Sosyal Medya

Tercüme Haber: Türkiye ve Rusya: Kayda Değer Yakınlaşma

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze sistemi satın alması, ABD-Türkiye ilişkileri tarihinde yaşanan en büyük krizin ortasında geldi. Satın alma sadece bu ilişkilerin daha da bozulmasına yol açmakla kalmadı, aynı zamanda krizin temel yapısal dinamiklerini de değiştirerek statüko durumuna geri dönmeyi imkânsız hale getirdi.



S-400 anlaÅŸması iki yıl boyunca gündemde olmasına raÄŸmen, silah sisteminin geçtiÄŸimiz temmuz ayında teslim edilmesi Amerikalı politika yapıcıları için gerçekten sürpriz oldu; aslında öyle olmamalıydı. Son on beÅŸ yılda Ankara ve Washington arasında yakın ve hatta hararetli iÅŸ birliÄŸinin olduÄŸu anlar, hakikatlerin net bir ÅŸekilde görülmesini engellese de SoÄŸuk SavaÅŸ’ın sona ermesinden bu yana ABD-Türkiye iliÅŸkileri genel bir düÅŸüÅŸ eÄŸilimine girdi. Oysa bugün, Pimpirikli Amerikan politika yapıcıları, Türkiye'nin yaramaz bir çocuk gibi öfke nöbetini attıktan sonra, tekrar eski haline gelip ABD’nin politikalarını desteklemeye devam etmekten baÅŸka seçeneÄŸin olmadığı fikrine sarıldılar. Washington’un Türkiye-ABD krizinin nedenlerini kavrayamaması, Amerikan dış politikası için potansiyel sonuçlarını görmelerini engelledi.
 
Mevcut kriz, Batı karşıtı Recep Tayyip ErdoÄŸan'ın kaprislerinden kaynaklanmıyor. Aksine, S-400'lerin satın alınması; Türk dış politikasının uzun süredir istikrarlı duruÅŸunun tezahürüdür. Washington için daha tedirgin edici olanıysa ABD'nin dünyadaki otoritesinde ve gücünde belirgin bir düÅŸüÅŸü yansıtıyor olmasıdır. 2003 yılında ABD, Orta DoÄŸu’yu kendi lehine dönüÅŸtürecek bir projeye baÅŸladı. Bu projeyle hem daha liberal, müreffeh ve istikrarlı bir OrtadoÄŸu yaratmayı beceremediler, hem de Amerika’nın Orta DoÄŸu, DoÄŸu Avrupa ve Avrasya politikalarının temel taşı olan Türkiye’yi de ABD’ye yabancılaÅŸtırdılar. S-400 krizinden büyük resmi bakarsak, Washington'un sadece Ankara ile olan iliÅŸkisini deÄŸil, bütün bu Orta doÄŸu politikalarını gözden geçirmesi gerektiÄŸini görürüz.
 
Türkiye’nin Rusya’yla Ä°liÅŸkisi
 
ABD’nin, Türkiye’nin Rusya’dan silah almaya hazır olduÄŸuna inanmamasının bir sebebi, Türkiye ve Rusya’nın kaderinin coÄŸrafya, tarih ve kültürel bakımdan birbirlerinin düÅŸmanı olması gerektiÄŸi varsayımıdır. ABD için iki ülkenin ortak, hatta müttefik olması imkansızdı. Osmanlı ve Rus imparatorlukları arasında uzun süre devam etmiÅŸ kanlı rekabet -birbiriyle 12 savaÅŸ yaptılar- her ikisinin de kültürel ve tarihi hatıraları üzerinde silinmez izler bırakmıştır. Ancak, önemli iÅŸ birlikleri de yapılmıştır. Rusya, Mehmet Ali PaÅŸa’nın Anadolu’da ilerlemeye baÅŸladığı 1832-33’te Ä°stanbul’u desteklemiÅŸtir. PadiÅŸahın ricasıyla Çar, Osmanlı baÅŸkentine yapılacak herhangi bir saldırıyı engellemek için Ä°stanbul yakınlarına Rus askerlerini konuÅŸlandırdı ve Osmanlı’nın muhafazasına yardımcı oldu. Çar daha sonra bu konuÅŸlandırmayı neredeyse on yıl süren bir antlaÅŸmalar ittifakına dönüÅŸtürdü. I. Dünya savaşının arifesinde Mart 1914’te Osmanlı-Rusya Dostluk Komitesi kuruldu ve Osmanlı, Mayıs 1914'te Ruslara ittifak yapmayı teklif etti. Yani Osmanlı, Rusya politikasını geçmiÅŸte yaÅŸanan sıkıntılar üzerine bina etmemiÅŸti.
 
