Dücane Cündioğlu: Yılan ve Elma, Kalem ve Hokka
Follow @dusuncemektebi2
Son elçinin kendi soyundan geleceğini bildiği içindir ki Adem ''yaklaşma'' yasağından kaçınmadı. Adem''le Havva''yı kandıran, yoldan çıkaran gerçekte şeytanın fısıltıları olmayıp aksine bu olgu hakikatte sırf Ahmed''in bu âlemi onurlandırması yüzüsuyu hürmetine Varlık''ın insanın özünde harekete geçen işvelerinin/cilvelerinin bir eseridir.
Ä°nsanlığın ilk öyküsü, cinsel bir öyküdür! VE bu baÅŸlangıç öyküsü, nedense hep bir baÅŸtan çıkma/çıkarma öyküsü olarak okunmuÅŸtur.
Kur''an''ın, bu öyküye kazandırdığı yüksek anlatım düzeyi, ne yazık ki umumiyetle anlaşılmadan kalmıştır. Kitlelerce deÄŸil sadece, sözümona, uzmanlarınca da...
Kibrimizi ayak altına alıp itiraf etmek zorundayız: Kur''an hâlâ bakirdir. Sanki kapağı hiç açılmamış gibidir. Kendisine yönelecek cevval zekâları, kûÅŸesinde, hâlâ sabırla beklemektedir: ıstırap çeken, olup bitene anlam vermek, olup bitene verilebilecek o anlamı bulmak, üzerindeki perdeleri kaldırmak, kısaca, düÅŸünmek, ama sadece düÅŸünmek isteyen namuslu zekâları... bu toprakların kendisiyle başı belâda olan çocuklarını... tüm yoksulları...
* * *
BaÅŸlangıç öyküsünü kısaca ve fakat yaygın simgeleriyle hatırlayalım:
Önce toprak. Lâkin ma''mur bir toprak. Güzel ve bereketli ve bakımlı. Evet, önce bir bahçe. Hem de saklı bir bahçe. Dörtbaşı ma''mur bir bahçe! Cennet yani.
Sonra Adem, ve derken Havva!
Bu bahçede bir aÄŸaç, bir de meyve var: Elma.
Öykünün en canalıcı sahnesinde insanın baÅŸtan çıkarılışı. Hem de bir yılan aracılığıyla. Ä°nsanı yoldan çıkaran bir yılan! Fıslayan, tıslayan, vesveseci, sinsi bir ÅŸeytan!
Hâsılı, dört ögeli bir sahne: Adem ve Havva/Yılan ve Elma.
Bu ögeler birbiriyle temasa geçtiÄŸinde, o anda, suç ve ceza oluÅŸmuÅŸ, sâkinlerinin tamamı bu bahçeden kovulmuÅŸtur. Dördü de.
Acaba neden?
BaÅŸlangıç öyküsü, rüsum ulemasının elinde ne yazık ki bir günah öyküsü hâline dönüÅŸmüÅŸtür. Bu zihniyete göre, ilk izdivac bir zina, bir yasak iliÅŸkidir çünkü. Bu iliÅŸkinin meyvelerinden insan soyunun ilk üreme tarzı da ne yazık ki ancak ''ensest''i meÅŸrûlaÅŸtıracak mahiyettedir.
BaÅŸlangıçta bir erkekle bir kadın varsayarsanız, bununla yetinmez Adem ile Havva isimlerini de özel isim hâline getirirseniz, olacağı budur!
NeymiÅŸ, zaruret varmış! Cenab-ı Hak için zaruret mi olur? Olmaz!
Ne var ki YahudiliÄŸin ve Hristiyanlığın, ilâhî nefhanın simgesel deÄŸerini zahiriyle eÅŸleÅŸtiren yorumlarını teyid etmeyi marifet addeden zekâlar, Kur''an''ın önceliklerini tam anlamıyla görmeyi becerememiÅŸlerdir.
Oysa Kur''an, Havva ismini zikretmez. Bu bir. Ä°kincisi, ''Adem'' ismini de çokluk özel isim olarak deÄŸil, cins isim olarak kullanır. Yani bir ÅŸahsın deÄŸil, bir türün ismi olarak!
Tadılan meyvenin adı zikredilmemiÅŸ, ve Kur''an, bu aÄŸacı gayet nefis bir teknikle soyut bir hâle getirip onu ''ebedilik aÄŸacı'' olarak nitelemiÅŸtir. Kezâ ÅŸehvetin sembolü olan ''yılan'' figürünü de ''ÅŸeytan''a dönüÅŸtürmek suretiyle meseleyi bir çırpıda entelektüel bir sorun düzeyine çıkarmış ve tartışmanın odağına Tanrı''nın güzel isimlerini bilip-bilmeme konusunu yerleÅŸtirivermiÅŸtir.
