Karmatiler: Komünizme Dayalı Bir Heterodoks İslam Toplumu
Follow @dusuncemektebi2
Karmatiler nesiller boyunca ayakta kalmayı başarabilen, komünist bir toplumun tarihteki ilk örneğidir. Ancak onlar sonsuza kadar, İslam dünyası üzerinde şok etkisi yaratan Mekke’de işledikleri saygısızlık ile hatırlanacak gibi gözüküyor.
Karmatiler 894'ten 1078'e kadar neredeyse iki yüzyıl boyunca, Ä°slam dünyasının kalbinde önemli ve tehditkâr bir rol oynadılar.
Küçük bir Åžii mezhebi olan ve sayıları nispeten az olan Karmatiler coÄŸrafi olarak dağınıktılar ve hem Sünni Müslüman çoÄŸunluk hem de diÄŸer Åžiiler tarafından sapkın olarak görülüyorlardı. Karmatilere göre içki haram deÄŸildi, güneÅŸ doÄŸmadan iki rekât, güneÅŸ battıktan sonra da iki rekât namaz kılıyorlar ve yılda iki gün oruç tutuyorlardı. Kıbleleri ise Mekke deÄŸil, Kudüs’tü ve ilk ehlibeyt inancına sahip olduklarını söylüyorlardı. Karmatiler Ä°slam yıllıklarında büyük ölçüde unutulmuÅŸ ve sadece tarihsel bir dipnot haline gelmiÅŸlerdir. Karmatilerin yüzyıllar boyunca kolektif Müslüman bilinci ve ruhu üzerinde önemli etkisi olmuÅŸtur.
Karmatiler, Ä°slam dünyasında nesiller boyunca, Mekke'de iÅŸledikleri saygısızlık ile hatırlanır. Ancak, bu saygısızlığın yanı sıra, Karmatilerle ilgili dikkat çeken ÅŸey, bağımsız devletlerini örgütlemede benimsedikleri yol ve yöntemler ile iÅŸlerini eÅŸitlikçi bir çizgide yürütmeleridir. Karmatilik, birçok yönden kardeÅŸliÄŸe ve eÅŸit paylaşıma dayanan bir toplum yaratmak için, vizyonlarını ve ideallerini uygulamaya koyan bir hareketti. Aynı zamanda, topraklarını savunmak ve geniÅŸletmek için cesur ve ÅŸiddetli askeri kampanyalar yürütmeye hazırdılar. Amerikalı ÅŸair ve eleÅŸtirel deneme yazarı Kenneth Rexroth, "Komünizm: Kökenlerinden Yirminci Yüzyıla" adlı kitabında, Karmatilerden: "Yirminci yüzyıldan önce ortaya çıkan, büyük toprakları kontrol eden ve bir nesilden fazla dayanan, muhtemelen tek komünist toplum olmuÅŸlardır" diyerek bahsetmiÅŸtir.
Karmatiler ilk olarak Güney Irak'ta Abbasi halifeliÄŸi döneminde, zamanın Ä°smaili hareketinin bir parçası olarak ortaya çıkmışlardır. Bâtıniler olarak da bilinen ve adını Ä°smail bin Cafer'den alan Ä°smaililer, Åžiilik mezhebinin bir koludur. Bu grup, Cafer es-Sadık'ın (altıncı Åžii imamı) oÄŸlu Ä°smail'i imam olarak tayin ettiÄŸine inanır. Ä°smaililer, diÄŸer bir büyük Åžii mezhebi olan ve Ä°snâaÅŸeriyye (Onikiciler) olarak bilinen mezhebin tam zıddıdır. Ä°smail’in vefatının ardından imamlığın, hayatının yarısını Huzistan'da geçiren ve Harun el-ReÅŸid'in halifeliÄŸi sırasında ölen oÄŸlu Muhammed el-Maktum'a geçtiÄŸine inanırlar.