Rus-Türk iÅŸ birliÄŸinin en önemli örneÄŸi, Rusların, KurtuluÅŸ Savaşı’nda (1919–22) Türklere gerekli maddi ve askeri yardımı saÄŸlamaları oldu. Mustafa Kemal, 1919 Mayıs'ında Kuva-yi Millîye’yi örgütlemeye baÅŸlamadan önce bile, olası bir ittifak için BolÅŸeviklerin temsilcileriyle görüÅŸtü. Kuva-yi Milliye’nin komutasını üstlendikten sonra, derhal Vladimir Lenin ve BolÅŸevik Rusya ile bir ittifaka gitti. Sovyet Rusya daha sonra Mustafa Kemal ve kuvvetlerine hem silah hem de nakdi yardım saÄŸladı. Mustafa Kemal’in Lenin’e ulaÅŸması jeopolitik bir ustalıktı hem makyevelist hem de zeki biri olduÄŸunu gösteriyordu. Mustafa Kemal’in bu hareketi Türk KurtuluÅŸ Mücadelesi için ne bir tartışmaya sebep oldu ne de ihanet olarak görüldü. Aslında, Mustafa Kemal’in rakipleri de BolÅŸeviklere kendi tekliflerini yapmakla meÅŸguldüler.
 
Türkiye'nin Sovyet Rusya ile Ä°ngiltere, Fransa ve diÄŸer emperyalist güçlere karşı ittifakı, Mustafa Kemal'in “milli egemenlik” ve “tam bağımsızlık” konusundaki ısrarını yansıtıyordu. Bunlar, bir imparatorluÄŸun molozlarından kendi kendini ayakta tutacak ulus-devlet kurmaya kararlı olan milliyetçilerin temel ilkeleriydi. Sovyet Rusya'nın saÄŸladığı altın ve silahlar, Türklerin Anadolu’da askeri üstünlük kazanmalarını saÄŸladı. 1. Dünya Savaşı’nın galiplerinin Anadolu’yu; Ä°ngiltere, Fransa, Ä°talya, Yunanistan ve Ermenistan arasında paylaÅŸtırdığı; GüneydoÄŸu’da Kürt devleti kurdurduÄŸu, Türklere Anadolu'nun kuzeyindeki küçük bir alan bıraktığı Sevr anlaÅŸmasını yırtıp atmalarına yardım etti.
 
Mustafa Kemal’in en büyük baÅŸarısı, Sevr AntlaÅŸması’nı geçersiz kılan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını mümkün kılan askeri zaferleriydi. Türkiye Cumhuriyeti, Sovyetler desteklemeseydi muhtemelen var olamayacaktı. Mustafa Kemal, BolÅŸevizm’e bir sosyal örgütlenme biçimi olarak ilgi duymadı ve kurulmak istenen Türk Komünist Partisi'ne de izin vermedi. Ancak Sovyetlerin potansiyelini jeopolitik müttefiklik olarak kavradı. Sovyetlerin Para, silah ve mühimmat yardımı KurtuluÅŸ Savaşı'nın baÅŸarıya ulaÅŸması için kritikti. Sovyetlerin katkısı o kadar önemliydi ki, Mustafa Kemal 1928’de, Sovyetlerin Türkiye’ye atadığı ilk büyükelçi Sergei Aralov’un da Ä°stanbul Taksim’deki Cumhuriyet anıtında bulunmasını emretti. Yeni Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyetler BirliÄŸi, 1930'lar boyunca yakın iliÅŸkiler kurdular.
 
