Rasim Özdenören: Düzmece aydın ile zoraki muhalefet kolkola
Follow @dusuncemektebi2
“Bir yığın yeteneksizin nasıl olup da ülkenizi, şirketinizi, fabrikanızı, mağazanızı, büronuzu avuçlarının içine aldıklarına şaştığınız oluyor mu?” sorusuna cevap arıyor. Dr. Laurance J.Peter. Cevabı şu: kendi yeteneksizlik düzeyine erişen bir görevli, görevinin gereğini yerine getireceğine, kusursuz olarak yapabildiği bir dizi başka işlere girişir, asıl işini yapacağına sürekli hazırlıklarla oyalanmayı tercih eder. Örneğin yeteneksiz matematik öğretmeni öğrencilerine matematik öğreteceğine matematiğin öneminden bahseder.” (Peter İlkesi, s. 38 vd.).
Dr. Peter, yeteneksizlik düzeyine ulaşmış politikacılardan da bahsediyor. “Bu politikacılar her fırsatta demokratik düzenin (ya da duruma göre komünist düzenin, aşiret düzeninin, krallıkla yönetim düzeninin) önemi, kutsallığı, gözler kamaştıran tarihi hakkında söylevler verirler, ama gerçek görevlerinin gerektirdiği hiçbir şeyi yapmazlar ya da pek az şey yaparlar” diyor (s. 145).
Dr. Peter’in bu tespitleri bana, Tanzimat’tan bu yana belli bir çizgiyi inat ve ısrarla koruyan belli bir tip Türk aydınının ve siyaset erbabının durumunu tedai ettirdi. Bu aydın tipi veya politikacı, asıl alanının dışında oyalanıp hiçbir şey yapmadan daima bir şeyler yapıyormuş pozundadır. Daima suni meseleler icat ederek kamuoyunu bu suni meselelerle oyalar.
Tanzimat’tan da önce, Osmanlı Devleti’nin, “gerilemesinin” sebebini Yeniçeri Ocağı’nın bozulmuş olmasına bağlayarak bu ocağın lağvedilmesi bu tip aydının marifetlerindendir. Tanzimat’ın gerekliliği bu aydının keşfidir. Meşrutiyetler aynı aydın takımının zorlamasıyla ilân edilmiştir. Cumhuriyet fikriyatının 6 okla ifade edilmesi bu aydının icadıdır.
Bu aydının ulaşabildiği en yüksek düşünce düzeyi, gerek iç politikada, gerek dış politikada düzenbazlık üretmekten ibaret kalmıştır.
Kimi zaman durumun gerçek bir yeteneksizlikten mi, yoksa bilinçli bir kasıttan mı ileri geldiğini anlamak zorlaşabilir. Bu takdirde, onun hüsnüniyeti sorgulamaya açık kalır.
Laiklik, anayasa, irtica veya idarî düzenlemeler üzerindeki tartışmalar bu aydının temcit pilavıdır. O kendi calî dünyasının kalkanı arkasında daima her şeye muhaliftir. Milletine, milletinin dinine, giyim kuşamına, geleneğine, örfüne vb. muhaliftir.
Bu aydın tipine, bütün dünyada giderek millî devlet anlayışının kapalı karakterinden vazgeçildiği nasıl anlatılabilir? Türkiye’nin sadece bu anlayış değişikliğinin uzantısı olarak değil, fakat geçmişinde İslâm’ı yaşamış bir ülke olarak İslâm ülkeleri ile İslâmî bağlamda; diğer ülkelerle siyasî, iktisadî, ticarî, kültürel ilişkileri ve işbirliğini bir ağ örgülü olarak pekiştirmenin gereği acaba nasıl vurgulanmalıdır?
Türkiye şimdi bu 200 yıllık kördüğümü çözmeye başladı. Düğümün ucu ele geçirildi. Zor da olsa gerisi çorap söküğü gibi akıp gelecek inşallah...
Henüz yorum yapılmamış.