Dünden bugüne geleneksel Türk aile medeniyetimiz
Follow @dusuncemektebi2
Binlerce yıllık bir tarihi geçmiş ve köklü medeniyet temsilcisi olan Türklerin de aile hayatı her zaman modern araştırmacıların ilgi odağı olmuştur. Bilhassa Türklerin insancıl, misafirperver, koruyup-gözeten güçlü ve dirayetli bir toplum yapısına sahip olması ile tarihi başarıları aile müessesesindeki muazzam yapısı ile ilişkilendirilmiştir.
Ä°nsan toplumsal bir varlıktır. YaÅŸam serüvenini toplumsal aidiyet bağı ile güçlendirir. Ä°nsan yaÅŸamında toplumsallaÅŸmanın en temel koÅŸulu aile olmaktır. Aile insanlık tarihi kadar kadim bir yapıdır. Tarihi süreçte insanoÄŸlunu birleÅŸtiren, bütünleÅŸtiren ve bir arada yaÅŸama tecrübesini ona kazandıran güçlü akrabalık iliÅŸkileri ve aile bağı olmuÅŸtur.
Aile kavramı ve içeriÄŸi esasında kültürel bir durumu da belirtir. Her toplumun, coÄŸrafyanın ve kültürün kendi aile kavramı söz konusudur. Aile o kültürün deÄŸer ve yargıları ile oluÅŸur ve biçimlenir. Ä°nsanların yaÅŸadığı topraklar, iklim özellikleri, örf ve an’aneleri, dinî inanışları ile bütün bunları kuÅŸatan kültürleri o toplumun zihninde aile kavramına biçim verir ve sınırlarını çizer.
Tarih boyunca özellikle birtakım kültürlerin aile yaÅŸantıları ve hukuku farklı milletlerin dikkatini çekmiÅŸ ve özel araÅŸtırma alanlarına dahil olmuÅŸtur. Bilhassa modern zamanlarda toplumbilim aileyi araÅŸtırmalarının merkezine almıştır. Aile, medeniyetin kurucu unsurlarından birini teÅŸkil eden faktör olarak görülmüÅŸtür. Bir milletin sosyal gücü o toplumun aile yapısının ve aile bağının kadim ve güçlü olması ile belirlenmiÅŸtir.
Binlerce yıllık bir tarihi geçmiÅŸ ve köklü medeniyet temsilcisi olan Türklerin de aile hayatı her zaman modern araÅŸtırmacıların ilgi odağı olmuÅŸtur. Bilhassa Türklerin insancıl, misafirperver, koruyup-gözeten güçlü ve dirayetli bir toplum yapısına sahip olması ile tarihi baÅŸarıları aile müessesesindeki muazzam yapısı ile iliÅŸkilendirilmiÅŸtir.
Türk milletinin aile yapısı incelendiÄŸinde her ne kadar tarihi süreçte geniÅŸ ve farklı coÄŸrafyalarda yaÅŸamış olsalar da ufak farklılıklar dışında esas itibarı ile aile yapısı köklü ve deÄŸiÅŸmezdir.
Türk aile yapısı “pederi” aile olarak tanımlanmaktadır. Bu aile yapısında baba ve anne eÅŸit haklara sahiptirler. Kadınlara ve çocuklara son derece önem verilir. Baba ailenin reisi olarak kabul edilmekle birlikte gündelik hayatta birçok hususta evin hanımına baÄŸlı idi. Türk ailesi ekseriyetle “ata-erkil” bir yapıdadır; fakat bazı hususlarda kadına baÄŸlılığın söz konusu olması hasebiyle “ana-erkillik” de araÅŸtırmacılar tarafından söz konusu edilmiÅŸtir. Özellikle Türk efsaneleri de Türk milletinin diÅŸi kurttan türemesi gibi motiflerde “ana-erkillik”e atıflar olduÄŸu ifade edilmiÅŸtir.
Türk ailesi anne, baba ve çocuklardan müteÅŸekkil olması hasebiyle küçük aile olarak sınıflandırılır. Fakat akrabalık baÄŸları güçlü olduÄŸu için anne ve babanın soydaÅŸları ile birlikte büyük bir aÅŸiret yapısı söz konusu olmuÅŸtur. Kan bağı esastır ve birleÅŸtirici bir unsurdur. Aile baÄŸları ile birlikte “boy” diye tabir edilen büyük akraba aile birlikleri oluÅŸmaktadır. Ailede herkes eÅŸit haklara sahiptir, gelir ortaktır ve mülkiyet hakkı söz konusu olmadığı için herkes mal ve mülk konusunda eÅŸittir ve söz sahibidir.
