Latin Amerika’da sol ideolojinin muhtemel seyri
Follow @dusuncemektebi2
Latin Amerika’da sol yükseliş yaşanması ABD’nin bölgesel ve küresel nüfuzuna zarar verebilir. Bunun karşısında ise ABD’nin daha sert politikalar izlemesi muhtemeldir. Muhtemelen Latin Amerika solu yeni bir yol haritası belirlemek zorunda kalacak.
Avrupalılar, Amerika kıtasına ayak bastıktan sonra bölge ateÅŸ ve kanla yoÄŸrulmaya baÅŸladı. 300 yıl sömürge, madenlerde ve tarım alanlarında çalıştırılmak için getirilen Afrikalılar, bağımsızlık hareketleri, tartışmalı siyasi ve ekonomik bağımsızlık, ABD’nin arka bahçesi olma süreci, yaÅŸanan darbeler ve devlet terörünün hat safhaya çıkması, neoliberal politikalar... Kısaca yaÅŸanan bu tarihsel süreçle birlikte toplumun çeÅŸitli kesimlerinde protestolar, gerilla hareketleri, neoliberlizme ve ABD’ye karşı tepkiler ortaya çıktı. ÇeÅŸitli dönemlerde sol düÅŸüncedeki isimler iktidara gelmeyi baÅŸarsa da komünizme karşı mücadelenin merkezi olan ABD, arka bahçesindeki bu yöneticileri ve kendisine karşı ortaya çıkan hareketleri en ağır biçimde bertaraf etti.
1990 sonrası dönemde dünya üzerinde artık komünist tehlikenin kalmaması göreceli bir özgürlük ortamı doÄŸmasını saÄŸlarken aynı zamanda ülkelerin demokratik deÄŸerleri benimsemesi Latin Amerika’da sol partilerin iktidara gelmesine imkan tanıdı. Ä°lk önce Venezuela’da Hugo Chavez iktidara geçerken ortaya çıkan domino etkisiyle 14 Latin Amerika ülkesinde daha sol partiler iktidara geldi. Sol partilerin iktidara geliÅŸi ABD’de ilk dönemlerden itibaren tepkiye neden olurken bu yönetimlerin devrilmesi için çeÅŸitli yöntemler izlendi. Örnek olarak Hugo Chavez’in devrilmesi için ABD’nin desteÄŸiyle darbe giriÅŸiminden halkın sokaklara dökülmesine kadar birçok yöntem denendi.
Latin Amerika’da sosyalist, merkez sol, sosyal demokrat veya halkçı politikaları benimseyen sol partilerin en önemli özelliklerinden biri ABD’ye ve neoliberal politikalara karşı öfke besleyen insanların çoÄŸunlukla desteÄŸini almış olmalarıdır. Bununla birlikte bu partiler merkez ülke ABD’ye aktarılan sermayenin engellenmesi, iç ve dış politikada daha bağımsız hareket edilmesi, ABD’ye olan bağımlılığın azaltılarak daha farklı ülkelerle iliÅŸki kurulması, milli gelirin dengeli dağılımını saÄŸlanması, çeÅŸitli etnik grupların haklarının tanınması gibi politikaları savunuyor. SaÄŸ partiler ise iç ve dış politikada ABD ile birlikte hareket edilmesi, sol örgütlerin etkisizleÅŸtirilmesi, neoliberal politikaların izlenmesi, gelirin büyük bir kısmını zenginler arasında ancak verginin büyük kısmının yoksul halk arasında paylaÅŸtırılması, Rusya ve Çin gibi ülkelerle mesafeli olunması ve beyazların ülke yönetimindeki varlığının devam etmesi gibi politikaları savunuyor.
