Cezayirli Hasan Paşa: ABD'yi vergiye bağlayan, arslanla gezen bir Osmanlı
Follow @dusuncemektebi2
Cezayir’e yaptığı bir deniz yolculuğu esnasında çıkan fırtına neticesinde genç Hasan’ın bulunduğu gemi, Avrupa bandıralı bir yük gemisiyle çarpışır. Kendi gemisinde bulunan hemen herkes korkudan kaçışırken Hasan, karşı gemiye atlar ve bu gemide bulunan silahlı 15 kişiyi tek başına yatağanıyla yere sererek gemiye el koyar.
Devlet-i Âliye'nin altı asır süren ömrü boyunca öne çıkan en önemli özelliklerinden biri de, karşılaÅŸtığı problemlere geliÅŸtirdiÄŸi hızlı ve kesin çözümlerdir. Bu çözümler mali, siyasi ve askeri olabildiÄŸi gibi geniÅŸ yelpazedeki reformların hayata geçirilmesini de içerir. Sorunlara çözüm bulma yolunda isimleri öne çıkan tarihi karakterler ise kendilerinden sonraki dönemlere eserlerini miras bırakmışlardır.
Ä°mparatorluÄŸun 18'inci yüzyılda karşılaÅŸtığı hayati problemlerden bir tanesi, Osmanlı donanmasının 1770 tarihinde ÇeÅŸme'de yakılmasıydı. Bu feci olay, Akdeniz kıyılarının beÅŸte üçüne sahip olan imparatorluÄŸun bir anda deniz kuvvetlerinden mahrum olmasına sebep olacaktı ancak Cezayirli Hasan PaÅŸa'nın ve halefi Küçük Hüseyin PaÅŸa'nın çabaları ve donanmada yaptıkları yeniliklerle problem kısa sürede çözüldü. Donanma, 25 seneye kalmadan Atlas Okyanusu'ndan kalkıp gelen Amerika BirleÅŸik Devletleri gemilerinin, kıyıları taciz ve iÅŸgal giriÅŸimlerine karşılık verebilecek seviyeye geldi.
ABD'ye Osmanlı tokadı
ABD, koloniler halinde kalkıştığı bağımsızlık hareketiyle Ä°ngiltere'yi bölgesinden çıkarmış ve bağımsız bir devlet olarak tarihteki yerini almıştı. 1776 yılında bağımsızlığı kazanan bu yeni devlet için Avrupa ile ticaret ve okyanus güvenliÄŸi oldukça önem arz ediyordu. Bunları tesis edebilmek için Akdeniz sularında birtakım faaliyetlerde bulunuyordu ABD gemileri.
Akdeniz yakınlarında bulunan Cadiz'de gezen Kaptan Isaac Stevens'ın idaresindeki gemiye Cezayir korsanları el koymuÅŸtu. Kısa bir süre sonra Dauphin adlı ABD gemisinin de akıbeti aynı oldu. Bunun üzerine Cezayir korsanlarını cezalandırmak isteyen ve büyük beklentileri olan ABD, yeni donanmasıyla Akdeniz'e indi ancak sonuç hiç de bekledikleri gibi olmadı. Ä°ngilizlerden kalan güçlü gemileri bulunan ABD donanması, Xebec denilen Cezayir korsan gemilerinin Akdeniz'e uygun kıvrak yapısı karşısında pek tutunamadı ve donanmasının tamamına yakınına el konuldu. Sonrasında Akdeniz açıklarında faaliyet gösteren altı ABD gemisi daha ele geçirildi.
ABD'nin ilk baÅŸkanı olan General Washington, bu feci maÄŸlubiyet üzerine kongreyi toplama kararı aldı. 27 Mart 1794 tarihli toplantıda, Cezayir'de faaliyet gösteren Türk korsanlarına karşı durabilmek için 700 bin dolara yakın bir paranın donanmanın inÅŸası için ayrılmasını teklif etti. Durumun vahametini kavrayan kongre, bu teklifi kabul etti. Böylece bağımsız olduktan sonra ticari filolarını korumak için gönderdikleri ve ilk donanmaları sayılabilecek gemilerin Türklerin eline geçtiÄŸini kabul etmiÅŸ oluyordu ABD. ABD'nin büyük bir donanma hazırlamaya karar vermesinin, Osmanlı'nın bir eyaleti olan Cezayir korsanlarından yediÄŸi ağır darbe sonucu gerçekleÅŸtiÄŸini söyleyebiliriz.
