2005 yılında iktidara gelen Bolivya CumhurbaÅŸkanı Evo Morales görevinden istifa etti ve ardından siyasi sığınmacı olarak Meksika’ya gitti. Bolivya 20 Ekim 2019’da yapılan cumhurbaÅŸkanlığı seçimlerinden sonra girdiÄŸi türbülanstan çıkamadı. Seçim sürecinde oy sayımının durdurulması, ardından artan siyasal protestolar ve gösteriler derken, en sonunda Amerikan Devletler Örgütü’nün seçimlerde ciddi ihlaller yapıldığı yönündeki raporu, iÅŸleri daha da karıştırdı. Askeriyenin artan protestolara karşı koymayacağını ilan etmesinden sonra, Morales ülke içindeki en büyük desteÄŸini kaybetmiÅŸ oldu. Bazılarınca bir askeri darbe, bazılarınca ise halk eylemlerinin bir sonucu olarak adlandırılan bu durumu nasıl okumak gerekir? Bolivya nereye gidiyor?
Ä°lk olarak ÅŸunu belirtmek gerekir ki bu yaÅŸananlar bir yönüyle 28 Åžubat süreci benzeri bir tür postmodern darbe gibi görünse de, baÅŸka açılardan bakıldığı zaman bir darbe deÄŸil. Bolivya, Evo Morales döneminde çok büyük ekonomik ilerlemeler saÄŸladı. Fakat bu süreci Morales’in kendisi, 2016 yılında yapılan bir referandumla, cumhurbaÅŸkanın görev süresini uzatma çabalarıyla aslında sona erdirdi. Bolivya 2005-2014 yılları arasında, önceki 35 yılından daha hızlı bir ekonomik büyüme yaÅŸadı ve halk bunu günlük yaÅŸamında hissetti. Ülkedeki fakirlik oranı yüzde 45 oranında azaldı, sosyal harcamalar yüzde 43 civarında arttı. Bunun yanında asgari ücret yaklaşık yüzde 88 civarında artarken uluslararası kuruluÅŸlar “gelir dağılımı adaletsizliÄŸini düÅŸürebilen nadir ülkelerden biri” olarak Bolivya’nın hakkını verdi. Fakat tekrar seçilebilmek için 2016 yılında yaptığı referandumda, halk buna küçük bir farkla onay vermedi. Daha sonra Morales Anayasa Mahkemesi üzerinden bir karar aldırarak tekrar seçilebilmenin önünü açtı; fakat sosyal taban bundan hiç mutlu olmadı.
Askerin zımnen göstericilere karşı koymayacağını söyleyerek Morales’in karşısında durması ve diÄŸer etkenler dikkate alındığında bu bir askeri darbedir. Fakat Bolivya gibi sosyal mobilizasyonun güçlü olduÄŸu bir ülkede, bu tür durumlarda müzakerenin de keskin olduÄŸu düÅŸünülünce, geliÅŸmelerin darbeyi aÅŸan bir boyutu var. Ama iÅŸin özü, Bolivya’daki krizin köklerinin 2016’lara kadar gittiÄŸidir. 2015 yılında Latin Amerika’da sol siyasetin gerilemeye baÅŸlaması süreci Bolivya’nın bölgedeki destekçilerini azaltmış, yine aynı dönemde petrol fiyatlarının düÅŸmesiyle, ekonomik anlamda (aynen diÄŸer bölge ülkelerinde olduÄŸu gibi) iÅŸler eskisi kadar iyi gitmezken, 2016 referandumu iÅŸte tam da bu sürece denk geldiÄŸi için halk tarafından reddedilmiÅŸti. Bolivya’daki siyasal süreç, kıtadaki deÄŸiÅŸimle/dönüÅŸümle paralel olarak, eskisi kadar iyi gitmemeye baÅŸlamıştı.
Ä°kincisi, Bolivya ilginç bir ülke. Nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ı yerel halktan oluÅŸuyor. Denize çıkışı yok ve bu açıdan bir kara ülkesi. Büyük daÄŸları var ve baÅŸkentinde bile rakımının 3 bin 700 metre olmasından dolayı otellerde oksijen tüpünün olması gayet normal. Fakat asıl mesele ÅŸu: Latin Amerika’da yerel halkların dahil olduÄŸu sokak gösterilerini yönetmek gerçekten çok zor. Yakınlarda Ekvador’daki gösterileri Devlet BaÅŸkanı Lenin Moreno ancak halkın isteklerini kabul ederek durdurabildi. Yerel halklar bir istek için örgütlendikleri zaman çok keskinler, müzakereye kapalılar ve karşısındakilerden istediklerini almak için son derece sabırlılar. 2003 yılında yapılan ve ardından Morales’i iktidara getiren gösterilerde de çoÄŸunluÄŸu yerel halk oluÅŸturmuÅŸtu. Åžu an için de (o günlerdeki kadar olmasa da) Morales’in yerel halktan destek aldığı bir gerçek.
