Sosyal Medya

Yolların bizi çıkardığı sonuçlar

Ya ‘fıtrat ilkelerini’ özümseyip tüm canlıların hatta cansızların hukukunu gözeten bir sistem inşa edersiniz ya da ‘uydurduğunuz(veya taklit ettiğiniz) sistemin ilkelerini fıtrat ilkelerinin yerine geçirip hukuk sistemi olarak’ dayatırsınız.



Ä°ki alternatifiniz var..
 
Birincisinde Allah’ın her insana ihsan ettiÄŸi yüce deÄŸerleri muhafazayı, insan haklarını korumayı ilke edinmiÅŸinizdir. Ä°kincisinde aleni veya ambalajlı devletin haklarını her türlü hakkın önüne geçiren bir rejim oluÅŸturmuÅŸsunuzdur. Sizin için insan hakları artık tali bir deÄŸerdir. Önemli olan devletin korunmasıdır. Her ÅŸey devletin bekası çerçevesinde anlamlıdır. Fikri ve dini özgürlükler hak deÄŸil lütuftur. Devletin görevi öncelikle kamu haklarının korunmasıdır. Tabiidir ki devlet mücerret (soyut) bir kavram olmanın ötesinde bir gurup insan eliyle (iktidar ve bürokrasi) ve onları çevreleyen taraftarlar desteÄŸiyle temsil edildiÄŸine göre müÅŸahhas (somut) olarak öncelikle bu kitlenin haklarının korunması saÄŸlanmaya çalışılacaktır. Bütün iktidarların kendi zenginlerini doÄŸurması bu sebeptendir. Bu zenginlerle iktidar sahipleri arasında emme basma tulumba mantığıyla iÅŸleyen bir iliÅŸki vardır.
 
GeçmiÅŸte birinci tip fıtrat devletinin pek taliplisi çıkmamıştır. En tepedekilerin kendisini süfli bir vatandaÅŸla eÅŸit görebilmesinin kabulü çok ta sıradan bir iÅŸ deÄŸildir. Ancak Ä°lahi emirlere direkt muhatap olabilen insanlar ve vicdani sorumluluÄŸunu yaÅŸamının gayesi haline getirebilmiÅŸ çok az sayıdaki insan bu ağır yüke talep göstermiÅŸtir. Onların devirleri de insanlar için hep adalet dönemleri olmuÅŸtur. Hepsi tarihte ÅŸefli bir iz bırakmıştır. ‘Ä°nsanı yücelt ki devlet yücelsin’ ilkesi bu kutlu anlayıştan doÄŸmuÅŸtur. Hatta iktidarda çok az kalabilseler veya hiç gelemeseler bile insanlar tarafından hatıraları hep hayırla yâd edilmiÅŸtir.
 
Ä°kinci tip belirli bir kitlenin veya nesnenin (sınırlı bir toprak parçası)korunmasını hedef alan yapılar ise istisnalar dışındaki bütün sistemlerdir. Kendi içlerinde birbiriyle çeliÅŸir görünseler bile refleksleri ve davranışları aslında birbiriyle örtüÅŸmektedir. Bir kısmı daha küçük bir kitleyi korumayı (monarÅŸi), bir kısmı daha geniÅŸ bir kitleyi korumayı (oligarÅŸi) hedef almıştır. Bazıları iÅŸ adamları çevresine (kapitalizm) kutsallık kazandırmış, bazıları da proleter sınıfın menfaatlerini koruduÄŸunu iddia etmiÅŸlerdir. Bebeklerin bile güya devletin bekası için öldürülmesi, taht kavgaları, gasplar ve hukuksuzluklar hep bu zihniyetin tarihteki kötü tezahürleridir.
 
Hatta bu yönetim tarzları kendi sultasına taraftar kazanabilmek için ideolojik veya dini görünümlerle de görünebilir. Ancak fıtri deÄŸerlerin korunması, adaletin tesisi, insan haklarının muhafazası, din ve vicdan hürriyetinin saÄŸlanması, haksız kazancın engellenmesi, fakir ve fukaranın korunması noktasında sistem bazında yeni bir program içermez. Çünkü sistem ‘ilke esaslı deÄŸil kitle esaslı’ bir iÅŸleyiÅŸi saÄŸlamayı hedeflemektedir.
 
