Sosyal Medya

Dünden bugüne hayvan hakları maceramız

Meclisin son dönemde yaşanan hayvan istismarlarına karşı harekete geçmesi sevindirici bir durumsa da -tekil olayların dışında- yaşanan kitlesel ve kanuni müdahaleler köpeksiz ve kedisiz ilçelerin meydana gelmesine neden olmuş durumda.



1839 yılında Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesiyle Türk modernleÅŸmesi ivme kazandı. Devlet kurumlarındaki deÄŸiÅŸim ve BatılılaÅŸmanın özel alana da sirayet etmesi gazetelerin ortaya çıkmasını saÄŸladı.
 
Gazetecilik faaliyetlerinin Osmanlı dönemindeki kurucusu ismi olan Åžinasi, Tasvir-i Efkâr gazetesinde yazdığı bir yazıda Türk çaÄŸdaÅŸlaÅŸmasının önündeki en büyük engellerden biri olarak köpekleri iÅŸaret ederek ÅŸunları yazdı:
 
Ä°ktiza eder ki tanzifi maddesi dahi suret-yâb-ı devam olsun. Buna en ziyade mâni ise köpeklerin vücududur ki azalması memnuniyetle temennî olundukça, çoÄŸalması kerahetle görülmektedir.
 
[…] El-hâsıl bize göre bedihîdir ki ÅŸehrimizin haricen lâyık olduÄŸu mertebe beka-yı tanzifi, köpeklerin ib’âdına vâbestedir.
 
 
Türk aydınlanmasının önemli isimlerinden biri kabul edilen Abdullah Cevdet’in yazdıkları ise Åžinasi’nin yazdıklarından daha dehÅŸete düÅŸürücüydü:
 
Her adımda bir çukura, her üç adımda yolun ortasına serilmiÅŸ murdar, muhtazır bir köpeÄŸe rast gelinen, her sokak başında bir ciÄŸerci sırığı baÅŸa çarpılan, bütün bir mahalle köpeklerinin hep bir ağızdan havlamalarıyla yahut ulumalarıyla birkaç defa uykudan sıçrayarak uyanmaksızın hiçbir gece fâsılasız âsûde bir uyku uyumak mümkün olmayan bir memleketin sâkinleri kendilerini mütemeddin milletlerin huzûr-ı uhuvvetine nasıl ve ne yüzle çıkarabilir?
 
Köpekleri, Türk modernleÅŸmesinin önünde bir engel olarak görmek fikri tartışmalı bir konuysa da, ÅŸehirlerde meydana gelen deÄŸiÅŸimden ilk etkilenenlerin hayvanlar olduÄŸu bir realite olarak ortada duruyor.
 
Günümüzde meydana gelen hayvan istismarları, itlafı ve sürgünlerin benzerleri geçmiÅŸ dönemlerde daha acı tecrübelerle karşımıza çıkıyor.
 
TBMM, hayvan haklarını belirli bir yasa ile koruma altına almak için çalışıyorsa da geçmiÅŸten günümüze hayvanlara en büyük zararlar yasal düzenlemeler sonrası ortay çıkan kanunlar ya da kanundaki açıkların istismar edilmesiyle verilmiÅŸti.
 
1910 Hayırsız Ada Katliamı’na doÄŸru
 
Avrupalı gezginler Ä°stanbul ile ilgili hatıratlarını kaleme aldıklarında deÄŸindikleri konuların başında Osmanlı halkının köpekler ve kedilerle olan münasebeti gelmektedir.
 
Buna göre köpekler bilhassa Ä°stanbul sokaklarının doÄŸal sakini olarak hür yaÅŸayan canlılardı. 
 
FotoÄŸraf: Fikriyat Dergisi
 
Gezginler, Osmanlıların bu hayvanlardan neredeyse hiç rahatsız olmamasını ve hayatlarının doÄŸal bir parçası olarak görmelerini hayretle karşılamışlardı.
 
Gayrimüslim mahallelerinde daha az köpek bulunmasına karşın her Müslüman mahallesinin bir köpek sürüsü mevcuttu.
 
Türkler bu hayvanları eve almıyor; ama sokakları özellikle geceleri onlara emanet ediyordu.
 
