Batı Tipi Faşizm ve Nobel arasındaki eş güdüm
Follow @dusuncemektebi2
İsveç Kraliyet Akademisi Nobel Komitesinin bu yılın edebiyat ödülünü, faşistliği sabit, katil seviciliği malum olan Peter Handke’ye vermesiyle başlayan tartışmalarda, düzünden veya tersinden etkili bir reklamın yapılması üzerinde hiç durulmadığı gibi, Nobel’in Faşist Batı’daki siyasi işlevinin ve Avrupa edebiyat pazarı cihetinden öneminin üzerinde de hiç durulmadı.
Susan Buck-Morss, Görmenin DiyalektiÄŸi’nde (Metis, 2010) Walter Benjamin’den ÅŸu pasajı nakleder:
“Yalnızca ismini bilmediÄŸimiz bir gözlemci bir gün faÅŸist Ä°talya’nın büyük bir gazete gibi, hatta büyük bir yayımcı tarafından yönetildiÄŸini söylemiÅŸti: Her gün bir fikir, rekabet, sansasyonlar, maharet ve okurun toplumsal yaÅŸamının orantısız derecede belli kaba saba cephelerine ısrarla ve akıllıca yönlendirilmesi, okurun idrakinin sistematik olarak çarpıtılması ve bu yolla belli pratik amaçlara ulaşılması. Özetle, faÅŸist rejimler reklam rejimleridir.”
Ä°sveç Kraliyet Akademisi Nobel Komitesinin bu yılın edebiyat ödülünü, faÅŸistliÄŸi sabit, katil seviciliÄŸi malum olan Peter Handke’ye vermesiyle baÅŸlayan tartışmalarda, düzünden veya tersinden etkili bir reklamın yapılması üzerinde hiç durulmadığı gibi, Nobel’in FaÅŸist Batı’daki siyasi iÅŸlevinin ve Avrupa edebiyat pazarı cihetinden öneminin üzerinde de hiç durulmadı.
Burada FaÅŸist Batı tanımı üzerinden toptancılık yaptığımıza ve dolayısıyla oradaki vicdan sahiplerini peÅŸinen yok saydığımıza dair gelebilecek eleÅŸtirileri göz önüne alarak, bidayetinden beri insancılığın ve demokrasinin Batı’nın kendi sınırlarında geçerli olduÄŸunu, bu kavramların oradan ihracının ise yine Batı adına yeni bir sömürüyü makulleÅŸtirmekten ibaret bulunduÄŸunu özellikle belirtelim.
Bu manada Batı, Ä°kinci Dünya Savaşı’nı takiben, bu savaÅŸtan ve savaÅŸ esnasında altmış beÅŸ milyon insanın öldürülmesinden kendisine sorumluluk payı çıkartarak, sömürülerin, iÅŸgallerin tümüne karşı bayrak açan yeni bir Albert Camus’nün yetiÅŸmeyiÅŸiyle de sanatı ve edebiyatı tamamıyla kendi faÅŸizminin içine çekerek salt tarihi korkularıyla hemhal olan bir cinnet medeniyetine dönüÅŸmüÅŸtür.
Buna baÄŸlı olarak Nobel de, bir ödül müessesi olmaktan çok, Batı’nın faÅŸistliÄŸini meÅŸrulaÅŸtıran ruhbanların Batı tipi faÅŸizmi benimseyenleri ve yaygınlaÅŸtıracak olanları tezkiye etme merkezi haline getirilmiÅŸtir. Dolayısıyla Ä°sveç Kraliyet Akademisi Nobel Komitesi aynı zamanda, edebiyat pazarına sürülecek Avrupalılık fikrine baÄŸlı faÅŸist müminlerin aizleÅŸtirildikleri yeni Vatikan’dır.
Yakın geçmiÅŸte Sarkozy’nin Endülüs Emevi medeniyetine dair kayıtların okul kitaplarından kaldırılması ve bununla da yetinmeyerek Kur’ân’dan kimi âyetlerin çıkarılmasını talep etme küstahlığını hatırlayanlar, zikrettiÄŸimiz baÄŸlamda Nobel edebiyat ödülünün neden faÅŸist bir katil sevici olarak Handke’ye verildiÄŸini daha iyi anlayacaklardır.
Batı’daki kültür müesseselerinin Avrupalılık esasında, yegâne düÅŸman olan Müslümanlardan korunma siyasetini her ÅŸeyin önüne aldıklarını düÅŸündüÄŸümüzde ancak, siyasetçilerin tavsiyeleri ve modern kurum ruhbanların icrası planında malum ödül sorununu daha doÄŸru kavrayabiliriz. Zira Handke’ye olan haklı tepkileri bile, Ä°slâm’a düÅŸmanlık özelinde Avrupalılık fikriyatını pekiÅŸtirecek bir reklama tahvil etmek, her ÅŸeyden önce faÅŸist siyasetin yükseliÅŸini teyit etmekten baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
Bu ÅŸartlar altında, Batı’da yeni bir Camus’nün yetiÅŸmeyiÅŸine dair yukarıdaki vurgumuzu dönüp, onun 1957 yılı Nobel ödülündeki konuÅŸmasının bir bölümünü alıntılayarak nostalji yapmakla sanırım Batı’daki faÅŸizmin yeni boyutunu daha iyi ifade etmiÅŸ oluruz:
“Her nesil ÅŸüphesiz ki, dünyayı yeniden biçimlendirmek için çaÄŸrıldığına inanıyor. Benim neslim ise onu yeniden ÅŸekillendirmeyeceÄŸini ve görevinin bundan daha zor olduÄŸunu biliyor. Bu görev de, dünyanın kendi kendini yok etmesini engellemektir. Bu nesil, karışık ve yenik devrimlerle, ölü tanrılarla ve tarihi geçmiÅŸ ideolojilerle dolu, teknolojinin delirdiÄŸi ve ikna edilmesi imkânsız, vasat güçlerin her ÅŸeyi yok ettiÄŸi, nefretin ve baskının hizmetkârı olabilmek için zekânın kendi itibarını düÅŸürdüÄŸü, bu yozlaÅŸmış tarihin mirasçılarıdır. Onlar, içeride ve dışarıda, yaÅŸam ile ölümün itibarını ÅŸekillendiren ÅŸeyi, kendi olumsuzlamalarıyla yeniden yaratmak zorunda kalıyorlar. Parçalanma tehdidi altındaki bir ülkede, engizitörelerimiz sonsuza kadar hüküm sürecek bir ölüm imparatorluÄŸu kurabilir. Bu risk ile karşı karşıya bulunan bu nesil, zamana karşı çılgın bir yarışta ve bilmesi gerekeni biliyor: Tüm uluslar için hizmetkârlığı barındırmayan bir barışı yeniden tesis etmek; emeÄŸi ve kültürü yeniden barıştırmak ve tüm insanlarla Ahit Sandığı’nı yeniden yaratmak. Bu neslin bu muazzam görevi yerine getirebileceÄŸi kesin deÄŸil ancak dünyanın her yerinde çoktan gerçeÄŸi ve özgürlüÄŸü sorgulamaya baÅŸlıyor ve bu uÄŸurda nefret dolu olmadan nasıl ölüneceÄŸini biliyor.”
Müellif: Ömer Lekesiz / YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.