Sosyal Medya

Ayşe Böhürler: Marazileşen kadınlar ve hissizleşen erkekler

Geçenlerde bir arkadaşım instagramda rastladığı bir balayı fotoğrafını göstererek ‘’tuhaf değil mi’’ diye sordu. Gerçekten tuhaftı!



Bir seccade ortasında özel tasarlanmış namaz giysileriyle oturan genç bir kız; genç kızın bir tarafında hurma diÄŸer tarafında Paris bileti duruyor. Seccadenin dört bir yanı mumlarla çevrelenmiÅŸ. Romantizm ve uhreviyat içeren bu tasarım kilise formunu da cami formunu da çaÄŸrıştırıyor…
 
Resme bakınca bir tarafıyla Ä°slami, diÄŸer taraflarıyla ise karmaşık sembollerle örülü ‘’bir ÅŸey’’ görüyorsunuz. ‘’Bir ÅŸey’’ diyorum, çünkü ne olduÄŸunu tanımlayamıyoruz, arabesk ama tuhaf... Hem de baÅŸtan aÅŸağı tuhaf, tutarsız anlamsız, özetle paçoz… Bu resmin sadece bir reklam olmasını umut ediyorum.
 
Sadece bu da deÄŸil! Sosyal medyada özel anlarını paylaÅŸma hevesi, tüm evlilik törenlerinin görselleÅŸtirmelerine de abartılı sahnelerle yansıyor. Åžatafatlı törenlerle evlenme isteÄŸi evliliÄŸin önüne geçiyor. Yansıyan resimlerdeki sahnelerde paçoz tabii ki. Kimi haremden kimi Hint yahut Arap geleneklerinden, kimi ise filmlerden taklit edilen ritüellerle çıkıyor ortaya. Arada bir de Türk gelenekleri boy gösteriyor. Paylaşılan fotoÄŸraflardaki sahneler beÄŸeni almanın ötesinde taklit ediliyor, tatbik etmeye çalışıyor. ‘’Filancanın kınası, falancanın düÄŸünü ‘’gibi tembihlerle…
 
Elbette düÄŸün ÅŸenlikli bir iÅŸtir ve herkes tercihine göre tören yapabilir. Elbette bu özel anda eÄŸlenmek gençlerin de hakkıdır ama… Sosyal medyadan ya da dizilerden görülüp taklit edilen, kendi gerçekliklerine aykırı, abartılı, ÅŸatafatlı baÅŸlangıçlarla; yıldızlaÅŸarak, yaldızlanarak evliliÄŸe adım atmak doÄŸru mu?
 
Bu ÅŸatafatın ardından gelen gerçek hayat hayal kırıklığı oluÅŸturmuyor mu?
 
Sanki dev bir sahnede günlerce süren bir performans sergileniyor. Tören bitip izleyici dağılınca geriye kalan çoÄŸu zaman hayal kırıklığı olabiliyor. Bu durum yeni deÄŸil elbette. 1931 yılında Åžukufe Nihal de bir yazısında ÅŸunları söylüyor:
 
‘’Evlenmeden önce birbirlerinin en zarif veçhelerini gören gençler, yaldızlardan silkinerek hakiki ÅŸahsiyetlerine bürününce birisi yahut her ikisi de yanıldıklarını anlıyorlar…’’
 
‘’Medeniyet Ä°lerledikçe Ä°zdivaç Azalıyor Mu? ‘’
 
Nihayet dergisi bu ay ki sayısında ‘’Evlenmeyi Erteliyoruz çünkü…’’ baÅŸlığıyla bir dosya hazırlamış. Yukarıda yaptığım alıntıda derginin yazarlarından Beyza Karakaya’nın ‘’Bir Cumhuriyet Meselesi olarak … ’ isimli yazısından. Yazıyı okurken yıllar mı karıştı acaba diye tarihlere bakıp bakıp durdum. Ama karışmamışJ
 
Åžukufe Nihal 1931’de bir baÅŸka yazısında diyor ki;
 
