Sosyal Medya

Yeni toplumsal gösteri hareketleri ve stratejik iletişim

Yeni toplumsal hareketlerin karakteristiği incelendiğinde, protestoların kent merkezlerinde başlayıp çeperlere doğru yayılan, sosyal medya ağları üzerinden kolektif kimlikler edinen kitlelerin katılımıyla yaygınlaşan melez pratikler olduğu görülüyor.



2019 yılının sonuna yaklaşırken dünyanın farklı bölgelerinde patlak veren protestolar, 2008 finansal kriziyle merkez ve yarı merkez ülkelerde “Wall Street’i Ä°ÅŸgal Et” ve Hamburg’daki G20 protestolarıyla küresel bir nitelik kazanan ve “yeni toplumsal hareketler” olarak nitelendirilen fenomenin üçüncü dalgasını oluÅŸturuyor.
 
GeçtiÄŸimiz sene Fransa’da akaryakıt zamlarına karşı baÅŸlayıp birinci yılını dolduran Sarı Yelekliler hareketini, Ä°ngiltere’nin AB’den ayrılması sürecindeki Brexit protestoları izlemiÅŸ, Hong Kong, Irak, Lübnan ve Åžili’de yolsuzluk ve gelir dağılımı gibi ekonomik temelli problemlere karşı yükselen itiraz ise siyasi krizleri de beraberinde getirmiÅŸti.
 
Hatırlanacağı üzere 2011-2014 yılları arasında siyasi baskılar nedeniyle Tunus, Yemen, Mısır ve Libya baÅŸta olmak üzere OrtadoÄŸu’da milyonlarca kiÅŸi sokaklara dökülmüÅŸ ve ikinci dalga protestolar rejim deÄŸiÅŸikliÄŸi, askeri darbe ve bazı ülkelerde hâlâ süren iç savaÅŸ ile karşılık bulmuÅŸtu.
 
Gösteri ve protestolar, siyasi katılımın önemli bir parçası ve demokratik bir toplumun olmazsa olmazlarından iken, bu araç hibrit yöntemlerle manipüle edilerek demokratik iÅŸleyiÅŸin sekteye uÄŸramasına sebebiyet verebilmektedir.
 
Yeni nesil hibrit tehditlerin amacı yasalarla teminat altına alınan demokratik hak ve özgürlükler kapsamında deÄŸerlendirilen gösterileri provoke ederek toplum içerisinde kutuplaÅŸma ve zayıflık meydana getirmeye çalışmaktır.
 
ÇeÅŸitli kışkırtmalar, orantısız güç kullanımı ve fiziksel müdahaleler, protestoları ÅŸiddete sevk edebilmekte ve kısa sürede kitlesel ayaklanmalara evrilen olaylar ekonomik, toplumsal ve siyasi krizleri de beraberinde getirebilmektedir.
 
Kentsel nüfus ve protesto eylemleri
 
Yeni toplumsal hareketlerin genel karakteristiÄŸi incelendiÄŸinde, bu protestoların kent merkezlerinde baÅŸlayıp çeperlere doÄŸru yayılan, çoÄŸunlukla sosyal medya aÄŸları üzerinden kolektif kimlikler edinen kitlelerin katılımıyla yaygınlaÅŸan melez pratikler olduÄŸu görülüyor.
 
BM tahminlerine göre, 2035’te dünya nüfusunun yüzde 62’sinin kentlerde yaÅŸaması ve önümüzdeki 30 yıl içinde meskun mahal olarak tanımlanan alanlarda yaÅŸayan nüfusun 3 milyar daha artması bekleniyor. Dolayısıyla kentlerin gelecekte yaÅŸanabilecek muhtemel kriz sahası olarak deÄŸerlendirilmesi ve kitlesel ayaklanmaların kriz yönetimi el kitaplarında üzerinde durulan vaka örnekleri olarak yer etmesi kaçınılmazdır.
 
Toplumsal olaylarda gündeme gelen çözümler ise genellikle fiziksel müdahalelere odaklanıyor ve kamu otoritelerinin sivil itaatsizlik olaylarına müdahale yöntemleri, alışkanlıkları ve yapısal organizasyonların çoÄŸunun güvenlik birimlerinin altında ve ekipmanların da aynı ÅŸekilde fiziksel müdahale tabanlı olduÄŸu görülüyor.
 
