Hüseyin Hatemi: Hukuk nosyonunun İslami açıklaması
Follow @dusuncemektebi2
Hukuk devleti bilinci ve özlemi olmadıkça, Hukuk devleti için gerekli şekli düzenlemeleri de yapamayız. Aşk olmadıkça meşk olmaz.
Bu açıklama öz olarak 30. Sure’nin (Rûm) 30. Ayetindedir: Tabiî Hukuk fıtrat dinidir. Dîn-i kayyımdır, everensel ve temel ilkeleri deÄŸiÅŸmez. Fakat insanların çoÄŸu bilmezler. Ä°mkân bulamadığı veya aklı olmadığı için kabul etmeyenler bağışlanabilir. Aklı başında olan iÅŸine gelmediÄŸi için kabul etmiyorsa sorumludur.
Din tersine çevrilerek giyilen giysi gibi olunca, bu gerçeÄŸi reddedenler “Dîn-i kayyım”ı ÅŸekli dindarlık olarak tanıttılar. Tabiî Hukuk’un deÄŸiÅŸmez ilkeleri demek olan Åžeriat’i tersine çevirdiler. Zamanla Åžeriat’i bertaraf etmenin baÅŸka yolları da bulundu: Temel ilkeler doÄŸru bir pozitif kurmaya yeterli iken, emanetleri ehline verme ilkesi terk edildi. Ulül-emr sultan oldu. Temel ilkelere uygun töre kurallarını kaynak kabul edecek yerde “örf” kelimesi, Sultan’ın iradesiyle konan kanunlar anlamına getirildi. “Nass’a muhalif içtihad”a cevaz verilmezken, hükümdarın iradesiyle konan kanunlar “örf ile tayin nass ile tayin gibidir” dokunulmazlık zırhına büründü. Temel ve deÄŸiÅŸmez ilkeleri hatırlatan “umûr-i saltanata müdahale edenler” konumunda sayıldı. Resûl-i Ekrem (s.a.) “Ehl-i kitaba zulmedenlere karşı hasım benim ve Din gününde hasımlığımı güderim” buyurduÄŸu halde Mümtahine Suresinin 8-9. âyetlerine tamamen aykırı olarak bu emir de dinlenmedi. Bugünkü durumumuza bu sapmalar dolayısıyla düÅŸtük. Batı ülkelerinde de durum iç açıcı deÄŸildi. Toplumsal adalet ülküsü oralarda da Ä°ncil’de kalmıştı. Ancak müsbet ilimlere ve tekniÄŸe önem verdikleri için gerçek medeniyete eriÅŸmediler ise de bu açıdan ilerlediler ve güç kazanılınca Ä°ncil unutuldu, bencil olundu.
Ä°çinde bulunduÄŸumuz durumdan elbirliÄŸi ile kurtulmamız gerekirken temel ilkeleri unutup Tagut’a (Mammon) kapıldık. Hristiyan yöneticiler de böyle oldu. “Uluslararası Hukuk’da dostluk deÄŸil, çıkar söz konusudur”, “Ä°nsanlık tarihi, yaÅŸama alanı savaşı demektir”, gibi ÅŸeytâni sloganlar, düÅŸünmeyi unutturdu.
“Ä°man’ı salih ameli, Hakk ve sabr ile öÄŸütleÅŸme” ödevimizi de unuttuk. Oysa bize dünya sınavımızda iki ağır ödev verilmiÅŸtir. Birincisi hukuk ve siyaset alanında insan onurunu eÅŸitlik adaletiyle herkese tanımak, ikincisi de sosyal adaleti saÄŸlamaktı. (Beled Suresi, 90/10-16). Bu surede, merhamet ile öÄŸütleÅŸme de vardır.
Oysa öyle bir durumdayız ki merhameti zayıflık ve sulu gözlülük olarak görüyoruz. MaÄŸdurlar bir yana, fayton atlarını bile kurtaramıyoruz. “Sevginin adaleti” diyorum, derhal alaycılar devreye giriyorlar. Sevgiyi çağırana karşı “Ferisîler” ve “Sadukîler” ittifak ediyorlar.
Toplumbilimin laboratuvarı hükmünde olan tarihi incelerken gördüÄŸümüz geri kalma sebeplerini açıklarken, yine bu ittifak karşımıza çıkıyor. Bizans’ın “mavi” ve “yeÅŸil”leri gibi bölünmüÅŸ durumda kalmaktan kurtulmalıyız. Tarihin iÅŸimize gelmeyen sahifelerini yırtıp atacak yerde ibret almalıyız. Aklımızı, kalbimizi vermeliyiz. Dindarlık adına aklını kullanmayıp dumura uÄŸratmak bedbahtlıktır.
Devlet yönetiminde liyakat ve ahlâka önem vermeli, Åžûra ilkesini unutmamalı, icrada da, Meclis’te de, yargıda da liyakat ve ahlâkı aramalıyız. Bunu yapabilirsek Fasid daireden kurtuluruz:
- Meclis icraya, icra Meclis’e karışmamalıdır.
- Denetim nasıl olacak?
- Denetim yargının işidir.
- Åžu halde hakim ve savcıları icra (yürütme gücü) mı seçecek, Meclis mi?
- Yargının içinden bir üst kurul seçecek!
- Åžu halde hakimler hükümeti mi doÄŸacak? vs. vs.
Hukuk devleti bilinci ve özlemi olmadıkça, Hukuk devleti için gerekli ÅŸekli düzenlemeleri de yapamayız. AÅŸk olmadıkça meÅŸk olmaz.
Sorumu tekrarlıyorum: Ne yapmalıyız?
Sevgiyle!
Henüz yorum yapılmamış.