Hekimlerin Hükümdarı ve Tıbbın Şahı: İbn-i Sina
Follow @dusuncemektebi2
Asıl adı Ebu Ali el-Hüseyin ibn Sina olan ve Avrupa’da “Avicenna” adıyla bilinen İbn-i Sina, 10. ve 11. yüzyıllarda yaşamış şüphesiz kendi çağının en önemli ve yetenekli bilim adamlarından olan Farslı hekim ve filozoftur.
Daha çok bir polymath (birden fazla branşta ihtisas sahibi olan kimse) olarak bilinen İbn-i Sina’nın; “Kanun fi’t-Tıb” adlı eseri Avrupa’da yüzyıllarca tıp ders kitabı olarak okutulmuştur. Muhtemelen İslami geleneğin en önemli ve belki de modern dönem öncesi çağın en etkili filozofu olarak kabul edilir. İbn-i Sina'nın felsefesi, Müslüman kültürünün dini gereklilikleri ile uyumlu, tutarlı ve kapsamlı bir sistem inşa etmektir. Bu nedenle ilk büyük İslam filozofu olarak da kabul edilebilir. Felsefeden başka diğer katkıları; tıp, doğa bilimleri, müzik ve matematik gibi alanlarda olmuştur. İslam ilimlerinde ise Kur’an’ın bazı ayetleri ve bölümleri üzerine bir dizi yorumlar yazmıştır. Ayrıca bazı edebi alegoriler de yazmıştır.
Ortaçağ Avrupa’sına ilk etkisi, İspanya’da yapılan çevirileri yoluyla olmuştur. İbn-i Sina’nın metafiziği, İslam felsefesi ve felsefe teolojisi tartışmalarının temelini oluşturdu. İran’da erken modern dönemde, başta Mulla Sadra olmak üzere, İsfahan okulu düşünürleri sayesinde İbn-i Sina’nın metafizik görüşleri gösterilmeye başlandı.
980 yılında Buhara yakınlarındaki Afşana’da dünyaya gelen İbn-i Sina’nın babası bir Samani valisiydi. Erken yaşlarda ailesiyle birlikte Buhara’ya gelen İbn-i Sina, burada birkaç öğretmenden tıp dersleri ve İsmail Zahid’den de Hanefi fıkhı üzerine dersler aldı. Aldığı bu eğitimler ve Samani sarayındaki hekimlerin kapsamlı kütüphanesi, İbn-i Sina’ya felsefi eğitiminde yardımcı oldu. Böylece 18 yaşına kadar neredeyse bütün bilimlerde usta olduğunu söyleyen İbn-i Sina, bir Samani valisi olan Nuh ibn Mansur’un sarayında hekim olarak hizmet etmeye başladı. Karahanlıların 999 yılında Buhara’yı ele geçirmesinin ardından, 1000’li yılların başında Harezm’e taşındı. 1012 yılında da oradan ayrıldı ve Horasan’a geldi. Burada ilk öğrencisi ve aynı zamanda kâtip olan el-Cüzcani ile tanıştı. Bir yıl sonra da Büveyhiler’in hizmetine girdi. İlk olarak Rey’de Mecdüddevle’nin hekimi olan İbn-i Sina, ardından da 1015 yılında Hamedan’da Şemsüddevle’nin veziri oldu. 1021’de Şemsüddevle öldükten sonra Alaüddevle’nin veziri oldu ve bu sırada önemli bir Farsça felsefe kitabı olan “Dânişnâme-i Alâî” adlı eserini kaleme aldı. İsfahan’da genel olarak bir felsefeci ve hekim olarak tanınan İbn-i Sina, hükümdara da seferleri sırasında sıklıkla eşlik ediyordu.
İbn-i Sina Buhara’daki ilk iki eserini Farabi’nin etkisiyle yazmıştır. Eserlerinden ilki olan Makale fi'n-Nefs, Samani hükümdarına adanmış kısa bir risaledir. İkinci eseri ise metafizik üzerine ilk büyük çalışması olan Uyûnu'l-Hikme’dir. Bu eser aynı zamanda Aristotelesçi felsefe anlayışının ilk sistematik girişimidir.
İbn-i Sina ilerleyen zamanlarda üç felsefe ansiklopedisi yazmıştır. Bunlardan ilki Kitabü’ş-Şifa adlı eserdir ve bu eser doğa bilimleri, mantık, matematik, metafizik ve teolojiyi kapsar. Eserin Latince çevirisinin, skolastik düşünce üzerine önemli bir etkisi olmuştur. Diğer iki eserini Alaüddevle zamanında İsfahan’da yazmıştır. Bunlardan ilki Kitabü’ş-Şifa’nın özeti şeklinde yazdığı Kitabu'n-Necat adlı eserdir. İkincisi ise kişisel görüşlerini içeren ve yüzyıllar boyunca tartışmalara ilham kaynağı olan Kitabu'l-İşaret ve't-Tenbihat adlı eserdir.
