Sosyal Medya

Ara Güler: Anlayana fotoğraflarımda derin mana vardır

Bu mini röportaj 2011 yılında İstiklal Caddesi’nde bulunan Ara Kafe’de gerçekleştirilmiştir. Bülent Parlak / İzdiham



Taksim Meydanı’ndan Galatasaray Lisesi’ne doÄŸru yürüyüp, liseyi geçtiÄŸinizde Yapı Kredi Kültür Sanat’ın hemen yanında bir kafe vardır. Arada kalmış siyah beyaz bir kafe. Kapısına doÄŸru yürüdüÄŸünüzde bir caz tınısı eÅŸliÄŸinde telaÅŸlı garsonları ve derin sohbetler içinde keyifle kahvelerini yudumlayan insanları görürsünüz. Ä°ÅŸte bu duvarlarında siyah beyaz Ä°stanbul taşıyan hareketli kafede, balkon katına çıkan merdivenlerin hemen yanındaki masada bir adam otururdu. MüziÄŸin ve insan seslerinin birbirine karıştığı anlarda sessizce çevreyi izleyen, gördükleri, duydukları ansiklopedilere sığmayacak bir adam. Yanına gelenleri kırmayarak fotoÄŸraf çektiren, kitaplarını imzalayan ve daha sonra sessizliÄŸine devam eden bu adam, 1928 yılında BeyoÄŸlu’nda doÄŸan ve 90 yıl sonra yine aynı semtte hayata veda eden, eski Ä°stanbul’u daha doÄŸrusu Ä°stanbul’un Ä°stanbul olduÄŸu zamanları günümüze muhteÅŸem bir kompozisyon ile taşıyan usta fotoÄŸrafçı Ara Güler’di.
 
Ara Güler ile röportaj yapmak için yardımcısı Fatih Bey’le önce anlaÅŸtık. Fatih Bey de bir fotoÄŸraf sanatçısı. “Ara Güler’in yanında yıllardır çıraklık yapıyorum.” diyor. Tam bir usta-çırak iliÅŸkisi içindeler.
 
Bazı insanlarla telefonla anlaşılamayacağını bildiÄŸim için bu büyük ustanın Ä°stiklal’deki evinin altındaki kafeye gittim. Orada oturuyordu. Selamsız-sabahsız yanına oturdum ve baÅŸladık konuÅŸmaya. Sizinle röportaj yapmak istiyorum dediÄŸimde o güzel aksanıyla “yaz iÅŸte” dedi. Epey konuÅŸtuktan sonra beni evine davet etti. Ara Kafe’nin hemen üstü evi. Ä°çeri girdiÄŸinizde binlerce fotoÄŸrafla karşılaşıyorsunuz. Onlarca sanatçının, dünyaca ünlü sinemacıların, ÅŸairlerin, yazarların, ressamların fotoÄŸraflarını görüyorsunuz. Bu huysuz adam en sonunda bana bir de kimsede olmayan bir kitabını hediye etti. Evlat, bundan 1000 tane bastırdık, birini sana vereyim. Çok konuÅŸtuk ama ben azını kaydedebildim. Bir süre sonra zaten söyleÅŸi umrunuzda olmuyor. Bir çınarla sadece sohbet etmek istiyorsunuz.
 
Bülent Parlak: FotoÄŸraf deyince sadece Türkiye’de deÄŸil, dünyada isim yapmış biriyle röportaj yapmak hem benim için, hem de dergideki diÄŸer arkadaÅŸlarım için güzel ve özel bir duygu. Sizi biraz tanısak Ara Bey nasıl olur?
 
Ara Güler: Evlat, 1928 yılında Ä°stanbul’da doÄŸmuÅŸum. ÇocukluÄŸumdan beri benim fotoÄŸrafa, kameraya ilgim zaten var. Muhsin ErtuÄŸrul’un tiyatrosunda öÄŸrencilik yaptım kurslara giderek. O zamanlar rejisör veya oyun yazarı olmak istiyordum. Muhsin ErtuÄŸrul bana tiyatro sevgisini katmıştır. O arada Ä°stanbul Üniversitesine devam ettim. 1950’de sizler daha dünyada yokken, dünyada sizden habersizken gazeteciliÄŸe baÅŸladım. Dünyada hemen hemen gitmediÄŸim yer kalmadı, çekmediÄŸim fotoÄŸraf. Bir çok ödül aldım, devlet sanatçılığı ödülü de buna dahil.
 
