren bu tavır kimi zaman da “adam hani yoksuldu, baksana cebinde kaç bin liralık cep telefonu var” tarzı ifadelerle doÄŸrudan kiÅŸilere yönelebilir.
 
Burada açıkça söylenen, cep telefonuna sahip olduÄŸu için söz konusu kiÅŸinin yoksul sayılmaması gerektiÄŸidir. Ama daha derinde, o kiÅŸinin belki de çocuÄŸunun temel ihtiyaçlarını karşılamak yerine elindeki parasını telefona harcadığı, dolayısıyla akılcı davranmadığı iması vardır bu söylenenlerde. Daha da derinde, yoksulluÄŸun o kiÅŸinin yanlış tercihlerinin bir sonucu olduÄŸu, kendi bencilliÄŸinden kaynaklandığı, dolayısıyla da başına gelenleri hak ettiÄŸi görüÅŸü gizlidir söylenenlerde.
 
Bu tavırlarla baÅŸ edebilmenin esas zorluÄŸu, bunda minik de olsa bir doÄŸruluk payı olmasında yatar. YoksulluÄŸun her zaman mutlaka bireysel bir boyutu vardır; geçmiÅŸte farklı zamanlarda farklı tercihler yapılmış olsaydı durum, bugün elbette çok farklı olabilirdi. Bu sadece yoksullar için deÄŸil, istisnasız herkes için geçerlidir. Ama bu tavrın yoksullara yönelen biçimi, ister istemez bir aÅŸağılamayı ve ardından gelen suçlamayı da beraberinde getirir.
 
Yoksul olmak, mutlak açlıktan ya da bizde çok örneÄŸini görmüyor olsak da sokakta yaşıyor olmaktan farklı bir durumdur. En temel tanımıyla yoksulluk, kiÅŸinin temel ihtiyaçlarını karşılayacak kaynaklardan yoksun olmasıdır. Burada sorun, temel ihtiyaçların nasıl tanımlanacağıdır elbette. Temel ihtiyaçların ne olduÄŸunun evrensel, her zaman ve her koÅŸul için geçerli bir tanımı olması mümkün deÄŸildir. En makul tanım, söz konusu ürün ya da hizmetin toplumun çoÄŸunluÄŸu için eriÅŸilebilir olmasıdır. Cep telefonu örneÄŸine dönersek, sorun birilerinin cep telefonunu temel ihtiyaç görüp görmemesi deÄŸil, toplumun önemli bir kesiminin buna sahip olup olmamasıdır. Hemen belirtmekte de yarar var cep telefonu günümüz Türkiye’sinde gelir grupları arasında en eÅŸit dağılmış tüketim mallarından biridir. 2016 hanehalkı bütçe anketi verilerine göre hanelerin %97,1’inde cep telefonu vardır. Dahası bu rakam, %10’luk gelir dilimleri arasında %93 ile %99 arasında deÄŸiÅŸmektedir. Ä°ki ve daha fazla cep telefonuna sahip haneler oranı toplamda % 80,7 iken, en düÅŸük gelirli % 10’luk dilimde %70 olan bu oran, en üst dilimde %84’e çıkmaktadır. Günümüzde cep telefonu, örneÄŸin buzdolabı kadar temel ihtiyaç durumundadır toplumun tümü için. Cep telefonu sahipliÄŸi, sınıfsal bir gösterge olmaktan çoktan çıkmıştır Türkiye toplumunda.
 
Dolayısıyla toplumun büyük çoÄŸunluÄŸunun sahip olduÄŸu ve daha da önemlisi gelir grupları arasındaki dağılımı diÄŸer tüketim mallarına göre çok az farklılaÅŸma gösteren bir ürün üzerinden sınıfsal sayılabilecek bir çıkarsama yapmak mümkün deÄŸil. Amiyane tabiri ile yoksulluÄŸa dair ahkâm kesmek isteyenlere cep telefonu meselesinden bir ekmek çıkmaz. Daha da ileri gitmekte bir sakınca yok, sadece cep telefonu deÄŸil, baÅŸka herhangi bir ürün üzerinden giderek de yoksulluÄŸa dair bir çıkarımda bulunmak pek de doÄŸru bir tavır deÄŸil. Çünkü yoksulluÄŸu, herhangi bir ürüne sahip olup olmamakla deÄŸil de, bu ürüne sahip olmak için ödenen bedelle ya da daha doÄŸru anlatımla bu ürüne sahip olmak için vazgeçilen diÄŸer ÅŸeylerle anlamak gerek belki de.
 