Bilgi operasyonlarının çarpan etkisi
 
Yapılan araÅŸtırmalar çoÄŸu toplumsal olayın kuluçka döneminde, sesinin duyulmadığını düÅŸünen kitlelerin görünür olma arzusuyla baÅŸlayıp akabinde kendilerine ve sorunlara dikkat çekmek için sokaÄŸa çıkması ÅŸeklinde geliÅŸtiÄŸini gösteriyor.
 
Ancak bu hareketler, güvenlik güçlerinin fiziksel müdahalesine verilen tepkimeyle, katılımcı sayısının, adeta nükleer füzyonda olduÄŸu gibi, “kritik kitleye” ulaÅŸmasından sonra bir zincirleme reaksiyona dönüÅŸerek kontrol edilemez boyutlara ulaşıp yer yer ÅŸiddetli çatışmalara dönüÅŸebiliyor.
 
Bu noktada ise eylemlerin gidiÅŸatı ikiye ayrılır: Bazı kitle hareketleri deÄŸiÅŸim- devrim- iç savaÅŸ noktalarına kadar varabilirken, bazı protestolar güvenlik güçlerinin ayaklanmaları saÄŸaltarak dağıtması ve kontrolü ele alıp kamu düzenini yeniden tesisi ile neticelenir.
 
Altı çizilmesi gereken nokta ise yeni teknolojilerle kullanılan stratejik bilgi operasyonlarının hızı, kentsel nüfusa eriÅŸimi ve oluÅŸturduÄŸu çarpan etkisiyle geleneksel ve fiziksel kuvvet kullanımından çok daha kritik hale gelmesidir.
 
Son dönemde Åžili’de ve yakın geçmiÅŸte Estonya’da ortaya çıkarak kitlesel ayaklanmalara dönüÅŸen protesto eylemleri de tercih edilen araçlar, kriz yönetimi ve kullanılan stratejik iletiÅŸim yöntemleri bakımından dikkat çekici özellikler taşıyor.
 
Åžili’de 29 yıl sonra yeniden postal sesleri
 
General Augusto Pinochet önderliÄŸindeki darbenin izleri hafızalarda hâlâ tazeyken, ulaşıma yapılan 30 pesoluk zammı ve ülkedeki ekonomik adaletsizlikleri protesto etmek için metro istasyonlarını ateÅŸe veren eylemcilere yönelik CumhurbaÅŸkanı Sebastian Pinera’nın önce “güçlü bir düÅŸmana karşı” savaÅŸta olduklarını beyan edip ardından birçok ÅŸehirde olaÄŸanüstü hal ilan etmesiyle Åžili’de ordu 29 yıl sonra yeniden sokaklara döndü.
 
CumhurbaÅŸkanının ordu komuta merkezinde yaptığı ve medya kanalları tarafından canlı yayınlanan açıklamasının peÅŸinden gelen katı tedbirler, olayları uluslararası kamuoyunun gündemine soktu. Beraberinde gelen sokaÄŸa çıkma yasakları, güvenlik güçleri ile eylemcileri karşı karşıya getirdi ve yaÅŸanan çatışmalarda en az 23 kiÅŸi öldü, 1,218 kiÅŸi yaralandı. 9,203 eylemci ise gözaltına alındı.
 
1973-1990 yılları arasında 3,000 kiÅŸinin yaÅŸamını yitirdiÄŸi veya kayıp olarak kayıtlara geçtiÄŸi darbe nedeniyle halk nezdinde pek de olumlu çaÄŸrışımlar barındırmayan ordu müdahalesi, ayaklanmaları bastırmada baÅŸarılı olamadığı gibi yıllar evvel kayıp ve iÅŸkencelerle yakınlarını yitiren kitleler üzerinde de negatif etki yaptı.
 
Buna raÄŸmen 22 Ekim Cuma günü, “30 peso için deÄŸil, 30 yıl için” sloganıyla neoliberal politikaları, ordu müdahalesini ve sokaÄŸa çıkma yasaklarını protesto için baÅŸkentin sembolik Plaza Italio meydanını dolduran bir milyon kiÅŸi, CumhurbaÅŸkanı Pinera’nın istifasını talep ederek “yeni bir anayasa” hazırlanması için gösteriler düzenledi.
 
Åžehrin ana arterlerinde toplanan kalabalığın ve saatler süren gösterilerin drone görüntüleri eÅŸliÄŸinde sosyal medyada yayınlanmasıyla olaylar kısa sürede viral bir süratle tüm dünyaya yayıldı.
 