Muhammed el-Maktum'un ölümü üzerine mezhep iki gruba ayrıldı. Bir grup, Ä°smaililerin imamlarından ve Fatımi halifeliÄŸinin gelecekteki kurucusu olan Ubeydullah Mehdi'nin önderliÄŸindeki bu hareketin öncüleri olacaktı. Ä°kinci grup ise Muhammed el-Maktum'un ölümünü kabul etmiyordu. Bu gruplar, imamlar tarafından Karmatilerin öncülleri olarak tanımlanmıştır. Karmatiler Ä°smail'in oÄŸlu Muhammed el-Maktum'un yedinci ve son imam olduÄŸuna inanıyorlardı ve onun Mehdi olarak ortaya çıkarak yeryüzünü adaletle doldurmasını bekliyorlardı. Karmatilerin adı Ä°smaili davasına birçok insan kazandıran ve bir Ä°smaili vaizi olan Hamdan Karmat’tan geliyordu.
Zaman içinde Kuzey Afrika'da Fatımi halifeliÄŸinin hükmünü reddeden Ä°smaili gruplarına da Karmatiler ismi verildi. Ä°ranlı Ä°smaili propagandacısı ve Hamdan KarmaÅ£’ın ajanı olan Ebu Said el-Cennabi, görüÅŸlerini yayma göreviyle Bahreyn’e gönderildi. 894 yılında Bahreyn’e geldi ve hiç vakit kaybetmeden vaaz vermeye, beyliÄŸini kurmaya ve yerel halkı kapsamlı fetihler için toplamaya baÅŸladı. Karmatiler'in kurucusu Hamdan Karmat gibi görünse de, Ebu Said bir eyalet kurmayı baÅŸarmıştı ve yüzyıldan fazla bir süre sonra bile Bahreyn Karmatileri hâlâ Ebu Said’in ismiyle anılıyordu.
Karmatiler, ütopik bir görüÅŸe sahip devrimci bir gruptu. Belki de iktidara yükselmeleri doÄŸru zamanlamalarında yatıyordu. Halife El-Memun'un ölümünden sonra Abbasi halifeliÄŸinin gücü yavaÅŸça düÅŸüÅŸe geçmeye baÅŸladı. Kuzey Afrika, Ä°ran ve Arabistan'ın dört bir yanındaki geniÅŸ topraklara sahip bölgeler, kendi bağımsızlıkları için BaÄŸdat'tan parçalar halinde ayrılmaya baÅŸlamışlardır. Bu durum çeÅŸitli yerel yönetim hanedanlarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Abbasilerin kontrolü artık daha çok BaÄŸdat’ın ve güç merkezlerine yakın bölgelerin etrafında yoÄŸunlaÅŸmıştır. Karmatilerin yükseliÅŸi Abbasilerin, Zenc isyanıyla uÄŸraÅŸtığı döneme denk geldi. Bu isyanlar on beÅŸ yıllık bir süre içinde Güney Irak'taki Basra kenti yakınlarında gerçekleÅŸti. Ä°syan, aÅŸağı Irak'ta on binlerce kiÅŸinin hayatına mal oldu ve birçok bölgenin Abbasilerden ayrılmasına neden oldu.
Bu arada Karmatilerin yoÄŸun faaliyetleri, Zenc Ayaklanmasından bu yana Güney Irak üzerinde etkili bir kontrol kuramayan Abbasilerin dikkatinden kaçmaya devam ediyordu. Karmatiler bu sırada fırsattan istifade ederek Zenc liderleriyle ittifak kurmaya çalıştılar. Bu ittifak giriÅŸimi baÅŸarılı olmadı ama Abbasilere karşı bir muhalefet oluÅŸturmayı baÅŸarmışlardı. Karmatiler, Zenc isyanının sona ermesinin ardından, sadece Basra Körfezi'nin kuzey kıyılarını kontrolleri altına almayı düÅŸünmüyor, aynı zamanda Yemen, Suriye ve hatta BaÄŸdat’ın kendisi için bir yıkım planlıyorlardı.
