Sosyal Medya

Yetersizlerin iktidar sorunu

Veysel Efendi gibilerle çok muhatap oldum hayatım boyunca. Kendi yetersizliklerini bastırmanın yegâne yolu olarak “güç yetirebildiklerini vicdansızca ezmek” seçeneğini kullananlarla yani…



Bazen öğretmen olarak, bazen polis olarak, bazen baba olarak, bazen yönetici olarak, bazen bilmem ne olarak çıkarlar karşımıza yetersiz Veysel Efendiler. Mesleklerinin de, cinsiyetlerinin de, eğitim durumlarının da hiç önemi yoktur. Ortak noktaları o en derinde hissettikleri “yetersizlik” duygularıdır. Hele bir de o yetersizlik duygularına rağmen “güç elde edebilecekleri ve o gücü kullanabilecekleri bir pozisyon” sahibi olurlarsa “mikro iktidar sahibi küçük pislikler”e dönüşürler. Gümbürtü orada çıkar.
 
Veysel Efendilerin bilhassa anne-babalık durumları felakettir. Hayata karşı duydukları güvensizlikten kaynaklanan öfkeyi yavrularından çıkartmaya bayılırlar çünkü. Uzmanların “duygusal taciz” diye tesmiye ettikleri taciz etme biçiminin en belirgin nedeni odur. Genellikle “babam çok sert adamdı, annem çok katı biridir” cümleleriyle ifade edilmeye çalışılan şey şudur: “Babam/annem, hayata karşı son derece güvensizdir; yetersizlik-değersizlik duygusuyla malul biridir.”
 
Yazıya konu yetersiz Veysel Efendi’nin de adı Veysel.
 
Veysel İpekçi
 
. Güngören Belediyesi’ne vahim bir yanlışlıkla başkan yardımcısı yapılmış. Ve anlaşılan o ki eline güç geçiren her yetersiz andaval gibi mikro iktidar alanını faşizmle taçlandırmış.
 
Olayı belki duymuşsunuzdur. Mesai saatinin bitimine dakikalar kala bu yetersiz Veysel Efendi, belediyede bir odaya giriyor. O esnada odada olan belediye çalışanı E.T., ayağa kalkmıyor. Yetersiz Veysel Efendi de, E.T.’nin ayağa kalkmamasını sorun ederek “Sen niçin ayağa kalkmadın?” diye soruyor. E.T. de “Başkanım, siz olduğunuzu fark etmedim” diyor.
 
Bir odaya girdiğinizde ayağa kalkmadı diye personele hesap sormanın kendisi de sorunlu bana kalırsa da, yine de bunu bu yetersiz Veysel Efendi şöyle savunabilir: “Efendim, bana değil, temsil ettiğim makama saygı duyulması gerekiyor bık bık…”
 
Fakat tabii iş burada kalmıyor. Yetersiz Veysel Efendi, E.T.’ye diyor ki, “Koridorda bir sandalyeye oturacaksın, koridordan geçen herkese ayağa kalkarak selam vereceksin.”
 
 
İşte kastettiğim şey tam olarak budur. Ekmek parasının derdinde bir çalışana eline geçirdiği bir gıdım güçle eziyet etmeye çabalamak ancak yetersizlik duygusuyla izah edilebilir. Veysel, belli ki insanların hizaya girmesi gerektiğini düşünen bir yetersiz ve “hizaya sokmaktan” anladığı da sadece utandırıcı bir ceza vermek… Eziyor
 
çalışanını, zira “ezebiliyor.” Bilmem anlatabiliyor muyum?
 
Gelelim bir başka meseleye. Geçenlerde Anadolu’da bir belediye başkanının çalışanlarına bir talimat gönderdiği değmişti kulağıma. “Tıraşlara dikkat, her daim kravat takılacak bık bık…” talimatı. Türkiye’nin hem yatırım hem hizmet hem kültür sanat konularında örnek gösterilebilecek bir belediyesini devralıp ilk iş olarak “kılık kıyafet talimatı” yayınlamak da bir başka çeşit yetersizlik bana kalırsa. Bir başka bakımdan da o şehrin önümüzdeki beş yıl boyunca yerel yönetim bakımından geriye gideceğinin de bir göstergesi. Zaten takip edebildiğim kadarıyla başladı da o şehirde geriye gidiş.
 
Peki, ama bu yetersiz Veysel Efendilerle nasıl mücadele edilir? Beni bilirsiniz. Ben sert mücadele etmekten yanayımdır. Keşke E.T. kardeşime o ceza verildiğinde bütün belediye çalışanları organize bir tepki verselerdi. Yahut keşke o “kıyafet tamimi” yayımlayan belediye başkanını tıraşsız suratlarıyla protesto etselerdi belediye çalışanları.
 
Gerçi Güngören Belediye Başkanı Bünyamin Demir’in bulduğu çözüm de iş görür. Kovmuş yetersiz Veysel Efendiyi. İçimiz bir nebze olsun soğudu yani. Fakat bu “kovmak” hani adamı belediye başkan yardımcılığından alıp haklarını koruyarak bir başka odaya oturtmaksa o yakışık almaz. Bildiğin dümdüz kovulduysa tamamdır ancak.
 
Şurası önemli: Son zamanlarda bu yetersizleri çok fazla görür olduk. Belediye başkan yardımcısı olanı da gördük, rektör olanı da gördük, vekil olanı da gördük. Elde ettiği gücü “orantısız” şekilde kullanmaya bayılan bu insanlara karşı sesimizi daha yüksek şekilde çıkarmamız gerekiyor. Bu bakımdan mesela Bülent Turan’ın ve Mücahit Küçükyılmaz’ın Yalova Üniversitesi Rektörü’ne, Şamil Tayyar ve Mehmet Metiner’in bu Veysel Efendiye dair verdikleri tepkileri çok kıymetli buluyorum.
 
Susmadan ve korkmadan ayıklamak lazım yetersiz Veysel Efendileri...
 
Sonun sonu: Durmayın sakın. Yine “bizden olanları” eleştirdim ya. İlgili yerlere şikâyete koşun beni. “Abartılı özeleştiriden de gına geldi” falan deyin hatta yine. Hiçbir şeyin düzelmemesi için harcayın ömrünüzü. Belki her şey çok güzel olur.
 
 
İsmail Kılıçarslan / Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.