Derleme Haber: 31 Mart Vakası’nda İstanbul ve Anadolu
Follow @dusuncemektebi2
Sir W. M. Ramsay’ın Timaş Yayınları’ndan çıkan “İsyan Günlerinde İstanbul” isimli eserinden 31 Mart İsyanı’nda İstanbul’un durumu, Sultan II. Abdülhamid ve muhalifleri arasındaki son durum ve bir gözlemcinin bakışı ile olayların seyri gibi konuları ele alan 10 alıntı derledik. İyi okumalar.
1 – Almanlar mı İngilizler mi?
“Rivayetlere göre o olaylı haftada Jön Türklerin İstanbul’a yürüyüşünü de Almanya finanse etmişti. Bu rivayetin ne kadarının doğru olduğunun kararını verecek ben değilim ancak doğruluk payı varsa da bir ülkenin parasının daha faydalı bir şekilde harcandığı olmamıştır. Hürriyet Ordusu’nun şehre muzaffer girişi tüm dünyada Almanlar için bir zafer, İngiltere içinse bir utanç kaynağı olarak görülüyordu. Bu konuştuğum herkes tarafından hissedilip kabul edilen bir durumdu.” (Sayfa 54)
2 – Bir Jön Türk’ün Düşünceleri
“Kanuni-i Esasi’nin ilan edildiği 1908 Temmuz İhtilali’nde, Jön Türkler bir hata yapmışlardı ve bu hatayı bir daha tekrarlamayacaklardı. Sultan’ın yaşaması, Jön Türklerin ölümü demekti. Ya birinin ya da diğerinin tarih sahnesini terk etmesi gerekiyordu ve parti bu kez işini şansa bırakmayacaktı. Liberaller partiye ihanet etmiş ve Liberallerin yardımıyla Jön Türkleri yok ettikten sonra, Liberalleri de ortadan kaldırmayı planlayan Sultan tarafından kandırılmışlardı. Dolayısıyla artık ortada sadece tek bir kalmıştı, bu da devletin muhalif güçleri ile İttihatve Terakki Cemiyeti arasındaki mücadeleydi.” (Sayfa 62)
3 – Hükümdar ve Ordu İlişkisi
“Abdülhamit, Türkiye’deki gücünü askerlerden alıyordu. Sultan’ın Türkiye dışındaki geniş tesir alanı halifelik sıfatından gelirken, Türkiye’de ilk kez bir Osmanlı sultanının vurguladığı bu makam anladığım kadarıyla hiçbir tesir yaratmıyordu. Türklerin kendi aralarında konuşurken ondan Halife sıfatıyla bahsettiğini hiç duymadım. Abdülhamit onlar için halife değil, padişahtı. Zira Türklerin askerlerden oluşan bir ulustur ve bu askerler padişaha ordunun başı gözüyle bakarlar. Dolayısıyla ordunun bağlılığı elden gidince Sultan’ın da sırtını dayanacağı güçlü bir desteği kalmamıştı.” (Sayfa 68)
4 – Kuşatma Sırasında İstanbul
“Artık muhalif olmaya hazırlıklı olmayan herkes İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yanında bulunmuyor. Ayrıca İttihatçılar, Sultan’ın hafiyelik ve gizli cinayetlerle ayakta tuttuğu rejiminin yarattığı korkudan bıkan geniş bir kitle tarafından destekleniyor. Masum Liberalleri isyanla bağdaştıran en saçma söylentiler yaygınlık kazanmış durumda. Hatta İngiliz elçiliğinin bile bu isyana sempatiyle yaklaşıp onu körüklediği iddia ediliyor. Hiçbir şey bu söylentilerden daha saçma olamayacağı gibi daha tehlikeli ve acınası da olamaz.” (Sayfa 95)
5 – Bir Türk Gazetecinin Görüşleri
“Editör, Abdülhamit’in tam bir muamma ve anlaşılması imkansız bir şahsiyet olduğunu belirtmişti. Onu en yakından tanıma fırsatına erişmiş olanlar bile onun kişiliğini çözememiş veya onun ne de en temel özellikleri hakkında herhangi bir kesin kanaate varamamıştı. Abdülhamit korkağın teki miydi yoksa gelmiş geçmiş en cesur adam mıydı? Kurtulma ümidi olmayan bir hasta mıydı yoksa gayet sağlıklı mıydı? Yıldız Sarayı’nda korkudan yere çökmüş, girişleri koruyan topların arkasına mı saklanıyordu yoksa mertçe ve büyük bir şevkle iktidarını muhafaza etmek için çalışıyor muydu? Bunun kararını kimse veremez, ben de bilmiyorum zaten.” (Sayfa 102)
6 – İstanbul ve Endişe
