Lübnan: ​Batan gemide düello
Follow @dusuncemektebi2
Yabancı gözlemciler, Lübnan’ın durumundaki gelişmeleri ve ani dönemeçleri anlamakta zorlanıyorlar. Bunda şaşılacak bir şey yok. Lübnan, normal bir demokrasi olmadığı için bu tür sistemlerin bilinen kuralları onun için geçerli değil. Lübnan demokrasisi, ilginç, farklı ve sadece kendine benzeyen bir demokrasi. Kırılgan, günlerini çöküşün eşiğinde geçiren, bu çöküşten ancak bugün artık var olmayan çözümlerle kurtulabilen bir demokrasi.
Lübnanlılar, Lübnanlı olmayanlara ülkelerinde olup bitenleri açıklamakta zorlanırlar. Oradaki oyunu, seçimler, çoÄŸunluk ve azınlık ile ilgili kabul edilen kurallar yönetmez. Hikayeyi anlamak için anayasa maddelerini incelemek ve anlamak yeterli deÄŸil.
Ä°flasa doÄŸru sürüklenen bu cumhuriyette yaÅŸamı düzenlemesi gereken bir anayasa olduÄŸu doÄŸru. Ancak anayasa tek başına yeterli deÄŸil.
Anayasadan sapmalar, çevresinden dolanmalar, farklı anlamaların yanısıra en ünlü moda tasarımcılarının hayal gücünden bile daha yaratıcı bir hayal gücüne sahip melez anayasa tasarımcılarına ait yaratıcı tasarımlar var.
Anayasa’nın otorite ve son söz sahibi olduÄŸunu söylemek zor. Çünkü zor zamanlarda, anayasa koruyucu yerine kurbanın kendisi olur. VatandaÅŸları küçük görme adeti gibi anayasayı küçük görme adeti de kökleÅŸmiÅŸtir.
Normal günlerde Lübnan politikasının oyunları eÄŸlenceli ve sevimli görülebilir. Fakat denizde batmakta üzere olan bir gemi gibi yardım çaÄŸrıları gönderen bir ülkede acı verici ve kışkırtıcı görünüyor.
Herkesin iflas ve çöküÅŸ kelimelerini tekrarladığı, vatandaşın kızına yarım dolar bulmaktan aciz olduÄŸu için intihar ettiÄŸi, çocuklarına ekmek getiremediÄŸi veya okul taksitlerini ödeyemediÄŸi için kendini yaktığı bir ülkede, bu oyunlar provakatörce ve üzücü görünüyor.
Aşırı karamsar olup güzel Lübnan’ın, Rahbani kardeÅŸlerin icat ettiÄŸi ve Feyruz’un altın sesiyle tanıttığı bir yalandan ibaret olduÄŸunu söylemek istemiyorum. Rahbani kardeÅŸler, yarattıkları eserlerde yalan söylediler demek istemiyorum.
Aslında bugün baÅŸka bir konuda yazmak istiyordum. Fakat dün yaÅŸanan ÅŸey beni kışkırttı ve cezbetti. Genel kanı, CumhurbaÅŸkanı MiÅŸel Avn’ın uzun bir bekleyiÅŸin ardından bugün (pazartesi) baÅŸlayacağını ilan ettiÄŸi zorunlu meclis istiÅŸarelerinin, iÅŸ insanı Samir el-Hatib’in hükümeti kurmakla görevlendirilmesi ile sonuçlanacağı yönündeydi.
Nitekim, ekonomik çöküÅŸün beklenen bir tehlike olmaktan çıktığı, ateÅŸin gerçekten de bacayı sardığı bir dönemde bu yeni hükümetin ve baÅŸbakanının, bağımsız Lübnan tarihindeki en zor görev ile karşı karşıya olduÄŸu tahmin ediliyor.
Bunun yanısıra el-Hatib’in seçilmesinin, Lübnan’ın yaralarını deÅŸmekte, birlikte yaÅŸama sularından geride kalanları da zehirlemekte aşırı istekli olmalarıyla öne çıkan bazı bakanların yeni hükümette yer almamasını saÄŸlayacağı da söyleniyordu.
Ancak el-Hatib, Lübnan Cumhuriyeti Müftüsü Abdullatif Deryan’ın evinde, Sünnilerin tamamının baÅŸbakanın Saad Hariri olması konusunda fikir birliÄŸine varmış oldukları kendisine iletildiÄŸinde çıkıp hükümeti kurma görevinden çekildiÄŸini açıkladı.
Oysa Hariri, karşı tarafın hükümetin önerdiÄŸi gibi teknokrat deÄŸil tekno-politik olmasında diretmesinden sonra yeni hükümeti kurmak istemediÄŸini daha önce açıklamıştı.
Hariri ayrıca teknokratlardan oluÅŸacak bir hükümetin, ekonomik ve finansal çöküÅŸü durdurmak, uluslararası toplumu diyalog kurabilmek ve ondan yardım isteyebilmek için tek mümkün formül olduÄŸunun altını çizmiÅŸti.
Bu ani geliÅŸme, ister meclis istiÅŸarelerinin ertelenmesine isterse de kararlaÅŸtırıldığı gibi gerçekleÅŸmesine yol açsın bir gerçeÄŸi de ortaya çıkarmış oldu.