Bu sayede onları yangınların hızlı habercisi ve hırsızlara karşı ihtiyatlı bir bekçi olarak kullanıyordu.
 
Müslümanlar evlerine misafir ve onur üyesi olarak daha çok kedileri kabul ediyordu; ama önemli misyonlar yüklediÄŸi köpeklere büyük bir saygı duyuyordu.
 
FotoÄŸraf: Haytap
 
Ä°stanbul’u ziyaret eden bir gezgin olan Thévenot durumu ÅŸöyle yazacaktı:
 
Türkler evlerinde hiç köpek barındırmazlar, onları sokaklara salarlar.
 
Köpekler de çeÅŸitli semtlerde ikamet ederler, kendi mahallerine o kadar aÅŸinadırlar ki onun dışına hiçbir zaman çıkmazlar.
 
Ve eÄŸer kendi sokaklarından bir diÄŸerine gidecek olsalar, gittikleri sokağın köpekleri onları istilâcı addedip öldürür.
 
Çünkü bütün sokaklarda çok sayıda köpek vardır ki yabancı köpeklerin kendi bölgelerine girmesine asla izin vermeyeceklerdir.
 
Memalik-i Osmaniye’de ise köpeklere resmi bakış ve onlara dair tanımlama ÅŸu ÅŸekilde yapılmıştı:
 
Bunlar, ekmek yedikleri kapıyı bilirler, o kapılardan sabahlara kadar ayrılmazlar.
 
BeÅŸi onu bir yere gelerek zukakları beklerler. Ahâli-i mahalle uyur iken onlar bekçilik ederler.
 
Yabancı gördüÄŸü eÅŸhası bî-huzûr eder. Bir zukağın hey’et-i mecmua-ı kilâbı sair zukak köpekleriyle birleÅŸmez.
 
Bir mahallede bulunanlar miyanele rinde dostluk tutarlar, birbirlerine muavenet ederler.
 
Lâkin hududlarını tecâvüz etmek isteyen sair mahalle köpekleriyle mudarebeye giriÅŸürler.
 
Mahallenin bekçileri olan bu köpekler, mahalle halkının kapı önlerine dökülen sofra kırıntıları ve sair ecsam-ı uzviye-i müteaffineyi tathir ederek kısmen belediye vezaifine muavenet etmiÅŸ olur.
 
KöpeÄŸe olan saygı yerini tiksintiye bırakıyor
 
Sultan Abdülhamid’in hayvanlara karşı özel bir ilgisi vardı. Bilhassa köpeklere karşı içinde büyük bir sevgi ve merhamet barındırıyordu.
 
Polis teÅŸkilatına katılmak üzere yurt dışından köpek istediÄŸi gibi dünyanın birçok noktasından kendisine farklı hayvan türleri hediye olarak gönderiliyordu.
 
Bu hayvanların içinde köpek, aslan, deve ve zebra gibi hayvanlar bulunuyordu. 
 
Sultan Abdülhamid'in döneminde Yıldız Sarayı'nın bahçesine dünyanın farklı yerlerinden getirilen hayvanlar ile minik bir hayvanat bahçesi oluÅŸturulmuÅŸtu 
 
Sultan Abdülhamid zekalarına hayran olduÄŸu köpeklerle özellikle alakadar oluyordu ve bunun için sokak köpeklerinin rehabilitasyonu amacıyla geliÅŸtirilen projelerle yakından ilgileniyordu.
 
Hatta sokak köpeklerinin toplatılması gereken durumlarda daha insancıl muamele gösterilmesi amacıyla bir Fransız ÅŸirketi ile görüÅŸülmüÅŸtü.
 
Sultan Abdülhamid toplatılma ÅŸeklini beÄŸendiÄŸi bu ÅŸirketle görüÅŸmelerin sürdürülmesi emrini vermiÅŸti.
 
Ä°kinci MeÅŸrutiyet’in ilanı ile beraber Sultan Abdülhamid ülke idaresindeki gücünü büyük oranda kaybetmiÅŸti. Sultan henüz tahtta olmasına raÄŸmen ülkede güç hegemonyası el deÄŸiÅŸtirmiÅŸti.
 