Geçen süre zarfında Cezayir donanması ve korsanlarıyla baÅŸ edemeyeceÄŸini anlamış olan ABD barıştan yana tutum takınmaya baÅŸladı ve 5 Eylül 1795'te ABD'nin Cezayir'deki esirlerini, önemli kaptanlarını ve en azından ticari gemilerinden bir kısmını kurtarmak adına anlaÅŸma giriÅŸimlerinde bulunduÄŸunu görüyoruz. General Washington'un isteklerinin yerine gelmesi için 642 bin altın doları gözden çıkarması ve Atlantik ile Akdeniz'deki filolarına dokunulmaması karşılığında ise yıllık 12 bin Osmanlı altını (216 bin dolar) ödemeyi kabul etmesi gerekiyordu. Taraflar arasında 22 maddeden oluÅŸan ve Türkçe olarak kaleme alınmış bir antlaÅŸma imzalandı. Söz konusu bu anlaÅŸma, ABD'nin vergi vermeyi kabul edip karşı tarafın üstünlüÄŸünü net olarak kabul ettiÄŸi ve kendi dili dışında imzaladığı ilk ve tek anlaÅŸmadır. AnlaÅŸmanın muhatapları da ilginçti. BaÅŸta Fransa gibi birçok ülkeyle diplomatik iliÅŸkisi baÅŸlayan ABD, dönemin Osmanlı imparatoru III. Selim tarafından muhatap kabul edilmemiÅŸ olmalı ki, anlaÅŸma metninde Washington'un muhatabının Cezayir Beylerbeyi ve dayısı olan Hasan PaÅŸa olduÄŸunu görüyoruz. Normal ÅŸartlarda özerk bir yapısı bulunması sebebiyle Cezayir'in iç iÅŸleriyle ilgili kararlarda hür olduÄŸu fakat uluslararası bir meselede Ä°stanbul'daki sultanın onayı olmadan hareket edemeyeceÄŸini biliyoruz.
1770'te donanması ÇeÅŸme'de tamamen yakılan Osmanlı'nın 25 yıl gibi kısa bir sürede bu ÅŸekilde toparlanması dikkate deÄŸer bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu toparlanışta aslan payının Cezayirli Hasan ve Hüseyin PaÅŸalarda olduÄŸunu belirtmemiz gerekiyor. PaÅŸalar, yaptıkları yerinde reformlarla hem donanmanın yeniden inÅŸasını hem de Cezayir'i başına buyruk ÅŸekilde yöneten dayıların disiplinli bir yapıya kavuÅŸmasını saÄŸlamışlardır. Peki, kimdi bu Cezayirli Hasan ve Hüseyin PaÅŸalar?
Kölelikten kaptanıderyalığa
18'inci yüzyıl Osmanlı denizcilerinin en büyük isimlerinden biri olan Cezayirli Hasan PaÅŸa'nın oldukça fantastik bir yaÅŸam öyküsü olduÄŸunu belirtelim. 1713 yahut 1715 yılında doÄŸduÄŸu tahmin edilen PaÅŸa'nın Midillili, Ä°ranlı yahut Balkan kökenli olduÄŸuna dair türlü rivayetler var kaynaklarda. Çocukluk yıllarında harp esiri olarak Hacı Mehmet adlı bir tüccara köle olarak satılan Hasan burada, çocukluÄŸundan itibaren ticareti öÄŸrenir. Hasan'ın delikanlılık yıllarında takındığı asabi tavır özgürlüÄŸün kapılarını aralar kendisine. Efendisi Hacı Mehmet, genç Hasan'ın asabi tavırlarından çekinmeye baÅŸlar ve onu yanından uzaklaÅŸması ÅŸartıyla azat eder. ÖzgürlüÄŸüne kavuÅŸan Hasan, Yeniçeri Ocağı'na girer. 1738 yılında Belgrat'ın Avusturya'dan geri alındığı kuÅŸatma savaşına katılır. Cesareti ve gözü karalığıyla dikkat çeker bu savaÅŸta. Savaşın ardından Cezayir'e gitmek üzere Belgrat'tan TekirdaÄŸ'a gelir. Gemiyle gerçekleÅŸtirdiÄŸi bu yolculukta yaÅŸadığı macera, genç yeniçerinin dönüm noktası olur. Yolculuk esnasında çıkan yoÄŸun fırtına sonrasında genç Hasan'ın bulunduÄŸu gemi, Avrupa bandıralı bir yük gemisiyle çarpışır. Kendi gemisinde bulunan hemen herkes korkudan kaçışırken Hasan, karşı gemiye atlar ve bu gemide bulunan silahlı 15 kiÅŸiyi tek başına yataÄŸanıyla yere serer. Bir kısmını ise kamaraya kilitler. Bütün bunlar yaÅŸanırken Hasan'ın yolculuk ettiÄŸi esas gemi, fırtınanın etkisiyle uzaklaşır ve gözden kaybolur. Ele geçirdiÄŸi geminin dümenine geçen Hasan, gemideki birkaç kiÅŸinin de yardımıyla Cezayir'e gelmeyi baÅŸarır. Dönemin Akdeniz korsan merkezi olan Cezayir'de, tek başına gemi elde eden bu genç, ilgi odağı olur. Ele geçirdiÄŸi gemi kendisine bırakılan Hasan, burada "dayı" adıyla görev yapan kaptan ve denizcilerle yakın arkadaÅŸlık kurmaya baÅŸlar. Önce Cezayir liman reisliÄŸine ve daha sonra Cezayir Beylerbeyi tarafından Tlemsen ÅŸehrinin sancak beyliÄŸine getirilir.
