Sosyal Medya

Türk dış politikası doktrinimiz yeniden nasıl yapılandırılabilir?

Türk dış politika yapımına yeni bir siyasal perspektif verme vakti gelmiştir. Bu yeni siyasal perspektif eğer kurumlar düzeyinde yeniden yapılanmayı sağlam bir zemine oturtabilirse önümüzdeki on yıllarda yeni Türk dış politikasının başarısını doğrudan belirleyecektir.



Yeni bir siyasal sisteme geçtiÄŸimiz bu günlerde devletin kurumsal yapılandırılması yeniden tartışılırken üzerine en çok düÅŸülmesi gereken konuların başında  dış politika yapımı, oluÅŸumu ve uygulaması geliyor. Türkiye’de hemen herkes dış politika konularında konuÅŸur, fakat çoÄŸunun konuÅŸma düzeyinin genel geçer kliÅŸelerden öteye geçmediÄŸini özellikle vurgulamak gerekir. Gerçekten yeni bir Türkiye ve yeni bir siyasal sistemden bahsedeceksek bizi doÄŸrudan ilgilendiren konuları da bütün açıklığıyla konuÅŸmamız, tartışmamız ve yeniden yapılandırmamız gerekir. Türk dış politikasının söylemsel anlamda ahlaki duruÅŸu her zaman takdiri hak eder fakat arazideki uygulaması çok büyük bir kriz içerisindedir. Kurumlar arası kimya uyuÅŸmazlığı, kıskançlıklar, kifayetsiz muhterislerin kendi konumlarını her ÅŸeyin üstünde görmeleri ve orta kademe yönetici krizi dış politikada uygulama alanında yaÅŸanan fakat ‘kol kırılır yen içerisinde kalır’ mantığıyla kimsenin konuÅŸmadığı konulardan sadece bazılarıdır.
 
Türk dış politikasını hem akademisyen olarak uzun yıllar yakından inceleyen hem de iÅŸin pratiÄŸinde bulunmuÅŸ birisi olarak, Türkiye’de dış politika yapımında görünen en temel sorunun arazi ile merkez arasındaki baÄŸlantının ya hiç olmamasından ya da çok az olmasından kaynaklandığını söyleyebilirim. Karar alma mekanizmasına araziden ya da alandaki kurumsal yapılardan gelen bilgiler dış politika yapımını asla sistemsel olarak deÄŸil, ancak ve çoÄŸu zaman kazara sporadic bir biçimde etkilemektedir. Bu durum yurtdışında TÄ°KA, YTB, Yunus Emre ve Maarif Vakfı’nın da devreye girmesiyle en çok temsilciliÄŸi bulunan ülkelerin başında gelen ülkemizin arazi-merkez arasındaki iliÅŸkiyi yeniden düzenlemesine iÅŸaret etmektedir. Dış politika asıl olarak bilgi ve saÄŸlıklı bir ÅŸekilde yerel/bölgesel siyasi-ekonomik dinamikleri okuyarak yapılır. Arazideki kurumlardan ne derece saÄŸlıklı bilgi geldiÄŸi veya gelenlerin ne kadar merkezdeki karar mekanizmasını ÅŸekillendirdiÄŸi konusunda saÄŸlıklı bir tartışma yapmanın zamanı gelmiÅŸtir. Bu eksikliÄŸin kurumsal yapılardan mı yoksa sistemsel bir sorundan mı kaynaklandığı meselesi üzerine de özellikle yoÄŸunlaşılmalı, CumhurbaÅŸkanlığı Sisteminde dış politika kurumlarının iÅŸleyiÅŸi, rolü ve katkısı yeniden tartışılmalıdır. Aksi halde yurtdışında açılan kurumsal temsilcilikler bir süre sonra bir deÄŸer olmaktan çıkıp bir yük haline gelecektir. Rolü ve misyonu net olmayan bütün yurtdışı ofisleri her zaman için bir yüktür.
 
Ana odak: DerinleÅŸme
 
Yukarıdaki konuyla baÄŸlantılı olarak, yeni dönemde Türk dış politikasının ana odağı ‘derinleÅŸme’ olmalıdır. Büyük oranda ‘açılım’ misyonuyla yürütülen dış politikada eÄŸer yeni dönemle birlikle yeni bir vizyon olarak ‘derinleÅŸme’ ana eksen olarak alınmazsa dış politika yapımına katkı veren kurumlar rutinleÅŸip, statükoculaÅŸacak ve sonuçta ‘açılım çıkmazı’ denilen bir yola girilecektir. Bunun sonucu, öncü ve ön alıcı yaratıcılığın bitmesi, kurum için küçük hesaplar ve en kötüsü kiÅŸisel hesaplaÅŸmalardır.
 