Tarihçi Taberi’nin de belirttiÄŸi gibi, Karmatiler Kufe çevresindeki köylerde propaganda faaliyetlerini öyle yoÄŸunlaÅŸtırmışlardı ki, BaÄŸdat'taki yetkililer bu yeni hareketin oluÅŸturduÄŸu tehlikenin boyutunu ancak Kufe'den gönderilen raporlar sayesinde öÄŸrenmiÅŸti. 897 yılında ilk halk protestolarını gerçekleÅŸtiren Karmatilere karşı hemen bir müdahalede bulunulmadı. Ancak Halife el-Mutezid Irak'ta hiçbir Karmati ayaklanmasının baÅŸarılı olmasına izin vermedi ve üç tane isyan bastırmayı baÅŸardı. Yine de Karmatiler, 900 yılında Basra'da halifenin birliklerini maÄŸlup ettiler ve daha sonra çeÅŸitli zamanlarda Bahreyn'i, Basra'yı ve Mezopotamya ile Arabistan arasındaki birçok kasabayı kontrolleri altına almayı baÅŸardılar.
Karmatilerin Komünist devletinin hâkimiyet alanı, Bahreyn, Hasa ve Hufuf bölgelerini içine alıyordu. Hüküm sürdükleri topraklar son derece zengindi ve büyük ölçüde köle iÅŸçiliÄŸi üzerinden kurulmuÅŸtu. Bahreyn Karmatileri devleti, güçlü ve eÅŸitlikçi ilkeler çizgisinde ilerliyordu. Bu durum zamanla Cumhuriyet benzeri bir sisteme dönüÅŸtü. Karmati Devleti çöküÅŸe geçmeden önce devletin, toplum refahının ve oluÅŸan sosyal düzenin bozulmaması konusunda duyduÄŸu endiÅŸe, Karmati olmayan gözlemciler ve ziyaretçilerde hayranlık uyandırmıştı.
“At ve kılıçtan baÅŸka kiÅŸisel mülk olamaz.”
Karmatilerin düÅŸüncesine göre kırkta bir zekât oranı Kur’an’da geçmez, aynı zamanda tarihseldir ve deÄŸiÅŸebilir. Asıl önemli olan zengin fakir ayrımının ortadan kalkmasıdır. Mülkiyet iliÅŸkilerinde adalet ve eÅŸitlik olmalıdır. Dinin temeli buralardan ortaya çıkar. Namaz, oruç gibi ibadetler bireysel olup kiÅŸinin isteÄŸine bırakılmıştır. Ä°slam’da mal biriktirmenin yeri yoksa özel mal ve mülk edinmek nasıl doÄŸru bir hareket olabilirdi, görüÅŸünü savunarak özel mülkiyet yerine ortak mülkiyeti benimsemiÅŸlerdir.
Karmatiler, ortak mülkiyetin yanı sıra yardımlaÅŸmayı da benimsemiÅŸlerdi. Kimse özel mülk sahibi olamazdı ve her ÅŸey eÅŸitti. Sahip oldukları toprakların büyük kısmını, Hasa ve Katif’de bulunan büyük meyve ve tahıl arazileri oluÅŸturuyordu. Hububat ve meyve arazilerinden elde edilen gelirler “Mûminun” adlı yerel Karmati konseyine tahsis edilirken, gemilerden alınan gümrük vergileri de Ebu Said'in torunları arasında dağıtılıyordu. Yoksul veya zor durumda olanlara iÅŸlerini düzene sokana kadar yardım yapılıyordu. Kredilerden faiz alınmıyordu ve tüm yerel iÅŸlemler için jeton para kullanılıyordu. Benzer ÅŸekilde, bölgeye gelen herhangi yeni bir zanaatkâra orada iÅŸini kurabilmesi için kredi veriliyordu. Bu tür devlet kredilerinin hepsi faizsizdi. Mülklerin ve deÄŸirmenlerin onarımını devlet üstleniyordu ve tahıllar devlet deÄŸirmenlerinde bedelsiz olarak öÄŸütülüyordu.
Tüm bunlar, uzak diyarlarda büyük askeri yardımları, sayısız baskınları ve askeri kampanyaları finanse eden Karmatilerin ekonomik refahını da kanıtlıyordu. Devletin topladığı vergiler, haraçlar, hacı kervanları tarafından ödenen koruma ücretleri ve savaÅŸ ganimetlerinin beÅŸte biri Mehdi’ye ayrıldıktan sonra kalanlar yönetim kurulu tarafından belli sabit oranlarla halka dağıtılıyordu.
