Güncel
Konuşmak ve dinlemek meselesi üzerine...
Follow @dusuncemektebi2
Dinlemek, konuşmaktan zordur. Konuşan kişi genelde kendi bildik dünyasında dolaşır. Dinlemek ise insanın önce kendi dünyasından çıkmasını, sonra ötekinin dünyasına dahil olmasını, orada dolaşmasını gerektirir. Başkasının dünyasında dolaşmak bazen üzücü, ürkütücü, can sıkıcı, rahatsız edicidir.
Tartışma programlarında katılımcılar sık sık birbirlerini dinlememekle suçlar. Bazıları “Ben seni dinledim!” der; kendisinin de dinlenilmesini ister. Ä°ster ama, gerçekten de kendisi dinlemiÅŸ midir? ÇoÄŸu zaman bu aslında “Sen konuÅŸurken sustum” anlamına gelir; “Senin sözünü kesmedim.” Karşıdakinin sözünü kesmemek de deÄŸerli bir ÅŸeydir ÅŸüphesiz. Ama susmak dinlemek anlamına gelmiyor.
Açık oturum vb. tartışma programlarında konuÅŸmak asıldır. Katılımcılar iyi dinledikleri için deÄŸil, iyi konuÅŸtukları için alkışlanırlar. Medya konuÅŸanı, hatta dinlemeden konuÅŸanı ödüllendirir. Dahası, herkesin çok iyi anlaÅŸtığı bir program cazip deÄŸildir. Reyting kavgadadır. Türk televizyonlarında yayınlanmış bazı tartışma programlarının isimleri bile birazdan baÅŸlayacak kavganın haberini verir: Arena, Yüksek Tansiyon, Dinamit, Hodri Meydan, AteÅŸ Hattı vs. O yüzden katılımcılar böylesi programlarda aslında sürekli konuÅŸurlar; söz kendilerine geldiÄŸinde konuÅŸurlar, söz sırası beklerken de konuÅŸacaklarının provasını yaparak içlerinden konuÅŸurlar.
Dinlemek, konuÅŸmaktan zordur. KonuÅŸan kiÅŸi genelde kendi bildik dünyasında dolaşır. Dinlemek ise insanın önce kendi dünyasından çıkmasını, sonra ötekinin dünyasına dahil olmasını, orada dolaÅŸmasını gerektirir. BaÅŸkasının dünyasında dolaÅŸmak bazen üzücü, ürkütücü, can sıkıcı, rahatsız edicidir.
KonuÅŸan kiÅŸi kendi yükünü boÅŸaltır. Dinleyen de bu yükü sırtlanıp kendi dünyasına taşır. Dinlemek, baÅŸkasının dünyasının hamallığını yapmak gibidir. O yüzden konuÅŸmak kolay, dinlemek zordur. Dinlemek, karşıdakinin yükünü taşımaya talip olmak anlamına geldiÄŸi için tahammül gerektirir. Öteki bize ne kadar uzaksa onun yükünü taşımak, tahammül etmek de o kadar zorlaşır.
Dinleyen insanın ödülü, baÅŸkasının dünyasından kendi dünyasına taşıdıklarıdır. Bu, dinleyen kiÅŸinin söyleyeceÄŸi ÅŸeyleri zenginleÅŸtirir, olgunlaÅŸtırır. Dinledikten sonra söyleyecekleri farklılaşır. O yüzden dinleyen kiÅŸinin konuÅŸması bir baÅŸkadır. Muhatabının dünyasından bir ÅŸeyler içerir. Kendi dünyasından bir ÅŸeyleri baÅŸkasının aÄŸzından duymak, muhatabı, kendisine söylenenlere âÅŸina kılar. Dinleyen kiÅŸinin bir ödülü de budur; muhatabını kendine yakınlaÅŸtırır.
Duymak ve dinlemek arasında fark vardır. Duymak fiziksel, biyolojik bir şeyken; dinlemek psikolojik, zihinsel bir şeydir. Duymak pasif, edilgen bir durumu ifade eder; maruz kalmaktır. Dinlemek aktif bir eylemdir; katılmak, dahil olmaktır. Dinlemek mutlaka kabul etmek demek değildir ama anlamak demektir.
Söz konusu olan bir duruÅŸu, bir dünya görüÅŸünü, bir çizgiyi, bir davayı temsil etmek ise dinlemek daha da bir önem kazanır.
Ä°slami literatürde, muhatabın ilahi deÄŸerlere davet edilmesine tebliÄŸ deniliyor.
TebliÄŸ, iletmek, ulaÅŸtırmak anlamlarına gelir. BüluÄŸ kelimesinin de tebliÄŸ kelimesiyle aynı kökten gelmesi anlamlıdır. Dinlemek söylenecek sözün olgunlaÅŸmasını, muhataba ermesini, varmasını saÄŸlar; muhatabı dinlemeye hazırlar. O yüzden tebliÄŸ konuÅŸmakla deÄŸil, dinlemekle baÅŸlar.