O da artık “Hariri düÄŸümü” olarak bilinen ÅŸeyi aÅŸmanın ne kadar zor olduÄŸu. Bu düÄŸümün kökü, babasının 1992 yılında, ekonomik gücünün yanısıra Arap ve uluslararası iliÅŸkiler ağına dayanan vurucu bir güç ve istisnai bir ışık halkası ile baÅŸbakanlar kulübüne girmesine uzanıyor. Lübnan’daki Suriye idaresine raÄŸmen Hariri, sistemin onun etrafında döndüÄŸü eksen olmayı baÅŸardı. Kendisinden vazgeçmenin zorluÄŸunun ortaya çıkması ile cumhurbaÅŸkanı seçiminde, Hariri’yi kontrol edebilme ve engelleyebilme gücüne sahip olmak aranan özelliklerden oldu. Aradaki farklara raÄŸmen aynı deneyim, Lübnanlıların karşısına ilk kez 2005 yılında suikaste uÄŸrayan babasının naaşını taşıyan biri olarak çıkan oÄŸlu Saad Hariri ile bir kez daha tekrarlanıyor.
Hariri suikasti, Lübnan Cumhuriyeti’nin çalkantılı yaÅŸamında bir dönemeç oldu ve onu çöküÅŸ yoluna soktu.
Hariri düÄŸümü, seçimlerde ve hükümetlerin kuruluÅŸlarında hep hazırdı. Onsuz olmazdı.
Muhaliflerinin ise onu kabul etmekten, engellemeye çalışmaktan, ilk fırsatta onu devirmek için kumpaslar kurmaktan baÅŸka çareleri yoktu. Hariri hükümeti, Avn akımı ve müttefikleri tarafından düÅŸürüldü. Ancak o, bir kez daha BaÅŸbakanlık Sarayı’nda belirdi. Çünkü Sünni toplumu içinde en güçlü lider. Ayrıca babasının dikkatle inÅŸa ettiÄŸi, mükemmel bir ÅŸekilde koruduÄŸu iliÅŸkiler ağının büyük bir bölümünü hala koruyor.
Bugün Sünniler, yönetimde Hariri’nin kendilerini temsil etmesini talep ettiklerinde pratik olarak daha önce Avn ve müttefiklerinin dayattığı bir kuralın uygulanmasını talep etmiÅŸ oluyorlar.
Lübnan, Hariri’nin yanısıra yıllardır “Avn düÄŸümü”nün de sıkıntısını çekti. Ta ki Avn ve müttefikleri, Maruniler arasında en geniÅŸ temsile sahip olduÄŸu gerekçesi ile kendisinin cumhurbaÅŸkanı seçilmesini saÄŸlayana kadar. Bunun için, seçimleri 30 ay geciktirdiler.
Ä°ÅŸte Sünniler de bugün Hariri üzerinde ısrar ederek bunu yapıyorlar. Mevcut sistemde üçüncü düÄŸüm ise Hizbullah Genel Sekreteri ve halihazırda devletin onun onayı olmadan hiçbir temel konuda karar alamadığı “Nasrallah”tır.
GeçmiÅŸ yıllar Lübnan’da tehlikeli bir geleneÄŸi kökleÅŸtirdi. O da dini ve mezhepsel toplumu içinde en güçlü liderin aşılamaması geleneÄŸidir.
Bu gelenek, anayasa maddeleri ile somut bir hale gelmese de Lübnan siyasi sisteminde gerçek bir deÄŸiÅŸikliÄŸe yol açtı.
Kimileri, Arap ülkeleri ve uluslararası toplum ile diyalog kurmaya en muktedir kiÅŸi olduÄŸu için Hariri’nin geri dönmesini talep ediyorlar.
Hariri yine baÅŸbakan olursa, uluslararası toplumun delik Lübnan gemisine batmaktan kurtulması için yardım edeceÄŸini umuyorlar.
Kimileri de kurtulma fırsatları gittikçe azalan batmakta olan geminin sorumluluÄŸuna ortak olması için dönmesini talep ediyorlar.
GeçmiÅŸte Lübnan adaları arasındaki ittifak dansları ve kumpasları, gerçeÄŸin saatinin çalmasını uzun bir süre ertelemeyi baÅŸaran bir ülkede dönüyordu. Ancak bugün, tarihi boyunca en büyük halk hareketine, en yüksek yoksulluk ve iÅŸsizlik oranlarına, kurumların iflasına, iÅŸten çıkarmalara tanık olan bir ülkede dönüyor.
Politikacılar, ittifaklar ve kumpaslar oyununu abarttılar. Ne iç çöküÅŸ göstergeleri ne de BaÄŸdat gibi Beyrut’tan da geçen ABD-Ä°ran gerilim hattı onları durdurdu. Devlet kurumları yolsuzluk ve siyasi baÄŸlılıklar zihniyeti nedeniyle yıpranırken söz konusu üç düÄŸüm arasında gerçekleÅŸtirdikleri manevralarla sınırları aÅŸtılar.
Lübnan, içinde yaÅŸayanları aÅŸan zor bir hikayedir.
Harika bir Rahbani kardeşler yalanıdır.
Feyruz’un her ÅŸeyi kaplayan sesinin, büyük bir yıkımın üzerinde asılı bir yıldız gibi göründüÄŸü bir çığlıktır Lübnan.
Ne devlet bir devlet ne de anayasa bir anayasadır.
Sert denizciler ve rotasından sapmış gemilerdir.
Ne BaÄŸdat, Beyrut’tan ne de Beyrut, BaÄŸdat’tan ders almamıştır...
Müellif: Gassan Åžerbil ( Åžarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni)
Henüz yorum yapılmamış.