Stalin’in II. Dünya Savaşı’nın sonunda Türkiye’den toprak ve boÄŸazlar üzerindeki talepleri, Türkleri kararlı bir ÅŸekilde Batı’ya ve 1952’de katıldığı Kuzey Atlantik AntlaÅŸması Örgütü’ne (NATO) itmiÅŸtir. Bu tarihten itibaren 50 yıl boyunca Türkiye’nin yönü batıya dönük olmuÅŸtur. Yine de soÄŸuk savaÅŸa raÄŸmen ara ara Rus-Türk iliÅŸkilerinde yakınlaÅŸmalar olmuÅŸtur. ÖrneÄŸin, 1970'lerin başında Türkiye ile Sovyetler BirliÄŸi arasındaki iliÅŸkilerindeki yakınlaÅŸma, 1974’te Türkiye’nin Kıbrıs harekâtını kolaylaÅŸtırmıştır. Buna karşılık Yunanistan, NATO’nun askeri kanadından çekilmiÅŸtir. NATO üyeleri Yunanistan ve Türkiye'nin karşı karşıya gelmesi ÅŸüphesiz Politbüro’yu oldukça heyecanlandırmıştır.
 
SoÄŸuk Savaşın Bitmesi ve Türkiye’nin Tekrar Ä°ttibakı
 
Sovyetler BirliÄŸi'nin dağılması, temelde Türkiye'nin jeopolitik durumunu deÄŸiÅŸtirdi. Türkiye’nin güvenliÄŸine yönelik en büyük tehdit ortadan kalktı ve yüzyıllar sonra ilk defa Türkiye ve Rusya ‘sınır komÅŸusu’ sıfatını yitirdi, araya tampon ülkeler girdi. Dahası, Rusya Federasyonu, Sovyet selefinin yarısı kadar toprak büyüklüÄŸüne ve daha düÅŸük bir kapasiteye sahipti. 
 
Ä°ronik olarak, baÅŸlangıçta; SoÄŸuk SavaÅŸ'ın sona ermesinin ABD ile iliÅŸkilerini sekteye uÄŸratacağından endiÅŸelenen Türklerdi. Ankara, 1990’ların başında Washington’un artık Türkiye’yi terk edeceÄŸi ve NATO’nun güney kanadında bir korumaya ihtiyaç duymayacağına dair korku duyuyordu. Ancak, Türkler iki kutupluluÄŸun sona ermesinin diplomatik manevra için daha fazla alan yarattığını yavaÅŸ yavaÅŸ görmeye baÅŸladılar. KökleÅŸmiÅŸ Kemalist eÄŸilimler, yani tüm süper güçlere ÅŸüphe ile yaklaÅŸma ve tam bağımsızlık vurgusu, Türk dış politikasında eksen kaymasına sebep olmaya baÅŸladı.
 
Bu eksen kaymasının en çarpıcı örneklerinden biri, Mart 2002’de, Türkiye Milli Güvenlik Kurulu genel sekreteri Orgeneral Tuncer Kılıç’ın, Türkiye'nin yönünü Batı’dan doÄŸuya dönmesi; Rusya ve Ä°ran’la müttefik olması gerektiÄŸini dile getirmesiyle geldi. Kılınç sadece kiÅŸisel fikrini beyan etmiyordu; Türk subayların önemli bir bölümü ve kendilerini Kemalizm’in muhafızı addedenler, Batı’ya olan güvensizliÄŸini, Türkiye'nin Batı’ya aşırı bağımlı olduÄŸunu ifade ediyor ve Türkiye’nin vizyonunun batının ötesine geçmesi gerektiÄŸini savunuyorlardı.
 
Kemalist dünya görüÅŸü günümüz Türkiye'sini “selefi Osmanlı’nın son döneminde yaptığı gibi” Emperyalist Güçlerin içten ve dıştan zayıflatmak ve nihayetinde bölmek niyetinde olduÄŸu ÅŸeklinde sunmaktadır. Bu dünya görüÅŸü, Türk vatandaÅŸlarına yetmiÅŸ yıldan fazla bir süredir okullarda, askerde ve medya aracılığıyla telkin edilmektedir. Bu, yürürlüÄŸe hiç girmeyen Sevr antlaÅŸmasının yarattığı “Sevr Sendromunun” Türkiye hafızasına kazınmasından kaynaklanmaktadır.
 
Mustafa Kemal, büyük güçlerin Anadolu için tasarladığı planlarını engelledi ve Moskova’nın yardımıyla Türk egemenliÄŸini korudu. Ankara’nın bugün Moskova eksenine kayması da aynı ÅŸekilde okunmalıdır. Aslında bu eksen kayması mantıksız veya anlaşılmaz deÄŸildir. 
Amerikalı gözlemcilerin Mustafa Kemal ve Lenin’in görüÅŸmelerine açıklık getirme babında öne sürdüÄŸü “otoriterlerin kardeÅŸliÄŸi” aklaması mevcut durumu tam olarak açıklamaktan uzaktır. Asıl sebep Amerikan politikaları ve onların Türkler üzerinde oluÅŸturduÄŸu hassasiyet ve çekincelerdir.
 
