Güncel
İnternet mezarlığına gömülen sayısız içeriğin akıbeti ne olacak?
Follow @dusuncemektebi2
"Ölüm sadece insana değil, bilgiye de gelir. “Belki hâlâ o besteler çalınır / Gemiler geçmeyen bir ummanda” der şair. Ürettiğimiz hoş sedalar, kapanan siteler ile hangi ummana gider? Onca bilgi; sonsuza dek silinirse üretene saygı nerede?"
1990 yılını hatırlıyorum. Portal açma furyası başlamış, interneti keşfedenler, sürekli site üretir hâle gelmişti. Gelişen teknoloji, ucuzlayan bilgiye erişim ve kolaylaştırıcı yazılımlar eşliğinde sanal dünyada içerik patlaması yaşanmıştı.
Aradan geçen 20 yılda bu içerik miktarının 20 bin kez katlandığı tahmin ediliyor. Yazılı tarihin başlangıcından 2000 yılına dek üretilen toplam bilgi, artık her gün aynı miktarda üretilecek hâle geldi. Ancak bu dünyadaki sanal içerik, kapanan sitelerle ortadan kalkıyor.
Kurumsal siteleri bir yana bırakırsak, ticari faaliyetleri ve benzeri yapıları ayrı tutarsak dikkatimi çeken bir konu var; yaratılan içeriğin kimin malı olduğu ve ölen içerik sağlayıcının ya da kapanan sitenin bilgilerinin başına neler geldiği…
Bugün akıllı cep telefonları, yayınevi kompleksi hâline gelmiş durumda… Herkesin cebinde bir fotoğraf makinesi, fotoğraf stüdyosu, video kamerası, müzik editör masası, daktilosu, naklen yayın aracı vs. var. 20 yıl önce tüm bunları barındıran en mütevazı yayın grubunun harcayacağı para en az 1 milyon dolar civarındaydı. Şimdi bunu 5 bin liralık cep telefonu kapsayabiliyor.
Sosyal medya dediğimiz ortam, her gün 4 milyar içerik dağıtımından sorumlu… Herkesin dünya çapında yayıncı olduğu ancak izleyici kitlesinin(okur, seyirci, dinleyici vs.) 200 civarında olduğu bir dünyadan söz ediyoruz.
Fakat her insanı yayıncı hâline getiren WEB ortamı, bir bakıma “birkaç sayı çıkıp sonradan kapanan” dergilere de benzemeye başladı. Bazı siteler, içeriklerini yenilemeyerek bitkisel hayatı tercih etmiş. Bazısının ölüsünün dahi yatacak yeri kalmamış, adını beraberinde götürmüş ve Internet mezarlığına defnedilmiş…
Bu arada sadece web sayfası değil ölünce sanal bedenini internete gömenler de var. Hatta Amerikalı bir genç, hazırladığı sitede ünlüleri defnetmiş bile… İnternet sitesinde, Marilyn Monroe'dan John Lennon'a, Al Capone'dan Karl Marx'a kadar çok sayıda ünlünün mezarı yer alıyor. 25 milyondan fazla "sanal mezarın" bulunduğu sitede, ünlülerin yanı sıra sıradan insanların kaybettikleri yakınları için açtıkları bölümler de bulunuyor.
Jim Tipton adlı gencin, yıllar önce ünlü mafya babası Al Capone'nun mezarını ziyaretinden sonra geliştirdiği, “mezarları sanal ortama taşıma fikri” bugün binlerce üyesi bulunan dev bir internet sitesine dönüşmüş durumda... Şimdi bu moda hâlini almış ve ölen herkes için sanal mezar ortamı kuran yığınla internet mezarlığı kurulmuş bulunuyor.
Ben yine kişilerden ziyade kapanan sitelerin öldükten sonra ne oldukları konusuna odaklanayım. Kapanan sitelerin sayısını abarttığımı sanabilirsiniz. Ancak 20 yıldan bu yana ne çok site kapandığını merak edenler, kendi “sık kullanılanlar” listesindeki adreslere tıklayınca “görüntülenemeyen sayfalar” yazısını görebilirler.
