İhsan Fazlıoğlu'nun kaleminden: Aynı Hali Paylaşmak
Follow @dusuncemektebi2
Hem kişi hem de toplum, kendisini geçmişten hareketle şimdinin imkanları içerisinde gelecek için hazırlar. Bu tavır da insan oluşun sürekliliğini sağlar; canı, aklı, soyu, malı ve inancı yani -kısaca- insanı korur. Aynı anlam-değer dünyasını paylaşan insanların/toplumun bir toprak parçası üzerinde örgütlenmesi devlettir. Millet kendisini birarada tutan anlam-değer dünyası çözülünce yıkılır.
Büyük Memluklu tarihçisi Ä°bn Fazlullah el-Umerî (ö. 1348), muhalled eseri Mesalik el-ebsar fî memalik el-emsar'da, 'Türk Hükümdarları Hakkında' baÅŸlıklı alt kısımda, Türk tarihi hakkında bilgi vermek istediÄŸinde ÅŸöyle der: "Bu milletle ilgili haberler bize ulaÅŸmadı; çünkü aralarında bilginler yoktur ve bilgi ile atalar mirasını muhafazaya (hıfzı measiri'l-aba) ihtimam/ilgi göstermezler".
Alıntıda geçen Türk kelimesinin yönletimi/medlulu ile bilgi ve bilginler sorunu bir yana, atalar mirasını korumada ilgisizlik cümlesi, bu ay içerisinde bir kısım dostla gerçekleÅŸtirdiÄŸimiz Bursa gezisi esnasında tekrar ele alınmayı zaruri kıldı. Gördüklerim ve dinlediklerimden, kiÅŸilerin genetik mensubiyetlerine benzer biçimde, toplumların kültürlerinin de, ister farkında olalım ister olmayalım, tevarüs edilen genetik ÅŸemalara sahip bulundukları kabulü çerçevesinde, bu illetin, Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet çizgisinde sürekliliÄŸini koruduÄŸu düÅŸüncesine kapıldım.
KiÅŸi olmak, toplum olmak, millet olmak, bir kültür sahibi olmak ile bir kültürün devletleÅŸmesi, medeniyetleÅŸmesi, bir mefkure etrafında cihan devleti haline gelip dünya tarihine yön vermesi, hiç ÅŸüphesiz, üzerlerinde uzun uzun düÅŸünmeyi gerektiren tasavvurlardır. Ä°nsanlar genellikle bir ÅŸeye sahip olduklarını bilirler; ama çok az insan sahip olduklarının çok uzun bir tarihinin/geçmiÅŸinin bulunduÄŸunun farkındadır. Bir ÅŸeyin tarihi demek, o ÅŸeyin o haliyle varolabilmesi için harcanan büyük bir emek demektir. Kadim bir ilkedir: Bir ÅŸeyin varlığının kıymeti kaybedildikten sonra anlaşılır. Ancak, kiÅŸiye, topluma ve devlete iliÅŸkin kaybedilenler bir daha geri getirilemezler. YaÅŸadığımız hayat biriciktir; hem kiÅŸi olarak hem millet olarak; aynı biçimde tekrarlanamaz.
Kanımca sorun, esas itibariyle zaman idrakinden kaynaklanıyor. Kadim dönemde zaman idraki ÅŸu ÅŸekilde 'idi': Geçen --- geçmekte olan ÅŸimdi --- geçecek olan gelecek. Merkezinde geçmiÅŸin olduÄŸu bu idrakte hafıza yani hatırlama, geçmiÅŸe doÄŸru çalışırdı. Modern zamanlarda bu idrak ÅŸu biçimi aldı: Gelecek'e göre kurulan geçmiÅŸ --- gelecek'e göre kurulan ÅŸimdi --- gelecek. Gelecek'in merkezde olduÄŸu bu idrakte ise muhayyile yani beklenti geleceÄŸe doÄŸru iÅŸ görürdü. Günümüzde ise, zaman idraki daha bir ÅŸekil deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir: Åžimdi'nin geçmiÅŸi --- ÅŸimdi --- ÅŸimdi'nin geleceÄŸi. Åžimdi'nin merkezde bulunduÄŸu bu idrakte ise ne geçmiÅŸe iliÅŸkin hatırlama ne de geleceÄŸe iliÅŸkin beklenti vardır yani aymazlık esastır.
Modern dönemde insanlar bugün'ün anlamını geleceÄŸe yatırım yapmak ÅŸeklinde anlıyorlardı. Elbette modern zihniyette de geçmiÅŸin unutulması; gelecek için geçmiÅŸin imhası esastır; ancak geçmiÅŸ, yine de geleceÄŸe katkısı oranıda hesaba katılan bir birikimdir. Günümüzde ise, hem geçmiÅŸ hem de gelecek ÅŸimdi için unutulmak istenmekte; hatta imha edilmektedir. GeleceÄŸi de unutmak isteyen çaÄŸdaÅŸ insan, "Herkes böyle iyidir" deyiÅŸiyle dile getirilen anlayış içerisinde, sürekli ÅŸimdi'de yaÅŸamaktadır. Kadim için ise hayat, geçmiÅŸi, ÅŸimdiyi ve geleceÄŸi aynı anda içeren bir sürekliliktir; onun için kadim, hendesî-organik bir dünya tasavvuruna sahipti. Gerçekte kadim, hayat sürerdi; modern yaÅŸayacaktır; çaÄŸdaÅŸ insan ise yaşıyor.