Rus-Türk iliÅŸkilerinin geleceÄŸi, büyük olasılıkla ABD-Türkiye iliÅŸkilerinin geleceÄŸine baÄŸlı olacaktır. EÄŸer ABD ve Türkiye müttefik kalırlarsa -arada sıkıntılar olsa bile- Ankara, Rusya’yla olan iliÅŸkilerini halihazırdaki politikalarının ötesine götürmez. Türkiye’yi ABD’den uzaklaÅŸmaya iten bağımsızlık ve tam egemenlik vurgusu, bilhassa Rusya’yla geçmiÅŸ iliÅŸkiler düÅŸünüldüÄŸünde Türkiye’yi ihtiyatlı olmaya itecek ve Türkiye’nin tamamen Rus eksenine girmesini önleyecektir. Bununla birlikte, ABD-Türkiye dış politikaları çatışmaya devam ederse, Ankara Moskova ile iliÅŸkisini derinleÅŸtirerek devam ettirebilir. Moskova, Washington ile NATO üyeleri arasındaki sürtüÅŸmeyi geniÅŸletmeye ve bu durumdan elinden geldiÄŸince yararlanmaya; bununla birlikte NATO’nun iç dinamiklerini bozmaya çalışacaktır.
 
Kayda Değer Yakınlaşma
 
Türk-Rus yakınlaÅŸması, SoÄŸuk SavaÅŸ’tan bu yana iki ülke arasındaki en ciddi kopuÅŸun ardından meydana geldiÄŸi için dikkat çekiyor. Kasım 2015'te bir Türk F16’sı, bir Rus SU-24‘ünü Türkiye destekli muhaliflere karşı saldırı icra ederken, Türk hava sahasını ihlal etmesi üzerine düÅŸürdü. 2015 baÅŸlarında, Moskova; IŞİD ve muhaliflerle mücadele eden Esad’ın, sallantıdaki rejimini desteklemek için Suriye’ye hava ve kara kuvvetlerini yerleÅŸtirmiÅŸti.  Suriye Ä°ç Savaşı, sadece iki buçuk milyonun üzerinde mültecinin Türkiye’ye gitmesine sebep olduÄŸu için deÄŸil daha da ötesi, Suriye’nin veya Türkiye’nin sınırları ve toprak bütünlüÄŸü meselelerini tekrar gündeme getirdiÄŸi için Ankara'nın yoÄŸun mesai yapmasına sebep oldu. Türkiye gibi, Suriye de I. Dünya Savaşı'ndan sonra devlet olduÄŸu için sınırları tam oturmuÅŸ sayılmaz. Aslında baktığımızda Åžam, 1939’da Fransa’nın Türkiye’ye devrettiÄŸi Hatay üzerindeki Türk egemenliÄŸini hiçbir zaman tanımadı. Ankara için daha endiÅŸe verici olan ise, Kürdistan Ä°ÅŸçi Partisi (PKK)’nın Suriye kolları olan SDG ve YPG’nin Suriye topraklarında varlıklarını saÄŸlama alma çabalarıdır. PKK Türkiye Cumhuriyeti’nin bir numaralı güvenlik tehdididir; Türkiye’yle neredeyse kırk yıldır çatışıyor ve bugüne kadar 40.000 kiÅŸinin ölümüne sebep oldu. Ablukaya alınan Suriye hükümeti güçleri kuzeydoÄŸu Suriye'den çekilince, SDG liderliÄŸindeki Suriye Kürtleri, orada fiili özerk bir hükümet kurdular. ÖzerkliÄŸin ve belki de Suriye'deki kırılganlıktan dolayı bağımsızlığın kazanılması, PKK-YPG’yi güçlendirecek ve o bölgeyi yönetme kapasitesi kazanmasına izin vererektir.
 
Ankara Suriye Ä°ç Savaşı’nda Esad’ı devirmeyi tercih etti. BaÅŸkan Barack Obama yüksek sesle AÄŸustos 2011'de Esad'ın koltuÄŸu bırakması gerektiÄŸini ilan ettiÄŸinde, dünyanın geri kalanı gibi Ankara da bu geliÅŸmeyi, Esad'ın devrilmesi konusunda bir Amerikan taahhüdü olarak yorumladı. Bunun üzerine Türkiye, ABD, Suudi Arabistan ve Katar ile iÅŸ birliÄŸi içinde Suriye’deki muhalif grupları Esad rejimini düÅŸürme amacıyla desteklemeye baÅŸladı.
 
