İbn Er-Ravendi ve İslam Medeniyeti'nin aydınlık çağları
Follow @dusuncemektebi2
İslam tarihi araştırmacılarının en çok merak ettikleri ve dolayısıyla da önem verdikleri dönem 9. ve 10. yüzyıldır. Nedeni çok basit: Müslüman toplumların, devlet ve toplumsal kurumlarının, bilim alanlarının ve henüz oluşmakta olan Müslüman kişilik yapısının esas olarak bu yüzyıllarda şekillenmiş olması.
Söz konusu yüzyıllar aynı zamanda coğrafi genişlemenin sağlandığı, yeni halk ve kültürlerle karşılaşıldığı, kadim uygarlıklara ait metinlerin birbiri ardına çevrildiği, Hikmet Evi (Üniversite)’nin kurulduğu, muazzam sayıda kitap barındıran kütüphanelerin inşa edildiği, deyim yerindeyse eski kitaplara kavuşmak için savaşların yürütüldüğü, tazminat olarak Platon’un, Galenos’un, Aristoteles’in eserlerinin talep edildiği yüzyıllardır…
Beyt’ül Hikmet (Hikmetler Evi) Bağdat’ta 8. yüzyıl dolaylarında Abbasi halifesi Harun Reşid tarafından kurulmuştu.
Yeni tezler, kelam, tartışmalar, itirazlar da esas olarak bu yüzyıllara aittir… Ve ideolojik kapışmalar…
Dolayısıyla söz konusu iki muazzam yüzyıl aynı zamanda, kavramların netleştiği, ama aynı zamanda gelenek ve göreneklerin sorgulandığı; olguların yeniden ve farklı şekilde yorumlandığı, sürdürülegelen iddiaların aklın süzgecinden geçirildiği en özgür tartışma ortamının olduğu yüzyıllardı. Bunun nedeni “salt özgürlükçü ortamın” sağlanması değil, fakat toplumsal-ekonomik ve siyasi koşulların gereğidir. Bu koşullar ortadan kalktığında da söz konusu özgür tartışma ortamı kendiliğinden ortadan kalkmıştır.
O günün siyasi-kültürel iklimini anlamak bakımından yüzyıllarca önce aktarılan şu örnek çok önemlidir.
Skandal toplantı!
Endülüs’ten Bağdat’a giden bir din adamı orada yaşadıklarını yakınlarına, şöyle anlatır:
“İki kez toplantılara katıldım, ama üçüncüsüne gitmeye doğrusu çekindim. Niçin mi? Düşünün bir kere, ilk toplantıda koyu (ortodoks) Müslümanların ve ana ilkelerden farklı düşünen (Heterodoks) Müslümanların yanı sıra, ateşe tapanlar [Mecusiler], materyalistler, tanrıtanımazlar [zındıklar], Yahudi ve Hıristiyanlar… Kısacası toplantıda, her çeşit dinsiz vardı.
“Her mezhebin kendine has görüşlerini savunan bir konuşmacısı bulunuyordu ve bunlardan birinin şeyhi, kapıdan içeri girdiğinde herkes saygıyla ayağa kalkıyor ve mezhebin önderi yerine oturmadan kimse yerine oturamıyordu. Salon neredeyse tıka basa dolmuşken dinsizlerden biri söz aldı ve şöyle konuştu: ‘Bilimsel konularda tartışmak amacıyla toplanmış bulunuyoruz. Herkes önkoşulumuzu biliyor. Siz Müslümanlar, kendi din kitabınızdan alınmış ya da peygamberinize atfedilen sözlere dayanarak bize karşı kanıtlar ileri sürmeye kalkışamazsınız, çünkü biz ne söz konusu kitabınıza ne de peygamberinize inanıyoruz; buradaki herkes yalnızca insanın akıl ve mantığında temellendirilebilen nedenlere dayanabilir.’
“Bu sözler, genel bir alkışla karşılandı. Bu ve benzeri sözleri duyduktan sonra böyle toplantılara neden katılmak istemediğimi artık anlarsınız. Başka bir toplantıya gitmeye beni ikna ettiler; dayanamadım gittim, gene aynı skandalla karşılaştım”.(1)
Abbasi sarayında görev yapan bilimadamları halife Memun’un huzurunda astronomik verileri aktarıyor.
Nasıl haberdar olabildik?