Yeni dönemde yayımlanan CumhurbaÅŸkanlığı kararnameleriyle beraber baÅŸta DışiÅŸleri Bakanlığındaki bazı konular olmak üzere birçok konu yeniden yapılandırılmıştır. Buna raÄŸmen kanaatimce hala bazı noktalar eksik kalmıştır. DışiÅŸleri Bakanlığına aynen Amerika’da olduÄŸu gibi her kıta (Afrika, Latin Amerika, OrtadoÄŸu, Asya, Avrupa, Balkanlar vb) için birer DışiÅŸleri Bakan yardımcısı tayin edilmeli ve ilgili siyasi bakan yardımcıları gerekirse vaktinin çoÄŸunu sorumlu olduÄŸu bölgede geçirmelidir. Ä°lgili bakan yardımcısı bölgesinde bütün diÅŸ politika kurumları arasındaki koordinasyon ve bilgi paylaşımından sorumlu olmalı ve var olan imkanları daha etkin ve kalıcı sonuçlar için kullanmalıdır. EÄŸer bu yapılabilirse ilk baÅŸta bahsettiÄŸim arazi-merkez arasındaki kopukluÄŸun giderilmesine büyük katkı saÄŸlayacaktır. 
 
Eskiden onur duyarak konuÅŸulan DışiÅŸleri Bakanımızın dünyada kriz bölgelerine en çok seyahat eden bakanlardan birisi olması mevzuu artık anlamını yitirmiÅŸtir. Yeni dönemde ideal olan bakanın dünyanın farklı bölgelerindeki en kritik toplantılara katılması ve diÄŸer ikincil bütün toplantılara bölgeden sorumlu bakan yardımcısının katılmasıdır. Bazen haftada birkaç kıtaya gitmesi gereken bir bakanın bütün konulara derinlemesine hakim olamayacağı doÄŸal ve insani olup; yeni dönemde bakanın Türkiye’nin ağırlığını en üst perdede tutan kritik toplantılara katılması ve merkezden dış politikanın derinleÅŸmesini külliye ile koordineli bir ÅŸekilde ÅŸekillendirmesi büyük faydalar saÄŸlayacaktır. Yeni dönemde dış politika açısından en üst düzey yöneticiler için temel felsefe az fakat etkili yurtdışı teması olmalıdır.
 
Bölgesel ofis mantığı
 
Yeni dönemde dışiÅŸlerindeki bu yeni yapılanma yanında diÄŸer dış politika kurumları da kendisini yeniden yapılandırmalıdır. ÖrneÄŸin TÄ°KA artık ülke-merkezli bir yaklaşımdan ziyade bölgesel ofis mantığına geçmeli ve bölgesel bir yaklaşımla faaliyetlerini ÅŸekillendirmelidir. Aslında TÄ°KA bölgesel ofis mantığını bazı bölgelerde uygulamıştır fakat bunun siyasal perspektifi ve kurumun çalışma pratiÄŸine yansımasında halen eksikler bulunmaktadır. Bölgesel yaklaşımın en büyük faydası, ülkeler arası bağı yakından görme olanağı sunmasıdır. GerektiÄŸi zaman aynı bölgede bulunan sorunlu ülkeler arasında ortak noktalar üzerine projeler üretilebilir ya da ihtiyaç duyulması halinde arabuluculuk gibi küresel barışa katkı saÄŸlayacak konulara altyapı saÄŸlanır. SaÄŸlık sorunları, göçmenler, ekonomik geri kalmışlığın körüklediÄŸi iç çatışmalar vb konularının çoÄŸu kısa sürede bölgeselleÅŸmektedir. Bu durum TÄ°KA dahil bu konuda çalışan kurumların yeniden yapılandırılmasının gerekliliÄŸine iÅŸaret etmektedir.
 