“Bark” tabiri mabet manasındadır
Dilimizde mevcut bulunan “evlenme” veya “evlendirme” kelimeleri esasen tarihi süreçte genç erkek ve kadının izdivaç etmesi sonucunda baba ocağından ayrılarak yeni bir ev kurmalarını ifade eder. Özellikle dilimizde bulunan “ev-bark” tabiri de Türk aile yapısını ifade eden en güzel örneklerden birisidir. Ev ile beraber kullanılan “bark” tabiri mabet manasındadır. Çünkü Türkler evliliÄŸe kutsallık atfetmektedirler ve yaÅŸadıkları evi de kutsal bir mekân olarak düÅŸünmüÅŸ ve hissetmiÅŸlerdir.
Ä°slamî dönem ile birlikte ise Türklerin aile yaÅŸantısında pek bir deÄŸiÅŸiklik olduÄŸu görülmez. Esasen Ä°slam öncesi Türk aile yapısı ile Ä°slam dininin öngördüÄŸü ve Kur’an da hususları belirtilen ve sınırları çizilen aile yapısı arasında büyük farklılıklar söz konusu deÄŸildir.
Türkler zaten gelenek ve zihniyet olarak aileye dini bir hüviyet kazandırmışlardı. Aile kutsal ve deÄŸerli idi. Bu sebeple Türklerin Ä°slamlaÅŸması ile birlikte zaten dini bir kimliÄŸi söz konusu olan aile Ä°slamiyet ile birlikte daha da kökleÅŸmiÅŸ ve derinleÅŸmiÅŸtir. BaÄŸlar kuvvetlenmiÅŸ, ailenin deÄŸeri bir kat daha artmıştır.
Aile yapısını güçlendiren bir diÄŸer hususta Türklerin göçebe bir toplum olması ile iliÅŸkilidir. Konar-göçer bir hayatı benimseyen Türkler, göçebe hayatın zorlukları karşısında güçlü aile baÄŸları ile ayakta kalmış ve zorlukların üstesinden rahatlıkla gelmiÅŸtir.
Türk topluluklarının ekseriyetinin göçebe yaÅŸam sürmesi dolayısı ile daha ilk yüzyıllardan itibaren Türk ailesinin karakteri göçebe hayata göre ÅŸekillenmiÅŸ, toplumsal hukuk dahi bu hususiyetlere göre belirlenmiÅŸtir. GöçebeliÄŸin tüm izleri baÅŸta gündelik yaÅŸam olmak üzere ağırlığını hissettirmiÅŸtir.
Türk aile yapısının gelenekleri tarih boyunca Türk devlet yöneticileri ve düÅŸünürleri tarafından her zaman bahis edilmiÅŸ ve önemi üzerinde de durulmuÅŸtur. Nitekim baÅŸta Orhun Kitabeleri olmak üzere Türklerin yazılı ve sözlü kaynaklarında Türk ailesinin ulviliÄŸine atıflar bulunmaktadır. Özellikle de toplumsal yapının bozulmaması, birlik ve beraberliÄŸin zedelenememesi hususunda nasihatlerde bulunulmuÅŸtur.
Birçok kadim ozanlarımızın ÅŸiir ve türkülerinde aile her zaman dile getirilmiÅŸtir. Yazılı edebiyatımızın ilklerinden olan KaÅŸgarlı Mahmud’un Divanü Lugati't-Türk adlı eseri ve Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eserinde Türk aile yapısının önemi ve deÄŸeri ile ilgili kısımlar kaleme alınmıştır.
Tarih süreç içerisinde farklı bölgelere göç eden ve yerleÅŸen Türklerin aile yaÅŸantısı göç ettiÄŸi bölgelerde yaÅŸayan farklı dini ve etnik unsura sahip yerel halkların da dikkatini çekmiÅŸ ve büyük saygı duyulmuÅŸ ve örneklik teÅŸkil etmiÅŸtir.
Özellikle Türk ülkelerine gelen elçiler ve seyahatnâme yazarları baÅŸta olmak üzere Türk ailesi yabancılar tarafından ilgi uyandırmış ve bu kiÅŸilerin eserlerinde uzun uzadıya anlatılmıştır. Yabancı ziyaretçiler Türk aile yapısı ile ilgili bilgileri kendi ülkelerine taşımış ve kendi toplumları için örnek teÅŸkil etmeleri amaçlanmıştır.