Kadim kendisini geçmiÅŸe baÄŸlayan ÅŸecere/aÄŸaç arardı. KökleÅŸmek aynı zamanda GökleÅŸmenin daha saÄŸlıklı yürümesini saÄŸlardı. Modernler için ise uçmak özgür olmaktı; yine de geçmiÅŸ havalanmanın imkanını veren, kalkış deÄŸerine sahip bir zemindi. Åžimdiler, yarın olmayacağını varsayıp, anı sonuna kadar kullanan çekirge gibiler. Ä°nsanı bir tür/nev olarak deÄŸil bir birey olarak kabul edip, kendi bireyselliklerini gerçekleÅŸtirme adına insan türünü imha etmekteler.
Tarihe bakıldığında büyük bir kayıp göze alınmadan, geçmiÅŸin ÅŸimdiden ayrılamadığı görülür. Elbette geçmiÅŸi olmayan ÅŸimdi anlamsızdır; ÅŸimdisiz geçmiÅŸ ise bulanık. Açıktır ki, tarihte eski ile yeni'yi beraberce ele alan toplumlar iÅŸ görmüÅŸler, geleceÄŸi inÅŸa edebilmiÅŸlerdir. GeçmiÅŸi olmadan ÅŸimdiyi yaÅŸayan toplumlar ise birbirlerini aldatan, sömüren bir yığına dönmüÅŸlerdir. Hem kiÅŸi hem de toplum, kendisini geçmiÅŸten hareketle ÅŸimdinin imkanları içerisinde gelecek için hazırlar. Bu tavır da insan oluÅŸun sürekliliÄŸini saÄŸlar; canı, aklı, soyu, malı ve inancı yani -kısaca- insanı korur.
Said Halim PaÅŸa'nın ifade ettiÄŸi üzere, Vatan çift anlamlı bir kavramdır: Fizikî coÄŸrafya, insanların üzerinde yaÅŸadığı toprak parçası yani maddî vatan ile bu maddî vatan üzerinde hayat süren insanların toprakla kurduÄŸu iliÅŸki yani geçmiÅŸ yani tarih: manevî vatan; manevî vatan bir milletin anlam ve deÄŸer dünyasıdır. Aynı anlam-deÄŸer dünyasını paylaÅŸan insanların/toplumun bir toprak parçası üzerinde örgütlenmesi devlettir. Devletin hem maddî hem de manevî vatanı koruması için kurduÄŸu silahlı güç ise ordudur. Bu nedenledir ki, devlet, ordu çökünce, millet kendisini birarada tutan anlam-deÄŸer dünyası çözülünce yıkılır. Bir insan topluluÄŸunun, kültürün millet haline gelmesi, aynı anlam-deÄŸer dünyası içerisinde hayat sürmesi demektir; devlet de, aynı anlam-deÄŸer dünyası içerisinde hayat süren insanların örgütlü birlikteliÄŸidir; ordu da bu örgütlü birlikteliÄŸin vucüd bulduÄŸu hem maddî coÄŸrafyayı yani toprak parçasını hem de manevî coÄŸrafyayı yani tarihi, kısaca Vatan'ı korumakla yükümlüdür.
Hiç ÅŸüphesiz Said Halim PaÅŸa'nın dile getirdikleri kudemanın vatan anlayışıdır; modernler beka-i devlet uÄŸruna beka-i milleti dikkate almadılar; ÅŸimdikiler ise "Herkes böyle iyidir" deyip aymazlıklarını sürdürüyor; devleti bir ÅŸirket, milleti üreten-tüketen anlamsız-deÄŸersiz bir yığın görüyorlar. Bizi millet kılan anlam-deÄŸer dünyası yani manevî vatan gün be gün iplik iplik sökülüyor, eriyip gidiyor. Birbirlerini aldatan bir yığın haline gelen bireyler, örgütlü birlikteliklerini ne kadar sürdürür bilinmez.
Bursa gezisinde gördüklerim ve dinlediklerim, beni hem felsefî hem de tarihî bir seyr ü seferin içerisine yuvarladı. Bu düÅŸünceleri böylece derin bir hüzünle dağınık buldum; böylece yine derin bir hüzünle dağınık aktarıyorum. Ancak yine de bu geziden edindiÄŸim bir düÅŸünce oldu: Millet, aynı dili konuÅŸan deÄŸil aynı hali paylaÅŸan kiÅŸilerden oluÅŸan insan topluluÄŸudur.
Anlayış Dergisi / 2005
Henüz yorum yapılmamış.