Bu yüzyıllar hem verimli tartışmaların yapıldığı hem de siyasi ve kültürel açıdan muazzam değişikliklerin, alt üst oluşların yaşandığı, ama en çok da bilimin temellerinin atıldığı dönemdir.
Ne yazık ki felsefi ve siyasi tartışmaları yansıtan eserlerin, risalelerin ve rubailerin (Al-Maari, Ömer Hayyam vb.) çok küçük bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir.
Bunların bir kısmı henüz geniş kesimler tarafından okunmadan yok edilmiş, bir kısmı ise adeta unutulmaya terk edilmiştir. Özellikle aykırı düşünce ifade eden, muhalif görüşte olan ve özellikle de özgür düşünceli olan Mutezile akımına mensup yazarların eserleri yok olup gitmiştir.(2)
Bu eserlerin birçoğunun adlarını, içerdikleri konuları, nelerden söz ettiklerini kısmen o da başka yazarların eserlerinden biliyoruz. Ancak buna rağmen bu kitapları okuyabilmek veya en azından bazı bölümlerinden haberdar olmak kimi zaman bir mucize sayesinde olmuştur. Bazı yazarların söz konusu kitaplardan söz ettikleri veya bunlardan geniş alıntılar yaptıkları veya bunların özetlerini verdikleri olmuştur. Ancak çoğunlukla bu alıntılar, söz konusu düşünürlerin görüşlerini alaya almak veya ileri sürdüğü argümanları çürütmek veya onu karalamak için yapılmıştır. Örneğin Büyük Selçuklu veziri Nizamül Mülk’ün Siyasetname’si böyle bir eserdir. Nizamül Mülk eserinde çeşitli mezhep ve tarikatlardan; şahsiyetlerden ve ideolojik akımlardan söz eder, onların görüşlerini aktarır ama bunu daima olguları çarpıtarak, tek taraflı aktararak ve karalamak amacıyla yapar.
Fakat bu bile bilim dünyası açısından büyük bir nimettir, çünkü aksi takdirde bu eserlerden, mezhep ve akımlardan haberdar olmak hiç mümkün olamayacaktı. Siyasetname gibi eserler bu açıdan çok değerlidir, çünkü bu sayede kaybolmuş eserlerden, onların içeriklerinden ve yazarlarından da haberdar oluyoruz.
Er-Ravendi hakkındaki bilgiler nereden geliyor?
Haberdar olmamız, içeriğini bilmemiz gereken önemli eserlerden biri de İbn er-Ravendi’nin Zümrüt Kitabı (Kitab az-Zumurrud)’dır. Bu kitap da muhtemelen yok edilmiş veya çıkarılan kopyaları bir köşeye atılarak unutulmaya terk edilmiştir. Fakat şu talihe bakın ki er-Ravendi’nin kitapta dile getirdiği düşüncelerin önemli kısmı, Fatimi halifesi al-Mustansir[(3)’in hüküm sürdüğü yıllarda yaşamış Şiilerin en önde gelen önderinden biri olan al-Muayyad fi d-Din as-Shirazi’nin kaleme aldığı kitapta yer almaktadır. Al-Muayyad’in, er-Ravendi’yi eleştirmek amacıyla onun kitabından kendi kitabına aldığı uzun pasajlar (bunların kısmen tahrifata uğradığını kabul etmeliyiz) sayesinde kitap hakkında önemli bilgilere sahip oluyoruz. El-Muayyad’ın kitabı, 20. yüzyılın başında özel bir kütüphanede bulunmuş, Alman bilim adamı Paul Kraus tarafından bilim dünyasına kazandırılmıştır.
Fakat ondan önce H. S. Nyberg de 1925 yılında, Ebul Hüseyin el-Hayyat’ın Kitab al-İntisar adlı eserini yayımlamıştı ki bu eser, radikal bir Şii perspektifinden İbn er-Ravendi’nin kaleme aldığı Kitab fadıhat al-Mu’tazila’ın bir eleştirisiydi. Şunu da belirtelim ki el-Hayyat’ın kitabı, Cahiz’in yazdığı fadılat al-Mu’tazila’ya bir yanıttı. El-Hayyat’ın kitabından edindiğimiz bilgilerle al-Muayyad’ın kitabındaki bilgiler bire bir örtüşmektedir.