Ä°ttihat ve Terakki hareketi ülke idaresinde Sultan Abdülhamid’in uygulamalarını çok sert bir biçimde eleÅŸtirirken, Ä°stanbul’daki serseri köpeklerin bu denli rahat hareket etmesi ve vatandaÅŸları rahatsız etmesinin en büyük müsebbibi olarak da Sultan Abdülhamid’i iÅŸaret ediyordu.
 
Ä°stanbul Åžehremini Suphi Bey (Belediye BaÅŸkanı), köpeklerin toplatılarak bugün Sivri Ada olarak bilinen ama halk arasında Hayırsız Ada ismi verilmiÅŸ bölgeye gönderilmesini emretti.
 
FotoÄŸraf: Haytap
 
Sultan Abdülhamid zekalarına hayran olduÄŸu köpeklerle özellikle alakadar oluyordu ve bunun için sokak köpeklerinin rehabilitasyonu amacıyla geliÅŸtirilen projelerle yakından ilgileniyordu.
 
Hatta sokak köpeklerinin toplatılması gereken durumlarda daha insancıl muamele gösterilmesi amacıyla bir Fransız ÅŸirketi ile görüÅŸülmüÅŸtü.
 
Sultan Abdülhamid toplatılma ÅŸeklini beÄŸendiÄŸi bu ÅŸirketle görüÅŸmelerin sürdürülmesi emrini vermiÅŸti.
 
Ä°kinci MeÅŸrutiyet’in ilanı ile beraber Sultan Abdülhamid ülke idaresindeki gücünü büyük oranda kaybetmiÅŸti. Sultan henüz tahtta olmasına raÄŸmen ülkede güç hegemonyası el deÄŸiÅŸtirmiÅŸti.
 
Ä°ttihat ve Terakki hareketi ülke idaresinde Sultan Abdülhamid’in uygulamalarını çok sert bir biçimde eleÅŸtirirken, Ä°stanbul’daki serseri köpeklerin bu denli rahat hareket etmesi ve vatandaÅŸları rahatsız etmesinin en büyük müsebbibi olarak da Sultan Abdülhamid’i iÅŸaret ediyordu.
 
Ä°stanbul Åžehremini Suphi Bey (Belediye BaÅŸkanı), köpeklerin toplatılarak bugün Sivri Ada olarak bilinen ama halk arasında Hayırsız Ada ismi verilmiÅŸ bölgeye gönderilmesini emretti.
 
Bu uygulama daha önce Sultan Ä°kinci Mahmut döneminde de uygulanmış; fakat Ä°stanbul halkı köpeklerin feryadına dayanamayarak sarayın kapısına dayanmıştı.
 
Bu zulmün büyük bir felaket getireceÄŸine inanan halk Sultan Mahmut’tan izin alarak adada saÄŸ kalan köpekleri kurtarmaya koÅŸmuÅŸtu.
 
Beklenen felaket çok kısa bir süre sonra gelmiÅŸ önce Kavalalı Mehmet Ali PaÅŸa sonra da Çarlık Rusya, Osmanlı Devleti’ne bir daha düzeltemeyeceÄŸi zararlar vermiÅŸti.
 
FotoÄŸraf: Haytap
 
1910 yılında ise Sivri Ada’ya gönderilen köpeklerden hiçbiri bir daha geri dönmedi bu barbarca gerçekleÅŸen sürgünden sonra, evvela Balkan SavaÅŸları sonrasında da Cihan Harbi’nde yaÅŸanan felaketleri Sivri Ada’daki lanete baÄŸlayan halk, adaya Hayırsız Ada ismini vermiÅŸti.
 
Hayırsız Ada’nın ne modernite ne de Ä°slamiyetle açıklanabilecek bir tarafı yoktu.
 
FotoÄŸraf: Haytap
 
Kuran-ı Kerim’de hayvanlar için ÅŸu ifadeler kullanılır:
 
Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuÅŸ yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın.
 