Ä°lk günah, cinsel bir günahtan çok, entelektüel bir günahtır. Bu öykü, ancak zahiren, insanın, insanını hayvanına ezdirmesinin öyküsüdür.
Sözün özü, yılan ve elma ögeleri olmaksızın insanın serüveni anlaşılamaz. Ä°kisi de hâlâ bizimle çünkü. Erkek ve Kadın''la. Adem ve Havva''yla.
YahudiliÄŸin ve Hristiyanlığın etkin yorumlarının aksine, meselâ kadîm Babil anlatılarını da dikkate alarak Adem''le yılanı, Havva''yla elmayı yanyana getirebilir; yılanı fallik bir simge (penis) ve elmayı ise kadınlığın/bekâretin temsili olarak yorumlayan kadîm geleneklerin uyarılarına pekâlâ kulak verebiliriz.
Maden mertebesi: toprak/bahçe.
Bitki mertebesi: elma (kadın)
Hayvan mertebesi: yılan (erkek)
Ä°nsan mertebesi: Adem''le Havva (beÅŸer/insan).
Kur''an-ı Kerim, yılan ögesi yerine ÅŸeytan''ı yerleÅŸtirmekle insandaki ÅŸehvet ve öfke yetilerine atıfta bulunmuÅŸ, Adem''in eylemindeki sebebi, marifetiyle, yani bilme yetisiyle deÄŸil, bilâkis doÄŸasıyla/güdüleriyle açıklamayı tercih etmiÅŸtir.
Kur''an, kitab-ı mukaddes geleneÄŸinin tam aksi bir istikamet izleyerek Havva''yı (Kadın''ı) tek suçlu olmaktan çıkarıp erkeÄŸin de, kadının da bilme yetileri (kuvve-i nutkiye) yerine güdülerine (kuvve-i ÅŸeheviye ve gazabiye) tâbi olmalarını eleÅŸtiri konusu yapmıştır.
Sûfi ÅŸairler de nitekim Kur''an''ın sembolik hassasiyetine uymakta tereddüt etmemiÅŸler, ve bütün öykünün Muhammed Mustafa''nın (s.a) âlemi ÅŸereflendirebilmesi için sözde bir gerekçeden baÅŸka bir ÅŸey olmadığını söylemiÅŸlerdir:
"BildiÄŸi çün sülb-i pâkinden zuhurun yâ Rasûl / Etmedi "Lâ tekrabâ!" nehyinden Adem ictinab / DeÄŸil iÄŸva-i ÅŸeytan, kandıran Adem''le Havva''yı / Bu bir esrar-ı Hak''la ÅŸîve-i teÅŸrif-i Ahmed''dir."
Son elçinin kendi soyundan geleceÄŸini bildiÄŸi içindir ki Adem ''yaklaÅŸma'' yasağından kaçınmadı. Adem''le Havva''yı kandıran, yoldan çıkaran gerçekte ÅŸeytanın fısıltıları olmayıp aksine bu olgu hakikatte sırf Ahmed''in bu âlemi onurlandırması yüzüsuyu hürmetine Varlık''ın insanın özünde harekete geçen iÅŸvelerinin/cilvelerinin bir eseridir.
Bil ki ey talib, Adem henüz toprakla su arasında iken, Ahmed, Hakk''ın sînesinde idi. Önce Ahmed (öz), sonra Adem (kabuk) varoldu. Önce can, sonra ten âlemi teÅŸrif etti.
Yani özün suduru için deÄŸil, zuhuru için Adem''le Havva''ya ihtiyaç hâsıl oldu. DoÄŸaya ve yaÅŸama...
Kur''an simgeselliÄŸi açısından Havva''ya Nun (Hokka), Adem''e ise Kalem verilince, insanlığın tarihi harf harf yazıldı ve hâlâ da yazılıyor. Öyle ki, yılan, Kur''an''da ''Kalem''e, elma ise ''Hokka''ya dünüÅŸtü. Dehr (zaman) da denilen levhaya nakÅŸolunan harfler, ancak, Adem''in kalemi Havva''nın mürekkebiyle birleÅŸince yazılabildi. Böylelikle birlik çokluk hâlini aldı.
Ne güzel söyler büyüklerimiz:
Bildi ânı ÅŸol kimse kim âkil u dânâ imiÅŸ / Kaf ile Nun''dan murad ol Adem u Havva imiÅŸ.
Ey talib, hakikati taleb ediyorsan, hurafelere hürmet et! Sophos kadar, Mythos''a da kıymet ver.
Bil ki hakikati, talibine, hurafelerin içinde sunmak edebdendir!
Henüz yorum yapılmamış.