“Bilim ve sanat, itibar görmediği ülkeyi terk eder.”
İbn-i Sina’nın büyük eseri Kitabü’ş-Şifa, 12. ve 13. yüzyıl Avrupa’sında Latince’ye çevrildi, tartışmalara sebep olmasına rağmen önemli bir etkiye sahipti. Aynı zamanda Ortaçağ skolastik felsefesindeki tartışmaları da gündeme getirmişti.
Tıp Tarihinde İbn-i Sina’nın Yeri
Bilimsel ünü ve nüfuzu sadece İran ve İslam dünyasına değil, tüm dünyaya yayılmıştır. Bilim tarihi araştırmacılarının görüşlerinde özellikle tıp alanında evrensel bir bilim adamı olarak tanınmaya devam etmektedir. İbn-i Sina’nın el yazması eserlerinin UNESCO tarafından prestij listesine alınması, İbn-i Sina ile ilgili dünyanın farklı ülkelerinde çeşitli uluslararası kongreler ve festivaller düzenlenmesi, farklı Avrupa dillerinde yaklaşık 750 makale ve kitabının yayınlanması, Avrupa’da “Avicenna Bilgi Merkezleri” ve Avicenna adı altında “Dünya Tıbbı Bilimler Veri Bankası Ağı” başlıklı bilimsel eğitim ağı kurulması, İbn-i Sina’nın Avrupa’daki etkisini kanıtlar niteliktedir. İslami tıbbın temsilcisi haline gelen İbn-i Sina’nın tıbbı, önemli ve ünlü eseri Kanun fi't-Tıb’da kendini göstermiştir. Ayrıca antropoloji, kalp ve böbrek hastalıklarının tedavisi gibi farklı tıbbi konulardaki diğer değerli eserleri de ondan miras olarak kalmıştır. İbn-i Sina ve genel olarak İslami tıp, Hipokrat ve Galen’e dayanmasına rağmen, tıp tarihi araştırmacılarının görüşlerine göre İbn-i Sina’nın Kanun fi't-Tıb adlı eseri, hem teorik tıpta hem de pratik tıpta kendisinden önce yazılan bilimsel çalışmaları gölgede bırakmış olabilir.
Kanun fi't-Tıb’ın şöhretinin yazarının şöhretinden kaynaklandığına inanan Ullmann’ın görüşlerinin aksine, tıp tarihi araştırmacılarının çoğu, bu kitabın yüzyıllar boyunca dünyanın doğusunda ve batısında hâkim olan şöhretinin; eserin kapsamlılığından, aydınlatıcı ve yenilikçi olmasından kaynaklandığına inanıyor.
Bazı araştırmalara göre, astım gibi bazı hastalıkların tanı ve tedavisinde İbn-i Sina’nın görüşleri, modern tıbbın bulgularından daha kesin ve etkiliydi. Sarılık, safra tıkanıklığı ya da karaciğer rahatsızlığı gibi bazı hastalıklarda da onun bulguları modern dönem bulguları ile uyumlu olmuştur.
11. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar altı yüzyıl boyunca, İbn-i Sina ve onun önemli eseri Kanun fi’t-Tıb, İslam dünyası ve batı dünyası da dâhil olmak üzere, dünya tıp tarihinde önemli bir yere sahiptir.
İslami tıbbın geçmişinde onlarca seçkin hekimin ve yüzlerce tıbbi çalışmanın ismi ön plana çıkmaktadır. Ancak İbn-i Sina ve eseri Kanun fi’t-Tıb’ın ismi, İslam doğusu ve Hristiyan batısında özel bir konuma sahiptir. İbn-i Sina’nın yaşadığı çağdan günümüze kadar, Kanun fi’t-Tıb’ın, farklı dillerde 200’den fazla yorumu, açıklaması, özeti ve çevirisi yapılmıştır. Eserle ilgili yapılan bu çalışmalar ve çeviriler, eserin bir ders kitabı olarak kullanıldığını ve tıp dünyasındaki yerini gösterir niteliktedir.
İbn-i Sina’nın yakın arkadaşı ve öğrencisi Cüzcani’nin söylediğine göre, öğrenciler her gece Eş-Şeyh‘ur Reis’in (İbn-i Sina’nın unvanı) evinde bir araya gelerek onun talimatlarıyla Kanun fi’t-Tıb ve Kitabü'ş-Şifa’yı tek tek incelerlerdi. Ayrıca Arap hekim ve tarihçi Ebu Usaybia, İbn-i Sina’nın öğrencilerinden Ebu Sadık’ın biyografisini yazarken, İbn-i Sina’nın öğrencilerinin de büyük şöhreti ve geniş bilgi birikimi olduğundan bahseder. İngiliz hekim ve tıp tarihçisi Elgood’a göre de Kanun fi’t-Tıb, İslam dünyasında tıp alanında en yaygın ve geçerli ders kitabıdır.
