Sosyal Medya

Müslümanların geri kalmasında İslam Hukuku rol oynamış mıdır?

Dini, bir pranga olarak gören yorumlar, iktisattaki ahlaki yönü ihmal eden yaklaşımlardır. Burada temel ayrım, bir Müslümanın eşyaya, mülke bir kapitalist gibi bakamaması, Müslümanın mülkiyet tasavvurunun kapitalistinkinden farklı olmasıdır.



Günümüzde inkâr edilemez ÅŸöyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız: Ä°slam dünyası, ekonomik anlamda Batı karşısında oldukça geridedir. Reel olarak istatistiklere bakıldığında bu çok açık bir ÅŸekilde görülmektedir. Bunu fark etmemek, sorunun isabetli tespitini güçleÅŸtirmektedir. Bununla paralel olarak insan hakları, teknoloji, bilim vs. konularda da benzer durumlar söz konusudur. Teorik olarak farkında olunması gereken ÅŸeyler arasında ise modern dünya ile birlikte kavramlarımızın mefhumlarının kaybolması, müesseselerimizin karşılıksız kalması ve sonuç itibariyle tarihe karşı büyük bir güven bunalımı yaÅŸanmasıdır. Bu yazıda ekonomik geri kalış üzerine bazı iddialar deÄŸerlendirilecektir. Dolayısıyla konu bir açıdan Ä°slam iktisadıyla iliÅŸkili olup, daha temelde hukuk-iktisat iliÅŸkisi baÄŸlamında tartışabilir. Bu sütun, meseleleri kısaca izaha, hatta sadece deÄŸinmeye imkân verdiÄŸi için, yazının bazı genellemeler, retorikler ve hatabi kıyaslar içermesi muhtemeldir.

BaÅŸlıkta zikredilen konulardan ilki Ä°slam hukuku yani orijinal adıyla fıkıhtır. Bu konuda ön kabul olarak farkında olunması gereken ÅŸey, müesseseleri, temsilcileri ve metinleri ile tarih sahnesinden çekilmiÅŸ bir hukuk adına konuÅŸuyor olduÄŸumuzdur. Åžu anki durumla, tarihte olmuÅŸ bitmiÅŸ ÅŸeyleri mukayese ederken anakronizme düÅŸme ihtimali son derece yüksektir. BaÅŸlıkta yer alan ikinci konu ise geri kalmışlık, azgeliÅŸmiÅŸlik meselesidir. Bu tür mukayeseler itibari ve spekülatif yönü bulunmakla birlikte ekonomi gibi bazı alanlarda istatistiklere dayalı olarak bir ölçüm sunduÄŸu da inkar edilemez. Åžimdilik bu yazıda reel durum göz önüne alınarak doÄŸu-batı, ileri-geri, az geliÅŸmiÅŸ-çok geliÅŸmiÅŸ vb. dikotomileri ön doÄŸru olarak kabul edilmiÅŸ varsayacağız. Bununla birlikte ÅŸunu da ifade etmek gerekir ki hâlihazırdaki, güçlü ve üstün olan tarafta konuÅŸmak ve yorum yapmak çok avantajlı görünebilir. ÖrneÄŸin rayiç olan kapitalizmi esas alıp, buna ayak uyduramadığı gerekçesiyle doÄŸu sermayelerini eleÅŸtirmek, Batılıları DoÄŸu'nun uygarlaÅŸtırıcıları ve terbiye edicileri olarak sunmak meseleye avantajlı yerden bakmaktır. Avrupa merkezci, modernleÅŸmeci, tek kutuplu dünya perspektifinden meselelere bakmak da, savunmacı yaklaşım olarak nitelenen zayıf tarafın görüÅŸünden farklı deÄŸildir. Öyleyse burada daha üst bir ilke üzerinden meselenin tartışılması gerekir.

Reeli, hâlihazırı, eldekini son çare olarak görmek, bir anlamda iddiadan vazgeçmek demektir. ÖrneÄŸin ekonomik alanda tek çareyi "kapitalist sisteme ayak uydurmak"ta aramak böyle bir ÅŸeydir. Bununla birlikte reel durumu ciddiye almamak pervanelere yürüyen DonkiÅŸotların durumu gibi olur. Reel durum, inanç, ahlak ve medeniyet tasavvurumuza uygun olmadığı halde, baskınlığı sebebiyle onu son nokta görüp ideali feda etmek doÄŸru bir yaklaşım olmasa gerektir. Burada içeriÄŸi ile ilgili tartışmaları bir kenara bırakarak merhum Necmettin Erbakan'ın "Adil Düzen" iddia ve ideali hatırlanabilir.