Karmatilerin eÅŸitlikçi toplumlarının becerileri ve saÄŸlamlığı, mezhebin sicilinde ve mirasında kara bir leke olarak yer eden bir saygısızlıkla lekelenmiÅŸti. Bu, Ä°slam dünyasının nesiller boyunca affetmeyeceÄŸi ve affedemeyeceÄŸi bir durum olarak kalacaktır. 930 yılında, mezhebin üçüncü yöneticisi Ebu Tahir Süleyman önderliÄŸindeki Karmatiler, Arabistan yolunu tahrip ederek Hac mevsiminde Mekke'ye saldırı baÅŸlattılar. Bu saldırı hacıların ve ÅŸehirdeki birçok insanın katliamı ile sonuçlandı. Ölü sayısının on binlerce olduÄŸu ve köleleÅŸtirilen insan sayısının otuz bin civarında olduÄŸu söyleniyordu. Cesetlerin bazıları Zem Zem kuyusuna düÅŸtü ve burada çürümeye terk edildi. Böylece kuyu kirlendi ve su tüketime uygun olmayacak hale getirildi.
Bu vahÅŸetten tatmin olmayanlar da, Kâbe'nin örtüsünü ve kapısını çaldılar. Son olarak da kutsal Hacerü’l-Esved’i çalarak Hasa'daki baÅŸkentlerine götürdüler. Bu vahÅŸeti iÅŸledikleri sırada da hacılarla Allah'ın ilahi adaleti konusunda alay ettiler. Kur’an’da Fil suresinde bahsedilen ve Kâbe’ye düzenlenen saldırı sırasında ortaya çıkarak gagalarında taşıdıkları piÅŸmiÅŸ kilden taÅŸlarla, Ebrehe’nin fil ordusunu durdurmaları için gönderilen Ebabil kuÅŸlarının neden gönderilmediÄŸini sorarak dalga geçtiler.
Ä°slam'ın kalbi olan Kâbe bölgesi artık güvenli olmadığı için, Ä°slam’ın baÅŸlangıcından bu yana ilk defa Hac ibadeti yıllarca durdurulmak zorunda kaldı. Karmatilerin hacı kafilelerine saldırması, Hac ibadeti için dünyanın dört bir yanından Mekke’ye gelen Müslümanları korkuttu ve bu sebeple 8 yıl boyunca Hac ibadeti yapılamadı. Osmanlı tarihçisi Kutbüddin, bir yazısında ÅŸöyle der: "Karmati lideri Ebu Tahir, Haccı Mekke'den uzaklaÅŸtırmak amacıyla Hacerü’l-Esved’i kendi camisi olan Mescid-i Dirar'a koymuÅŸtur.”
Karmatiler yaptıkları bu eyleme gerekçe olarak ÅŸunu gösteriyordu. Hz. Muhammed, müÅŸrikler zamanında yapılan bütün putları kendi elleriyle yıktırmış, sadece Allah’a secde edilmesi gerektiÄŸini ve O’ndan baÅŸka hiçbir ÅŸeye tapılmamasını gerektiÄŸini söylemiÅŸtir. Karmatiler de Mekke’ye gelerek, bu taÅŸa mı tapıyorsunuz buna tapmanın puta tapmaktan farkı yoktur diyerek Hacerü’l-Esved’i götürmüÅŸlerdir.
Yaptıkları bu eylemin ardından doÄŸrudan hiçbir ilahi müdahale olmaması, Karmatilerin Mesihsel heveslerini güçlendirdi ve liderleri Ebu Tahir Süleyman Mehdi’nin geliÅŸinin yakın olduÄŸunu kehanet etmeye baÅŸladı. Karmatilerin motivasyonlarının, Ä°slam döneminin sonunu sembolize etmek ve Mehdi'nin geliÅŸiyle, tarihin yedinci ve son dönemini baÅŸlatmak için dünyaya bir mesaj göndermek olduÄŸu varsayılmıştır.
