Sosyal Medya

Türk-Libya Mutabakatı: Akdeniz'de Türkiye'yi dışlayan bloğa Şah-Mat

Türkiye Libya mutabakatı ile Doğu Akdeniz’de oldubittilere asla müsaade etmeyeceğini muhataplarına bir kez daha ilan etti. Yunanistan’ın Türkiye aleyhine Libya ile bir deniz yetki sınırlandırma anlaşması yapmasının önüne geçildi. Doğu Akdeniz’de jeopolitik denklem Türkiye lehine değişti. Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Mısır'ın katılımıyla, Kahire’de temelleri atılan Doğu Akdeniz Gaz Forumu da ilk başarısızlığını elde etti.



Türkiye, Libya ile imzaladığı, "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına Ä°liÅŸkin Mutabakat Muhtırası” ile diplomasi tarihi açısından önemli bir baÅŸarı elde etti. Åžüphesiz bu abartılı bir tespit deÄŸildir. Türkiye’nin 2003 yılından itibaren DoÄŸu Akdeniz’deki egemenlik hakları Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) tarafından çiÄŸnenmektedir. Özellikle vurgulamak gerekir ki Türkiye açısından birinci mesele DoÄŸu Akdeniz’deki hükümranlık haklarını koruyup kollamaktır. Bundan sonra doÄŸalgaz meselesi gelmektedir. Türkiye açısından ikinci mesele ise garantör ülke olarak Kıbrıs Türklerinin egemenlik haklarına sahip çıkmaktır.
 
GKRY 2003 yılında Mısır; 2007 yılında Lübnan ve 2010 yılında da Ä°srail ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaÅŸmalarıyla bir taraftan Türkiye’nin diÄŸer taraftan da Kıbrıs Türklerinin egemenlik haklarını görmezden gelmiÅŸtir. Türkiye bu haksızlığa başından beri BirleÅŸmiÅŸ Milletler nezdinde gerekli itirazlarını yapmış fakat bir sonuç elde edememiÅŸtir. Söz konusu bu anlaÅŸmalarla DoÄŸu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip ülke durumundaki Türkiye’ye çok az bir denizalanı bırakılmak istenmiÅŸtir. Hâlbuki mantıklı olan öncelikli olarak Kıbrıs sorununu çözüme kavuÅŸturmaktır. Kıbrıs sorunu çözülmeden GKRY’nin adanın doÄŸalgaz kaynakları üzerinde tek taraflı bir tasarrufta bulunması hem uluslararası hukukun temel ilkelerine hem Kıbrıs Türklerinin egemen eÅŸitliÄŸi prensibine hem de yürütülen müzakerelerin ruhuna aykırıdır.
 
Bu yüzden Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının ortak amacı ve birincil önceliÄŸi Kıbrıs sorununa her iki halkın siyasi eÅŸitliklerini esas alan adil ve kalıcı bir çözüm aramak oldu. Gerek Türkiye DışiÅŸleri Bakanlığı gerekse de KKTC DışiÅŸleri Bakanlığı Rum tarafına, Avrupa BirliÄŸi’ne ve BirleÅŸmiÅŸ Milletlere bu yönde sayısız çaÄŸrıda bulundu. Bu çaÄŸrılara kulak tıkayan Rum tarafı doÄŸal kaynakların tasarrufunda tek başına hareket etmeyi tercih ederek, ilan ettiÄŸi MEB sahası içerisindeki 13 parseli petrol ve doÄŸalgaz aramak üzere uluslararası enerji ÅŸirketlerine ihale etti. Rum Yönetimi, ihaleye katılan ÅŸirketler içerisinde önceliÄŸi Amerika, Fransa, Ä°srail, Ä°talya ve Ä°ngiltere menÅŸeili ÅŸirketlere vererek Türkiye üzerinde uluslararası bir baskı kurmayı planladı.
 
