Sosyal Medya

Kaldırımlarında tarihin ayak sesleri saklıdır Bursa’nın

Kaldırımlarında tarihin ayak sesleri saklıdır Bursa’nın. Hüzün sarmaşıkları sarmıştır hatıraların eşiğini. Zamanın beşiğinde sallanır mazinin görkemli saltanatı. Uçsuz bucaksız göklere karışır emek bahçesinde akıtılan terlerin misk ü amber kokusu. Gökkuşağının yedi rengi siner cumbalı evlerin bahçelerine. Ölümü dipdiri kılar soğuk mermer taşlarının ihtişamı.



Bursa, UludaÄŸ’ın koynunda uyur her gece. SaÄŸanak yaÄŸmurlar emzirir kuruyan toprağını. Masum gözbebeklerinin pırıltısında uyanır her sabah… Bir simitçinin mahmur sesiyle sokaklar gerinir, uyanır derin uykusundan. Kıtlama içilen demli bir çayın huzuru hiçbir ÅŸeye deÄŸiÅŸilmez sabahın kör saatlerinde. Çayla simidin dostluÄŸu sofraların ağır misafiri Ä°skenderi bile kıskandırır. UludaÄŸ doÄŸan güneÅŸe selam durur kristal bakışlarıyla.  Zirvedeki bulut göz kırpar asırlık çeÅŸmelerin gümüÅŸ iÅŸlemeli kurnalarına. Yamaçlara sıkıca tutunan sisler örter tüllerin ardında saklanan emsalsiz güzelliÄŸi. Åžehrengizler hasedinden dört parçaya bölünür kelimelerin billur fanusunda. Vaktin tenhasında uyur geçmiÅŸe dair düÅŸler ve sükûtu öÄŸüten gülüÅŸler... Tepeler çiçeklerle bezenir mor ÅŸafakların uykuya daldığı demlerde.
 
Kaldırımlarında tarihin ayak sesleri saklıdır Bursa’nın. Hüzün sarmaşıkları sarmıştır hatıraların eÅŸiÄŸini. Zamanın beÅŸiÄŸinde sallanır mazinin görkemli saltanatı. Uçsuz bucaksız göklere karışır emek bahçesinde akıtılan terlerin misk ü amber kokusu. GökkuÅŸağının yedi rengi siner cumbalı evlerin bahçelerine. Ölümü dipdiri kılar soÄŸuk mermer taÅŸlarının ihtiÅŸamı. Hicran bir hüzün demeti bırakır yürek kapılarına. Karşılıksız kalır uzaklara gönderilen gül kokulu, hasret yüklü mektuplar… DüÅŸler hüzün elbisesini kuÅŸanır, arz-ı endam ederek süzülür geçmiÅŸin kapı aralığından. Yitik güneÅŸler ansızın belirir ufkun ardından. Yara almış hatıralara merhem olur yarına dair düÅŸlerimiz. Koca çınarların gölgesinde soluruz dünün siyah beyaz duygularını. Sebillerden akan berrak sular ruhların kirini süzer kuÅŸatılmış zaman imbiÄŸinden. Esrik duygular gölgelerin eteÄŸine tutuÅŸur vaktin derinliklerinde. Bursa’da zaman büyür.
 
Ovanın yeÅŸilini, göÄŸün mavisini giyinir genç bir kız edasıyla her sabah Bursa… Ulu çınardan bir iri yaprak düÅŸer… Çınar yine de bir ÅŸey kaybetmez gözleri kamaÅŸtıran ihtiÅŸamından. Ölüm çalar ruhların kilitli kapısını. Tozlu albümlerde kalan yarısı yırtık bir fotoÄŸraf, yaÅŸama dair tek tanığınız olur. Ayaklanır, sımsıcak soluÄŸu kesme taÅŸlara sinen küllenmiÅŸ tarih. Toprağının kara baÄŸrında yatar yeÅŸil sarıklı Osman Gaziler, Somuncular, Üftadeler… Mermerlerin nabzından ve âminler yankılanan kubbelerden bir el uzatılır yaÅŸayan fanilere. Tarihe tanıklık etmiÅŸ Orhan Camii salâtsız felah olmayacağını haykırır günde beÅŸ kez süngü misali minarelerinden. Ruhlar kıyama durur servilerin zikre daldığı aydınlık seherlerde.
 