Bir süre sonra Cezayir Beylerbeyi ile girdiÄŸi hasmane iliÅŸki sonucunda görevinden alınır, öldürülme riski ortaya çıkar. Bunun üzerine gemisine atlayarak Ä°stanbul'un yolunu tutar. Osmanlı donanmasına baÄŸlı miri(sıralı) kaptanlar arasına girer. Önce riyale yani tuÄŸamiral, daha sonra da kaputane yani koramiral olur ve uzun yıllar Osmanlı donanmasında hizmet eder. SavaÅŸ sırasında karşılaşılan tehlikeli durumlara kendine has yöntemlerle cevap vermesi onun en önemli özelliklerindir. Bu özelliÄŸine dair ÅŸöyle bir örneÄŸi aktarmanın yerinde olacağını düÅŸünüyorum: ÇeÅŸme'de Türk donanması yakılınca Ruslar Limni Adası'nı kuÅŸatarak teslim almak üzeredir. BoÄŸazlara ve Ä°stanbul'a saldırma ihtimalleri konuÅŸulmaktadır. Bu noktada Hasan PaÅŸa Ä°stanbul'daki eski gemileri hızlı bir tamirden geçirip Çanakkale BoÄŸazı'na gönderdiÄŸi gibi buradaki kara tahkimatlarını da güçlendirir. Ä°stanbul'dan yanında getirdiÄŸi ve sayıları 4 bini bulan ayak takımı ile kayıklarla Limni'ye ulaşır. Yanlarında top bile olmadan yapılan bu saldırıyı, o dönem Osmanlı ordusu hizmetinde bulunan Baron Dö Tot intihar ve cinnet hali olarak nitelendirecekti fakat sanılanın aksine Hasan PaÅŸa, yanındaki toplama gönüllüleriyle Limni'den Rusları çıkarmayı baÅŸardı. Bu büyük baÅŸarı üzerine altın çelenkle gazi unvanı verildi kendisine.
Atabey Hasan PaÅŸa
Cezayirli Hasan PaÅŸa'nın korsanlıkla baÅŸlayıp Kaptanıderya olmasından sonraki dönemde önemli adımlar attığını görüyoruz. Rahat ve uzun soluklu adımlar atmasının sebeplerinden bir tanesi de sultanın güvenini fazlasıyla kazanmış olması. Bu güvenin kazanılmasında hem cesareti hem de sultan I. Abdülhamid'e yapılmak istenen darbe hakkında sultanı önceden uyarmasının etkisi büyük olmuÅŸ. Gelen doÄŸru istihbaratla püskürtülen bu giriÅŸim sonrasında sultan, Hasan PaÅŸa'ya sonsuz bir sadakat ve güven beslemiÅŸ. Sultanının sadrazamlık teklifini tatlı bir ÅŸekilde reddeden Hasan PaÅŸa'nın, kimlerin sadrazam olabileceÄŸi konusunda daimi bir etkisi olduÄŸunu da belirtelim. BaÅŸarılarından ve sultanla olan karşılıklı güven iliÅŸkisinden ötürü Hasan PaÅŸa, Osmanlı tarihinde baÅŸka hiçbir kaptanıderya veya sadrazama nasip olmayan bir elkab kazanacaktır: I. Abdülhamid, Hasan PaÅŸa'yla devlet yazışmalarında "atabey" ÅŸeklinde hitap edecektir. Esasında Selçuklu ve OrtaçaÄŸ Ä°slam devletlerinde yaygın olarak kullanılan bu unvan, sultanın akıl hocası olan ve kendisine hemen her konuda danışılan bilge devlet adamlarına verilen unvandır.