Türkiye istikrarlı, tutarlı, kararlı durdu
 
DoÄŸu Akdeniz enerji kaynaklarından büyük kârlar elde etmeyi hedefleyen bu ÅŸirketler hükümetlerini Türkiye’ye karşı baskı kurulması yönünde cesaretlendirdi. Bu durum haliyle Kıbrıs Türk tarafının adanın doÄŸal kaynakları üzerindeki eÅŸit, ayrılmaz hak ve çıkarlarının görmezden gelinmesine ve bu doÄŸrultuda büyük bir haksızlığa ve hukuksuzluÄŸa uÄŸramalarına yol açtı. Türkiye’nin gerek kendisinin gerekse de Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak için attığı adımlar ise “DoÄŸu Akdeniz'de yasa dışı faaliyetler” olarak ifade edildi. Hatta Avrupa BirliÄŸi Türkiye’nin DoÄŸu Akdeniz’de yürüttüÄŸü sondaj faaliyetlerini durdurmak ve Ankara’ya geri adım attırmak için bir dizi yaptırım kararı aldı.
 
Türkiye, üzerindeki siyasi, ekonomik ve askeri tüm baskılara raÄŸmen DoÄŸu Akdeniz’deki haklı davasından geri adım atmayarak; istikrarlı, tutarlı ve de kararlı bir dış politika izlemeye devam etti. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ve DışiÅŸleri Bakanı ÇavuÅŸoÄŸlu baÅŸta olmak üzere bütün üst düzey devlet temsilcileri, örtülü veya açık hiçbir yaptırım tehdidine Türkiye'nin boyun eÄŸmeyeceÄŸini her platformda çekinmeden ifade ettiler. Ä°ÅŸte, Libya ile imzalanan anlaÅŸma böyle bir azim ve kararlılığın ürünü olarak ortaya çıktı.
 
Meis iddiası bloke oldu
 
Teknik açıdan ele alındığında mutabakat muhtırası için ÅŸunlar söylenebilir. Birincisi, Türkiye ilk kez DoÄŸu Akdeniz’de kıyıdaÅŸ bir ülkeyle Münhasır Ekonomik Bölge anlaÅŸması imzaladı. Ä°kincisi, Bu anlaÅŸmayla Türkiye ile Libya’nın denizlerde komÅŸu ülkeler olduÄŸu kayıt altına alındı. Üçüncüsü, Türkiye, DoÄŸu Akdeniz kıta sahanlığının batı sınırını büyük ölçüde belirledi. Dördüncüsü, Türkiye Yunanistan’ın kıta sahanlığı sınırının baÅŸlangıç noktasını Antalya’nın KaÅŸ ilçesinin hemen karşısında yer alan Meis’ten baÅŸlatma iddiasını resmi olarak bloke etti. BeÅŸincisi, Türkiye, karşı kıyısında yer alan Mısır ile arasına hiçbir devletin deniz yetki alanları iddiasıyla giremeyeceÄŸini karara baÄŸladı. Son olarak altıncısı, Türkiye’nin Antalya Körfezi’ne hapsedilmesini amaçlayan MEB düzenlemeleri boÅŸa çıkartıldı.
 