TebliÄŸ eden kiÅŸi anlamak için dinler, anlaşılmak için konuÅŸur. O yüzden her iki durumda da muhatabına konsantre olur. Kendi söyleyeceklerine konsantre olanlar sadece muhatabını duymamakla kalmaz, konuÅŸtuklarının muhatabına ulaşıp ulaÅŸmadığını da umursamazlar. TebliÄŸ etmek, tellallık yapmak deÄŸildir. Tellal satıcıyı alıcıyla buluÅŸturan çığırtkan anlamına geliyor. Tellal bağırır, duyurur, haber verir o kadar. ÖrneÄŸin Salı Pazarı’na taze balık geldiÄŸini ya da ÅŸehir meydanında valinin konuÅŸma yapacağını duyurur. Tek yönlü bir iletiÅŸim kurar.
TebliÄŸde konuÅŸmak deÄŸil, anlaşılmak esastır. KonuÅŸulanlar anlaşılmıyor hatta muhatabı uzaklaÅŸtırıyor ise susmak da tebliÄŸin bir parçası haline gelir. TebliÄŸin amacı muhataba boyun eÄŸdirmek, her ne olursa olsun onu “yenmek” deÄŸildir, söyleyeceklerimizin anlaşılmasını saÄŸlamaktır. O yüzden tebliÄŸde, hile-hurda, yalan-dolan yoktur. Amacı sadece yenmek, sadece boyun eÄŸdirmek olanlar, manipülasyona, algı yönetimine baÅŸvurmaktan çekinmezler. Onlar halı yıkama makinesi satan pazarlamacılar gibidir, muhatapları onların gözünde bir müÅŸteridir. Amaçları bir ÅŸekilde malı satmaktır. Bunun için abartabilirler, sattıkları ÅŸeyin kusurlarını gizleyebilirler ve muhataplarının gözünü boyayabilirler. Ama mallarını satabilmeleri yine de müÅŸterilerini dinlemelerine, onların ilgi ve ihtiyaçlarını anlamalarına baÄŸlıdır. BaÅŸarılı satıcılar aynı zamanda iyi bir dinleyicidirler.
Yuval Noah Harari’nin çok satan kitabı “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens”in ilk sayfasında ilginç bir not yer alır: “Bu kitapta Türkiye’den verilen örnekler metnin orijinalinde yer almaktadır. Yazar kitabın yayınlanacağı her ülkeye özel deÄŸiÅŸiklikler yapmıştır.” Bu kısa not hayli öÄŸreticidir. Yazar, kitap hangi ülkenin diline çevriliyorsa o ülkenin aÅŸina olduÄŸu örnekler kullanmaktadır. Yazarın amacı kitabın mesajının okuyucuya ulaÅŸmasıdır. Mesajını taşıması için, muhatabının dünyasından örnekler seçmektedir. DiÄŸer bir ifadeyle okuyucusunun diliyle, onun dünyasından konuÅŸmaktadır. Fakat bunu yapabilmesi muhatabının dünyasını tanımaya baÄŸlıdır.
Aynı yöntemi Cola reklamlarında da görüyoruz. Cola’nın 2019 Ramazan reklamı bunun iyi bir örneÄŸidir. Reklamda, “iftar”, “hamsi”, “yazma”, “fistan”, “menemen”, “baÅŸörtüsü”, “sakal”, “güllaç”, “cami”, “minare”, “hurma”, “pide”, “yaprak dolma”, “kuru fasulye” gibi bizim dünyamızı yansıtan pek çok simgesel unsur yer almaktadır. Ä°ftarın yapıldığı apartmanın ismi bile “Memleket Apartmanı”dır. Tabii ki iftar sofrasının ortasında ve herkesin elinde Cola vardır.
Napolyon da 1798’de Mısır’ı iÅŸgal ettiÄŸinde halka dağıttığı bildiride halkın dilinden konuÅŸur. Åžöyle der bildirinin bir yerinde: “Kadılar, ÅŸeyhler, imamlar, çorbacılar! Halka deyiniz ki: Hakiki Müslümanların dostuyuz... PadiÅŸahın (Allah onun ne muradı varsa versin) dostu ve düÅŸmanlarının düÅŸmanı olan biz deÄŸil miyiz?”
Bu örneklerin hepsi, muhatabın iyi dinlenildiÄŸini gösterir. Harari de, Coca-Cola da, Napolyon da muhataplarının dilinden ve dünyasından anlar. Bunu, muhataplarını dinlemiÅŸ ve anlamış olmalarına borçludurlar.
Söylediklerimiz muhatapta makes bulmuyorsa, ilk sorgulayacağımız ÅŸey muhatabı yeteri kadar dinleyip dinlemediÄŸimiz olmalıdır. Herkesin çokça konuÅŸtuÄŸu ama dinlemeyi terk ettiÄŸi bir dünyada, dinlemeye daha çok ihtiyacımız var. Büyüklerimizin “iki dinle bir söyle” demiÅŸ olmasının sebebi de bu olsa gerektir.
Mücahit Gültekin / Milli Gazete
Henüz yorum yapılmamış.