 
Osmanlı'nın ilk, gönüllerin sonsuza dek baÅŸkentidir Bursa
 
Gönüllerin baÅŸkentidir Bursa. Tanpınar ne de güzel söylemiÅŸti: “Bir kent bir kez baÅŸkent olmuÅŸsa, o artık her zaman baÅŸkenttir.” diye… 42 yıl Osmanlı’nın payitahtı olma onuru bu ÅŸehrin yüzünde yansır daima.  Sırf bu yüzden tafra satmasını çok görmemek lazım bu ÅŸehre. Mütebessimdir bu kentin tarihe bakan yüzü. Dünle bugün, bugünle yarın arasında saÄŸlam köprüler kurar gece gündüz demeden. Eksik yanlarımızı da tamamlar aslında. Neftî minyatürlere gömülen tarih, Bursa çinilerinde uyanır mahmur gözlerle. SerzeniÅŸlerin ahı tutar gök kubbenin yedi kutlu basamağını. Ä°syan sözcükleri yakılır her yanı is tutmuÅŸ ocaklarda. EprimiÅŸ düÅŸler gecelerin karanlığından kaldırır başını, gözbebeklerimize abanır seherlerde.
 
Sokakların tarihi zamanın gergefinde dokunur altın ipliklerle. Kentlerin tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır sokakların tarihi. Nisyana kapalıdır onların belleÄŸi. Bursa’da da her sokak bir tarihtir. Başını kaldırıp zaman penceresinden bugünlere bakar hüzünlü gözlerle. BelleÄŸimizde tutuÅŸur anılar. Bursa sokaklarının kesme taÅŸlarında zamanın altın izleri var. Her köÅŸe başında ahÅŸabın saltanatı kamaÅŸtırır gözleri. Tarihî doku, zamanı kuÅŸatır çepeçevre. Cumbalı evlerin kahkahası yankılanır betonarme duvarlarda. Dünden bugüne yapmış olduÄŸu kutlu yolculukta yine de zamana direnir Bursa. Siyah beyaz karelerde yaÅŸayan tarih, bütün haÅŸmetiyle ‘ben de varım’ der. Öylece tutar zamanın elinden.  Bizler hayata kepenklerimizi indirmeden Bursa’da tarih nostalji griliÄŸindeki kepenklerini indirmez zamana.
 
 
Koza Han'da sükûnet, huzur ve tarih sarmaÅŸ dolaÅŸtır
 
Ulu Camii’yle Orhan Camii arasında zamana uzanan bir köprüdür Koza Han… Zamanın ruhu acıtan gülüÅŸleri Koza Han’ın duvarlarına sinmiÅŸtir. Burada sükûnet, huzur ve tarih sarmaÅŸ dolaÅŸtır. Güler yüz ve nezaket ipek yumuÅŸaklığındadır Koza Han’da… Kesme taÅŸlara sinmiÅŸtir tarihin fısıltıları. Mimar Polat Åžah’ın çekiç sesleri gelir maveradan. TaÅŸların feryadına ÅŸahit olsanız da tarih dimdik ayaktadır burada. Åžehrin keÅŸmekeÅŸi sükûnete ve duruluÄŸa bırakır kendini bu atmosferde. Çağın metalik sesleri kumruların muhabbetine karışır saçaklarda. Koza Han’da geleceÄŸin, yarına dair beklentilerin kozası örülür büyük bir sabırla. Bu örgü; dantel inceliÄŸinde, ipek kıymetindedir. Bu tülün ardından bakınca; Bursa bir baÅŸka sevimli, adeta ÅŸiir gibi görülür. Tarihin ak sütüyle beslenen bu han, güçlü pazularıyla modern mekânlara diÅŸ biler. Hüzün en çok da Koza Han’a yakışır bence. Hiçbir ÅŸiir kitabında bulamazsınız bu ince, yanık hüznü. Koza Han’ı ziyaret etmek tarihi yâd etmektir aynı zamanda. Onun verdiÄŸi gönül serinliÄŸiyle ÅŸehre açılırsınız ağır aksak adımlarla.
 