(Enam Suresi 6/38)
 
Yine Ä°slam peygamberi Hazreti Muhammed’ten nakledilen bir hadis ÅŸöyledir:
 
Bir hayat kadını, kuyunun yanı başında susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeÄŸe rastgelir.
 
Ayakkabısını çıkarır, baÅŸörtüsünün ucuna baÄŸlayarak kuyuya sarkıtır ve köpek için kuyudan su çeker.
 
Allah bu nedenle kadının günahlarını affeder.
 
-Müslim, Tövbe 155, (2245)-
 
Osmanlı’da sahipsiz merkebe nafaka baÄŸlanırdı
 
Osmanlı’da hayvanlar meziyetlerine göre çeÅŸitli muameleler görürdü.
 
Güvenlikten sorumlu olan köpekler hürriyetle mükafatlandırılır ve artık yemekler verilirdi.
 
Ticari deÄŸeri olan at, deve, inek, koyun gibi hayvanlar yasalarla korunurdu.
 
Sevimli görülen kedi, maymun gibi hayvanlara ise evin kapıları sonuna kadar açılırdı.
 
Bunların içinde en ilginç kanunlardan birisi ise, sahibini kaybetmiÅŸ merkeplerin yasalarla koruma altına alınıp bakımının üstlenilmesiydi.
 
EÄŸer ki eÅŸeÄŸin sahibi üç ay boyunca ortaya çıkmazsa merkep devlet hazinesine devredilirdi.
 
Fakat o süre zarfında eÅŸeÄŸe nafaka baÄŸlanırdı ve hiçbir iÅŸ yaptırılmazdı:
 
Sebeb-i tahrir-i sicil oldur ki
 
Satılmış nam katırcının karye-i Pendik’te olan merkebi için yevmi bir buçuk akça nafaka takdir olunup karye-i mezbure amili talebiyle sicill olundu ÅŸuhudülhal: mezkurun
 
(Üsküdar Mahkemesi, 9, Hüküm: 463, s. 211) 
 
Nafaka kadı’nın izni ve denetiminde yapılıyordu:
 
Vech-i tezkiretü’l-huruf budur ki
 
Bükücülerden sabıkan Nerdübanluda eminde evsat ve boz merkebi emanet koyup gittikten müddet-i medid geçip gelmediÄŸi ecilden izn-i kadı ile yevmi nafakası için birer akçe takdir olundu hıfzı içün muayyenden maada sebt-i sicil olundu fi 19 Zilkade sene selasin ve tisamie ÅŸuhudü’l-hal: Seydi Dede b. Ä°skender, DurmuÅŸ b. Ahmed, Hüseyin b. Hayrullah
 
(Üsküdar Mahkemesi 5, Hüküm: 686)
 
Evin sevimli hayvanı maymunları neden idam ettik?
 
Yavuz Sultan Selim döneminden baÅŸlayarak Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’da stratejik bölgeleri ele geçirmesi yalnızca askeri ve siyasi kazanımlar saÄŸlamadı.
 
Aynı zamanda bölgeden çeÅŸitli yiyecekler, Afrika kahveleri ve maymunlar Ä°stanbul sokaklarını kısa sürede doldurup taşırdı.
 
Bunların arasında özellikle küçük ve sevimli maymun türleri Ä°stanbul halkının büyük ilgisini topladı.
 
Kısa sürede at ve cariye pazarlarının yanına maymun pazarları da kurulmaya baÅŸlandı.
 
Artık Ä°stanbul’da çoÄŸu evde bir evcil maymunun bulunması Ä°stanbul halkı arasında yaygın bir eÄŸilime dönüÅŸmüÅŸtü. 
 
Sonraları Kazaskerlik de yapacak olan Abdülkerim Efendi'nin, Müslüman erkeklerin, eÅŸleri evlerde bulunan bu hayvanlarla 'cimâ’ yaptığı iddiası, Ä°stanbul halkının bu hayvanlardan nefret etmesine sebep oldu.
 
Müslüman ahali büyük bir öfkeyle ele geçirdiÄŸi her maymunu aÄŸaçlarda asarak idam etti. 
 
 
Halk sonraları bu katliamdan üzüntü duyup hayırsız bir iÅŸ olduÄŸunu dile getirmiÅŸse de Ä°stanbul sokaklarında minik maymun sesleri kesilmiÅŸti.
 