Burada akla şu soru geliyor;
Portallarda oluşturulan bilginin sahibi kim?
Ölü sitelerdeki bilgiler, mezara mı gidecek?
Bu sorulara, bilgi sermayesinin hukuksal çerçevesiyle verilecek bir cevap yok. Çünkü ortada böyle bir hukuk düzenlemesi yok. Ama bir hukuksal çerçeve ihtiyacı da kendini hissettiriyor.
İnsanlara sanal ortamda var olma imkânı sunan her site, ekonomik sorunlara kurban gidince “sorumlu” davranmıyor. “Ruhuna el Fatiha, kapandık, eşyalarını topla” diyecek özeni göstermeyen milyonlarca site var. Bu portallar üzerinde kurulmuş arkadaşlıklar, oluşturulmuş forumlar, üretilmiş yazı, düşünce, makale, öykü, anı, şiir gibi içerikler ne olacak?
Kadın-erkek ilişkileri üzerine yazıları biriktiren, sanal dergilerde insanlardan makale toplayan, denemeler ürettiren ve bunları barındıran bir site; tüm müktesebatlarıyla yok olup gitmişti. Bazıları daha sorumlu davranıp aktif hâlden müze moduna geçmiş ancak zaman içinde bunları host edecek (içeriğe yataklık) özen gösterilmeyince sonsuza dek kaybolmuşlardı.
Nadiren içeriğe özen gösterip barındırdığı bilgiyi koruyan ve ziyaretçiye açık tutan siteler de var. Onları kutlamak gerekir. Hele ki Türkçe içerik oluşturmadaki sıkıntı, böylesi hürmetleri daha değerli kılıyor.
Benim endişem, yığınla insanın “üretkenliğinin ürünlerini ve kendini var ettiği sanal dünyadaki ilişkilerini” toprağa gömen siteler hakkında… Kapanırken ne var ne yok alıp giden bu siteler için hiçbir yaptırım (henüz) yok. Ama olmalı. Çünkü Internet, e-yaşam tarzının belirleyicisi ise üretilen içeriğin de korunması gerekiyor. Bu dünyada işlemler, sohbetler, eserler “sanal” olabilir. Fakat doğurduğu sonuçlar gerçektir ve reel dünyadakinden daha az kıymetli değildir. Entelektüel sermaye kavramı da bu noktada anlam kazanıyor. Giderken ne var ne yok tüm içeriği beraberinde götürenlerin, buna hakkı olmadığı gibi bu içeriği üretenlerin haklarını koruyacak bir düzenlemeye ihtiyaç var.
Bu ve benzeri konular şimdilik gri alanda… Ama bilgi sermayesinin yasal bir çerçeveye kavuşturulmasıyla üretilenin korunması imkânı da doğacak. Sadece ülkemizde değil Internet’i daha yoğun kullanan uluslar da bu tartışmayı yapıyor. Ülkemizde bu amaçla kurulmuş tartışma gruplarının, bu ve benzeri konuları da ele alıp “Internet ve hukuk” bağlamında değerlendirmesinin faydalı olduğunu düşünüyorum.
Bilgi; sanal ortamda da ölmez. Bizim özensiz davrandığımız her bilgi parçacığını toplayanlar var. Bunlara Big Data (Büyük Veri) diyorlar ve günümüz dünyasında bundan ekonomi kuran, zenginlik üretenler var. Hatta ölmüş web sitelerinin içeriğini, gömüldüğü sanal mezardan çıkaran nebbaşlar bile türedi…
Anlatmak istediğim; beden toprak olunca o bedenin sağlığında ürettiği düşünceler, kitaplaşmış, kayda alınmışsa yaşamaya devam edeceğidir. Bilgilerimizi tutma ve yayma iddiasındakilerin buna özen göstermesi, bana göre zorunluluk olmalıdır.
Müellif: Şeref Oğuz / Makas Dergisi, Ekim-Kasım, 10. Sayı
Henüz yorum yapılmamış.