 
YeÅŸil Türbe, Bursa’nın zamana vurulan manevî mührüdür
 
YeÅŸil Türbe, Bursa’nın zamana vurulan manevî mührüdür. ‘Devlet-i ebed müddet’i fırtınalı okyanuslardan kurtarıp sakin limanlara demirleyen Çelebi Sultan Mehmet buyur eder sizi manevî ziyafete. Türbenin uhrevî havası kuÅŸatır Bursa’yı çepeçevre.  Zira ÅŸehrin dünyaya bakan basiret gözüdür. Soluklanacak bir limandır hayattaki fırtınalardan kaçan fanilere. Bütün gözler onda biriktirir müÅŸfik bakışlarını. Burda zamanın durduÄŸunu hissedersiniz. Yıldırım Bayezid’in hane-i saadeti buradaki uhrevî sandukalarda gizlidir. Turkuaz çiniler sanki ahrete uzanan bir eldir duvarlarda. Firuze çiniler biriken ve iyice bulanıklaÅŸan efkârımızı dağıtır. Motiflere sinen ölüm sessizliÄŸi, ölümün hayatı çepeçevre kuÅŸattığını haykırmaktadır biz fanilere. YeÅŸil örtülü sandukalar bütün makamların toprakta bittiÄŸini haykırır gözlerini ÅŸöhret hırsı bürüyenlere. Osmanlı tahtında oturan Çelebi Sultan Mehmet’in taze ölüsü zamanı aÅŸarak ders verir gibidir bizlere. Fakat herkes aklı kadar pay alır bu dersten. Servilerin gölgesinde sonsuzluÄŸu solur bütün faniler... Bu iklimden bir koridor açılır vaktin ötesine. YeÅŸil Türbe’de zaman yekpare bir sevinç yumağı olur; sonsuzluk alır başını gider ruhların hikemine.
 
Bursa hiç uyanmak istemediÄŸimiz bir uykuda gördüÄŸümüz doyumsuz düÅŸtür. Bu rüyanın yorumu hayra delalet eder ÅŸüphesiz. Yarınlarımız bu rüyada canlanır; uyanır derin uykusundan. Åžehir okÅŸar başınızı bir anne ÅŸefkatiyle. Geceye dağılan ÅŸehrayinler çocuk yanımızı emzirir. Yarısı yırtık bir siyah beyaz resimde tebessümü donmuÅŸ silik hatıralar, kalan hüzün artığı ömrün dibacesi olur. Åžehre dair düÅŸler ve düÅŸünceler yeknesak hissiyatı kanatlandıran bir barış güvercini gibi süzülür zamanın sonsuzluÄŸunda. Zamana tanıklık eder cadde ve sokakları. Kuytularında yankılanan ses, sessiz çoÄŸunluÄŸun gül renkli avazı olur. Åžimdi Bursa renk renk, nakış nakış, desen desen kilimdir mazinin epeski tezgâhlarında dokunan. DüÅŸler filizlenir geleceÄŸin ÅŸafağında. Umutlar yaprak yaprak açar yediveren misali.
 
 
Tanpınar’ın deyimiyle sabrın acı meyvesidir Muradiye
 
Tanpınar’ın deyimiyle sabrın acı meyvesidir Muradiye. Burada zamana ve varlığa hükmeden vehimlerin gölgesinde açar mevt çiçekleri. Bir semtin adına düÅŸer tarihî miras olan payın. Camiler, hamamlar, medreseler, imaretler ve külliyeler türbelerle ziynetlenerek zaman ötesine açarlar altın kilitli maÄŸrur kapılarını. Bahtsız ÅŸehzadelerin son durağıdır som mermer taÅŸlarıyla taçlanmış türbeler… Kanları hâlâ taze, hâlâ sıcaktır. Nabızları son demindedir ölüme kurulu zamanın. Yürek heybesinde biriken acılar, tahtları taÅŸ kesmiÅŸtir. Yanık âhları kubbelerin soÄŸuk taÅŸlarına sinmiÅŸtir besbelli. Yılları sırtında taşıyan kubbeler yorgun düÅŸmüÅŸtür. MiÅŸ’li geçmiÅŸ zamanın teknesinde yoÄŸruldukça çoÄŸalan ve kabaran acılar, gönülleri tarumar etmeye yetmez mi? HiçliÄŸin teÄŸetinden çokluÄŸun bereketine düÅŸen acılar öylece çoÄŸalır durur iÅŸte. Akreple yelkovan arasında can çekiÅŸir küf kokan hatıralar… Çağırın ÅŸimdi kilitli sandıklarda mahÅŸeri bekleyen, sırra kadem basan ruhları, çağırın çağırabilirseniz!
 
