Prof: Dr. Hasan Onat Yazdı: Müslümanlar Niçin Geri Kaldı?
Follow @dusuncemektebi2
Din adına akıl düşmanlığının, bilim düşmanlığının yapıldığı, özgürlüğün ve adaletin olmadığı bir yerde, ne din olur, ne medeniyet olur, ne de insanlık…Yaratıcılık da, yüksek güven kültürünün kök saldığı ortamlarda gelişir. Eğer ilerlemek, gelişmek, özne olmak gibi bir niyetimiz varsa, aklı yeniden keşfederek işe başlayabiliriz. Hz. Muhammed boşa dememiş, aklı olmayanın dini de olmaz, diye…
Ä°nsanla ilgili hiçbir ÅŸey, hiçbir zaman tek bir sebebe indirgenemez. Bu bakımdan Müslümanların geri kalmalarının pek çok sebebi vardır. Bize göre, bu sebeplerin en önemlilerinden birisi çarpık din anlayışıdır. Ölülerin egemenliÄŸine ve maziye mahkum olmanın da, geleneÄŸi dinleÅŸtirmenin de, saÄŸlıklı bir demokrasi kültürü üretememenin de bir ÅŸekilde çarpık din anlayışı ile baÄŸlantılı olduÄŸunu düÅŸünüyoruz. Daha açık bir ifade ile, Müslümanların kafasındaki genel Ä°slam algısının hem Kur’an’ın temel kurucu ilkeleri ile, hem de Hz. Peygamber’in örnekliÄŸinde ortaya çıkan arı, duru, fıtrata uygun anlayış biçimi ile örtüÅŸtüÄŸü pek söylenemez. Ne demek istediÄŸimizi, Kur’an’ı anlayarak okumaya çalışan herkes kolayca anlayabilir…
Din, bir tür paradigma, algı düzeneÄŸi iÅŸlevi gördüÄŸü için, din alanında ortaya çıkan küçük bir çarpıklık, hayatın bütünü göz önüne alındığında çok büyük bir çarpıklığa dönüÅŸebilir. Din, kültürün ÅŸekillenmesinde en etkili faktörlerden birisi olduÄŸu için, din anlayışı saÄŸlıksız olan bir toplumda, din karşıtlarının bile saÄŸlıklı olması pek mümkün olmaz. Dinin çift yönlü kesen bir kılıç gibi olması, olumlu olanın da, olumsuz olanın da, din sayesinde toplumda kalıcı iz bırakabileceÄŸini göstermektedir. Din, eÄŸer dinamik boyutu insanlara kazandırılırsa, toplumu bütünleÅŸtirir, yaratıcılığı üst düzeyde teÅŸvik eder; ahlakın ve adaletin içselleÅŸtirilmesini kolaylaÅŸtırır. Bunun tersi de doÄŸrudur; saÄŸlıksız bir din anlayışı ayrıştırır, uyuÅŸturur; gerçeklerin görülmesini engeller; insanları çeliÅŸkilerle kucak kucaÄŸa yaÅŸamaya mahkum eder.
Konunun doÄŸru anlaşılabilmesi için, bu tespitlerin somutlaÅŸtırılmasında fayda vardır. GeliÅŸmiÅŸliÄŸin temel kriterlerinden birisi, hiç kuÅŸkusuz toplumların içinde bulundukları refah seviyesidir. Müslümanların yaÅŸadıkları bölgelerden petrol fışkırmaktadır. Müslümanların arasında açlık ve ölüm kol gezmektedir. Temel hak ve özgürlükler, insanca yaÅŸayabilmenin olmazsa olmaz ölçütleridir. Hangi Müslüman ülkenin bu konuda ciddi sorunu yoktur? Türkiye’nin bile, temel hak ve özgürlükler konusunda yeterli düzeyi yakaladığı söylenebilir mi? Bilim, geliÅŸmenin, ilerlemenin omurgasını oluÅŸturur. Müslümanların, mevcut bilim ve teknolojide nerede durdukları ortadadır. Hepimiz, Batı’nın tüketici köleleri gibi deÄŸil miyiz? Bu soruları çoÄŸaltmak mümkündür. Ancak, sorunun kaynağına inmediÄŸimiz müddetçe, çıkış yolunu bulamayız. O zaman, temel soruyu ÅŸöyle ortaya koyabiliriz: Müslümanlar, Müslüman kalarak geliÅŸmek, insanlığın kaderinde etkin olmak, özne olmak istiyorlar mı, istemiyorlar mı? EÄŸer istiyorlarsa, çıkış yolunun ilk adımı aklı etkin kullanmak ve bilginin gücüne sahip olarak evrensel ölçekte deÄŸer üretmektir. Öyleyse, gelin hep birlikte bilginin, bilimin, üretimin neresinde olduÄŸumuzu samimiyetle sorgulayalım. Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Kur’an’ın ilk emri “oku!”. Okumak, bir metni okumak anlamına geldiÄŸi gibi, daha ileride, düÅŸünmek, anlamak anlamına gelir. Okumak, bilgiye dayalı bir süreçler topluÄŸunun adıdır. Müslümanlar okuyorlar mı? Müslümanlar, Allah katından geldiÄŸine inandıkları Kur’an’ı ne kadar okuyorlar?