Hayvan hakları ve kanunlar
 
Toplumda yanlış bilinenin aksine hayvan hakları, hayvanlar ve insanlar arasında eşitliği savunmamaktadır.
 
Hayvan hakları insan karşısında diğer canlıların da birtakım haklara sahip olması gerektiğini savunur.
 
Türkiye’de hayvan hakları konusunda en bilinen yasa 5199 no'lu yerel yönetimler yasasıdır. 
 
Bu yasa belediye veterinerlerine hayvanları yerinden alma hakkı verse de tedavi veya ehlileÅŸtirme süreci bittikten sonra bu hayvanları tekrar bölgesine getirmesini ister.
 
Oysa belediyeler bir inÅŸaat süreci ya da hayvan sayısının artması durumunda bu yasadan doÄŸan hakkı kullanarak sokak hayvanlarını toplayıp çoÄŸunlukla bir daha bölgelerine geri getirmiyor.
 
Bu hayvanlar ya alışık olmadıkları bir bölgeye götürüp ölüme terk ediliyor ya da barınaklarda tecrit edilerek kaderine terk ediliyor.
 
Bilhassa inÅŸaat süreçleri bu kıyımların en yoÄŸun olduÄŸu dönemlerdir.
 
Sözgelimi Sulukule’nin kentsel dönüÅŸümü sürecinde yaÅŸadığı bölgeden edilen sokak köpeklerinin hiçbiri bir daha doÄŸal bölgesine geri dönememiÅŸti. 
 
Meclisin son dönemde yaÅŸanan hayvan istismarlarına karşı harekete geçmesi sevindirici bir durumsa da -tekil olayların dışında- yaÅŸanan kitlesel ve kanuni müdahaleler köpeksiz ve kedisiz ilçelerin meydana gelmesine neden olmuÅŸ durumda.
 
Bu canlılar ÅŸehrin mimarisi tasarlanırken dikkate alınmadığı gibi varlıkları ciddi bir rahatsızlık sebebi olarak görülmekte.
 
 
Feridun Attar hayvanlarla olan ilişki hakkında şu hikayeyi nakleder:
 
Günlerden bir gün ÅŸeyhin biri Allah’tan bir misafir diler. Ä°çinden der ki:
 
‘Ey Rabbü’l-Âlemîn, yarın sabah Sen’den bana bir misafir gelsin.’
 
Ertesi gün misafiri için hazırlık yapar. Etrafına bakınır durur, yoldan sefil bir köpeÄŸin geldiÄŸini fark eder.
 
KöpeÄŸi def eder, kalbi hâlâ beklediÄŸi misafirin heyecanıyla atmaktadır.
 
Bütün ümitlerine raÄŸmen kimse gelmez. Sonunda tedirgin ev sahibi uykuya dalar. Allah ona rüyasında görünerek ‘Ey ÅŸaÅŸkın kulum’ der;
 
‘Sana Kendim’den bir köpek gönderdim ki onu misafir edesin, ama sen onu başından savdın, aç ve kırgın bir halde yanından ayrıldı.’
 
Bunun üzeri ne adam ÅŸaÅŸkın, telâÅŸlı ve aÄŸlayarak uyanır. SaÄŸa sola koÅŸturur, sonunda köpeÄŸi bir köÅŸede bulur.
 
Yanına gider, gözyaÅŸları içinde af dileyerek her ÅŸeyi açıklar.
 
Ey tarikat ehli’ der köpek;
 
‘Bir misafir diledin, ama önce Allah’tan ferâset dilemeliydin. EÄŸer sana Allah’tan bir misafir gelmesini istiyorsan, önce ferâset sahibi olmalısın.
 
Allah sana zerre kadar ferâset bahÅŸederse, bu senin için yüz bin yıla bedel olacaktır.
 
EÄŸer ferâset sahibi deÄŸilsen Allah’tan bunu dile, çünkü o olmadan tarikat yolunda ilerleyemezsin.’
 
 
________________________________________________________________________
 
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / The Independent Türkçe
 
 
 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.