Bir diÄŸer mesele ise ÅŸudur: Ä°slam iktisadı çalışmaları, miadını doldurmuÅŸ iktisadi kurumları geri getirme çabası mıdır? Kurumsal açıdan basit yapılardan kompleks yapılara geçiÅŸte Ä°slam dünyasında bir gecikme yaÅŸandığı doÄŸrudur. Ancak dünyada kapital siteme karşı Ä°slam bankacılığı ve mudarebe vb. farklı sistemleriyle alternatif tek iddia Ä°slam iktisadı gibi durmaktadır. Küresel sermayede payı henüz %1'e ulaÅŸmamış olsa da idealine doÄŸru yol alması bakımından ümit vericidir. Ayrıca kapital sistemin büyüklüÄŸü, onun ideal ve mükemmel bir sistem olduÄŸu anlamına da gelmemektedir. Bu konuda dünya ekonomisinin onyıllar civarında yaÅŸadığı krizler görmezlikten gelinemez. Tarihteki kurumsal yapılardan iÅŸlevleri devam edenlerin update edilmesi mümkün olduÄŸu gibi, Ä°slam hukuku yeni adil iktisadi kurumsal yapılara muhalif deÄŸildir. Burada temel kriz kredi ve faiz meselesidir.

Bir diÄŸer problem ise "Ä°slami olan nedir?" sorusuna nasıl cevap verileceÄŸidir. Tarihi süreçte Ä°slam hukukunun Ä°slam'ın özünden saptığı teziyle, öze yani naslara dönme çaÄŸrısıyla sorunlar çözülebilir mi? Tarihi süreçte Ä°slam dünyasında kurulan kurumsal yapıları inkâr edip, bir anlamda tarihi süreçteki iktisadi kurumları Ä°slam'dan sapma ya da Ä°slam'ın özünden ayrı ama ona iliÅŸkin Müslüman çözümler olarak görmek çare midir? Bu düÅŸünce Müslümanları ÅŸöyle yanıltıcı bir söyleme götürmüÅŸtür: "Aslında Ä°slam ticareti teÅŸvik eder; kapitale karşı deÄŸildir; vb…" Bu tarz yaklaşımlar kendi tarihinden korkma ve ÅŸüphelenmeyi içermenin yanında aynı zamanda bir anakronizm doÄŸurmaktadır.

Dini, bir pranga olarak gören yorumlar, iktisattaki ahlaki yönü ihmal eden yaklaşımlardır. Burada temel ayrım, bir Müslümanın eÅŸyaya, mülke bir kapitalist gibi bakamaması, Müslümanın mülkiyet tasavvurunun kapitalistinkinden farklı olmasıdır. Ayrıca kapitalist sermaye karşısından Ä°slam'ın son temsilcisi Osmanlı'nın kuruluÅŸ ilkeleri de acımasız kapitalist düÅŸünceye geçiÅŸe aykırıydı. Bu tıpkı ÅŸuna benzemektedir: Son Mısır Memlük sultanı Tomanbay (ö. 923/1517), Mısır'ın Osmanlılar tarafından alınmasının ardından yakalanıp Yavuz Sultan Selim'in huzuruna getirilmiÅŸti. Yavuz onu bir hükümdar gibi karşıladı. Bu esnada Tomanbay'ın oldukça sinirli ve gururlu ÅŸekilde Yavuz'a karşılık verdiÄŸi ve Osmanlı ordusunu insanlara karşı ateÅŸli silah kullanmak suretiyle sünneti terk etmekle suçladığı söylenir. Hatta kendileri böyle bir yöntemi kullanmayı sünnet bakımından meÅŸru görselerdi, Osmanlının asla onları yenemeyeceÄŸini söylediÄŸi rivayet edilir. Buradaki temel mesele, memlüklerin ateÅŸli silahları savaÅŸta insana karşı kullanmak ÅŸöyle dursun, avda hayvanlara karşı kullanmayı bile sünnete aykırı sayma ilkeleridir. Yani bir anlamda memlükler, kuruluÅŸ ilkelerine muhalefet etmek, kendilerini inkâr anlamına geleceÄŸi için, bu yöntemi kullanmayarak çağın geliÅŸimi karşısında geri kalmış ve Osmanlı'nın batılılarla savaşırken öÄŸrendiÄŸi yeni savaÅŸ taktikleri karşısında kaybetmiÅŸti. Elbette bu kaybediÅŸ, onurlu bir kaybediÅŸ olmuÅŸtur.

