Sağlam bir toplumun anahtarı sağlam birey olmaktan geçer
Follow @dusuncemektebi2
İslam’ı yeniden tolum dini haline getirebilmenin tohumu da yine bireydir. Sağlam ve ıslah edilmiş bir tohum olmadıktan sonra gürbüz ekinler olmaz. Bu sebeple kişinin kendisi ile duygularını eğitme, arındırma, kısaca onları müslümanlaştırma için olan mücadelesi büyük cihad, düşmanla olan mücadelesi küçük cihad sayılmıştır. Bu durum İslam’ın toplum dini olması gerçeğine ters değildir. Toplumda İslam’ı temsil edecek olan bireyin hazırlanmasıdır. Ya da sağlam bir binayı oluşturacak her bir tuğlanın iyi pişmiş olması binanın sağlamlığı için ön şarttır.
Burada müslümanca bir toplum oluÅŸturmak için iyi bir birey olmak mı, yoksa iyi bir birey olabilmek için saÄŸlam bir toplumun bulunması mı öncelikli hedeftir, tartışılabilir. Bakara 143 te müminlerin insanlık için ÅŸahitler olmasından söz edilir. Bunun bir anlamı da, Allahualem, her bir müminin Ä°slam’ın canlı örneÄŸi olması, tanınmaz, bilinmez, gaib bir birey deÄŸil, hal ve gidiÅŸiyle gaibin zıddı olan ÅŸahit hale gelmesi, yani Ä°slam’ı temsil etmesi demektir. Çünkü insanlar öÄŸüt almaktan çok örnek görmekten etkilenirler. Akıllarından çok gönülleriyle ikna olurlar. Ama her ikisinin de yeri ayrıdır. Ä°slam için bir müslümanın kötü hali, inkârcının günahkâr halinden daha tahripkâr bir görüntüdür.
Çok ilginçtir, Allah Kuranıkerim’de bize dua örnekleri verirken bir yerde ‘rabbimiz, bizi zalim bir topluluk için fitne eyleme’ (Yunus 10), bir yerde de ‘rabbimiz, bizi kâfirler için fitne eyleme’ (Mümtahine 5) buyurur. Bunun bir anlamı da, onlar bize bakarak Ä°slam’dan uzaklaÅŸmasınlar, biz toplumda Ä°slam’ı kötü gösteren bir temsille bulunmayalım demektir. Bir anlamı da iyi bir temsilci olabilmek için kendimize düÅŸeni yaptıktan sonra dualarımızla Allah’tan da destek istememizin gereÄŸidir. Yani bu iÅŸ zordur, tek başımıza baÅŸaramayız demektir.
Ayrıca bu konuda müminlerin kendi aralarında da yardımlaÅŸmaları gerekir. ‘Kâfirler birbirlerinin velileridirler, eÄŸer siz de böyle olmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bozulmalar olur’ (Enfal 73). Veli, hemen yanı başınızdaki dost ve yardımcı demektir. Mekke döneminde müslümanlar böyleydi. Birbirlerinin hakiki anlamda velisi idiler. Orada Ä°slam’ın devleti yoktu. Temsil bu dayanışma ile yapılıyordu. Allah bu ilk müslümanları özellikle över. Sonrakiler ibadetlerde belki onları geçtiler ama hiçbir zaman onların kıratına ulaÅŸamadılar.
SaÄŸlam bir toplumun olabilmesi için öncelikle bireyin saÄŸlam olması gerekir ama bireyin saÄŸlamlığı da tek başına yeterli olmaz. SaÄŸlam bir tuÄŸla duvarda olursa ancak kendi fonksiyonunu gerçekleÅŸtirmiÅŸ, binayı oluÅŸturmuÅŸ olur. Aksi halde tuÄŸla olarak kalır ve ufalanıp yıpranması kolay olur.
Derler ki, Büyük Ä°skender dünyayı fethe çıkmış, Hindistan’a ulaÅŸmış, orada garip hareketler yapan insanlar görmüÅŸ ve böyle ne yaptıklarını sormuÅŸ. Yoga yapıyoruz, kendimizi fethetmeye çalışıyoruz demiÅŸler. Ben de dünyayı fethetmeye çalışıyorum demiÅŸ. Kendini fethetmeden dünyayı fethetmeye çalışmak zulmü sonuç verirse, sadece kendini fetihle uÄŸraÅŸmak da maÄŸlubiyeti ve bitiÅŸi sonuç verir. Kıl dönmesi gibi bir illet oluÅŸturur. Bizim tasavvufumuzdaki çile ve uzlet edebiyatı bu açıdan ele alınmaya deÄŸer. Bazı sufiler bu problemi fark etmiÅŸ olacak ki, bunu ‘halvet der-encümen’ anlayışıyla aÅŸmaya çalışmışlar. Yani hem toplumun içinde olacaksınız, hem de halvet yaÅŸayacaksınız. Bu nasıl olur, onu da biz anlamıyoruz.
Biz tek başımıza namaz kılsak bile ‘iyyake-na’budü ve iyyake nestaîn’ deriz. ‘Rabbimiz, biz sadece sana ibadet ederiz ve sadece senden yardım dileriz’. Ederim, dilerim deÄŸil, ederiz dileriz. Yani dua bile toplum gücüyle olursa, ‘biz’ ile olursa kabule daha yakın olur.
Ä°lk gelen surelerden olan Ma’ûn Suresi yardımlaÅŸmaya vurgu yapar. Dini inkâr etme, yetimi azarlama, muhtaçların doyurulmasının yollarını aramama, namazından gafil olma, yaptıklarını gösteriÅŸ için yapma ve ma’ûnu engelleme aynı kategorideki lanet sebepleri olarak gösterilir. Ma’ûn, iÄŸneden bineÄŸe, insanların ihtiyaç duydukları gündelik araç gereçlerdir. Bunları komÅŸularına ya da arkadaÅŸlarına ödünç vermeyenler iÅŸte bu tehdidin muhatapları arasındadırlar. Bizdeki ‘kötü komÅŸu insanı mal sahibi yapar’ sözü buna iÅŸaret eder. Kötü komÅŸu, komÅŸusunun istediÄŸi bir aracı gereci vermez. Vermeyince o da bunu satın almak zorunda kalır. Oysa mesela bir pense on hanenin pense ihtiyacını görür de artar. Herkes komÅŸusuna bir pense vermeyi istiskal edince bir yerine on tane pense satın alınmış olur. Yani iÅŸin bir de ekonomik boyutu var.
Faruk BeÅŸer / YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.