Duygu ve düÅŸünceleri kar beyazlığındadır UludaÄŸ’ın. GelinliÄŸini kış boyunca çıkarmaz üzerinden. Buz gibi sularla her seherde yıkar esmer tenini. Karlar bile söndüremez yüreÄŸindeki hasret ateÅŸini. Sızım sızımdır nehirlere karışan özlemi. O dimdik duruÅŸu bir delikanlı saflığındadır. Lavlarına karışmıştır kahırlar…  BaÄŸrında yaÅŸanmıştır aÅŸkların en güzeli. Sonra da isyan etmiÅŸ sevgiye pusu kuran ihanetlere. Yaz gelince baÄŸrında açar türlü çiçekler. Cemreler peÅŸi sıra düÅŸünce buram buram toprak kokusu genzimizde hissedilir. Rüzgâr taşır selamını yüreklerden yüreklere... Selam rüzgârdan evvel gider. Bir genç kızın gergefinde dokunur yarınlara dair umutlar. Hasret ateÅŸ olur daÄŸların doruÄŸunda. Kim istemez UludaÄŸ gibi dik durabilmeyi ve son nefesine kadar UludaÄŸ misali dik kalabilmeyi?...
 
 
Ä°stanbul’un Eyüp Sultan’ı neyse Bursa’nın Emir Sultan’ı da odur
 
Ä°stanbul’un Eyüp Sultan’ı neyse Bursa’nın Emir Sultan’ı da odur bence. Bursa’nın ve insanlığın kalbi atar burada.  TaÅŸ, taÅŸlığını unutturup ancak bu kadar gizli bir ruha bürünebilir. Burada gök boÅŸluÄŸuna açılır mabed… Ä°rÅŸad goncaları iri güllere dönüÅŸür bahçelerde. SonsuzluÄŸa bir nur kapısı açılır seherlerde… Emir Sultan’da dualar kuÅŸatır gök boÅŸluÄŸunu. Bir Hakk dostunun ÅŸefkat eli deÄŸer üzerinize. BoÅŸluÄŸa zincirlenen gönüller huzurla dolar; arınır kirlerinden. Ruhların ateÅŸini ancak Emir Sultan’ın soÄŸuk mermer taÅŸları söndürebilir. Buhara’dan Bursa’ya doÄŸru esen meltem, gönülleri ısıtır.  O ki, Kerbela’nın yiÄŸidi Hüseyin’in kokusunu getirir bize. Kumruları andıran minarelerden yükselen ezanlar kabrin mermer taÅŸlarına çarparak gönüllerde yankılanır. Bir yanda çınarların azameti, öbür yanda servilerin hüznü, fanilikle bakiliÄŸi remzeder aynı karede. AhÅŸap odaların duvarlarına sinmiÅŸtir çaÄŸların hükmünü elinde bulunduran Kur’an sesi… Bu ses bizi Hakk’a çağırmaktadır her dem…
 
Öte tarafta UludaÄŸ’ın eteklerine tutunan külliyede bir Hakk dostu manevî bekçilik yapmaktadır Bursa’ya. Üftade Hazretleri’dir o… Bu toprakların manevî sigortalarından biridir. Hakk’ı halk arasında arayan bu alperen, türbesiyle bu ÅŸehre ayrı bir manevî güzellik bahÅŸetmiÅŸtir. Tevhidler tekbirlere karışarak gök boÅŸluÄŸuna akmaktadır burada. O, asude bir ruhla mahÅŸer sabahını beklemektedir kabrinde. Ä°nsanlar kendini onun rüzgârına bırakarak menzile varmaktadır gece gündüz demeden. Yürekten yükselen âminler, omuz omuza vermiÅŸ kubbeleri derin uykusundan uyandırmaktadır. Karanlıklar aydınlığa ram olmakta, sesler sükûneti boÄŸmaktadır. Ä°nÅŸirah bulmaktadır aslından ayrı düÅŸen, katılaÅŸan yürekler… Vuslat firakın koynunda yatmaktadır; barut ateÅŸi kucaklamaktadır. Zulmeti yarmaktadır kandillerin titrek ışıkları. Nefsin boynu vurulmaktadır besmele hançeriyle. Ruhlar sükûn bulmaktadır.
 