‘’Kadınlar çok inceldi. Adeta marazileÅŸti, erkekler ise gittikçe hissizleÅŸiyor…’’ Bu tesbit de bugüne ne kadar uyuyor. Åžukufe Nihal o dönemde de ÅŸikayet edilen ‘’izdivaçların azalmasının’’en önemli sebebi olarak iktisadi sorunları görüyor.. Bugün kendi başının çaresine bakamayan erkek bir de karısının çocuÄŸunun geçinmesini boynuna almak için elbette düÅŸünmek zorundadır. Sonra muhtelif sebeplerden aile samimiyeti aile cazibesi azalmıştır. Eskiden erkeÄŸin eÄŸleneceÄŸi sığınacağı yegane yer yuvası idi. Åžimdi yuvanın haricinde ki cazibe öyle kuvvetli ki gençler temiz bir köÅŸe aramak, bütün bir ömürde tek bir kadına baÄŸlanmak ihtiyacından müstaÄŸni kalıyorlar…’’ gerçekten bir iki kelime deÄŸiÅŸse tıpkı bugünü anlatıyor diyebiliriz. Dönemin erkek yazarları da bu konuyu dert edinmiÅŸ. ‘’Medeniyet ilerledikçe izdivaç azalıyor’’ sorusu her dönem gündemde olacaÄŸa benziyor.
 
AÅžKI BEKLEMEK
 
Nihayet’de Åžahika Gökmen ve Anıl Eralp isimli iki akademisyenin istatistikler üzerinden ilk evlenme yaşını yükselten faktörleri araÅŸtıran yazısı da dikkatimi çekti. 25 YaÅŸ ve üzerini geç evlenme yaşı kabul eden araÅŸtırma bulgularına göre bizim sebeplerimiz batı toplumlarında öne sürülen argümanlarla örtüÅŸüyor. Ä°lk evlilik yaşını etkileyen faktörler arasında cinsiyet, eÄŸitim, iÅŸ durumu, yerleÅŸim yeri gibi kriterlerin yanında ‘’ aÅŸkı beklemek’’ de yer alıyor. Sosyal bilimcilerin dikkatlerine sunulur…
 
NÄ°YE EVLENEYÄ°M KÄ° KAFAYI MI YEDÄ°M…
 
Çok daha önce yazdığım ‘’Din yorgunluÄŸu ‘’ isimli yazıda sosyal hizmetler ve gençler üzerine çalışan Ä°stanbul Üniversitesi’nden Ömer Miraç Yaman’ın yorumlarından bahsetmiÅŸtim. Ömer Miraç Yaman’ın gençlerin ve dindarların evliliÄŸe bakışları üzerine tespitleri de dikkat çekiciydi.
 
Ömer Miraç Yaman, gençleri gerçek hayatı tanımadıklarını, hayatın pratiklerinden uzak oldukları için de beklentilerinin yüksek olduÄŸunu söylüyor. DiÄŸer taraftan evliliklerde ‘’önce zahmet sonra rahmet’’ anlayışının kaybolduÄŸunu söylüyor. Dindar kesim için yaptığı deÄŸerlendirmeler de ayrıca zihniyet deÄŸiÅŸimini göstermesi açısından önemli…
 
‘’Dindarlar için artık evliliÄŸin bir çile çekme bir zahmet ama bununla birlikte bir rahmet bir bereket olacağı’’ fikri aşındı. Allah’ın evliliklerimiz üzerinde söz sahibi olduÄŸu noktasında gönüllerimizde yer kalmadı. Dizilerdeki hayat hayatımıza gidi. EvliliÄŸe hem Allah‘ın kurduÄŸu dertli bir süreç olarak bakmıyor, hem de hayatının Hawai’de balayı yapma kıvamında geçmesini istiyor ’’…
 
Asıl çarpıcı olan ise mütedeyyin kesimde yaygın olan, kadınları suçlayan söylemlerin tersine erkeklere iliÅŸkin tespitleri ‘’Modern literatür üzerinden gidersek erkeklik tükenmiÅŸ durumda. Bedeninizin cazibesinin ön plana çıkartılınca insanlar gördükleri ÅŸeyin peÅŸinden gidiyorlar… Günümüzde erkeklerin erk sahibi olmaktan ziyade ergen kalma gibi bir durumları var. ErkekliÄŸin geri çekildiÄŸi bir süreç yaşıyoruz….’’

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.