Aynı şekilde er-Ravendi’nin özellikle de Kuran’a yönelik eleştirilerini içeren Kitab al-Damiğ’den bazı pasajlara al-Cavzi’nin kaleme aldığı ve bir tarih kitabı olan Kitab al-Muntazam fi’t-Tarih’te rastlıyoruz ki bu kitap da ünlü Orientalist Helmut Ritter tarafından ve tabii ki başka birçok risaleyle birlikte İstanbul kütüphanelerinde bulunmuş ve Almancaya çevrilerek bilim dünyasına kazandırılmıştır.(4) Bu sayede İbn en-Nedim’in Fihrist’te yer verdiği er-Ravendi hakkındaki bilgiler de anlam kazanmıştır. Ancak er-Ravendi’ye ait pasajların ve alıntıların 20. yüzyılın başlarında keşfedilmesinden sonra bile onun hakkında çok fazla bilgiye ulaşılmış değildir. Yazarlar onun görüşlerinden bahsetmekte ancak hayatına dair çok az bilgi vermektedirler. Belki onlar da bu bilgilere sahip değillerdi.
Ebu’l Hüseyin Ahmed bin Yahya bin İshak er-Ravendi, 9.-10. yüzyıllarda yaşamış heterodoks düşünürler içinde en önemlilerinden biridir. İbn Nedim’in verdiği bilgilere göre Er-Ravendi, Horasan’nın Merverrüz kentinde doğmuş(5), ancak ne doğum tarihi ne de ölüm tarihi biliniyor. Birçok düşünürde görüldüğü gibi uzun yaşamadığı, 30-40 yaşları civarında öldüğü (857 veya 913 senesi) tahmin edilmektedir.(6) Hayatının sonuna doğru Kuran ve diğer semavi dinler hakkındaki eleştirileri ve peygamberi açıktan aşağılayan risaleleri dolayısıyla tepki görmüş ve Bağdat’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Sonraki yüzyıllarda ise ulema ve bazı muhafazakâr İslam düşünürleri tarafından sapkın görüşlü olarak nitelendirilmiş ve görüşlerinden dolayı zındık olmakla suçlanmıştır.
Er-Ravendi hakkındaki tarihsel kayıtlar muhtelif içeriktedir. Kimi onun Mutezile, kimi Brahmancı kimi de bir Şii daisi olduğunu iddia etmiştir. Günümüzde etkin olan İslam araştırmacıları ve tarihçileri de aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen er-Ravendi hakkında ortak bir görüşe sahip değillerdir. İsrailli İslam kültürü uzmanı Sarah Stroumsa, er-Ravendi’yi özgür düşünceli bir düşünür olarak nitelendirirken, Josef van Ess onun “görüşlerinde sağlam olmayan” bazı unsurlar keşfetmekte ve onu “işin eğlencesinde olan” biri olarak tasvir etmektedir.(7)
Kraus’a göreyse er-Ravendi “hırslı” biriydi ve “Mutezile çevresinin ona dar gelmesi” nedeniyle önce onlardan uzaklaşmış veya bu çevreden dışlanmış; sonraki yıllardaysa Mutezile akımına karşı sert eleştiriler içeren risaleler kaleme almıştır.
Müellif: Sadık Usta / Bilim ve Gerçek Dergisi
Dipnotlar
1) A. Bebel, Hz. Muhammed ve Arap Kültürü, Alan Yay., İstanbul 1997, s.108-109.
2) Paul Kraus, “Beitraege zur islamischen Ketzergeschichte: Das Kitap az-zumurrud des Ibn ar-Rawandi”, Rivista degli studi orientali, Vol. 14, Fasc. 2 (Agosto 1933), Universita di Roma, s.1/2.
3) Fatimi halifesi Ebū Tamīm El-Mustensir Billāh Maāḏ Bin aẓ-Zāhir (1029-1094). Adı, Allaha kendisini zafere erdirmesi için yakaran anlamına gelmektedir.
4) H. Ritter, “Philologica”, V, Der Islam, XIX (1930/, s. 1 vd.
5) Mehmet Dağ, Hasan Aydın, Ortaçağ İslam Kültüründe Felsefe, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul, 2017, s.104.
6) İslam Ansiklopedisi, Ravendi Maddesi, MEB Yayınları, Eskişehir, 1997, c.9, s.639.
7) Josef van Ess, Theologie und Gesellschaft im 2. Und 3. Jh. Hidschra, Eine Geschichte des religiösen Denkens im früh. Islam, Bd.4, Walter de Gruyter, Berlin, 1997, s.336.
Henüz yorum yapılmamış.