 
Ä°stanbul’un Ayasofya'sı neyse Bursa’nın Ulu Camii de odur
 
Ulu Camii’den semaya yükselen ezanlarla günde beÅŸ vakit soluklanmaktadır Bursa… Bu nefes hayat vermektedir ÅŸehre. Bursa’nın Ayasofya’sı olan bu mabedin çinilerinde Bayezid’in gür sesi yankılanmaktadır. Ulu Cami’den ovaya yayılan ezanlar Bursa’ya zamanın altın mührünü vurur. Maziden arda kalan bir hüzün siner içinize. Yürek telleriniz oynar yerinden. Camiin minberinde kâinatın silueti yansır boylu boyunca. Sarmaşık motiflerle sülüs yazılar birbirini tamamlar gibidir. Su sesleri Kur’an seslerine karışarak gönül bahçelerinin ateÅŸini alır. Altı asırlık cami minberindeki sırlar iÅŸtiyakla kâÅŸiflerini beklemektedir. Türk tarihinin en büyük camii olma onurunu üzerinde taşıyan mabet, imanlı alınlardan öperek hayat bulmaktadır. Mimar Ali Neccar bu eserle maziyle bugün arasına bir gönül köprüsü kurmuÅŸ gibidir. Bu köprü Sırat’tan evvel geçilecek, alabildiÄŸine geniÅŸ, müstahkem bir satıhtır.
 
Ovayı bir bıçak gibi keser, kıvrıla kıvrıla akar Nilüfer Çayı... Bir semte adını veren nehir, tarihten günümüze akar sanki. Nilüfer Çayı belli ki adını Orhan Gazi’nin eÅŸi Nilüfer Hatun’dan alır. UludaÄŸ’ın güney yamaçlarından yola çıkan berrak sular bir nefeste ÅŸehre vararak bardaklarımıza boÅŸalır. Antik zamanda ‘Odrys’ adıyla bilinen çayın son durağı Marmara’dır. Nilüfer, hayatı kucaklar güçlü kollarıyla. Modern mimariyle geleneksel yaÅŸam iç içedir burada. Zengin bir yeÅŸil doku gözlerinizi buyur eder manzaraların en güzeline. Bir kentte olması gerekenler fazlasıyla vardır Nilüfer’de. Yıldızlar her gece sabaha akar durur. Kentin 24 mahallesi 24 saat birbirinden güzel hülyalar görür zaman yolculuÄŸunda. Çınar, servi, çitlembik gibi anıt aÄŸaçlar zamana tanıklık eder gururla. Kadim bir tarih yatar toprağın altında. Cami, hamam, çeÅŸme, manastır, kale kalıntıları gün yüzüne çıkmayı bekler umutla.
 
 
Altı büyük padiÅŸahı baÄŸrına basmıştır bu topraklar...
 
Bir masaldan fırlamış ağırbaÅŸlı bir bilgedir Bursa. Yüreklerin kasvetine merhemdir. Bir medeniyetin hülasasıdır Bursa. Burada atılmıştır ilk tohum… Çekirdek bu mümbit topraklarda çınara dönüÅŸmüÅŸtür. Sokaklarında bir canlı tarih arz-ı endam eder. Osmanlı’nın ilk baÅŸkenti olma ÅŸerefi adına yazılmıştır. Osmanlı bu altın beÅŸikte henüz çocukken bir yağız delikanlı olmuÅŸtur zamanla. Altı büyük padiÅŸahı baÄŸrına basmıştır bu topraklar. Binlerce evliyanın ruhaniyeti kuÅŸatmıştır bu ÅŸehrin her bir zerresini. Devlete adını veren Osman Gazi bu toprakların misafiridir sonsuza dek… GümüÅŸlü kümbet onun ebedî istirahatgâhıdır.
 
Osmangazi; Bursa’nın gülen yüzüdür, bedene hayat veren belleÄŸidir adeta. Buram buram tarih kokan ÅŸehrin kollarında uyuyan nazenin bir bebek gibidir. Osmangazi’de atar Bursa’nın zamana direnen yorgun kalbi. Kente buradan fasılasız yirmi dört saat kan ve can pompalanır adeta. Koca bir imparatorluÄŸun ihtiÅŸamını görürsünüz her köÅŸesinde. Tarih başını kaldırıp gözlerinize bakar her bucakta. Roma’dan Bizans’a, Selçuklu’dan Osmanlı’ya kadar uzayıp giden medeniyetin göz kamaÅŸtıran izleri çıplak gözlerle görülebilir Osmangazi’de. Tarih bu semtte harmanlanır adeta.  Burası Bursa’nın küçük bir maketidir sanki.  Tarihî miras zamanın hoyrat eline direnmektedir. Modern kentin ruhu tarihin elinden tutmaktadır.
 