Cep telefonu özelinde konuÅŸursak, cep telefonu sahipliÄŸinin gelir grupları arasında önemli bir farklılaÅŸma gösterip göstermemesi de deÄŸil mesele. Karşı çıktığım, yoksulluÄŸu herhangi bir ürüne sahip olup olmamakla ölçmenin yanlış olduÄŸu. Bunun yerine yoksulluÄŸu insanların nelere sahip olduklarındansa, o ÅŸeylere sahip olmak için nelerden vazgeçtikleri ile anlamaya çalışmak belki daha anlamlı. Çünkü yoksulluk, günlük yaÅŸamın her alanında, her ânında zorlu, amansız tercihler yapmak, bir ÅŸeylere sahip olabilmek için toplumun diÄŸer kesimlerinin ödemediÄŸi bedelleri ödemek, onların vazgeçmek zorunda kalmadığı ÅŸeylerden vazgeçmek zorunda kalmak demektir. Cep telefonunu yoksullar için temel bir ihtiyaç olarak deÄŸil de lüks olarak görenler, çok büyük ihtimalle o cep telefonuna sahip olmak için yoksul kesimin ödediÄŸi bedelleri ödememiÅŸ, onların vazgeçmek zorunda kaldığı ÅŸeylerden vazgeçmek zorunda kalmamıştır.
 
Yoksullar toplumun diÄŸer kesimleri gibi toplum için sıradan sayılan eylemleri yapabilmek, edinmesi normal olan ürünleri tüketebilmek için, bitmez tükenmez bir mücadele içindedir. Yoksullar da bir ÅŸekilde rahatlamaya, dinlenmeye ve eÄŸlenmeye ihtiyaç duyarlar. Mesele yoksul kesimlerin bunu yapıp yapmaması deÄŸil, toplumun diÄŸer kesimleri yaptığında doÄŸal görünen bu ÅŸeyleri yapmak için, toplumun diÄŸer kesimlerinden daha yüksek bir bedel ödemek zorunda kalmaları, onların yapmadıkları fedakarlıkları yapmak zorunda kalmalarıdır. Buradaki temel etmen, insanların paralarını nasıl harcadıklarındansa, sıradan bir insanca hayatı yaÅŸamak için nelerden vazgeçmek zorunda kaldıklarıdır. YoksulluÄŸu, insanların neleri satın aldıkları ile deÄŸil de orta sınıfın kanıksadığı, kendinde doÄŸal bir hak gördüÄŸü ürünleri tüketmek için nelerden vazgeçmek zorunda kaldıkları ile anlamak daha doÄŸru bir yol olabilir.
 
Kendine doÄŸal bir hak gördüÄŸü bir tüketim malını yoksul kesim için lüks olarak gören ve dahası buna sahip olduÄŸu için onları suçlayan tavır, “o kadar iÅŸ var, millet iÅŸ beÄŸenmiyor” diyen tavırla aynıdır. Her ikisinde de aynı üstten bakış, aynı küçümseme ve onulmaz bir kibir söz konusu. Bu aynı zamanda -baÅŸta söylediÄŸimi tekrar edeyim- yoksulluÄŸu kiÅŸisel bir sorun olarak gören katıksız bir orta sınıf vurdumduymazlığı. Bu tavır bir yandan, hep doÄŸru tercihleri yaptığına ve bunun için de yoksul olmadığına inandığı için kendini yüceltmeye, diÄŸer yandan da basiretsiz davrandığına inandığı için yoksulları küçümsemeye, giderek de onlara duyulan bir nefrete götürebiliyor. Sonuçta yoksulların, yoksul oldukları için azarlandığı bir durum ile karşı karşıya kalıyoruz.
 
Bunun en son örneklerinden birini 2019 Kasım ayında ilk olarak Ä°stanbul Fatih’te dört kardeÅŸin siyanür içerek intihar etmeleri ile baÅŸlayan olaylarda gördük. Bu olayların hemen ardından sosyal medyada bir dönem kendilerinin de yoksul olduÄŸunu, ama zamanla yılmadıkları ve doÄŸru tercihleri yaptıkları için bugün o durumdan kurtuldıklarını anlatan onlarca, yüzlerce hikâye öne sürüldü. Hikâyeler sadece kendi baÅŸarı öykülerini anlatmakla ve kendilerini yüceltmekle kalmadı, bunu yapamadıkları için kendilerinin -ve kardeÅŸlerinin ve çocuklarının- canlarına kıyanlara duyulan amansız bir öfkeye, kızgınlığa vardı. Orada da kalmadı, “madem bakamayacaktın neden yaptın o çocukları?” saçmalığına, hatta nefretine varan bir öfke patlaması yaÅŸandı bazı kesimlerde yoksullara karşı.
 