“Şu andaki en büyük muamma Sultan’ın kendisi. Onun ne yaptığını veya niyetinin ne olduğunu; direnecek mi kaçacak mı yoksa oturup kaderini mi bekleyecek, kimse bilmiyor. Dün Sultan’ın, Jön Türk liderleriyle bir anlaşmaya varmaya çalıştığı neredeyse kesindi; bugünse bu teşebbüsün başarılı olup olmayacağını kimse bilmiyor. Abdülhamit hep çok anlaşılmaz ve mahir biri olduğundan insanlar onun bir kurnazlık yapıp Jön Türk ordusunun avucundan sıyrılıp paçayı kurtarmasından korkuyor. Yaygın en büyük his (bir yabancının öğrenebildiği kadarıyla) Sultan’ın hayatta kalması ihtimaline dair duyulan korku.” (Sayfa 116-117)
7 – İstanbul ve Askerlerin Durumu
“Ayaklanma bittikten sonra askerler her zamanki vazifelerine ya da aylaklıklarına dönmüştü. Aslına bakıldığında burada söz konusu olan İstanbul, (isyanda az çok rolleri olmuş olan muhalif subaylar hariç) başlarında subay bulunmayan 20-25 bin askerin merhametine kalmış muazzam bir şehirdi. Her zamanki vazife suistimali haricinde yağma veya benzeri bir durum yaşanmamıştı. Neticenin böyle olmasındaki önemli etkenlerden biri içki içilmemiş olmasıydı. Askerler neticede Hristiyan değil Müslüman’dı. Şundan eminim ki orduya içki dağıtılsaydı veya askerler içkileri ele geçirip içseydi, İstanbul bu son on günde cehennem farksız olurdu.” (Sayfa 118-119)
8 – Abdülhamit’in Tahttan İndirilişi
“Abdülhamit neredeyse tamamen yalnız kaldı; sarayın hanımları ve birçok hizmetkarı saraydan alındı. Sultan tek kaldığında onunla başa çıkmak daha kolay olacaktır. Şayet tahttan çekilmeyi reddetmekte ısrar ederse özel bir statüye indirgenerek tahttan zorla indirilme ihtimali de söz konusu. Bu ise oldukça karmaşık bir prosedür. Bu aslında dini bir işlem olsa da fetvası en yüksek din yetkilisi olan Şeyhülislam’dan değil, oldukça yaşlı ve saygı duyulan bir adam olan Fetva Emini’nden çıkacaktır. Fetva Emini, Sultan’ın hükmetmeye uygun olmadığına dair fetva çıkartmalı, ardından bu fetva önce Şeyhülislam, ardından da Sadrazam ve Harp Bakanı tarafından imzalanmalıydı; fetva ancak ondan sonra yürürlüğe girebilecekti.” (Sayfa 137)
9 – Anadolu’nun Durumu
“Jön Türkler için askeri vazife namazdan önce gelmeliydi. Emir aldıkları takdirde askerler, şeyhlere ateş açmaya hazır olmalıydı. İttihatçıların şeyhlere ateş etme ihtimalini aklından geçirdiğini ve şeyhleri hasmı olarak gördüğünü yayınlamak dahi hiç akıllıca değil aslına bakarsanız. Bu insanlar böylesi bir politika Müslüman bir ülkede uygulanabilir mi hiç diye soruyorlar ve Selanik’in sadık askerlerinin bile katıldığı 31 Mart Vakası’nın bu tehlikenin ne denli ciddi ve gerçek olduğunu kanıtladığını öne sürüyorlar. Dediklerine göre her an dini hassasiyetten kaynaklanan benzer bir patlama yaşanabilir.” (Sayfa 151)
10 – İstanbul ve Katliam Planı
“…İkinci olaraksa halk, Sultan’ı kurtarmak adına son çare olarak Avrupa güçlerinin İstanbul işgalini sağlamak için Cuma gecesinde bir katliamın gerçekleştirilmesinin planlandığını biliyor. İttihatçıların planlarıysa Avrupa’nın müdahalesine herhangi bir mahal veya mazeret sunulmasının önüne geçecek şekilde tasarlanmıştı. Tabii Jön Türkler’in, Avrupa müdahalesinden korkması bu seçeneğin Sultan ve saraydaki bazı danışmanların menfaatine olması için yeterliydi. Böyle bir katliamın planlandığı kanıtlanmasa da herkes bundan bahsi geçmediği halde Fetva Emini’ne sorulan sorunun ve verdiği cevabın Sultan’ın aleyinde olduğundan emin olduğu kadar emin.” (Sayfa 180)
Müellif: Samet Şahin / Kaynak: Tarih-i Kadim
Henüz yorum yapılmamış.