Yukarıdaki politikaları dile getiren sol partiler 2000 yılından itibaren yükseliÅŸe geçti ve 15 ülkede iktidara geldiler. Ancak solun popülist söylemleri, amaçlanan geliÅŸmelerin kısa zamanda gerçekleÅŸmemesi, karizmatik liderlerin siyasetten uzaklaÅŸ(tırıl)ması, saÄŸcı liderlerin yeni söylemleri, yolsuzluk ve otoriteleÅŸme iddiaları, Rusya ile Çin’in bölgede artan etkisine karşı ABD’nin Latin Amerika’da nüfuzunu yeniden tesis etme isteÄŸi ve son olarak ABD merkezli olduÄŸu düÅŸünülen siyasete ordu, yargı, yolsuzluk iddiaları gibi unsurlarla müdahale edilmesi neticesinde 2013’ten itibaren sol partiler iktidardan uzaklaÅŸmaya ve yerlerine saÄŸ partiler geçmeye baÅŸladı. Sol partilerin iktidarda bulunduÄŸu ülkeler genel olarak ABD ile mesafeli iliÅŸkiler izlerken Rusya ve Çin’le olan iliÅŸkileri güçlendirmeye çalıştı. Dış politikada bağımsız kararlar alırken iç politikada sadece bir kesimin çıkarları yerine dengeli bir yapı kurulmaya ve ekonomik adımları da bu çerçevede atmaya çalışıldı. Ülkelerde yoksullukla mücadele, toprak reformu, eÄŸitim ve saÄŸlık imkanlarından her kesimin faydalanması gibi politikalar izlendi. Ekonomide her ÅŸey özel sektörün kontrolüne bırakılmak yerine kamulaÅŸtırmaya önem verildi. Ancak sol partilerin yerine saÄŸ partiler geçtikçe eski politikalara dönülmeye baÅŸlandı. Brezilya örneÄŸine bakıldığında 2002’de ilk önce Ä°ÅŸçi Partisi’nden Lula da Silva seçimleri kazanarak iktidara geldi. 2010’da yerine yine aynı partiden Dilma Rousseff geçti. Rousseff, yolsuzluk suçlamasıyla 2016’da görevden uzaklaÅŸtırıldı ve yerine saÄŸcı, ABD yanlısı Michel Temer geçti. Lula ve Dilma, haklarındaki suçlamaları reddederken Temer yaptığı bir konuÅŸmada bütün bunları neoliberal politikalar için yaptıklarını söyledi. Ä°ki ismin siyasetten uzaklaÅŸtırılması ABD’nin bölgesel nüfuzuna ve çıkarlarına hizmet ederken 2018’de yapılan seçimi Jair Bolsonaro isimli aşırı saÄŸcı bir isim kazandı.
Latin Amerika’da sol ve saÄŸ ideolojiler arasında bir çatışma söz konusudur. Sol partiler ve liderler güç kaybederken 2013’den itibaren saÄŸ partilerin ise yükseliÅŸe geçti. Arjantin, Brezilya, Honduras, Åžili gibi ülkelerde saÄŸcı yöneticiler iktidara gelirken Venezuela, Bolivya, Nikaragua gibi ülkelerde ise iç sorunlar yaÅŸanmaktaydı. Bölgedeki ideolojik çatışmanın iç ve ülkeler arası olmak üzere iki boyutu bulunuyor. Ä°lk olarak ülkelerin iç siyasetine bakıldığında örneÄŸin Venezuela iç siyasetinde saÄŸcı gruplar hükümete karşı sokaÄŸa dökülürken Nicolas Maduro taraftarları ise yönetimi desteklemek için sokaklara döküldü. DiÄŸer yandan en sıcak örnek olarak gösterilebilecek ülke Bolivya’dır. 20 Ekim seçimlerinden sonra Evo Morales karşıtı isimler sokaÄŸa çıktığı gibi Morales destekçileri de sokaÄŸa döküldü ve taraflar arasında çatışmalar yaÅŸandı.
Ülkeler arasındaki çatışmaya bakıldığında ise saÄŸ partiler tarafından yönetilen ülkeler sol partiler tarafından yönetilen ülkeleri bölgedeki istikrarsızlığın ana kaynağı olarak görüyor. ÖrneÄŸin, saÄŸ partiler tarafından yönetilen Brezilya ve Kolombiya, ABD karşıtı ve solcu Maduro yönetimine karşı cephe aldı. Hatta bu iki ülkenin Maduro yöntemini devirmek için ABD ile beraber hareket ettiÄŸi iddia edildi.
Bölgedeki ideolojik rekabet ya da çatışma sürecine dışarıdan dahil olan aktörlere bakıldığında ise küresel sermaye, ABD ve Rusya öne çıkıyor. Meksika’da sol bir liderin seçilmesi sonrası Meksika pesosu deÄŸer kaybetmeye baÅŸlarken nefret söylemlerinde bulunan ancak neoliberal politikaları savunan Bolsonaro’nun ülkesi Brezilya’da Brezilya reali deÄŸer kazandı. Bu durum küresel sermayenin takındığı tutumu açıklamak için yeterlidir. Venezuela örneÄŸi üzerinden ABD ve Rusya’nın ideolojik çatışmaya olan tavırlarına bakıldığında ABD, sol liderleri ve partileri iktidardan uzaklaÅŸtırmaya çalışırken Rusya, bu grupları destekliyor. Ancak ABD, saÄŸcı partileri desteklerken Rusya’nın Küba ve Venezuela dışında bir ülkeye açıkça destek verdiÄŸini söylemek mümkün deÄŸil.