YerleÅŸik hayata geçiÅŸ aile yapısını etkiledi
7. ve 8. yüzyıllardan itibaren Türklerin yerleÅŸik yaÅŸama geçmeye baÅŸlaması sonrasında aile yapısı ile ilgili ufak deÄŸiÅŸiklikler meydana gelmiÅŸtir. Bu deÄŸiÅŸiklikler anne, baba ve çocuklar olmak üzere bireylerin sosyal statüsü, aile hukuku gibi gelenekler dışında çoÄŸunlukla gündelik yaÅŸam ile ilgili olmuÅŸtur. Türk boyları yerleÅŸik yaÅŸama geçmeye baÅŸlamasından dahi sonra aile ilgili ilgili kadim geleneklerini büyük ölçüde devam ettirmiÅŸlerdir.
Bu dönemde esas deÄŸiÅŸiklik, göçebe toplumun yerleÅŸik düzene geçmesi sonucu mahalleler ve evler inÅŸâ etmesi ile baÅŸlamıştır. YerleÅŸik hayatın kendine has gerekleri söz konusu olduÄŸu için gündelik hayat muhtelif hususlarda yeniden ÅŸekillenmiÅŸ ve karakter oluÅŸturmuÅŸtur.
YerleÅŸik yaÅŸama geçmiÅŸ Türk ailesi tekrar biçimlenmiÅŸ ÅŸekli ile en zirve noktasını Osmanlı döneminde yaÅŸamıştır. Bu dönemde Türk ailesi yerleÅŸik düzene tamamen adapte olmuÅŸ ve bir mahalle kültürü oluÅŸturmuÅŸtur. Bilhassa Batılı gözlemcileri dahi kıskandıracak konak ve saraylar inÅŸa edilmiÅŸ, Türk ve Ä°slam geleneklerine göre bu evler tasarlanmış. Özellikle sosyal ve dinî hassasiyetler baÅŸta olmak üzere evler bir incelik kazanmıştır.
Osmanlı tarihinde aile yapısına bir nazar edildiÄŸinde kentte çocuklu ailelerin az köylerde ise daha fazla olduÄŸu görülmektedir. Osmanlı ailesinde çocuk babanın velayeti ve hukukî denetimi altında yaÅŸamaktadır.
Kırsal kesimde çocuklar ekonomik sebeplerden dolayı erken yaÅŸlarda iÅŸ hayatına atılsalar da baÅŸta kentte yaÅŸayan aileler olmak üzere çocukların ilk eÄŸitimi ailede verilir, terbiye edilir ve öÄŸütlenirdi. Verilen ilk eÄŸitim dinî eÄŸitimdir, arkasından da öncelikli olarak itaât ve terbiye eÄŸitimi gelmekte idi.
Ä°lerleyen yüzyıllarda nüfusun artmasına raÄŸmen batı toplumlarında olduÄŸu gibi çocuklar Osmanlı toplumunda asla başıboÅŸ kalmamıştır. SokaÄŸa ve kaderlerine asla terk edilme gibi bir durum söz konusu deÄŸildir.
Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu kozmopolit yâni çok uluslu olduÄŸu için çocukların erken yaÅŸlardan itibaren eÄŸitimi de bu hususlara göre ÅŸekillenmiÅŸtir. Müslüman çocuklar mahallede hocanın kontrolünde Sıbyan Mekteplerinde eÄŸitim görürken, Musevî çocuklar Sinagog’da, Hristiyan çocuklar ise papazların eÄŸitimine bırakılmıştır.
Çocuk deÄŸer ve itibar görmekte idi, babası olmasa ailenin en büyüÄŸü o da olmasa amcaları bakmakla mükellefti. Öksüz ve yetim kalan, bakacak kimsesi olmayan çocuklara da devlet yardım etmekte idi, özellikle devletin bu konularda izlediÄŸi ve geliÅŸtirdiÄŸi politikaları mevcuttu.
Devlet baÅŸta aile olmak üzere yardım ediyordu. Devlet, dul çocuklu kadın, ikiz veya üçüz doÄŸuran aciz kadın ve aile baÅŸta olmak üzere yardıma muhtaç ailelere dini ve ırkı ne olursa olsun yardım maaşı baÄŸlamaktaydı. Özellikle kimsesiz ve terk edilen çocuklar da durumu iyi olanların yanına verilmekteydi.