Ridaniye Savaşı'nda Mumlukluları yenen Yavuz, Mısır'a girerken

Ä°ÅŸte tıpkı bunun gibi, bu olaydan yaklaşık 400 yıl sonra Osmanlılar, kuruluÅŸ ilkelerine karşı bir iktisadi yöntem olan özel mülkiyetin kuÅŸatıcı bir ÅŸekilde ortaya çıkması ve kendi tebaası arasında acımasız ve ezici rekabet düÅŸüncesini savunan kapitalist düÅŸünceyi benimseyememeleri sebebiyle yeni durumun gerisinde kalmışlardır. Çünkü böyle bir sistemi kabul etmek, Osmanlı için kendini inkâr etmek anlamına gelecekti. Osmanlı iktisat düÅŸüncesi devlet merkezli ve tebaanın maslahatını koruma temel ilkesine baÄŸlı olup, tebaayı birbirine kırdırma tarzında bir ekonomik düzene geçemezdi. Burada kapital sermayenin hegemonyasını kurarken, düÅŸman gördüÄŸü devlet ve milletler bir yana, kendi milletlerindeki sömürdükleri ve yok ettikleri hayatların sayısı hiç de azımsanmayacak derecededir.

Burada deÄŸerli bilim adamı Mehmet Genç'in anlattığı trajikomik bir fıkrayı dile getirebiliriz: Bir otoyolda 180 km. hız tahdidi var. Kuralları ihlal edenlere yetiÅŸip onları yakalamak üzere 200 km. hızla gidebilen motosikletli görevliler koymuÅŸlar. Onlara göre bir araç en fazla bu hızla gidebilmektedir. Bir gün bunların yanında 350 km ile gidebilen bir gencin kullandığı bir araç geçmiÅŸ. Motosikletli görevli hemen peÅŸinden takip edip, saÄŸa çekip inmesini söylemiÅŸ. Bu esna da o kiÅŸi turbo motora geçerek fiÅŸek gibi ileri atılınca, görevli bir zaman sonra gözlerini hastanede açmış. N'oldu? diye sormuÅŸlar. O da 180 km. hızla giderken birden durdum ve ben motosikletten indim, demiÅŸ. Kıssadan hisse, Osmanlı aslında ekonomik anlamda durmuÅŸ deÄŸildi; ancak Batı'da öyle bir ÅŸey oldu ki baÅŸ döndürücü bir hızla ilerleyen bir ekonomik yapı ortaya çıktı ve Osmanlı buna ayak uyduramadı. 

Hiç kuÅŸkusuz Ä°slam dünyasının geri kalmasını sadece sömürgecilik ile açıklamak ne kadar eksik bir bakış ise sömürgeciliÄŸin baÅŸta Ä°slam dünyası olmak üzere tüm doÄŸuyu, Afrika'yı, hatta eski Amerika kıtasını sömürmesini görmezden gelmek de oldukça tarafgir bir deÄŸerlendirmedir.

Bütün bunlarla birlikte reel durumu göz önüne aldığımızda OrtadoÄŸu'nun, teknoloji ve örgütsel kapasite bakımından geri kaldığını, seri üretim açısından teknik donanımdan yoksun olduÄŸunu kabul etmek gerekir. Ayrıca klasik devlet ve toplum düzenindeki kamusal alana dayalı ekonomik yapının, modern dönemde deÄŸiÅŸtiÄŸinin ve özel ekonomik faaliyete dönüÅŸtüÄŸünün de farkında olmak gerekir. Bu baÄŸlamda Osmanlı ekonomisinin uzun tarih aralığındaki baÅŸarısını kamu/devlet merkezli ekonomik yapıya dayalı olarak gerçekleÅŸmiÅŸ olduÄŸunu da gözden kaçırmamak gerekir. Kapital sermayenin devlet/kamu'dan bağımsız geliÅŸtiÄŸi iddiası da tartışmalıdır. Küresel sermayenin oluÅŸumunun arkasındaki Ä°ngiliz-Yahudi sermayesi, siyasi baÄŸlamdan ayrı düÅŸünülemez.

 

 

[Bu yazı ÅŸu kitabı kendine eleÅŸtirel muhatap olarak almıştır: Timur Kuran, Yollar Ayrılırken – OrtadoÄŸu'nun Geri Kalma Sürecinde Ä°slam Hukukunun Rolü, çev. Nurettin Elhüseyni, Ä°stanbul: Yapı Kredi yayınları, 2018]. 

Müellif: Doç. Dr. Murat ÅžimÅŸek / Fikriyat.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.