 
Önceleri hikaye de yazardım. Ama sonra fotoÄŸrafla daha çok ÅŸey anlatabildiÄŸimi gördüm. Benim fotoÄŸraflarımda anlayanlar için tiyatro hala vardır. Film gibidir fotoÄŸraflarım. Arka plan, ön plan, kompozisyon görürsün. Mana görürsün. Ben hikâyeciliÄŸi fotoÄŸraflarda sürdürüyorum.
 
Bülent Parlak: Sanatçılar genelde bu cümleyi kamuoyu ile paylaÅŸmasalar da sizin “çektiklerim içinde en çok beÄŸendiÄŸim budur” dediÄŸiniz bir fotoÄŸraf var mı? Hangisini en çok seviyorsunuz çektiÄŸiniz fotoÄŸraflar arasında?
 
Ara Güler: Ä°nsan her eserini sever ama özel olanı mutlaka vardır. Sirkeci’de çektiÄŸim bir fotoÄŸraf var. Sirkeci’de bir tramvayın önünde at arabasını çeken arabacının fotoÄŸrafımı çok severim. Tam anında çekilmiÅŸ bir fotoÄŸraftır, denk gelmiÅŸ ve ben de uyanık davranmışımdır orada. Anlık bir olaydır. Bir saniye geç kalsam o fotoÄŸrf olmazdı. Bir dakika, öylesine çok uzun bir süredir ki fotoÄŸraf çeken için. Bunu ancak bu iÅŸle uÄŸraÅŸan bilir.
 
Eski Ä°stanbul fotoÄŸrafları da önemlidir. Ben çekmeseydim olmayacaktı. BaÅŸka kimse de yok. Eski Ä°stanbul’u çekmiÅŸ olmak Ä°stanbul’un yok olmasının önüne geçti. Kendisi yok ama fotoÄŸrafı var.
 
 
Bülent Parlak: Picasso’dan Hitchcock’a kadar çektiÄŸiniz bir çok fotoÄŸraf var. Bir arÅŸiv oluÅŸturma çalışmanız yok mu?
 
Ara Güler: Ölmeden bir gün önce hepsini yakmak lazım. Aksi takdirde bunları kiloyla satarlar.  Sadece Türkiye’nin deÄŸil dünyanın çok önemli arÅŸivi var.
 
Aslında daha fazlası da var bende fotoÄŸrafların. Magnum’a bakarsan benim yaptığım iÅŸi yapan bir dolu adam görürsün. Ä°nternetle birlikte arÅŸivler için çalışmalar arttı ve bunları da internet üzerinden insanlara sunuyorlar. Ä°yi de ne kadarını koyabilirsin ki? Philip Jones Griffith mesela… Çok iyi bir foto muhabiridir. “Ä°nternette arayın da bakalım ne kadar fotoÄŸrafı var?” dedim yanımdakilere.  Adamın o kadar çok fotoÄŸrafı var ki, internette olan sadece devede kulak.. Benim bildiÄŸim birçok fotoÄŸrafını koymamışlar mesela oraya. Ä°nternette sitelere koymazsan insanlar bilmiyor fotoÄŸraflarını. Åžimdi de bu çıktı. Ä°nternette fotoÄŸraf yayınlatmak, arÅŸiv yapmak. Kompüterde ne kadar varsa o kadar çekmiÅŸsin zannediyorlar. Binlerce, sayamayacağımız kadar çok fotoÄŸrafları var fotoÄŸrafçıların ya hu.
 
Benim de çok ama kutularda duruyor. Bunların arÅŸivlenmesi için hiçbir çalışmam yok benim..
 
  
 
Bülent Parlak: Peki bu fotÄŸraflarınızın akibeti ne olacak Ara Bey?
 