Aileyi merkeze alan bir mimari anlayış
Kadın ve erkeklerin günlük yaÅŸamına gelecek olursak, Osmanlı özelinde denilebilir ki kadın ve erkekler aynı dönemde Batı ülkelerinde yaÅŸayan kadın ve erkekten daha az baskı altındaydı. Rahat ve özgürdü. Kadınlar sosyal yaÅŸamdan asla soyutlanmamıştı. Erkek ve kadınların ayrı eÄŸlenceleri ve sosyal hayatları söz konusuydu. Her iki cins kendi eÄŸlencelerini tertipler, hemcinsleri arasında eÄŸlenirlerdi. Müellif: Umut Güner / Diyanet Dergisi
Ailelerin yaÅŸadığı evler Osmanlı döneminde kendi özgün mimarisini oluÅŸturmuÅŸ durumdaydı. Özellikle Müslüman, Musevî ve Hıristiyan fark etmeksizin ekseriyetle evlerin yapısı birbirine benzemekteydi. Özellikle Müslüman da olsa Hristiyan da olsa evlerin haremlik-selamlık bölümleri bulunmaktaydı. Evler bilhassa ailenin nüfus büyüklüÄŸüne göre kileri, hamamı, tuvaletleri ve odaları baÅŸta olmak üzere ÅŸekillenmiÅŸti.
Ailelerin beslenme alışkanlıkları ve kültürleri oldukça zengin ve çeÅŸitliydi. Kentli ve köylü nüfus arasında beslenme alışkanlıklarında ufak farklar olsa da esas itibarı ile Osmanlı mutfağı zengin bir imparatorluk mutfağıdır. Bu mutfağın zengin olmasında Osmanlı toplumunun çok uluslu olması esas sebeplerdendir. Her milletin kendine özgün yemek çeÅŸitleri söz konusu olduÄŸu için bu çeÅŸitlilik çok uluslu Osmanlı imparatorluÄŸuna zengin bir mutfak armaÄŸan etmiÅŸtir.
Ülkenin coÄŸrafyası hayli geniÅŸ ve muhtelif iklim kuÅŸaklarını bünyesinde barındırdığı için ürün çeÅŸitliliÄŸi çok fazlaydı. Bu sebeple Osmanlı ailesi birçok Dünya ülkesine göre daha iyi beslenmekte idi. Yemeklerde israf ve aşırı tüketim asla tasvip edilmez ve hoÅŸ karşılanmazdı.
BaÅŸta insanların giyim kuÅŸamı olmak üzere, gündelik hayatlarında evleri dahi olsun lüks ve ÅŸatafat söz konusu deÄŸildi, asla tamahkârlık söz konusu olmamıştır.
19. yüzyıl ile birlikte iletiÅŸimin hızla artması, modernizmin küresel bir ideolojiye dönüÅŸmesi, Osmanlı devletinin askeri ve bürokratik kayıpları ile misyoner faaliyetlerin Osmanlı topraklarında nifak hareketlerinde bulunması gibi baÅŸlıca nedenlerden dolayı Osmanlı ailesi ve toplumsal yapısı büyük bir dönüÅŸüm geçirmeye baÅŸladı.
Bilhassa Tanzimat ile birlikte Batı hayranlığı neticesinde, Avrupa halkları gibi yaÅŸama tutkusu bir hastalık gibi toplumda hâsıl olmuÅŸ, özellikle de eÄŸitim için batı ülkelerine gidenlerin döndüklerinde geldikleri yerlerde yaÅŸadıkları zihniyet dönüÅŸümünü Müslüman Türk toplumuna yansıtmaları sebebiyle hızlı bir toplumsal dönüÅŸüm baÅŸlamıştır. BaÅŸta Batı merkezli düÅŸünen Türk aydınları olmak üzere, en temelde aile yapımız dahi sorgulanmış ve alternatif modeller, yaÅŸamlar benimsetilmeye çalışılmıştır.
En nihayetinde binlerce yıllık bir tarihi tecrübenin sonucu olarak ÅŸekillenen, dini ve milli kimlik ile bezenmiÅŸ Türk aile yapısı inkıraza uÄŸramış, kadim deÄŸerlerinden kopmuÅŸtur. Nitekim bugün dahi bu kopuÅŸun yarattığı olumsuz sonuçların etkisi aile ve toplum yapımızda açık bir ÅŸekilde görülmektedir.
BaÅŸta Batılı seyyah ve bürokratların dahi özendiÄŸi, hayran kaldığı toplumsal yapımız bugün çok uzağında da olsak yaÅŸanmış bir ütopya(!) olarak tarihi geçmiÅŸimizde durmaktadır.
Henüz yorum yapılmamış.