Burada olaya genel sistem açısından bakabilmek önemlidir. EÄŸer sistemin iÅŸleyiÅŸini engelleyici tezahürler ortaya çıkarsa  sistem bir ÅŸekilde kendi akışını engelleyenleri ortadan kaldırarak devamını sürdürecektir. EÄŸer mezkûr iÅŸleyiÅŸi tadil etmek gibi bir niyet taşıyorsanız ve temel deÄŸerlerinden baÅŸlamak üzere sistemi deÄŸiÅŸtiremezseniz sistem bir müddet sonra sizi kendi iÅŸleyiÅŸine uyduracaktır. Artık kiÅŸisel hassasiyetlerinizin sadece nostaljik bir anı haline dönüÅŸmesi mukadderdir. Konumunuzu korumak aÅŸkı ister istemez öncelikli ilk hedefiniz olacaktır. Hatta köklü deÄŸiÅŸiklikler hedefleyen devrimci kadroların çizgilerinin bile güvenlik kaygılarıyla nasıl mezhebi ve nasyonalist kalıplara döküldüÄŸünü ve baÅŸlangıçtaki ilkelerinden koptuÄŸunu yakın tarih bize göstermiÅŸtir.
 
Zaten dünya sistemi kendi varlığı için en büyük tehlike gördüÄŸü ‘fıtrat esaslı bir yapılanmayı’ engellemek için elinden geleni yapacaktır. Zira böyle bir yapılanma bir yerde baÅŸarı kazanırsa kelebek etkisiyle tüm dünya mazlumlarının ümidi haline gelebilir. Bu yüzden dünya egemenleri açısından fıtrat Ä°lkelerini yerleÅŸtirme ve insanlığı buhrandan kurtarma hedefli siyasetin baÅŸka hedeflere yönlendirilmesi ( dünyayı kendi hegemonyalarında tutabilmeleri açısından) hayati önemdedir. Roma’nın Hz Ä°sa ve Hıristiyanları yok etmek noktasındaki hassasiyeti veya Mekke müÅŸriklerinin Muhammed(A.S.) peygambere sistemi deÄŸiÅŸtirmekten vazgeçersen seni devlet baÅŸkanı yapalım teklifleri, Musa peygamberin inananları ile birlikte insanların yaÅŸamadığı bir çöle sürülmesi geçmiÅŸteki egemen güçlerin ‘fıtrat esaslı oluÅŸumları’ tasfiye için gösterdikleri gayretlerin muhtelif zaman dilimlerindeki uygulamalarıdır. Ä°hvan’ın devrimci çizgisine karşı ABD ve Ä°srail eksenli imha politikası da yine aynı anlayışın  yaÅŸanan çaÄŸdaÅŸ örneÄŸidir..
 
Günümüz dünyasında insanlık geçirdiÄŸi iki dünya harbi tecrübesi ile fıtri bazı deÄŸerlerin uygulanması konusunda kısmi hassasiyetler geliÅŸtirmiÅŸtir. Kendine bazı ilke ve etik hedefler koymuÅŸtur. Fıtrata dönüÅŸ kimden gelirse gelsin ve ne oranda olursa olsun iyiye doÄŸru gidiÅŸe ve etik bir anlayışın doÄŸuÅŸuna sebebiyet vereceÄŸi için insanların hayrına olacak bir teÅŸebbüstür.
 
Acaba temiz fıtratı ve fıtri deÄŸerleri, o deÄŸerleri insana ihsan eden Yaratıcıyı terk ederek koruyabilmek uzun süreçte ne kadar mümkün olabilecektir? Veya bir diÄŸer ifadeyle etik deÄŸerler salt beÅŸeri bir tecrübe ve anlayışla inÅŸa edilebilir mi? Görünen o ki Avrupa medeniyeti insan hakları, ÅŸeffaf ve dürüst bir yönetim, halkın yönetimleri kendi tercihiyle deÄŸiÅŸtirme, hayvan hakları,doÄŸanın korunması gibi birçok noktada fıtri deÄŸerlere uyarak baÅŸarılar kazanmıştır..
 
Ancak Ä°nsanı merkez alıp Yaratıcıyla tüm baÄŸlarını kopararak özgürlüÄŸü, nefislerinin her eylemini kutsayacak tarzda (aşırılığa kaçarak) benimsediÄŸi için cinsel ahlak, uyuÅŸturucu kullanımı, ailenin korunması gibi temel alanlarda tamamen iflas etmiÅŸtir. Sonuçta deizmi benimseyerek kendi tecrübelerini kutsayarak din haline getirmiÅŸtir. LBGT, Toplumsal cinsiyet eÅŸitliÄŸi gibi anlayışlarla insan fıtratına ve aile kavramına adeta savaÅŸ açmıştır. (Bu medeniyetin kavramlarını benimseyerek ahlaklı bir toplum elde etmeye çalışmak sadece kendini kandırmaktır)
 