 Ara Güler: Bu fotoÄŸrafların dökümünü çıkarmak gerekiyor. . Ama nasıl olacak bu bilemiyorum. Benim yerime yapacak birileri de yok, çünkü ne nerede bilen yok. ÇektiÄŸim fotoÄŸraflar tarihlerine göre tasnif edilmedi ki.. Mesela, Hindistan ile ilgili çektiklerim bir kutudadır ama 12 kez gitmiÅŸimdir Hindistan’a! Bir dolu kutu vardır böyle. Hangisinin hangi tarihte çekildiÄŸini, hangi kentte çekildiÄŸini nereden bilebilecekler? Ben de baÅŸlarında duramam. BaÅŸlarında dursam fotoÄŸraf çekmeye vakit kalmayacak. ArÅŸivle uÄŸraşılacağına fotoÄŸraf çekmek daha iyi gibi geliyor bana. Bu arada tanınmış fotoÄŸraflarımın hepsi yüksek çözünürlüklü olarak taranmıştır. Ancak onlar taranırken bir ÅŸeyi fark ettim. MeÅŸhur denilen o karelerin önü ve arkası yoktur, tek karedir. Tramvayın önünde at arabasını çeken arabacının filmi tozlanmıştı. Suyun altına sokup tozunu alayım dedim film eridi gitti. Allah’tan elimde baskısı vardı da röprodüksiyonunu yaptırdım. Hatta korkudan 20 kopya yaptırmışım. Ancak bu iÅŸlem sırasında netlik kayboluyor, siyah rengin tonu deÄŸiÅŸiyor. Neyse ki dijital teknoloji var ki sıfır kayıpla bu iÅŸlemi yaptırabildim. Bundan iki üç yıl önceki ÅŸartlarda olsaydık gitmiÅŸti fotoÄŸraf!
 
Bülent Parlak: Siz aynı zamanda bir Ä°stanbul tarihçisisiniz. Neler deÄŸiÅŸti Ä°stanbul’da? Bir fotoÄŸrafçı gözüyle ne dersiniz?
 
Ara Güler: Eski Ä°stanbul’u ben bile bilmem. Ama bildiÄŸim Ä°stanbul’da mesela denize girmek diye bir ÅŸey vardı. Åžimdi deniz çok kirlendi. Balık da çıkmıyor. Ben Ä°stanbul çocuÄŸuyum. ÇocukluÄŸumdan beri fotoÄŸraf çekerim. Eskiden hatırlıyorum. Salacak’ta konakların bahçeleri vardı. Çok güzel, harika yerlerdi oralar.
 
Evlerin kapıları hala gözümün önünde. Gözümün önünden gitmiyor. Dün gibi hatırlıyorum sanki. Hepsi erguvanlarla, bin bir çeÅŸit güllerle, çiçeklerle falan kaplıydı. Bu yeÅŸillik arasından bir kedi geçerdi… Åžimdi böyle ÅŸeyler yok. Otomobiller var her yerde. Sokak başında otoparkçılar var. Gidip bir yeri çekemezsin. Artık bu ÅŸehirde fotoÄŸraf çekmek için kompozisyon bulmak çok zor.
 
   
 
Bülent Parlak: Ülkemizi baÅŸtan baÅŸa dolaÅŸtınız. GitmediÄŸiniz yer hemen hemen kalmadı sanırım. DoÄŸuya, güneydoÄŸuya defalarca gittiniz. Urfa, Antep, Nemrut… Buralardaki deÄŸiÅŸimi nasıl anlatırsınız?
 
Ara Güler: ÇoÄŸu ÅŸey orada da aynı. Maalesef hiçbir kentin bir özelliÄŸi kalmadı. En azından gördüÄŸüm yerler için bunu söyleyebilirim. Önceleri Urfa’da bir takım sokaklara dalardım. Çok güzeldi. Birecik köprüsünün altında akan Fırat nehrinin ortasına ip yaparlardı. Her yerde sazlar vardı. Åžimdi git Urfa’ya bak nasıl?
 
Çok tuhaf bir yer olmış orası. Urfa mıdır, deÄŸil midir, belli deÄŸil. Burası neresi? Dünyanın her yeri olabilir. Ne medeniyeti? Türk mü? Kürt mü? Roma mı? Ne? Her yer birbirine benziyor. Antalya ne hale geldi… Bina yığını.  BaÅŸka kelime bulamıyorum. Bunlar hep para kazanma heveslerinden oldu. Bir kente turist girdi mi orada kent kalmaz. Turist, sadece kendi istediÄŸi dünyayı yaratıyor ve geldiÄŸi yere istediÄŸi yaÅŸamı kuruyor. Dükkânı turist için, maÄŸazası turist için, eÅŸyası turist için. Kentleri turistlere satıyoruz biz.
 