Mekke’de düzenledikleri saldırıdan bir yıl sonra Karmatiler oldukça ilginç bir olay yaÅŸadı ve bu olay, mezhebin uzun vadeli bütünlüÄŸü ve morali için ciddi bir gerilemeye neden oldu. Mekke’ye saldırarak Hacerü’l-Esved’in ele geçirilmesinin ardından, 931 yılı Ramazan ayında, Ebu Tahir Süleyman Bahreyn'in hükümdarlığını Mehdi olarak gördükleri Ä°sfahan’dan gelen genç bir Persliye devretti. Bu genç Persli, Karmatilerin kehanetine göre; Ä°slam dönemini sona erdirerek, tarihin yedinci ve son devresini baÅŸlatmak için gelecek olan Mehdi’nin, anlatılan tüm özelliklerini taşıyordu. Ancak olaylar geliÅŸtikçe her ÅŸey beklenenden farklı yol almaya baÅŸladı.
Karmatiler Mehdi'nin önceki tüm dinlerin arkasındaki iç gerçekleri ortaya çıkaracağını bekliyordu. Ancak, soyunun Pers krallarından geldiÄŸini iddia eden ve Arap karşıtı duygular ortaya koyan bu genç Ä°sfahanlı, ZerdüÅŸt inancını enerjik bir ÅŸekilde yaymaya baÅŸlamış ve bu eski Pers dinini yeniden canlandırmaya çalışmıştır. Magi dininden ritüeller getirerek, ateÅŸe tapılmasını ve tüm peygamberlere küfür edilmesini emrediyordu. Ä°ster kutsal, ister medeni, ister ahlaki olsun her türlü yasaya itaati yasakladı. Karmatileri ÅŸok eden ve her türlü ahlaksız davranışı teÅŸvik eden bir dizi tören baÅŸlattı. Ä°sfahanlı Mehdi, Bahreyn’de Karmatileri idam etmeye de baÅŸlayınca, Ebu Tahir Süleyman'ın onu öldürtmekten baÅŸka çaresi kalmamıştı. Ebu Tahir bu Ä°sfahanlının Mehdi olarak baÅŸa getirilmesi kararının kendi adına feci bir hata olduÄŸunu kabul ederek, onun kesinlikle bir sahtekâr olduÄŸunu itiraf etti. Ä°sfahanlının saltanatı sadece seksen gün sürmüÅŸtü.
Elde ettikleri tüm baÅŸarılardan sonra Bahreyn Karmatilerinin yaÅŸadıkları sahte Mehdi olayı, morallerini ciddi ÅŸekilde bozdu ve Ä°slam dünyasının diÄŸer bölgelerindeki Karmati toplulukları üzerindeki etkilerini zayıflattı. Birçok Karmati, ortaya çıkan olaylardan sonra o kadar hayal kırıklığına uÄŸradı ki Bahreyn'den ayrıldılar ve sonraki yıllarda çeÅŸitli Karmati karşıtı hükümdarların ordularında hizmet etmeye baÅŸladılar. Önde gelen Karmati propagandacıları da özellikle Arap karşıtı ve antinomiyen (her türlü kanun ve kurala karşı çıkan) tezahürleri karşısında ÅŸoke oldular. Aynı zamanda Irak misyonerlerinin çoÄŸu da Ebu Tahir Süleyman ile baÄŸlarını kopardı.
Tarihçi ve ünlü âlim Cüveyni’ye göre, Hacerü’l-Esved yirmi üç yıl sonra 952 yılında iade edilmiÅŸtir. Karmatiler, Hacerü’l-Esved’i fidye için tuttular ve geri vermek için Abbasileri büyük bir meblaÄŸ ödemeye zorladılar. Fatımi Halifesi El-Mansur da iadesi için resmi bir istekte bulundu. Bir çuvala sarılmış ÅŸekilde yanında da "Emirle onu aldık ve emirle geri getirdik." yazan bir notla Kufe’deki Cuma Camii'ne atılmasını istedi. Kaçırılması ve kaldırılması daha fazla hasara yol açarak taşın yedi parçaya bölünmesine sebep oldu. Onu kaçıran Ebu Tahir Süleyman'ın korkunç bir kaderle karşılaÅŸtığı söylenir; Kutbüddin’e göre, "Ebu Tahir kangren olmuÅŸ, eti kurtlar tarafından yenmiÅŸ ve çok korkunç bir ÅŸekilde ölmüÅŸtü." Ölümünden sonra özellikle Ebu Tahir Süleyman'ın oÄŸulları arasında çatışma ve kavgalar çıktı, zenginlik ve nüfuzları da yavaÅŸ yavaÅŸ azalmaya baÅŸladı.