Pinera yapılan kabine deÄŸiÅŸikliÄŸinin ardından, göstericilerin verdiÄŸi mesajı aldığını, ulaşım zamlarını geri çektiklerini ve yeni bir sosyal destek paketi üzerinde çalıştıklarını açıklasa da çatışmaların sürdüÄŸü günlerde lüks bir restoranda torununun doÄŸum gününü kutlarken çekilmiÅŸ görüntülerin dijital medyada yayılması, CumhurbaÅŸkanın krizi yeterince önemsemediÄŸi ÅŸeklinde yorumlandı.
 
Åžili hükümetinin, krizin başından sonuna dek iletiÅŸim kanallarını doÄŸru ÅŸekilde kullanamamasına mukabil, göstericilerin belli kırılma noktalarında bilgi operasyonları açısından attıkları stratejik adımlar çarpan etkisiyle eylemlere psikolojik üstünlük saÄŸlamış oldu.
 
2014 yılında göreve gelen ve ikinci dönemini geçiren Pinera, ayaklanmalar esnasında yapılan bir ankette yüzde 15’in altında destek bulurken, yeni anayasa talebi yüzde 87 oranına yükseldi.
 
Netice itibarıyla 18 milyonluk nüfusuyla Latin Amerika’nın zengin ekonomilerinden biri olan Åžili’de gösteriler kısa sürede ülke geneline yayılırken, ÅŸiddet eylemlerinin yol açtığı 1,5 milyar dolara yakın zarar, ekonomik büyüme beklentilerini azaltıp ülkede yapılacak uluslararası zirvelerin de iptal edilmesine yol açtı.
 
Kasım ayında ABD BaÅŸkanı Donald Trump ile Çin lideri Åži Cinping’in bir araya gelmesinin planlandığı Asya Ekonomik Ä°ÅŸbirliÄŸi (APEC) ve BM Ä°klim DeÄŸiÅŸikliÄŸi toplantıları da kriz gerekçesiyle iptal edilerek ülkenin itibarını olumsuz yönde etkiledi.
 
Estonya ve “Bronz Asker” ayaklanmaları 
 
2009 yılında Estonya’da cereyan eden “Bronz Asker Ayaklanmaları” ise hedefleri doÄŸru tayin edilen, etki odaklı bir ÅŸekilde kurgulanmış iletiÅŸim stratejisinin, toplumsal gerilimleri kontrol altına almadaki baÅŸarısını gösteren örneklerden biri.
 
Estonya yüzölçümü açısından küçük ve 1.3 milyonluk nüfusuyla refah seviyesi yüksek olmasına raÄŸmen o dönem sarsıcı ayaklanmalar yaÅŸamış ve tarihte ilk kez siber saldırılara maruz kalan devlet olmuÅŸtu.
 
Ä°kinci Dünya Savaşı’nda ülkede hayatını kaybeden Sovyet askerleri için dikilen Bronz Asker Anıtı birçok Rus kökenli Eston için manevi deÄŸer taşıyor; bununla birlikte, toplumun geri kalanı için Sovyet iÅŸgalini ve devamında gelen zulmü hatırlatan bir simge olarak görülüyordu.
 
Krizin ortaya çıktığı ilk aÅŸama olan anıtın taşınması gündeme geldiÄŸinde, Tallinn’deki aşırıcı gruplar tarafından kitlesel ayaklanmalar baÅŸlatıldı.
 
Ülkedeki saÄŸcı medya gruplarının kışkırtmasıyla artan gerilim, ÅŸiddet ve yaÄŸma eylemleri baÅŸkent Tallinn’i adeta savaÅŸ alanına çevirirken, ülke Sovyet müdahalesinden sonraki en ağır tahribat ile karşı karşıya kaldı.
 
Güvenlik güçleri ayaklanmalara orantılı ÅŸekilde müdahale etmeye özen gösterdi ve aralarında, krize karşı hazırlıksız olanların sakin kalabilmesi adına hapishane ve acil durum müdahale ekiplerinden psikolojik destek almaları saÄŸlandı.
 
Kriz esnasında hükümet gümrük muhafaza, vergi ve iç güvenlik teÅŸkilatları sınır güvenliÄŸini sızmalara karşı artırdı. Ek olarak gümrük noktalarında yasa dışı ürünlerin, görsel ve iÅŸitsel kaynakların giriÅŸini engellemek için önlemler aldı. Fiziksel önlemlerden de anlaşılacağı üzere alışılmışın ötesinde olaÄŸanüstü tedbirler alınmamıştı.
 