Osmanlı donanmasının ÇeÅŸme'de yok olmasının ardından, mali durumun kritik vaziyette olmasına raÄŸmen gerekli adımları atan Hasan PaÅŸa, Leroi ve Durest adlı iki önemli gemi mühendisini Ä°stanbul'a getirtti. Fransız tarzı hızlı ve seri hareket edebilen gemilerin planlarını bu mühendislere çizdirdi. Haliç Tersanesi'nde de belli baÅŸlı yeniliklere gitti. Gemi yokluÄŸu yanında devletin yaklaşık 100 yıllık bir problemi olan personel yokluÄŸunu gidermek için de birçok adım attı. KasımpaÅŸa'da bulunan Kalyoncu Kışlası bu eksiÄŸi gidermek için yaptırılmıştı Hasan PaÅŸa tarafından. Burada halatçıdan dümenciye, topçuya kadar lazım olan bütün denizci sınıfları yetiÅŸtirilecektir. Kışlada ikameti mecbur kılarak merkezde her an 10'dan fazla gemiyi doldurabilecek personeli hazır tuttu. Okuma yazma bilmeyen Hasan PaÅŸa, eÄŸitime fazlasıyla önem verdi. Bugün Ä°stanbul Teknik Üniversitesi ve Deniz Harp Okulu'nun temeli olan Mühendishane-i Bahr-i Hümayun'un temellerini attığını biliyoruz kendisinin.
Geriye Kasımpaşa'daki aslanlı heykel kaldı
Atabey Cezayirli Hasan PaÅŸa, kabadayılıktan gelen sert bir mizaca sahipti. GençliÄŸinde bir avda yakalayıp evcilleÅŸtirdiÄŸi aslanı yanından hiç ayırmazdı. Cezayir korsanlarına getirdiÄŸi yeni nizamda Atlas Okyanusu'na açılıp faaliyet gösteren Müslüman korsanların büyük devletlere raÄŸmen faaliyet gösterebilmesine olanak saÄŸladı. Cezayirli Hasan PaÅŸa, Karadeniz'deki kıyıya yakın kalelerin savunulması görevlerinde de bulundu. Sultan III. Selim tarafından sadrazamlık görevine getiriliÅŸinden yaklaşık dört ay sonra Åžumnu'da vefat etti. Vefat ettiÄŸi Åžumnu'da kendi yaptırdığı BektaÅŸi Tekkesi'ne defnedildi. Vefatı, disiplininden sıkılan denizci sınıfın bir kısmı ve bürokrasideki düÅŸmanları tarafından mutlulukla karşılandı. Birçok devlet adamı ve bürokrat da yetiÅŸtiren Hasan PaÅŸa'nın KasımpaÅŸa meydanında aslanıyla bir heykeli ve Feyhaman Duran tarafından çizilen bir portresi vardır.
Cezayirli Hasan PaÅŸa'nın ÇeÅŸme faciasından hemen sonra ele aldığı reform programı, halefi Küçük Hüseyin PaÅŸa ile devam etti. Sultanın kıyafetlerini muhafaza görevi olan baÅŸ çuhadarlıktan yetiÅŸmiÅŸ bir isim olan Küçük Hüseyin PaÅŸa, selefinin yolundan giderek Le Brün, Benois ve Ä°sveçli Mühendis Klenberg'i imparatorluk topraklarına getirerek devlet hizmetine aldı ve adları Selimiye, Heybet, Endaz ve Tavasu Bahri olan büyük gemilerin inÅŸa edilmesine ön ayak oldu. Bütün bu çalışma ve emeklerinin, imparatorluÄŸun Akdeniz'deki varlığının ve boÄŸazların güvenliÄŸinin saÄŸlanmasında büyük tesirleri oldu.
Müellif: Süleyman Arif Özkut / Lacivert Dergi, Sayı: 45
Henüz yorum yapılmamış.