976 yılında Karmatiler, Abbasiler tarafından yenilgiye uÄŸratıldı ve bu noktadan sonra eskisi gibi toparlanamadılar. Sonraki yıllarda DoÄŸu Arabistan'ın Bahreyn, Hasa ve Hoffuf bölgesinde yerel bir prensliÄŸe kadar gerilediler. DüÅŸmanları yavaÅŸ yavaÅŸ otoritelerini yeniden ilan etmeye baÅŸlarken, kendileri de artık haraç toplayamaz hale geldiler. Ä°stedikleri zaman terör estirebilecekleri ya da geniÅŸ toprakları ele geçirebilecekleri günler artık sona ermiÅŸti.
1058'de Ebu el-Behlul önderliÄŸindeki Bahreyn, Karmati devletinden isyan ederek ayrılan ilk ülke olmuÅŸtu. Ebu el-Behlul, adadaki Karmati yönetimine son verilmesi çaÄŸrısında bulundu ve Bahreyn'de Cuma Hutbesinin Abbasi Halifesi adına okunmasını isteyerek halifeye baÄŸlılığını dile getirdi. Karmatiler 1066’da Bahreyn'i geri almaya çalıştılar ancak hızla geri püskürtüldüler. Bundan kısa bir süre sonra da Katif'teki benzer bir isyanın bastırılması, Karmatilerin hayati önem taşıyan bir bölgeyi daha kaybetmesiyle sonuçlandı.
Karmatilerin hem karadan hem de denizden haraç alması ciddi ÅŸekilde kısıtlandı ve hayatta kalmak için son çabaları da Hoffuf Vahasındaki kalelerine çekilmek oldu. Selçuklu ordu birliklerinin yardımıyla Hoffuf'u yedi yıl boyunca kuÅŸatan, yerel bir Arap ÅŸeyhi olan Abdullah bin Ali El-Uyuni komutasındaki birleÅŸik güçler, 1067 yılında hanedanlıklarına son bir darbe indirdi.
Karmati devletinin çöküÅŸe geçtiÄŸi dönemlerde, bir baÅŸka Ä°smaili Åžii mezhebi olarak ortaya çıkan ve “HaÅŸhaÅŸiler” olarak bilinen bir tarikat, önümüzdeki iki yüzyıl boyunca Alamut'taki kalelerinden Ä°slam dünyası üzerinde tahribat yaratacaklardı.
Karmatiler nesiller boyunca ayakta kalmayı baÅŸarabilen, komünist bir toplumun tarihteki ilk örneÄŸidir. Ancak onlar sonsuza kadar, Ä°slam dünyası üzerinde ÅŸok etkisi yaratan Mekke’de iÅŸledikleri saygısızlık ile hatırlanacak gibi gözüküyor. Nihayetinde Karmatiler kendi ütopik toplumlarını yaratmak için vizyonlarını ve ideallerini uygulamaya koyan Mesihsel bir hareketti.
Karmatiler bazı kaynaklarda, “Ä°slam’ın BolÅŸevikleri” olarak deÄŸerlendiriyordu. Bazıları da “Ä°slam’daki ilk sosyalist hareket” olarak nitelendiriyordu. Alman Ä°slam bilgini Wilfred Madelung, Karmatiler hakkında “10. yüzyılda Orta DoÄŸu’da normalden daha eÅŸitlikçi bir sosyal sistem kurmuÅŸlardır” demiÅŸtir. Bununla birlikte çoÄŸu Sünni otoriteler, Karmatileri her zaman sapkın ve kâfir bir hareket olarak gördüler.
Müellif: Muaz Vural / Kaynak: World Bulletin
Henüz yorum yapılmamış.