Fakat, Esad inatçı çıktı. Obama, 2012'de Åžam kimyasal silahlar kullanınca “kırmızı çizgiyi” geçtiÄŸini ilan etti fakat direkt müdahale konusunda isteksiz kaldı, ABD; muhaliflere yönelik yoÄŸun eÄŸit donat programının da geleceÄŸi olmadığını düÅŸünüyordu. Amerika’nın bu konudaki acizliÄŸi Türklerin ABD’ye olan baÄŸlılığını sarstı ve ABD’nin gücünden ÅŸüphe etmesine sebep oldu. IŞİD bu sırada Suriye içlerine iyice yayıldı; dallanıp budaklandı. 2015 yılında Rusya Devlet BaÅŸkanı Vladimir Putin Suriye'ye Rus hava kuvvetlerini yerleÅŸtirdi ve Rejimin kara ordusunu destekleyerek Suriye hükümetini koltukta tutmak için harekete geçti ve aynı yılın eylül ayında Rejim ve Rusya askeri operasyonlara baÅŸladı. Putin’in bu hamlesi Washington’un Rus yayılmacılığına karşı ne kadar hazırlıksız olduÄŸunu gösterdi. Ä°ran ve Hizbullah’tan gelen kara kuvvetleri ve Rus hava desteÄŸi, çatışmaların seyrini Suriye hükümeti lehine çevirdi. Rus hava kuvvetleri, Türkiye destekli muhaliflere acımasızca saldırdı; sonrasında Türkiye ve Rusya kendilerini vekalet savaşının içinde buldular.
 
Bu vekalet savaşı bir Türk F-16’sının bir Rus SU-24’ünü önleyip, düÅŸürdüÄŸü zaman, gerçek bir savaÅŸa dönüÅŸebilirdi. Türkler ÅŸüphesiz cesurca fakat bir o kadar da düÅŸüncesizce hareket ediyordu. Türkler, NATO üyesine yönelik bir silahlı çatışma çıkarma riskinin Rusları korkutacağını ve Rusların Suriye'deki operasyonlarını engelleyeceÄŸini düÅŸünüyorlardı, fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Putin, krizi askeri olarak tırmandırmaktan kaçındı ancak öfkeli ve sert bir ÅŸekilde, Türkiye'nin "teröristlerle suç ortaklığı yaparak” Rusları "arkadan bıçakladığını" ve bunun bedelini ödeyeceÄŸini söyledi. Türkiye’nin Rusya’ya turizm ve tarım özellikle de enerji alanındaki ekonomik bağımlılığı zayıf ayağını oluÅŸturuyordu. Rusya bunları göz önünde bulundurarak Türkiye’ye misilleme niteliÄŸinde bir dizi ekonomik yaptırım uyguladı.
 
Türklerin gözü kara bir ÅŸekilde Rus jetini düÅŸürmesi sonrası, Washington’un Ankara’ya karşı mesafeli tutumu, Türkiye’nin Rusya’ya karşı yalnız olduÄŸunun sinyallerini veriyordu. Benzer ÅŸekilde, Obama yönetiminin Suriye’de anlamsız bir ÅŸekilde kendine güvensizliÄŸi- Esad’a yüksek perdeden atıp tutması, ancak silahlı muhalefete etkisiz ve örtülü desteÄŸi; mahcup ama bir o kadar da kesin bir ÅŸekilde direkt müdahaleyi reddetmesi- Türkiye’yi zor durumda bıraktı. Ankara’nın, çok farklı aidiyetleri olan cihatçılar da dahil olmak üzere muhaliflere destek stratejisi de, Washington’ınkinden daha baÅŸarılı olmamıştı. Ve Suriye’de Åžoför koltuÄŸunda Rusya’nın oturduÄŸunu iyice anlayan Ankara, Rusya’yla daha yakın çalışma içerisine girmezse devamlı olarak ciddi tehlikelerle yüzleÅŸeceÄŸini anladı. Bir yıldan kısa bir süre sonra, keskin bir politik dönüÅŸ yapan ErdoÄŸan, jeti vurduÄŸu için resmen özür diledi ve hatta ölen Rus pilotun ailesine tazminat teklif etti. Türkiye, Suriye’nin geleceÄŸi için yapılan Astana müzakerelerine destek verdi ve katılmaya baÅŸladı. Putin’in kendi iradesini ErdoÄŸan’a nasıl kabul ettirdiÄŸi oldukça kayda deÄŸerdir ve zorlayıcı diplomaside mükemmel bir vaka çalışması olarak ele alınabilir.
 