 
Bülent Parlak: Kent ve  insan arasındaki deÄŸiÅŸimlerden bahseder misiniz?
 
 Ara Güler: Ne diyebilirim ki ÅŸimdi sana? Artık herkes aynı. Ä°nsanlar çok renksiz, renksizleÅŸtiler iyice.  Eskiden mahalle diye bir ÅŸey vardı, meydanda manav vardı, nalbant vardı, ayakkabılarımızı tamir eden insanlar vardı. Ä°nsanlar muhabbet ederlerdi sokaklara oturup… Ä°nsanların bir arada bulunma zamanları azaldı. Åžimdi sokaklarda otomobil parkından baÅŸka bir ÅŸey yok. Artık doÄŸal hayat kayboldu. Her taraf maden duvar. Herkes maden kutuların içinde. Hava yok. Sinirler alışıyor. Çocuklar ona göre doÄŸuyor.
 
Sadece insanları deÄŸil, hayvanları da yok ettik biz… Tavuklar, fabrikalarda suni olarak büyütülüp kesiliyor. TopraÄŸa basmıyor, böcek yemiyor. Hormonla ÅŸiÅŸiriliyor. Sonra sen onun yumurtasını yiyorsun. Aslında yediÄŸin yumurta deÄŸil. Artık insanlar da öyle yetiÅŸiyor. Yarın bir firma diyecek ki benim yeraltında çalışacak beÅŸ bin kiÅŸiye ihtiyacım var. Hemen üretilecek.
 
Bülent Parlak: FotoÄŸraflarını, portrelerini çektiÄŸiniz bir sürü ünlü var. Bir anekdot anlatır mısınız?
 
 Ara Güler: Alfred Hitchcock ile yaptığımız çalışmayı unutamam. Onun çekimi biraz sıkıntılı olmuÅŸtu. Ayaklarını ön plana alarak bir fotoÄŸraf çekmek istedim. Hitchcock da rejisör falan olduÄŸu için, fotoÄŸraf iÅŸlerini de iyi biliyor. Karşımda kurnazca hareketler yapıyor. Adam ne de olsa, korku sinemasının ustası, korkuya görsellik veren kiÅŸi; tabi ki tecrübeli. Çalışırken sanki rol yapıyor, sesler çıkartıyor, oyun oynuyordu.
 
Sabah 11.00’de baÅŸladığımız çalışma hiç unutmuyorum akÅŸam 5’te bitti.. Bana kızdı baÅŸlarda, sevmedi ama sonra alıştık birbirimize. ÅžakalaÅŸmaya baÅŸladık.  Baktı ki, ben ondan daha matrak biriyim,  rahat rahat çalıştık sonra.
 
Ben de içimden: “Yahu ben, Picasso’larla falan çalışıyorum. Sen de kim oluyorsun? Sen Hitckok isen ben de Ara Güler’im.” Diyorum.
 
Bülent Parlak: Son olarak size bir Ä°stanbul ile ilgili soru sormak istiyorum. Günümüz Ä°stanbul’u sizde hala o eski heyecanları oluÅŸturuyor mu?
 
 Ara Güler: Ä°yi ki bu soruyu sordun evlat. Åžu andaki Ä°stanbul’u soruyorsan hayır, yaratmıyor. Ama benim ÅŸansım o eski günleri de yaÅŸamış olmam. Bugün dahi Ä°stanbul’un sokaklarında gezerken eskiyi hatırlayabiliyorum.
 
Çünkü eski günlerini iyi biliyorum Ä°stanbul’un. Benim için önemli olan da bu zaten. “Bu sokakta Rum madam oturuyordu; güzel bir kadındı, camdan bakardı” diyebiliyorum. Ya da sokağın köÅŸesini döndüÄŸümde ‘Buradan tramvay geçerdi’ diye düÅŸünebiliyorum.
 
 
Memleket sadece bir bayrak, bir marÅŸ deÄŸildir. YaÅŸadığın topraklardır. Ä°nsanlar yaÅŸadıkları topraklarda gömülmek isterler.
 
Babam bir gün bana ‘Beni niçin doÄŸduÄŸum memlekete götürmüyorsun’ diye sordu.  Neresiydi gitmek istediÄŸi yer? Åžebinkarahisar… Gittik, doÄŸduÄŸu köyü aradık, bulduk. Hayatındaki en önemli ‘mantrası’ bu oldu.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.