Yoksulları kendilerinin olduÄŸu kadar  basiretli, akılcı davranmamakla suçlamak, ardından nefret kusmak, tam bir orta sınıf umursamazlığı. Oysa yoksulluk tam olarak da budur: bir eylemde bulunur ya da malı alırken, toplumun diÄŸer kesimlerinin yapmadığı fedakarlıkları yapmak zorunda kalmak, bu seçimlerin ağırlığı altında ezilirken bazan orta sınıflara akıldışı gelebilecek tercihlerde bulunmaktır. Yoksulluk bazen çok güçlü olmaktır, bazen de güçsüz olmaktır. KiÅŸinin yaptığı, yapmak zorunda kaldığı amansız tercihlerden dolayı bazen saçmalamaktır. Toplumda hiç kimse, toplumun çok büyük kesiminin sahip olduÄŸu, dahası edinirken “ben ne yapıyorum?” diye sormak zorunda kalmadığı bir malı almakla, belki de çocuÄŸunun temel ihtiyaçları arasında bir seçim yapmak zorunda kalmamalıdır. Böyle bir amansız tercihle baÅŸbaÅŸa kalan insanın, orta sınıf gözlüÄŸü ile bakıldığında “saçmalamaya” yerden göÄŸe de hakkı vardır.
 
Ä°ÅŸte yoksullara önce hafif bir azarlama ile baÅŸlayan ve ardından kaçınılmaz olarak öfkeye ve giderek de nefrete varan bu tavrın ardında yatan da, yoksulluÄŸa yol açanın bireysel etmenler olduÄŸuna dair yanlış inanç. Yoksulluk bireyin kendi kusuru olarak görüldüÄŸünde, çıkış yolu da kendinden ortaya çıkar -ne yap et, çabala, saÄŸlam dur, yılma, gerekli becerileri bul, edin ve kurtul yoksulluÄŸundan. Bu derde sen kendin düÅŸtün, kurtulmak da senin elinde... Evet yakın dönem Türkiye tarihinde yoksulluktan kaçışa dair çok sayıda baÅŸarı öyküsü var, bir bölümü NöbetleÅŸe Yoksulluk’ta (Ä°letiÅŸim Yayınları, 2001) anlatılan. Vurgulamak gerek ki, bu öyküler bireysel öyküler deÄŸil; daha büyük bir grup ile kimi zaman dayanışma, kimi zaman rekabet içinde gerçekleÅŸtirilen toplu firar öyküleri. Ama yoksulluktan bu tür toplu kaçışlar 90’larda kaldı. 2000’ler Türkiye’sinde bu tür bir toplu kaçışa imkân yok. Günümüz yoksulluÄŸu artık farklı bir yoksulluk.
 
Yoksulun, yoksul olduÄŸu için azar yediÄŸi, yoksulluÄŸundan kurtulamadığı için öfke ile karşılandığı bu durum sadece bunu söyleyenlere deÄŸil, aynı zamanda yoksulluk ile uÄŸraÅŸması, bu konuda bir ÅŸeyler yapması gerekenlere de büyük bir rahatlama getiriyor. Yoksulu azarlayan bu dil, bu dili kullananlara kendi kibirleri içinde yaÅŸamalarını saÄŸlayan duygusal bir zırh veriyor öncelikle. YoksulluÄŸu kiÅŸinin kendi baÅŸarısızlığının sonucu olarak gören bu zırha büründüÄŸünüzde, sadece kendinizi yüceltmekle kalmıyor, aynı zamanda herhangi bir eylemde bulunmak yükünden kurtulduÄŸunuz gibi, eylemde bulunmamanın vereceÄŸi vicdani ağırlıktan da muaf tutmuÅŸ oluyorsunuz kendinizi. Sonuçta kiÅŸinin gözlemlemek zahmetine bile katlanmadığı yoksulluk/eÅŸitsizlik olgusu, neredeyse eÅŸyanın doÄŸası tarzı bir meÅŸruiyet kazanıyor; konuÅŸulamaz, üzerinde düÅŸünülemez ve de elbette deÄŸiÅŸtirilemez bir sis perdesinin ardında kalıyor. Ve bu da günümüz Türkiye’sinin belki de en temel sorunlarından biri olan empati yoksunluÄŸuna katkıda bulunuyor, konuyu birçok baÅŸka ÅŸeyde olduÄŸu gibi siyasetin -deÄŸiÅŸtirilebilir olanın deÄŸiÅŸtirilme yöntemi- dışına taşıyor.
 
 
 
Müellif: OÄŸuz Işık / Kaynak: Birikim Dergisi- Aralık 2019 Sayısı

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.