Stratejik sessizlik ve manipülasyon
 
Kitlesel iletiÅŸim araçları ve geleneksel medya iki taraf için de belirleyici iken Estonya televizyon kanallarının temel stratejisi, bilgi kirliliÄŸini önlemek için olayları olduÄŸu gibi ve olduÄŸu anda yayınlamak ÅŸeklindeydi. Ancak tansiyonun düÅŸürülmesi de aynı ölçüde önem arz etmekteydi.
 
Bu nedenle Estonya ulusal kanalı ETV ÅŸiddet olaylarının yaÅŸandığı ilk gün, gerilimi tırmandırmamak adına “stratejik sessizlik” politikası uyguladı ve yayın yapmayı reddettiÄŸini açıkladı.
 
Ayaklanmaları manipüle eden kanallar ise daha fazla sayıda kiÅŸiyi ÅŸiddet eylemlerine dahil etmek için taraflı bir yayın politikası izledi ve yalnızca Estonya güvenlik güçlerinin “barışçıl” olarak yansıtılan eylemlere müdahale ettiÄŸi görüntüleri yayınladı.
 
Ayaklanmalar boyunca, hükümete yönelik istifa çaÄŸrılarına ve zarar gören eylemcilere odaklanan yayınlar, olaylarla hiç ilgisi olmadığı halde anıtın 500 metre uzağında yaÅŸamını yitiren bir göstericiyi “heykeli korumaya çalışırken hayatını kaybeden ulusal kahraman” ÅŸeklinde kurguladı.
 
Yapılan medya takibi neticesinde, tarafları kışkırtma amacı güden manipülatif propagandanın, “Bronz Asker Anıtının Ä°kinci Dünya Savaşı zaferini hatırlamak için önemli bir sembol olduÄŸu”, Estonya’nın ise “faÅŸizmi destekleyen” ve “insan haklarına saygı duymayan” bir devlet olarak gösterilmesi ÅŸeklinde kurgulandığı ve aynı mesajları medya dışındaki aktörlerin de yaygınlaÅŸtırdığı tespit edildi.
 
 
Propagandalara karşı ana akımda ısrar
 
Eston gazeteleri daha farklı bir strateji izleyerek düzenli aralıklarla yayınlanan bazı ekler hazırladı. Yönerge ÅŸeklinde hazırlanan ve ayaklanmaların yaygınlaÅŸması halinde yapılması gerekenlerin aktarıldığı bu yayınlar, kutuplaÅŸmayı mümkün olduÄŸunca azaltmaya yönelik bir çizgi izliyordu.
 
Kriz ortaya çıktıktan sonra tansiyonu düÅŸürmek ve saÄŸduyulu grupları görünür kılmak da gri bölgede yer alan kararsızları ikna etmek adına bir diÄŸer önemli adımı oluÅŸturdu.
 
Estonca ve Rusça yayınlanan Postimees gazetesi, itidal çaÄŸrısı yapan Rus yazarları Estonlar için hazırladığı orijinal sayısında öne çıkarırken, tam tersini de Eston yazarları için yaptı. Ayaklanmaların olduÄŸu günlerde gazetenin Rusça sayıları özellikle normalin çok daha üstünde basıldı.
 
Anıtla ilgili haberlerde ana strateji yansız bir dille “9 Mayıs’ta Rusça konuÅŸan Estonya vatandaÅŸları anıtın etrafında toplandı ve kırmızı çiçek bıraktı” ÅŸeklinde yayınlar yapmaktı.
 
Heykelin taşınma tartışmaları kızıştıkça ise ana mesaj, anıtı taşımadaki kararlılığın irdelenmesine odaklandı. Bununla birlikte her seferinde temel hedefin çatışmayı engellemek olduÄŸunun da altı çizildi.
 
Devlet tarafından cep telefonu kullanan vatandaÅŸlara gönderilen SMS’lerde Tallinn’de ayaklanmaların olduÄŸu ve ÅŸehir merkezinden uzak durulması gerektiÄŸi yönünde uyarılarda bulunuldu.
 
Estonya medyasının herhangi bir savrulma yaÅŸamaksızın ana akım bir çizgide yayın yapmayı ısrarla sürdürmesi, dünya medyasının da olayları Estonyalı gazetecilere dayandırarak çok yönlü bir ÅŸekilde aktarmasına katkı saÄŸladı.
 