Mutabakat muhtırası siyasi bakımdan deÄŸerlendirildiÄŸinde ise ÅŸunlar söylenebilir. Birincisi, Türkiye DoÄŸu Akdeniz’de oldubittilere asla müsaade etmeyeceÄŸini muhataplarına bir kez daha ilan etti. Ä°kincisi, Yunanistan’ın Türkiye aleyhine Libya ile bir deniz yetki sınırlandırma anlaÅŸması yapmasının önüne geçildi. Üçüncüsü, Türkiye bu son hamlesiyle Yunanistan, Rum Yönetimi ve Mısır arasında Türkiye’ye karşı kurulan siyasi tezgâhı tersine çevirerek DoÄŸu Akdeniz’de fiili ve hukuki olarak bu üçlü koalisyonun bir adım önüne geçti. Dördüncüsü, Türkiye DoÄŸu Akdeniz’de uluslararası hukuktan doÄŸan haklarından ve Kıbrıs Türklerinin haklarının korunmasından asla geri adım atmayacağını gösterdi. BeÅŸincisi, Ankara DoÄŸu Akdeniz’de kendisine karşı sistematik bir ÅŸekilde yürütülen yalnızlaÅŸtırma, çevreleme ve yıldırma siyasetine boyun eÄŸmeyeceÄŸini ortaya koydu. Altıncısı, Türkiye DoÄŸu Akdeniz’de çatışmadan deÄŸil iÅŸbirliÄŸinden yana olduÄŸunu ve bu baÄŸlamda tüm taraflara müreffeh bir gelecek saÄŸlayan hakça bir paylaşımı desteklediÄŸini ilan etti. Yedincisi, DoÄŸu Akdeniz’de jeopolitik denklem Türkiye lehine deÄŸiÅŸti. Sekizincisi, DoÄŸu Akdeniz’de krizi baÅŸlatanlar yenilgiye uÄŸradı. Son olarak dokuzuncusu, DoÄŸu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının nakliyesini, pazarlanmasını ve maliyetini görüÅŸmek ve potansiyel üreticiler ile tüketicileri kurumsal bir mekanizma altında buluÅŸturmak maksadıyla, 14 Ocak 2019 tarihinde Güney Kıbrıs, Yunanistan, Ä°srail, Ä°talya, Ürdün, Filistin ve Mısır'ın katılımıyla, Kahire’de temelleri atılan DoÄŸu Akdeniz Gaz Forumu (DAGF) ilk baÅŸarısızlığını elde etti.
 
Yukarıda yapılan tespitler, DoÄŸu Akdeniz’de istikrara ve barışa katkı saÄŸlayacak en rasyonel yolun Türkiye’yi dışlayan deÄŸil, kapsayan iÅŸbirliÄŸi projelerinin olduÄŸunu göstermektedir. Bu realiteye raÄŸmen Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın mutabakat muhtırasına verdiÄŸi tepkiler, Türkiye’yi içerisine alan iÅŸbirliÄŸi projelerinin kısa vadede hayata geçmeyeceÄŸini iÅŸaret etmektedir. Hâlbuki Akdeniz gibi yarı kapalı denizlerde kıyıdaÅŸ ülkelere düÅŸen rasyonel bir anlayışla ortak bir amaç etrafında buluÅŸmaktır. Tüm sahildar devletleri kapsamayan, onların hak ve çıkarlarını gözetmeyen her adım muhakkak eksik bir adım olacaktır. Bu hususta baÅŸta Yunanistan ve GKRY olmak üzere AB, ABD ve Ä°srail’in DoÄŸu Akdeniz’de takip ettikleri politikaları yeniden gözden geçirmeleri hem ülkelerinin hem de bölgenin faydasına katkı saÄŸlayacaktır. Fakat bunun için öncelikle saÄŸduyulu bir siyasi anlayışa ve iyi niyetli bir bakış açısına ihtiyaç vardır.
 
Ä°mzalanan mutabakat muhtırasıyla bölgedeki dengelerin sarsıldığı gün gibi ortadadır. 2000’li yılların başından itibaren DoÄŸu Akdeniz’de Türkiye ve Ä°ran’a karşı Ä°srail’i tercih eden ülkeleri bir araya getirme siyasetinin baÅŸarılı olduÄŸunu söylemek, ÅŸimdilik mümkün deÄŸildir. Büyük ölçüde ABD, AB ve Ä°srail’in öncülüÄŸünde atılan bölgesel adımların nihai hedefi, Türkiye, Ä°ran, Rusya ve Çin’in DoÄŸu Akdeniz ve OrtadoÄŸu’daki etkinliÄŸini azaltmaktır. Fakat bu durum Türk hariciyesinin aynı anda çok yönlü bir diplomasi yürütme yeteneÄŸini geliÅŸtirmesine, kapsamlı ve çözüm odaklı müzakereler yapma kabiliyetinin güçlendirilmesine olanak saÄŸladı. Sonuçta, hariciyenin çok yönlü analitik düÅŸünme yetisi kimsenin beklemediÄŸi bir anda Libya hamlesini doÄŸurdu. Bu zekice adımın planlanmasında DoÄŸu Akdeniz’de Türkiye aleyhine meydana gelen geliÅŸmelerin payı oldukça yüksektir.
 