Safevi döneminde iki eser ders kitabı olarak okutulmuştur. Bunlardan biri İbn-i Sina’nın Kanun fi’t-Tıb’ı, diğeri de İsmail Cürcani’nin Zâhire-i Harzemşahi’sidir. Yine Elgood’a göre, iki kitap arasında çok büyük fark yoktur ancak, Cürcani bu kitabı Kanun fi’t-Tıb’ın etkisi altında kalarak yazmıştır.
12. yüzyılın ikinci yarısında Kanun fi’t-Tıb İspanya’da Latince’ye çevrildiğinden beri İbn-i Sina’nın tıbbı, yavaş yavaş Batı tıbbının atmosferine hâkim olmaya başladı. O zamandan beri, İbn-i Sina'nın tıbbi eserlerinin çoğu farklı dillere çevrilmiş ve aynı zamanda onun tıbbı hakkında yüzlerce bilimsel araştırma ve çalışma yapılmıştır. İbn-i Sina’nın Batı topraklarındaki şöhreti ve bilimsel hâkimiyeti, onun Hekimlerin Hükümdarı olarak, Kanun fi’t-Tıb’ın ise Tıbbın İncili olarak adlandırılmasına sebep oldu. 1980’de toplanan milletler arası İbn-i Sina kongresinde ise şöyle anılmıştır: “O, çağının ve çağların en büyük tıp araştırıcısıdır.”
16. yüzyılın başında bazı Avrupa ülkelerinde, Arap/İslam karşıtı hareketler ve İbn-i Sina’nın tıbbı karşısında Da Vinci, Paracelsus gibi önemli figürler olmasına rağmen, Avrupa’da İbn-i Sina tıbbı yıkılamadı ve bazı Avrupa ülkelerinde etkisi uzun yıllar devam etti. Bunun yanında, İbn-i Sina’nın Batı tıp dünyasındaki önemi ve muazzam etkisi, Avrupa’nın bazı prestijli fakültelerinde tıbbi çalışma müfredatlarında yer almaya devam etti. Kanun fi’t-Tıb, 13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar en az beş yüzyıl boyunca Avrupa’daki tıp fakültelerinin çoğunda ders kitabı olarak okutuldu.
Geçmiş tüm tartışmalara bakılarak, 11. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar hem İslam dünyasında hem de Avrupa’da tıbbın, İbn-i Sina’nın etkisinde kaldığı söylenebilir. İslam dünyasında sayısız eser İbn-i Sina’nın eserlerine dayanmaktadır. Hindistan, İran, Irak, Mısır gibi ülkelerde ve Avrupa’da, resmi ve gayrı resmi kurumlarda referans tıp kitabı olarak Kanun fi’t-Tıb kullanılmıştır. Ayrıca Müslüman ya da gayrimüslim diğer hekimlerin eserleriyle karşılaştırıldığında da eşsiz bir yere sahiptir.
İbn-i Sina hayatının yaklaşık son on yılını, hekim ve bilimsel danışman olarak çalıştığı Alaüddevle’nin hizmetinde geçirdi. Burada edebiyat ve filoloji üzerine çalışmalar yaptı. Bazen seferlere de katılan İbn-i Sina, katıldığı son seferde bir kolik atağına yakalandı ve güçlükle Hamedan’a döndü. Herhangi bir tedavi uygulanmasını kabul etmeyen İbn-i Sina, Haziran 1037’de 57 yaşındayken öldü ve Hamedan’da toprağa verildi.
Günümüzde Viyana Birleşmiş Milletler Ofisi bahçesinde “Âlimler Köşkü” denen anıtta Biruni, Ömer Hayyam ve Razi ile birlikte İbn-i Sina’nın heykeli bulunmaktadır. 16. yüzyılda Kanun fi’t-Tıb’ın Pavia’da yapılan çevirisinde Avrupalıların çizdiği resim: Solda Galen, ortada Tıbbın Kralı olarak tacıyla oturan Avicenna (İbn-i Sina), sağda Hipokrat. Bu tasvirde Avrupalıların o dönemde İbn-i Sina’ya ne kadar önem verdikleri görülmektedir.
Kaynak: “The Place of Avicenna in the History of Medicine (İbn-i Sina’nın Tıp Tarihindeki Yeri)” Jamal Moosavi
Derleyen: Muaz Vural / Düşünce Mektebi
Henüz yorum yapılmamış.