Sosyal Medya

Osmanlı'nın ‘kuruluş sarmalı’

Demirhan, Kuruluş Sarmalından Kurtulmak adlı eserinde Osmanlı’nın kuruluş sorununun bizatihi kendisinin bir sorun olduğunu, bu sorunun da sosyolojik bakımdan “kuruluş sarmalı” olarak adlandırılabileceğini göstermeye çalışıyor.



Birinci Dünya Savaşı sonrası yıkılan bir devlet Osmanlı Devleti. Buna karşın Herbert A. Gibbons’ın 1916’da yazdığı Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu başlıklı kitapla birlikte başlayan modern Osmanlı tarihyazımında hâlâ devam edegelen bir sorun olarak görülür coğrafyasında 600 yıl hükümferma olmuş bu devletin kuruluşu. Popüler muhayyiledeki çeşitli anlatıların yanısıra Herbert A. Gibbons’tan itibaren Friedrich Giese, George Arkanis, Paul Wittek, Fuad Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, Mustafa Akdağ, Ernest Werner, Halil İnalcık, Paul Rudi Lindner, Beldiceanu’lar, Ferudun Emecen, Cemal Kafadar, İrene Melikoff, Ahmet Yaşar Ocak, Zeki Velidi Togan, Colin Imber ve daha birçok araştırmacı-tarihçinin farklı şekil ve düzeylerde katkı verdiği, kimisinin katkısının ana tezler düzeyinde olduğu, kimisinin ise bu ana tezlerin geliştirilmesine imkan sağlayan detaylarda katkıda bulunduğu bir problematik  alana işaret eder aslında Osmanlı Devleti’nin nasıl kurulduğu sorusu.
 
 
Kendine özgülük
 
Biliyoruz ki şimdiye dek Osmanlı devletinin nasıl kurulduğunu açıklamaya çalışan birçok varsayım geliştirilmiştir. Ancak, Osmanlı devletinin kuruluşunu kendine özgü bir varsayımla ve bütüncül bir şekilde anlatmaya kalkışan araştırmacılarda anlatının kendisi ile yaslandığı varsayım arasında iddia edilen bütüncüllüğü taşıyamayacak türden gevşek bağlar olduğu da görülür problematikteki daha küçük meselelere odaklanan çalışmalar aracılığıyla. Ahmet Demirhan, doktora tezinin kitaplaşmış hali olan Kuruluş Sarmalından Kurtulmak başlıklı eserinde Osmanlı’nın kuruluş sorununun bizatihi kendisinin bir sorun olduğunu, bu sorunun da sosyolojik bakımdan “kuruluş sarmalı” olarak adlandırılabileceğini göstermeye çalışıyor.
 
Kuruluş varsayımları
 
Bu sarmal içinde yer alan, Osmanlı’nın özellikle ilk dönemine ait elde bulunan kaynaklara ve bu kaynaklardaki “tahayyül”e göre yorumlanan bir “kuruluş”unu açıklama çabasına sahip varsayım dizileriyle hareket eden hemen bütün araştırmacıların zaten kurulmuş olanı muhafaza etmek adına Osmanlı devletini kurmaya çalıştığını öne süren Demirhan, zaten kurulmuş bir Osmanlı ‘kuruluş’ varsayımlar sarmalının içindeki kurucu ögeleri birlikte okuyarak bir değerlendirmeye girişiyor. Kitabının özellikle ilk dört bölümünde Osmanlı devletinin kuruluşuna dair varsayımların kuruluşu aslında dışarıdan kurduğunu özellikle bu varsayımlara yaslanarak kendi kuruluş anlatılarını yazan araştırmacılara yönelik doğrudan onların varsayımlarını işleterek bu anlatılarda dile getirilen iddiaları hakimiyet telakkileri bakımından yapıbozumcu bir tarzda okuyor. 
 
Bu okumalar dolayısıyla çalışmasında “heterodoksi-ortodoksi”, “örfi-şer’i”, “göçebe-yerleşik”, “yönetici imgeleri”, nizam-ı alem telakkileri vb. Osmanlı tarihyazımlarında sık sık karşımıza çıkan birçok kavramsal şemayı da yerinden eden bakış açısıyla Demirhan’ın çalışması henüz sona ermemiş, kafalarda oluşturduğu sorulara cevap vermemiş, daha kısadan söylemek gerekirse bitmemiş bir çalışma olarak görülebilir. Kuruluş sarmalından kurtulabilmeyi mümkün kılacak herhangi bir öneri de getirmiyor Demirhan. Yine de politik teolojinin ve sosyolojinin kazandırdığı bakış açısıyla hareket eden Demirhan, Osmanlı tarihyazımlarına hâkim hataları göstermesi bakımından eserinin son derece değerli olduğunu vurgulamalıyız. Özellikle Sonuç bölümünde neredeyse sayfa başına 3 dizgi hatası ile kitabı okumak epey müşkil bir hale dönüşüyorsa da kitabın değeri eleştirdiği tezleri ele alma, işleme ve eleştirme tarzından ötürü ışıyor.   
 
@uzakkoku
 
Benden bana giden yolda başkası: Vicdan
 
Son derece velud bir yazar Özgür Taburoğlu. Kendi olma biçimleri bakımından vicdan sorununa ilişkin düşünümlerine yer verdiği kitabında Taburoğlu, vicdan ile merhamet, etik, ahlak ve yasa gibi kavramların ilişkilerini yer yer fenomenolojik bir bakışla yeniden düzenliyor. Vicdanın köklülüğüne atıf içeren ve onun sesinde devlet, toplum, doğa, insan, hayvan, bitki vb. “başka/öteki” olarak niteleyebileceklerimiz üzerinden kurduğu sorumluluk ağlarıyla kişioğlunun kendisine gelişini irdeleyen bir kitap bir anlamda Taburoğlu’nun Vicdan’ı.  Böylelikle Taburoğlu, başkası üzerinden kendine gelenin, kendine dönenin kendine gösterdiği ihtimam ile başkasının üstüne titremesini bağdaştıran köklülüğüyle Vicdan fenomenini soruşturuyor. 
 
Vicdan, Özgür Taburoğlu, Doğu-Batı, 2019 
 
Mihne döneminde ilahi kelamı savunmak 
 
 
Hicri ikinci yüzyılın başlarında Mutezile ile Ehl-i Hadis arasında kelam-ı ilahi ve dolayısıyla ilm-i ilahi konularında vuku bulan tartışmalar, özellikle Mutezile’ye yakın duran Abbasi hilafetinin aksi görüştekilere yönelik baskıları neticesi tam bir sorgulama ve takibe yönelmiş ve İslam tarihinde Mihne dönemi olarak anılmıştır. İmam Buhari’nin kitabı Allah’ın kelamının ezeliliğini reddeden Mutezile’ye karşı hadis geleneğini savunan bir eser. Eser bu yönüyle Sahih-i Buhari’siyle en ünlü hadisçi sayılagelen İmam Buhari’nin İslam düşünce tarihi içinde Sünni kelamın gelişmesine yaptığı katkıların neler olabileceğini de bize gösteriyor. 
 
 
Hadis-i Şerifler Işığında İlahi Kelamın Müdafaası, İmam Buhari, Çev. Yusuf Özbek, İz, 2019
 
 
Müellif: Murat Güzel / Star Açık Görüş

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.