Türkiye ve Libya’yı neler bekliyor
 
Yukarıda da bahsedildiÄŸi üzere kısa vadede Türkiye’yi içerisine alan iÅŸbirliÄŸi projelerinin ortaya çıkması pek muhtemel deÄŸildir. Yine gerek Yunanistan’ın gerekse de GKRY’nin tezlerinden çark etmesi ve Türkiye ile uzlaşı yollarını araması yakın bir gelecekte olası görünmemektedir. Her iki ülkede Türkiye karşıtı milliyetçi söylem ve eylemlerin yükseliÅŸe geçmesi ve iç politik çekiÅŸmelere yol açarak hükümet krizlerine neden olması daha mümkündür. Ä°ç politikaya bu yönde bir yansıma olası iken, uluslararası alanda ABD, AB ve NATO vasıtasıyla Türkiye’ye yönelik baskı kurmanın yollarının aranacağı ÅŸüphesizdir. Zira Yunanistan’ın tarih boyunca Türkiye’ye karşı elde ettiÄŸi kazanımlarının ardında Avrupalı güçlerin Türkiye’ye yönelik baskıları bulunmaktadır. Bu yüzden Yunanlıların bir müddet daha bu yola baÅŸvuracağı düÅŸünülmektedir. Ancak Türkiye’nin uzun süreden beri “terör koridoru” marifetiyle karadan, “enerji koridoru” yoluyla da denizden çevrelenme teÅŸebbüsleri karşısında hiç olmadığı kadar sınamalardan geçtiÄŸi ve ülke olarak büyük bir direnç kazandığını belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla Atina’nın bu kötü gelenekten vakit kaybetmeden kurtulması faydalı bir davranış olacaktır.
 
DiÄŸer taraftan Mısır, GKRY ve Yunanistan üçlüsünün ve bunları destekleyen öteki aktörlerin Libya’nın doÄŸusunu ele geçiren General Halife Hafter’in Libya’da iktidarı ele geçirmesi için desteklerini artıracakları tahmin edilmektedir. Libya'da iktidarı silah zoruyla ele geçirmeye çalışan General Hafter’in bu uÄŸurda en büyük engel olarak Trablus’taki meÅŸru hükumeti destekleyen Türkiye'yi görmesi, konuyu anlamamıza yardımcı olmaktadır. O halde olası bir Hafter iktidarının Türkiye’ye iliÅŸkin tavrı, Mısır’da darbeyle iktidara gelen Sisi’den farklı olmayacaktır. Bu yüzden Türkiye bu konuda uyanık davranmak zorundadır. Uluslararası tüm platformlarda General Halife Hafter’in “terörizmle mücadele” maskesi altına gizlediÄŸi darbeci yönü uluslararası kamuoyuna duyurulmalı ve Libya’daki meÅŸru hükümete uluslararası koruma saÄŸlayan çalışmalar yürütülmelidir.
 
Sonuç olarak Türkiye, Libya hükümetiyle hem hukuki hem de meÅŸru bir anlaÅŸmaya imza atarak DoÄŸu Akdeniz’deki fiili ve hukuki konumunu güçlendiren tarihi bir baÅŸarıya imza attı. Türkiye bu anlaÅŸmayla DoÄŸu Akdeniz ve Ege’deki egemenlik alanlarını içeren muhtemel tehditlere karşı önemli hukuki bir zırh kazandı. Uluslararası hukuka aykırı biçimde Türkiye’yi DoÄŸu Akdeniz’de küçük bir deniz alanına sıkıştırma niyeti taşıyan “Yeni Sevr AntlaÅŸmalarını” yerle yeksan eden büyük bir kazanım elde etti.
 
 
 
Doç. Dr. Ä°smail Åžahin/ Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi / Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölüm BaÅŸkanı, Akdeniz Politikaları Uygulama ve AraÅŸtırma Merkezi Müdürü
Kaynak: Star Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.