Kriz anında ilk 48 saat çok deÄŸerlidir ve özellikle bunun 24 saati doÄŸru ve güvenilir bilginin kesintisiz aktarımı kadar bilgi kirliliÄŸine karşı dezenformasyonla mücadelenin de kritik olduÄŸu zaman dilimidir. Zira krizler söz konusu olduÄŸunda yanlış bilgi salgın bir hastalık gibi yayılarak kitleleri manipüle edebilir.
 
Nitekim Tallinn hükümeti de ayaklanmalar esnasında yaÅŸanan bilgi kirliliÄŸine ve provokasyonlara karşı önceliÄŸini kamu diplomasisi ve halkla iliÅŸkiler çalışmalarına verdi.
 
Ayaklanmaların iki gün içinde kontrol altına alınmasının ardından yapılan kamuoyu yoklamasında hükümeti destekleyen ve güvenlik güçlerinin olaylara müdahalesini doÄŸru bulanlar yüzde 89 oranındaydı.
 
Estonya, krizi fırsata çevirerek toplumsal bütünlüÄŸünü daha da güçlendirirken, 10 yıl içinde kamu diplomasisi ve bilhassa siber güvenlik teknolojileri açısından Avrupa’nın sayılı ülkelerinden biri haline geldi.
 
Kriz yönetiminde yeni nesil stratejik iletiÅŸim
 
Güncel kriz yönetimi çalışmaları, ayaklanmalar esnasında gösterilen reaksiyon kadar riskleri ve olası krizleri de önceden tespit ederek önleyici tedbirler alma ve ilgili aktörler arasında yapılan iÅŸbirliÄŸi çabalarına odaklanmakta.
 
Ä°lk aÅŸama olan, krizin kuluçka dönemindeki risk farkındalığı, ikinci evrede krizin ortaya çıkışıyla birlikte atılan adımlar kadar önemlidir.
 
Eylemlerin olgunlaÅŸma ve kitleselleÅŸme evresi, tansiyonun yükselmesi ve çatışmalara dönüÅŸmesi ise gerilimle ters orantılı ÅŸekilde soÄŸukkanlı stratejilerle planlanması gereken üçüncü aÅŸamayı oluÅŸturmaktadır.
 
Krizin zamana yayılarak rutinleÅŸmesi ve giderek kontrol altına alınması dördüncü; krizden ders çıkarma ve kriz sonrasındaki sürecin yönetimi de beÅŸinci evreyi teÅŸkil etmektedir.
 
Bu aÅŸamalardan her biri sorumlu aktörlerce kamu yararını gözeten doÄŸru bir iletiÅŸim stratejisinin muhtemel senaryolarla hazırlanması açısından tek tek önem arz etmekte.
 
Bugün özellikle Batı ülkelerinin kriz yönetimi konsepti, kitlesel ayaklanmalar söz konusu olduÄŸunda izlenecek yöntemlerden güvenli toplanma alanlarına, sorumlu kiÅŸilere ve uygulanacak iletiÅŸim stratejilerine varıncaya dek bir dizi önlemi içeriyor.
 
Stratejik iletiÅŸimin baÅŸarısı ise didaktik bilgiler sunmak yerine hedef kitlenin deÄŸerleri ve ön kabulleriyle uyumlu, net ve anlaşılabilir bir anlatının her bir mecraya uygun ÅŸekilde kurgulanmasına dayanıyor.
 
21. yüzyılda dijital medyayı aktif olarak kullanan kentli nüfus için, krizleri yönetmede kullanılan araçların da birer ara yüz olarak algılandığı ve klasik yöntemlerin de bu sürecin etkisiyle anlam deÄŸiÅŸimine uÄŸrayarak imgesel ve sembolik karşılığı olan mesajlara dönüÅŸtüÄŸü hatırdan çıkarılmamalı.
 
Yeni nesil stratejik iletiÅŸim konsepti, kitlesel ayaklanmalar ve ÅŸiddet eylemlerine yönelik potansiyel kriz senaryolarına eklenerek öncesi ve sonrasıyla yetkili kuruluÅŸların, devlet dışı aktörlerin, geleneksel ve dijital medyanın koordinasyon ve iÅŸbirliÄŸiyle çok katmanlı bir ÅŸekilde çeÅŸitlendirildiÄŸi takdirde, hibrit tehditlere karşı alternatifler sunabilecektir.
 
 
 
Yüksel Serdar OÄŸuz, Levent Berke Çaplı / NATO Siber Güvenlik Teknik Çalışma ve AraÅŸtırma Komitesi BaÅŸkanı
 
Kaynak: Anadolu Ajansı
 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.