Sosyal Medya

İsmail Kılıçarslan: Orta Sınıf Ayaklanmalarının Olası Sonucu

Şili, Bolivya, Hon Kong, Lübnan, Fransa, İran… Sokaklar kaynıyor. Hem de ne kaynama. O ya da bu oranda birbirine benzeyen bu kaynamaların en belirgin ortak noktası ne diye sorsanız bana, duraksamadan “orta sınıfın feleğe n’alet etmesi” cevabını veririm.



Bu önemli, hem de çok önemli.
 
Görünen o ki bütün planlamasını “şirketlerin zenginliği, orta sınıfın refahı, devletin küçülmesi” üçgeninde kurmuş neo liberalizm sefil bir “göstermelik son”a doğru yaklaşıyor. Şirketler zenginleşmeye devam ediyor, orada sıkıntı yok. Devletler zayıflamıyor, güvenlik politikaları ve “muhayyel düşman” teorisiyle kendilerini berkitme çabasındalar, orada sıkıntı var. Orta sınıfın refahı ise yerlerde sürünmeye başladı, orada da sıkıntının büyüğü var.
 
Peki, “göstermelik son” dediğim nedir?
 
Hadi örneği çok karmaşık olan Bolivya’dan ya da Hong Kong’tan değil, daha da karmaşık olan İran’dan vereyim. İki şey oluyor İran’da. Birincisi, mevcut devrim rejiminin “yönetmeyi sürdüremeyeceği”ne dair yaygın bir kanaat gelişiyor. İkincisi İran’ın yerleşik orta sınıfı “daha iyi bir hayat mümkün” türküsünü çığırıyor. İki slogan büyük önem arz ediyor bence İran’da. Birincisi “ne Gazze ne Lübnan, illa İran illa İran” sloganı. İkincisi ise “vallaha biz Şahı özledik” sloganı.
 
“Göstermelik son” tam da burada giriyor işte devreye. Orta sınıf, asıl kızgınlığının nedeninin tüm dünyada tükenen neo liberalizm olduğunu hesaba katmıyor ve bir bakıma güya “daha müreffeh bir hayat” isteği ile neo liberalizmi tahkim ediyor. İşin acıklı tarafı bu işte: Neredeyse tüm dünyada orta sınıfların tam da bu hatayla gerçek suçluyu ıskalaması, hatta onu güçlendirmesi…
 
Yine İran’dan devam edelim. İran’ın belli oranda sübvansiyona, belli oranda devlet gücüne, belli oranda da özel sektöre dayalı karma ekonomisini yıkınca kazanacak taraf asla İran halkı olmayacak, hele yerleşik İran orta sınıfı hiç olmayacak. Daha çok kapitalizmi özgürlük sayan yeni isyan dili İran halkına en azından bir 30 yıl daha kaybettirecek. Ve evet, bundan önceki 30 yılı tüm dünyaya “İslam devrimi” olarak sunulan Pers modernleşmesi, ondan önceki 50 yılı da saçma sapan şahlık dönemi kaybettirmişti.
 
Hadi şunun adını açıkça koyalım. Prekaryalaşmaktan ölümüne korkan orta sınıflar tüm dünyada aslında sadece neo liberalizmi tahkim etmeye yarayan kullanışlı aparatlara dönüşmüş durumdalar. Birazcık gaz ve birazcık yönlendirme kendi yaşam standartlarını kaybetmeye duyulan yoğun endişeyle birleşince orta sınıf “yıkıcı güç” haline geliyor, getiriliyor dünyada. Tuhaf olanı şu ki, mevcut neo liberalizmi yıkıp yeniden inşa etmekten başka bir şeye yaramıyor bu yıkıcılık. Bolivya’da, İran’da, Lübnan’da tam bu olacak; hepimiz göreceğiz. Mısır’da, Brezilya’da tam bu oldu, hepimiz de gördük çünkü.
 
“Tam bu olmadı, tam bu olmaz” derseniz size hak veririm. Bir gazete yazısının sınırları içerisinde yapılan genellemeler bunlar en nihayet. Meseleye dikkat çekmek adına altı çizilen satırlar. Yoksa mesela Mısır’ın durumu ile Hon Kong’un durumu elbette aynı değil. Her ülkenin kendine mahsus şartları var. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki şartlar ve gelişim nasıl olursa olsun “orta sınıf ayaklanmalarının” olası sonucu değişmez. Kartlar yeniden dağıtılır gibi yapılarak kasanın kazanması temin edilir.
 
“Ne öneriyorsun?” derseniz önerim basittir ama hoşunuza gitmeyecek biliyorum. Liberalizmle ve dünyanın egemen güçleriyle çarpık bir ilişkiler ağı yaşayan sol hareketlerin silkinmesi gerekir. Bu bir. Müslümanların yeniden “sosyal adalet üzerinden toplumsallaşması” gerekir. Bu da iki. Kendi toplumunun değerleriyle uzlaşmayı başarabilen sol hareketler ile kendi toplumuna sağlıklı bir toplumsallık önerebilen İslami hareketler “kartları yeniden dağıtır gibi yapıp her seferinde kazanan masa”yı engellemenin yegâne yoludur.
 
Üçüncü günün şafağında neo liberalizm açmazının bize önerdiği kuzeye bakmaksa yapabileceğimiz en vahim hatadır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.