Gerçekten de, özeleÅŸtiri sürecini okumaktan baÅŸlatmanın bir tür zorunluluk olduÄŸunu düÅŸünüyoruz. Hiç kuÅŸkusuz dünyada en çok okunan kitap, Kur’an-ı Kerim’dir. Ancak, Müslümanlar, Kur’an’ı anlamaksızın okumayı ibadet telakki ettikleri için, Kur’an’ı anlamak konusunda özel çaba sarfetmekten uzak durmaktadırlar. Bu durumu, “Müslümanlar Kur’an okumaktan korkuyorlar” ÅŸeklinde özetlemek mümkündür. Evet, iÅŸin içinde korku vardır. Bunun, bilinçaltı bir korku olduÄŸunu söyleyebiliriz. Kur’an, insanı kendi gerçekliÄŸi ile yüzleÅŸmeye çağırır. Kur’an, “bilmediÄŸin ÅŸeyin ardına düÅŸme” der. Kur’an, “bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını” söyler. Kur’an, “canlıların en kötüsünün, düÅŸünemeyen akletmeyen kimseler” olduÄŸunu söyler. Kur’an, “aklını kullanmayanların pislik içinde kalacağını” hatırlatır. Kur’an, insanın başına gelen bütün olumsuzlukların insanın kendi tercihlerinin sonucu olduÄŸunu belirtir. Sadece bu gerçeklerle yüzleÅŸen Müslüman, iÅŸin gerçeÄŸi utancından yerin dibine girer.
Ä°slam, “oku!” diye baÅŸlar. Hz. Peygamber, “bilim talep etmenin kadın-erkek her Müslümana farz” olduÄŸunu belirtir. Hz. Muhammed, Mekke’den Medine’ye hicretten sonra, Medine’de Mescid-i Nebevi’nin içinde, bilinçli bir eÄŸitim süreci baÅŸlatmıştır. Bu doÄŸrultudakien çarpıcı örneklerden birisini Bedir savaşı sonrası yakalamaktayız. Esirlerden okuma yazma bilenler, Müslümanlara okuma- yazma öÄŸretmeleri karşılığında özgürlüklerine kavuÅŸmuÅŸlardır. Bu olayın, insanlık tarihinde ilk okuma-yazma seferberliÄŸi olduÄŸunu söyleyebiliriz.
Kur’an’ın teÅŸvikleri, Hz. Peygamber’in örnekliÄŸi, kısa sürede Müslümanlarda bilimsel zihniyetin oluÅŸmasını saÄŸlamıştır. Müslümanlar, bilgiye, öÄŸrenmeye açık hale gelmiÅŸlerdir. Hz. Peygamber’in vefatını müteakip ilk üç asırda, omurgasını bilimin oluÅŸturduÄŸu muhteÅŸem bir medeniyetin temelleri atılmıştır. Abbasi halifesi Me’mun zamanında kurulan Beytu’l-Hikme, Müslümanların bütün insanlığın birikimine talip olduÄŸunun bir kanıtı olmuÅŸtur. Burada, bilim adına ne bulundu ise, Arapça’ya tercüme edilmiÅŸ; hem kaybolması önlenmiÅŸ, hem de insanlığın istifadesine sunulmuÅŸtur. Bunun en çarpıcı örneÄŸi Yunan klasikleridir. Bu süreç, Farabi’nin Aristo’dan sonra ikinci muallim (Muallim-i Sani) ünvanını almasını beraberinde getirmiÅŸtir. Ä°bn Sina’nın eserleri, 18. asra kadar Batı’da Tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulmuÅŸtur. Bu sebepten, diyoruz ki, Rönesans ve Reform hareketlerinin arkaplanında Müslümanların bilimsel birikimi yatar. Bunları, geçmiÅŸe öykünmek için söylemiyoruz. EÄŸer onurumuzla var olmak gibi bir derdimiz varsa, özne olmak istiyorsak, bunun yolu bilimin gücüne sahip olmaktan geçtiÄŸini de bilmek durumundayız. Müslümanlar, önce aklın varlığını yeniden keÅŸfetmek, sonra da enerjilerini bilim alanına yöneltmek zorundadırlar.
Din adına akıl düÅŸmanlığının, bilim düÅŸmanlığının yapıldığı, özgürlüÄŸün ve adaletin olmadığı bir yerde, ne din olur, ne medeniyet olur, ne de insanlık… Paranın ve bilimin daima güvenli ortamları tercih ettiÄŸini hatırlamakta fayda vardır. Yaratıcılık da, yüksek güven kültürünün kök saldığı ortamlarda geliÅŸir. EÄŸer ilerlemek, geliÅŸmek, özne olmak gibi bir niyetimiz varsa, aklı yeniden keÅŸfederek iÅŸe baÅŸlayabiliriz. Hz. Muhammed boÅŸa dememiÅŸ, aklı olmayanın dini de olmaz, diye…
28. 08. 2011 AkÅŸam Gazetesi
Henüz yorum yapılmamış.