 
Åžehrin hayata bakan aÅŸina yüzüdür Okçular Çarşısı
 
Okçular Çarşısı ÅŸehrin hayata bakan aÅŸina yüzüdür. Geride bıraktığı yedi yüzyıllık uykudan uyanıyor ÅŸimdilerde. AhiliÄŸin ruhu sinmiÅŸtir seher vakti besmeleyle açılan kepenklere. ÇoÄŸu Rumeli göçmeni olan ticaret erbabı güler yüzle, tatlı sözle alışveriÅŸi dostluÄŸa ve kardeÅŸliÄŸe dönüÅŸtürmektedir burada. Hırsın, tamahkârlığın gölgesi bile uÄŸrayamaz bu ekmek kapısına. Az olsa da helal kazanç tercih edilir. Zira manevî güzellik paranın miktarında deÄŸil, bereketindedir. Burası kadim zamanlara açılmış bir koridordur. Metalik çaÄŸ onu zamanın dışına atmak istese de o direniyor cılız cüssesiyle. BeklediÄŸi birileri ellerinden tutuyor ÅŸimdilerde. Okçular ben de varım demenin heyecanı içerisinde. Tarih ve kültürel miras ayaÄŸa kaldırılıyor ehil ellerle. Tarih, düÅŸtüÄŸü yerden kalkmanın, bir kutlu diriliÅŸin hazzını yaşıyor doyasıya. GeçmiÅŸ ayan oluyor basiretli gözlere. Kaldırım taÅŸları ÅŸahittir ÅŸimdi çok uzaklarda vaktin doluÅŸunu bekleyen seslere ve silik gölgelere. Hepsi de çağın dışına itilmiÅŸlerdir besbelli. Esamisi okunmaz hiçbirinin. KurumuÅŸtur ömür aÄŸacının kökleri. Tarihin diriliÅŸi hüzün bulutlarını dağıtıyor zamanın göklerinde. Dün dâhil oluyor bugüne…
 
Çekirge’nin üstünde artık âşıkların sesi duyulmuyor mu ne? Zaman en güzel duyguların üstünü metalik seslerle perdeledi sanki. Vakit biteviye akıp durur zaman tünelinde. Bir kanat çırpıntısı, bir tüy kadar hafif uykular sabaha döner yüzünü gecelerin karanlığından. Burada belki sanal ortamda hissedersiniz kendinizi. Göz kamaÅŸtıran bir film platosunu andırır her ÅŸey. Hayat filmi çekilir günün her saatinde. Herkes payına biçilen rolü oynar sessizce. Tarih gönüllü dekor olur bu filmin her bir karesine. Bir yere yetiÅŸme telaşıyla Çekirge Meydanı’ndan Hüdavendigar’a doÄŸru çıkarken püfür püfür esen bir rüzgâr bir kesme alır kızarmış yanaklarınızdan. Çekirge’de kaplıcalar hayat verir zaman yorgunu fanilere. Burada kalbinin attığını daha çok hissedersin. AÄŸaçların sonbahara hazırlandığı demlerde âhlara gömülür gizemli duyguların. Güzellikler karşısında yine de mecbur olursun yaÅŸamaya.
 
 
Bursa’nın tekleyen yorgun nabzı daha bir hızlı atar Kapalıçarşı’da
 
DoÄŸu’nun gizemi siner Kapalıçarşı’nın zamanın kurÅŸundan ağırlığını taşıyan sütunlarına. Âminlerin yankısı kubbelere çarpıp semaya yükselir boylu boyunca. Tarih bir film ÅŸeridi gibi geçer gözlerinizin önünden. GüneÅŸ her gün taze umutlarla ve beklentilerle doÄŸar Kapalıçarşı’nın kubbelerine. EÅŸyalar tanıklık eder asırların geçtiÄŸine. Zaman ırmağında arınırsınız esrik düÅŸüncelerden. Bir zemheri soÄŸuÄŸu iÅŸler içinizin tenhalarına. Dekora dönüÅŸen tarih, dünü yarınlara baÄŸlayan çelikten bir asma köprü olur Kapalıçarşı’da. Kapalı kutular bir bir açılır vefa denen o tılsımlı anahtarla. Bursa’nın zaman zaman tekleyen yorgun nabzı daha bir hızlı atar Kapalıçarşı’da. Umutlar bir kar tanesi gibi büyüdükçe büyür, bir çiÄŸ olur adeta.
 
