Dücane Cündioğlu: Sesim kısılıyor, hüznüme sahip çık ey talib
Follow @dusuncemektebi2
Yokluktan mı geliyoruz? Elbette. Elbette yok olduğumuz, hiç olduğumuz bir zamanı vardı(r) herbirimizin. Bütün kainatın.
Olduğumuz ve olacağımız bir zamanın sahipleriyiz; var veya yok olduğumuz/olacağımız bir zamanın...
Ne büyük bir muammadır varoluÅŸ toprağımızın ''ademiyet''le yoÄŸrulması. Ademiyetle, yani hiçlik ve yokluk''la...
"Hiçten hiç çıkar" derler. Derler sadece. Böyle derler. Hep derler.
Hiçten çıkan biziz oysa. Ademiyetten gelen. GeçmiÅŸinde yokluÄŸu barındıran. Tek tek. Hiçiz. Hiçten çıkan ''hiç''ler.
Hiçtik. Yine hiç olacağız. Bunda kuÅŸku yok.
Varlık, bize, burada, bu arada, bir ''an'' için, göz kırptı diye mi varlık iddia edeceÄŸiz?
Arsızca.
Sırf bu yüzden mi "bir hiç iken varolduk" diyeceÄŸiz?
Varlığın kokusunu duyduk bir kere. Doğru. Sadece bir kere ve bir an. Bir kereliğine ve bir anlığına...
Dilemmanın doÄŸuÅŸu bir kerelik ve bir anlık deÄŸil mi zâten: varız ve yokuz; hem varız, hem yokuz.
Sözümü laftır deyu yabana atma ey talib! Mücerred edebiyat deÄŸil bu, bilakis edeb. Hem te''dib, hem teeddüb!
Sen varlığın kokusuyla ser-hoÅŸ olanların sözüne kulak ver: ne var, ne yokuz.
* * *
Ayrılık adam eder insanı.
Ademiyetten âdemiyete ermenin sırrı ayrılıktadır. Adam (âdem) oluÅŸ hem ayrılık yüzündendir, hem de onun sâyesindedir.
Konya''nın Celâleddini de ÅŸikâyet etmez mi ayrılıktan?
Eder elbette. Hem de aÄŸlaya aÄŸlaya... Ney gibi: ez cüdayiha ÅŸikayet mikoned...
* * *
Önce rahimden ayrılış.
Evvelâ ana rahminden ayrılır insan. Ä°stemeye istemeye gözlerini dünyaya açar. AÄŸlayarak.
Cennetini kaybetmiÅŸtir; dizlerini karnına çekerek büzüldüÄŸü cenneti... hatırlayabildiÄŸi yegâne cenneti...
Işığa alışır... ve gürültüye...
Sonra memeden ayrılış...
Sonra da kucaktan...
VaroluÅŸunu sürdürebilmesi için, rahimden ayrılması gerekenin yaÅŸayacağı ayrılıklar hiç bitmez.
Neye alıştıysa ondan ayrılmak zorundadır insan!
Evden de ayrılacaktır; belki okul için, belki aÅŸ için... yani iÅŸ için... tabii ki bir de eÅŸ için...
Evden, yani anneden... rahminden, memesinden, kucağından... Hep gurbet. bütünüyle gurbet.
Bütün niçin''ler bir tek amaç içindir: adam olmak için!
Adam olmak için ayrılır insan. Hep gariptir, olmak zorundadır. Ayrılamazsa, ayrılmayı beceremezse hastalanır. BütünlüÄŸünü kuramaz. Yarım kalır.
Travma dedikleri budur işte. Ayrılışın şiddetiyle dağılıp savrulmaktır travma.
Ä°nsan inançlarından da ayrılır; düÅŸüncelerinden de, hayallerinden de...
Hatta geçmiÅŸinden... tarihinden... ait olduÄŸu çevreden veya toplumdan...
Hepsinden de önemlisi: kendinden...
Bütün ayrılışlar, gerçekte, bir "kendinden ayrılış"tır.
Hep seni arar ben. Sen''i, yani anne''yi... yani şefkat ve rahmeti... Hep kadını...
Bir de onu. O''nu, yani baba''yı... yani kudret ve himayeyi... Hep erkeği...
Sen kadın''dır. O ise erkek. Aranan kadındır, beklenen erkek.
Peki ben? Yani arayan ve bekleyen? Kimim ben? Neyim?
Hüznüme sahip çık ey talib!
Her ayrılışta bir parçanı bırakırsın, bir parçanı ise koparır alırsın; en büyük parçanı... seni sen yapacak parçanı... hakikatini...
Ayrılamazsan, ayrılmayı bilmez, bilemezsen, hakikatsiz kalırsın. Yarım kalırsın.
Ä°nsanlığın trajedisi, anneden (anne ÅŸefkatinden) mahrum erkek çocuklarının trajedisidir aslında.
Bir de babadan (babanın himayesinden) mahrum kız çocuklarının...
"Derd bu, peki devası ne?" diye soruyorsun.
Söyleyeyim: Mahrumiyetler kemalat tevlîd eder, yani insanı olgunlaÅŸtıran, kemâle erdiren yoksunluklarıdır. Yokluk ve yoksunluksa Varlığın cilvelerindendir.
Ä°mdi, unutma ey talib, cilve ile tecelli kelimeleri aynı köktendir.
Henüz yorum yapılmamış.