Yine aynı ÅŸekilde son dönemde hızla büyüyen Maarif Vakfı’nın orta ve uzun vadede eÄŸitim kurumlarını nerelerde yoÄŸunlaÅŸtırması gerektiÄŸi sorusu doÄŸrudan ülkenin bölgesel stratejileriyle beraber yürümeli ve hem bakanlık hem de
 
 
TÄ°KA ve Yunus Emre’nin politikalarıyla paralel olmalıdır. Aslında bu konularda pratikte ciddi bir iÅŸbirliÄŸi çabası olmasına raÄŸmen, arazi-merkez arasındaki bağın yeteri kadar güçlü olmamasından dolayı genel bir stratejiden ziyade geçici yaklaşımların hakim olduÄŸunu konuyla yakından ilgilenenler fark edecektir.
 
Türkiye’de dış politikanın yeniden yapılandırılması anlamında diÄŸer bir mesele Ankara’daki her kurumun, bakanlığın veya kuruluÅŸun aslında kendince bir dış iliÅŸkilerinin olmasıdır. Bu durum dış politikayı çeÅŸitlendirme ve katkı verme anlamında olumlu olsa da saÄŸlıklı deÄŸildir ve sürdürülebilirliÄŸi konusunda sorunlar barındırmaktadır. Öncelikle çoÄŸu kurum aslında iyi niyetle dış iliÅŸkileri önemsemekle beraber; çoÄŸunun faaliyetleri için ‘genel dış politikada nereye karşılık gelmektedir’ sorusu havada kalmaktadır. Bu konudaki koordinasyon en iyi bir ÅŸekilde DışiÅŸleri Bakanlığı bünyesinde oluÅŸturulacak bölgesel siyasi bakan yardımcılıklarının koordinasyonunda çözülebilir.
 
 
Sivil toplum ve devlet
 
Türk dış politikasında gözden geçirilmesi ve sistemleÅŸtirilmesi gereken bir baÅŸka dış politika aktörü ise yurtdışında faaliyet göstersen sivil toplum kuruluÅŸlarıdır. Bu tür kuruluÅŸlar çoÄŸu zaman devlette bir muhatap bulamamakta ve edindiÄŸi bilgileri, gözlemleri ve tecrübeyi paylaÅŸamamaktadır. Sivil toplum konusunda devletin bir tür koordinasyona ya da kontrole girmemesi sivil alanı devletleÅŸtirmemesi adına son derece önemlidir. Bununla beraber sistemsel anlamda bilgi alışveriÅŸinin ölmesi bir mekanizmanın kurulmasını ÅŸart kılmıştır. Bu konuda Külliye’de oluÅŸturulan kurullar önemli bir rol oynayabilir.
 
Kurumsal yapılanmayla beraber artık yeni Türkiye’de “Diplomat kimdir?”, “Diplomasi nedir?” sorularını da yeniden tartışmamız gerekmektedir. Dünyada artık diplomasi sivil alana kaymaktadır. Dünyanın çoÄŸu yerinde siyasetçiler iÅŸleri informal bir ÅŸekilde yürütmeyi tercih etmekte ve sırf kayda girmesin diye birçok kritik konuda yabancı ülkelerin diplomatları ilk muhatap olmamaktadır. Bu çerçevede ABD DışiÅŸleri Bakanlığı bünyesinde bir çalışma grubunun oluÅŸturulduÄŸu ve “Diplomasi ve diplomat nedir?” sorusunun yeniden sorulduÄŸu ve bu ÅŸekilde kurumsal bir yapılanma için çalışıldığı da dikkate alındığında; Türkiye’nin yeni dönemde dış politikayı kurumsal, uygulama ve oluÅŸum anlamında yeniden yapılandırması bir gerekliliktir. Bunların eksik yapıldığı bir Türkiye, bir dönüÅŸümün kurumsallaÅŸtığı yeni Türkiye deÄŸildir. Böylesi bir durumda bürokratik tahakkümün tekrardan kendisini saÄŸlamlaÅŸtırdığı bir sürece girilmesi muhtemeldir.
 
Tüm bunlar dikkate alındığında Türk dış politika yapımına yeni bir siyasal perspektif verme vakti gelmiÅŸtir. Bu yeni siyasal perspektif eÄŸer kurumlar düzeyinde yeniden yapılanmayı saÄŸlam bir zemine oturtabilirse önümüzdeki on yıllarda yeni Türk dış politikasının baÅŸarısını doÄŸrudan belirleyecektir. 
 
 
 
Müellif: Doç. Dr. Mehmet Özkan / Polis Akademisi ÖÄŸretim Üyesi   Kaynak: Star gazetesi, Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.