Latin Amerika’nın yaÅŸadığı acılı tarihsel süreç günümüzde hâlâ varlığını sürdürüyor. Özellikle ABD’nin yanı başında olması yeri geldiÄŸinde bölgedeki demokratik seçimleri önemsiz kılıyor. Latin Amerika’da iktidar deÄŸiÅŸimi demokratik seçimlerle gerçekleÅŸtiÄŸinde çatışmanın minimum düzeyde olduÄŸu söylenebilir. Ancak dışarıdan yapılan müdahaleler ülkelerdeki ideolojik rekabetin protestolara ve çatışmalara dönüÅŸmesine neden oluyor. Bu ise Latin Amerika’daki acının sürekliliÄŸine neden oluyor. Ayrıca bölgede demokratik deÄŸerlerin benimsenmesini de zorlaÅŸtırıyor. SaÄŸcı gruplar darbe yapmanın yollarını ararken solcu yönetimler ise ABD karşıtlığını kullanarak otoriteleÅŸebiliyor. Bölgede 2018’den beridir yaÅŸanan geliÅŸmeler, aslında tekrardan bir sol yükseliÅŸin yaÅŸanabileceÄŸine dair ipuçları veriyor. Örnek olarak Meksika’da Andrés Manuel López Obrador’un, Arjantin’de eski baÅŸkan Cristina Fernandez de Kirchner’in desteklediÄŸi merkez solun adayı Alberto Fernandez’in, Kolombiya’nın baÅŸkenti Bogota’da solcu Claudia Lopez’in seçimleri kazanması aslında yeni bir sol yükseliÅŸin yaÅŸanabileceÄŸi ihtimalini güçlendiren geliÅŸmeler.
Solcu liderlerin yurtdışından yapılan müdahalelerle iktidardan uzaklaÅŸtırılması sadece belli bir dönem için solun önünü kesebileceÄŸi söylenebilir. ÇeÅŸitli ülkelerde yaÅŸanan iktidar deÄŸiÅŸimi halkın siyasi yöneticileri cezalandırması yani bir sonraki seçimde iktidara getirmemesi ÅŸeklinde olmaması ülkelerdeki çatışmaların dozunu arttıracak ve bir sonraki seçimlerde tekrardan sol partilerin seçimleri kazanmasına yol açabilir. Örnek olarak Brezilya siyaseti incelendiÄŸinde 2016’dan beri ülkeyi saÄŸcı isimler yönetiyor. 2016’te ise Dilma, yolsuzluk suçlamasıyla baÅŸkanlıktan uzaklaÅŸtırıldı. Ancak bu tartışmalı iddialar solun güç kaybetmesini saÄŸlayamadı. Kamuoyu araÅŸtırmaları Bolsonaro’nun kazandığı seçimlerde solcu Lula’nın aday olması durumunda Lula’nın seçimleri kazanabileceÄŸini ortaya koydu. Ancak yüksek seçim mahkemesinin Lula’nın aday olamayacağına dair açıklamasından sonra Bolsonaro’nun önü açıldı. Kısa bir süre önce ise Lula serbest bırakıldı. Bu Brezilya’da solun etkisinin artmasına yol açabilir ve bir sonraki seçimlerde ise solcu bir aday iktidara geçebilir.
Yeni SoÄŸuk SavaÅŸ’ın tartışıldığı günümüzde Latin Amerika’da sol yükseliÅŸ yaÅŸanması ABD’nin bölgesel ve küresel nüfuzuna zarar verebilir. Bunun karşısında ise ABD’nin daha sert politikalar izlemesi muhtemeldir. Örnek olarak Venezuela’da iç karışıklığın yaÅŸandığı dönemde ABD BaÅŸkanı Donald Trump, Venezuela’ya askeri müdahalede bulunabileceklerine dair bir açıklama yapmıştı. Tekrar bir sol yükseliÅŸin yaÅŸanması, nüfuzu zarar gören ABD’nin askeri müdahalede bulunma ihtimalini artabilir. DiÄŸer yandan ise iktidarda bulunan ya da iktidara geçecek olan sol partilerin önünde iki seçenek bulunuyor. Ya daha ılımlı politikalar izleyecekler ya da ABD karşısında Rusya ve Çin gibi güçlerin desteÄŸini arayacaklar. Açıkçası Bolivya’da yaÅŸananlar karşısında Rusya’nın pasif kalması bu ülkelere ne kadar güvenilebileceÄŸini ve Latin Amerika’daki etkilerini de tartışmalı hale getirdi. Muhtemelen Latin Amerika solu yeni bir yol haritası belirlemek zorunda kalacak.
Emrah Kaya / Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölümü
Kaynak: Karar / GörüÅŸler
Henüz yorum yapılmamış.