Ayrıca ilkelerini tüm insanlığı kapsayacak ÅŸekilde geniÅŸletmek yerine sadece kendi toplumuyla sınırlı hale getirmiÅŸtir ve dolayısıyla kitleleÅŸtirmiÅŸtir.(Demokrasinin ‘demo’sunu insanlıkla deÄŸil sadece kendi halkıyla sınırlandırmıştır) Sömürgeci ve ırkçı geçmiÅŸi bu sınırlamada rol oynamıştır. Maalesef gün geçtikçe daha da olumsuz bir çizgiye doÄŸru hızla seyretmektedir. Irkçılık ve Ä°slamofobi gittikçe AB halkları üzerindeki etkisini artırmaktadır. Eski sömürgelerindeki karanlık iÅŸ ve iliÅŸkileri de söylemleriyle tamamen zıt eylemler olarak gözlemlenmektedir. Bir diÄŸer husus ta sermayesinin belli ellerin nüfuzunda olmasıdır. Kapitalist düzenlerin temel karakteri olan sermayeye sahip olanın tüm düzenin iÅŸleyiÅŸini yönlendirebilmesi ilkesi Avrupa ve Amerikan sermayesi için de fazlasıyla geçerlidir. Bütün bu negatif sonuçlar göstermektedir ki tüm insanlığı kapsayacak fıtri deÄŸerlerle örtüÅŸen adil ve ahlaklı bir yönetim ve yaÅŸam tarzını Anglo-Sakson medeniyetinden beklemek sadece yalana sarılmaktan ibarettir ve imkânsızdır.
 
Ä°lkeleri, ahlaki prensipleri, tarihi tecrübesi itibariyle geçmiÅŸte olduÄŸu gibi bugün de Müslümanlar bu zor iÅŸi yapabilme imkân ve yeteneÄŸine sahiptir (En azından teorik olarak). Ancak maalesef (‘dünya mazlumlarına ve tüm insanlığa‘fıtrat esaslı bir düÅŸünme tarzı ve sistem sunması gereken ) Müslümanlar günümüzde zillet içerisinde sürünmektedir. Aydın ve yöneticileri Amerika ve Avrupa medeniyetinin bilhassa teknolojik geliÅŸimi ve gücü karşısında büyük bir hayranlık duyarak kendi deÄŸer ve medeniyetine arkasını dönmüÅŸtür.
 
Kimisi de onlarla aynı yöntemlerle mücadeleye gayret etmektedir. Milliyetçi reflekslerle (batılı kavram ve deÄŸerleri benimseyerek)güçlenmeye ve ayakta durmaya gayret etmektedir. Batılı sistemleri taklit ederek, kurumlarını ve yasalarını onlardan alarak (katiline âşık olma sendromu) gösterilen bu gayret zaman harcamaktan baÅŸka hiçbir anlam ifade etmemektedir. GeçmiÅŸte aynı mantıkla Osmanlı’yı güçlendirme çabaları nasıl sonuçsuz kaldıysa Haklı ve fıtri bir inanca sırtını dayamayan, yeni bir sistem ve medeniyet tasavvuru olmayan, ahlakiliÄŸini kaybetmiÅŸ, aydınına ve halkına yepyeni bir diriliÅŸ ruhu verememiÅŸ, fedakârlıktan yoksun, taklitçi hareketler sonuçta gittikçe sönümlemeye ve kontrollü hareketlere dönüÅŸmeye mahkûmdur.
 
Son olarak ÅŸunu da ekleyelim:
 
Ä°nsanlığı buhrandan kurtarmanın ancak ‘fıtrat deÄŸerleri eksenli büyük bir dönüÅŸümle’ mümkün olabileceÄŸine inanan, ahlaklı dürüst kadroların emeklerini sadece bu yolda seferber etmeleri gerekir. Günlük politikaların kirlerine ve taklitçi-yapay söylemlerine asla itibar etmemeleri gerekir. En azından fikri mirasımızı daha derinleÅŸtirmek, onunla istikbale bakabilmek, ÅŸerefli bir mücadele örneÄŸi bırakabilmek önemlidir.
 
TopraÄŸa iyi bir tohum ekebilmek ve onu korumak hasat etmekten daha mühimdir. Bize düÅŸen sadece Rabbimizi hoÅŸnut edecek çabalardır. Sonuçlar sadece Rabbimizin elindedir. Kalplerin hükümdarı O’dur. Aklımızı bu perspektifle kullanırsak bize hizmet eder ve Rabbani bir çizgide ilerlememizi saÄŸlar. Aksi halde bizim Makyavelizmlin ve pragmatizmin karanlıklarında farkına bile varamadan Åžeytanın ve ÅŸeytanın yeryüzü temsilcilerinin tuzaklarında heba olmamızın müsebbibi olur.
 
Asrın hasadı için ÅŸimdiden tohum ekebilmeye ve tüm gayretinizi bu yolda seferber etmeye ne dersiniz?
En azından kendi kurtuluÅŸumuzu garanti altına almaya çabalamış oluruz.
 
 
 
Müellif: Tülay KarakaÅŸ / Aksa Haber

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.