Yorgancılar Çarşısı, Aynalı Çarşı, Bakıcılar Çarşısı, Ayakkabıcılar Çarşısı bir bütünün parçaları gibi omuz omuza verir, öylece sıralanırlar. Ödünç umutlar ve güven alınır, satılır çoÄŸu zaman. TaÅŸ duvarlarda solmayan bir tebessüm karşılar sizi Kapalıçarşı’da.  DüÅŸler ve düÅŸünceler beyaza boyanır Ulu Cami’nin gölgesinde. Adalet terazisinin en ağır taşı olur hak ve hakikat… Yalan ve talanın adı silinir yüreklerden. Güzellik çirkinliÄŸi, aÅŸk nefreti, barış savaşı, cesaret korkuyu, inanç isyanı, sessizlik çığlığı, su ateÅŸi, mazi metalik çağın suretini kovar mekânından. Kanaat dolar heybelere. Güvercinler ‘hû’ sesleriyle doldurur Kapalıçarşı’nın avlularını. Sicim gibi rahmet yaÄŸmurlarıyla bulutlanır gözler. Ezanların uhrevî tınısı günde beÅŸ vakit emzirir pörsümüÅŸ iÅŸtiyaklarınızı. GeçmiÅŸe dair her ÅŸey tarihin ihtiÅŸamına ÅŸahitlik eder burada. Asırlar boyunca helal bir ekmek kapısı olur Kapalıçarşı ter akıtan müdavimlerine. Sabrın çardağı altında kanaat dantelleri örülür o bembeyaz sevgi ipliÄŸiyle.
 
 
Tophane bir anne sevgisiyle Bursa’yı baÄŸrında uyutur her gece
 
Tophane’den ÅŸehri seyre dalan gözler hayalden gerçeÄŸe, gerçekten hayale yol alır durur. Tophane bir anne sevgisiyle Bursa’yı baÄŸrında uyutur her gece. Devlete adını bahÅŸeden Osman Bey’le ‘devlet-i ebed müddet’in ikinci sultanı Orhan Gazi, türbelerinden yayılan uhrevî havayla faniliÄŸi fısıldar gözünü dünya sevgisi bürüyenlere. Tahtların ve taçların bir gün tuz buz olacağını, iyiliklerin ve kulluÄŸun bakiliÄŸe uzanan yolda azığımız olacağını haykırırlar. Altı katlı saat kulesi akreple yelkovan arasında geçen zamana tanıklık eder. Ramazan topunun sesiyle manevî bir bereket ayına girdiÄŸimiz müjdelenir Tophane’den. Tarih canlanır gözümüzde perde perde… Köslere vurur tokmaklar… Zamanın ötesine bir koridor açılır zihninizde. Ecdadın aydınlığında def edersiniz karanlıkları. GeçmiÅŸten arda kalan hüzün sarar bütün benliÄŸinizi. EndiÅŸeleri kovarsınız içinizden. Ä°htiÅŸamı daÄŸlara, taÅŸlara sinen tarih, başını kaldırır bakar zaman penceresinden. YemyeÅŸil bir buket sunulur size bu kutlu tepeden. Tophane geçmiÅŸe dair gördüklerini bir anlatsa size, nostaljik sularda ufkun ötesine yol alırsınız. Fırtınalara açarsınız baÄŸrınızı. Ä°çinizdeki ateÅŸi sular bile söndüremez. AÅŸkların en güzelini seyretmiÅŸtir bu tepe… Nice acılara ÅŸahit olmuÅŸtur.  Buradan yaÅŸanır Bursa gönlünce. Hayallerinizi peÅŸi sıra sürükler mazinin ihtiÅŸamı. Gerçekler rüyaları kıskandırır bu yerde.
 