Bu açıdan, Bolivya’da son dönemde yaÅŸanan süreç ve ordunun tavrı, 2003 yılında gaz fiyatlarının artması sonrasında yaÅŸanan halk ayaklanmasına benziyor. O dönemde milletvekili olan Evo Morales yürüttüÄŸü etkili liderlikle, ülke çapında yapılan protestolar ve yürüyüÅŸler sayesinde devlet baÅŸkanının istifa etmesini saÄŸlamış ve ardından kendi iktidarının önünü açmıştı. 2003 olayları sürecinde ordu protestoculara karşı durmuÅŸ ve bu süreçte yaklaşık 70 insan hayatını kaybetmiÅŸti. Bolivya ordusunun bugün Morales karşıtı göstericilere karşı durmayacağını söylemesi, kendisini 2003 yılındaki duruma düÅŸürmek istememesinden kaynaklanıyor. O dönemden ders çıkaran ordu, kitlesel protestoların engellenemeyeceÄŸini tecrübeyle öÄŸrenmiÅŸti.
Üçüncüsü, Morales’in hikâyesi tipik bir Latin solu hikayesidir: Ä°lk yıllarında ekonomik ve sosyal politikalar alanında (özellikle de petrol fiyatlarının katkısıyla) son derece baÅŸarılı bir grafik, sonrasında ise hem iktidarda kalmaya devam etmek için anayasal sınırları zorlama hem de ekonomik ve sosyal anlamda artık eskisi gibi iÅŸlerin iyi gitmemesi sebebiyle kendi tabanında eleÅŸtirinin artması. Arjantin’de Krichner, Venezuela’da Hugo Chavez’in ölümü sonrası Nikolas Maduro ve en sonunda Evo Morales’in yaÅŸadığı sürecin özeti bu aslında. Kıtada bu konudaki tek istisna, iki dönem görev süresi bitince muhalefetin anayasayı deÄŸiÅŸtirme teklifine raÄŸmen bunu reddedip görevden ayrılan eski Brezilya devlet baÅŸkanı Lula’dır. Brezilya’daki siyasal gelgitlere ve kendisine yapılan haksızlıklara raÄŸmen, Lula bugün hala Brezilya siyasetinde en kilit lider olmaya devam etmektedir.
Dördüncüsü, unutmamak gerekir ki 1823 Monroe Doktrini'nin ilanından beri Latin Amerika ABD’nin arka bahçesidir. Washington bu bölgedeki etkisini kendisinin doÄŸal hakkı ve alanı olarak görüyor. Fakat sosyal ÅŸartları son derece dinamik olan Latin Amerika’da iÅŸleri kontrol etmek eskisi kadar kolay deÄŸil. ABD SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde bile ancak kıtada darbe üstüne darbe yaparak hakimiyet saÄŸlayabilmiÅŸti. Kıtada yaÅŸanan her türlü geliÅŸmeyi ABD kendi lehine çevirmeye çalışır, bu çerçevede elindeki bütün imkanları kullanır. Bütün çabasına raÄŸmen, Küba ve Venezuela gibi baÅŸarısız olduÄŸu örnekler yanında, Kolombiya gibi baÅŸarılı olduÄŸu ülkeler vardır. Latin Amerika’daki geliÅŸmeleri sadece ABD politikaları üzerinden bir aktif/pasif iliÅŸkisiymiÅŸ gibi okumak, kıtadaki sosyal mobilizasyona, bu uÄŸurda çabalayan ve kıtanın ABD radarı dışında bir haritasını çizmek için uÄŸraÅŸan yüz milyonlarca insanın çabasına saygısızlıktır. Fakat Batı'nın kıtada bulduÄŸu en küçük fırsatı bile çok iyi deÄŸerlendirdiÄŸi ve dolayısıyla yerel siyasetçilerin daha akıllı ve dikkatli olmaları gerektiÄŸi de üzerinde durulması gereken bir realitedir. Dolayısıyla Bolivya’daki yaÅŸananlara bu açıdan da bakmak gerekir.
Sonuç olarak, Evo Morales 2005 yılında Bolivya tarihin son 40 yılında ilk defa ilk turda yüzde 53,7 oy oranıyla seçimi kazanan lider olmuÅŸtu. Kendisini iktidara getiren güçlü sosyal mobilizasyondu; daha düÅŸük de olsa yine bir sosyal mobilizasyon onu iktidardan indirdi. Önümüzdeki dönemde Bolivya’da tekrar seçim olacak. Morales’in aday olup olmayacağı halen net deÄŸil; fakat Morales’i destekleyen güçlü sosyal taban Bolivya siyasetinde güçlü bir ÅŸekilde var olmaya devam edecek.
Müellif: Doç. Dr. Mehmet Özkan ( Türkiye Maarif Vakfı ABD Direktörü ) / Kaynak: Anadolu Ajansı
Henüz yorum yapılmamış.