Bursa’yı anlatmak, Bursa’yı anlamaktan daha zor Tanpınar’dan sonra... O, son noktayı koydu sözcüklerle kurduÄŸu büyülü dünyalara. Kelimelerden sırça köÅŸkler kurdu Bursa’ya dair... Bu ÅŸehre uzaktan yöneltti sevdalı bakışlarını. Motif motif iÅŸledi geçen zamanı. Zaman mefhumunu unuttu çoÄŸu zaman. Tarihin ÅŸafağına tuttu sihirli aynasını. GeleceÄŸin rüyasını gördü bu ÅŸehrin kadim tarihinde. Ebediyetin derin manasını idrak etti yeÅŸilin kırk tonunda. ÇaÄŸların terennümünü duydu sebillerden, çeÅŸmelerden. Güzelliklere meftun aç ruhunu Bursa’nın hülyasıyla doyurdu. Åžeyh Edebali’nin rahmanî rüyasını yorumladı yeniden. Aslında anlatılmadık hiçbir ÅŸey bırakmadı bu ÅŸehre dair… Ondan sonra Bursa’yı anlatmak beyhude bir uÄŸraÅŸ oldu kaleme. Sıtmalar dadanır oldu kelama. Bursa TanpınarlaÅŸtı iyice…
 
Gözümün nuru, kalbimin süruru aziz ÅŸehir: Bursa
 
Bursa, rüyalarımı süsleyen ÅŸehir!… Karanlığıma doÄŸan güneÅŸ… Acılarımın panzehiri…  Yolların kavÅŸağında kılavuzum, en zor zamanlarımda umudum, azgın sularda can yeleÄŸim. Sözlerimi ÅŸereflendiren belde, dünya cennetim, yaralarıma merhem, masallarımın iyi yürekli prensesi, alınterim, ekmeÄŸim, Gemlik’te yeÅŸil gözlü zeytinim… Bir küçük fidanın çınara dönüÅŸtüÄŸü belde, zemherilerde içimi ısıtan güneÅŸ, hicret duygularımın menzili, ÅŸiirim, bin yıllık bestem, dudaklarımdan düÅŸmeyen terennüm, gönlümdeki ateÅŸ bahçelerini sulayan ÅŸehir, karanlık gecelerime doÄŸan mehtap, adıma ve aÅŸkıma düÅŸen kutlu pay, huzurun gölgesi, uçarı gönlümün akıl hocası, hicran ateÅŸimin dumanı, sekerat vaktindeki son nefesim, azgın dalgalara karşı sığınacağım en güvenilir liman… Bursa her ÅŸeyim…
 
Gönül lügatimdeki sözler ne kadar da kifayetsiz…Seni baÅŸka nasıl anlatabilirim ki!... Dilerim son nefesin sende olsun. Gözümün nuru, kalbimin süruru aziz ÅŸehir!... Beni de al o müÅŸfik kollarına, beraber uyuyalım son uykumuzu. Beraber dirilelim bir mahÅŸer sabahı seninle… Dünyaya bir kez daha gelsem inan ki senin toprağında açardım yumuk gözlerimi.
 
Sözün özüdür Bursa… MiÅŸ’li geçmiÅŸ zamanlardan ÅŸimdiki zamanlara çekilen yekpare bir kalıptır. Heykeli dikilmiÅŸtir yürek meydanlarına. Kalpler onunla atmaktadır günün her saatinde. Gönül tahtında fermanlar ve hükümler onundur. Hülyalarımızın bahçesinde açan nazenin bir güldür, sevdaya tutulanların kalp çarpıntısıdır. Güvercinlerin kanadında yemyeÅŸil bir benektir. Bursa hayatın ta kendisidir. Bursa Tanpınar’dır, yüreklere yazılan bir ÅŸiirdir. Son söz bize düÅŸmez Bursa’ya dair... Bursa Tanpınar’la dile gelir, o söndürür sözlerin yangınını:
 
Bu hayalde uyur Bursa her gece,
 
Her ÅŸafak onunla uyanır, güler
 
GümüÅŸ aydınlıkta serviler, güller
 
Serin hülyasıyla çeÅŸmelerinin.
 
Başındayım sanki bir mucizenin,
 
Su sesi ve kanat şakırtısından
 
Billur bir avize Bursa’da zaman.
_____________________________________________________________________
 
 
Müellif: M. Nihat Malkoç / Dünya bizim Web Sitesi
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.