ErdoÄŸan’ın, Putin’e meydan okuyan düÅŸman pozisyonundan, ondan ricacı pozisyonuna; 180 derecelik dönüÅŸü bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi. Tam da Aralık 2016'da Astana Müzakerelerinin baÅŸlayacağı sıralarda, izindeki bir Türk polis memuru, Ankara'daki bir sanat sergisinde dehÅŸetengiz bir ÅŸekilde Rusya'nın Türkiye büyükelçisini vurdu. Ancak provokasyon, Ankara ve Moskova’nın geçmiÅŸ sıkıntılarının bir kenara bırakma konusundaki kararlılığını sarsmadı.
 
Amerika ve Kürtler
 
Suriye’deki Amerikan baÅŸarısızlıkları ve çözümsüzlükleri, Türkiye’nin Rus tehdidine karşı savunmasız ve korumasız hissetmesine, Amerika’nın SDG-PKK-PYD ile yaptığı iÅŸ birliÄŸi Ankara’nın ihanete uÄŸradığı sonucuna varmasına neden oldu. Ankara her an Rusya ‘yla anlaÅŸmaya ihtiyaç duyabileceÄŸine karar verdi. 2014’te Obama yönetiminin aldığı Suriye’de Kürt militanlarını eÄŸitme ve donatma kararı, ABD Dış Ä°ÅŸleri Güney Avrupa ve DoÄŸu Akdeniz’den sorumlu bakan yardımcısının sözleriyle Türk-Amerikan iliÅŸkilerine Saatli Bomba etkisi yapmıştı. Bir NATO müttefikinin en büyük düÅŸmanını silahlandırmanın “stratejik çeliÅŸkisi” “ÅŸimdi acı verici bir ÅŸekilde ortaya çıkan ama zamanında da öngörülebilir olan” sonuçlar yarattı. Öngörülebilir sonuçlardan biri Türkiye'nin Amerika BirleÅŸik Devletleri'nden uzaklaşıp, Rusya ile yakınlaÅŸması idi.
 
Yaraya tuz basan durum, Amerikalı yetkililerinin SDG’nin PKK’nın Suriye kolu olduÄŸunu bilmelerine raÄŸmen bu grubun ismini deÄŸiÅŸtirmeye zorlayarak bu gerçeÄŸi gizlemeye çalışan çocukça oyunlarıydı. ABD Özel Harekât Komutanlığı Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, ABD’li yetkililerin PKK’nın rolünü kamufle etmek adına, bu gruptan kendisine “yeni bir isim bulmasını” istediÄŸini kabul etti. Bunun üzerine YPG-PKK, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adını aldı. Ä°sim deÄŸiÅŸikliÄŸi kimseyi özellikle de Türkleri kandıramazdı. Sonra, ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, 2016 yılında Senatonun önünde, YPG’nin PKK’yla olan bağını kabul etti. Ulusal Ä°stihbarat Direktörü Daniel Coats, ABD Ä°stihbarat TopluluÄŸunun, 2018 Dünya Çapında Tehdit DeÄŸerlendirmesinde, YPG’nin PKK’nın Suriye kolu olduÄŸunu açıkça belirtti.
 
Oldukça aÅŸikâr olan bu kriz durumunun yanında, ABD’nin Kürt ayrılıkçı grup PKK ve iÅŸtirakleriyle iÅŸ birliÄŸi yapmaktan baÅŸka, Türk Ulusal GüvenliÄŸini tehlikeye atan ve kamuoyunun tehdit algısını daha fazla tahrik edebileceÄŸi hiçbir ÅŸey yoktur. Çünkü bu durum Türklerin Sevr Sendromunu tetikler. Kemalistlerin Türkiye Cumhuriyeti'nin kurmaktaki temel amacı, Anadolu'nun farklı Müslüman topluluklarını, tek bir bütün olarak birleÅŸtirerek, devlete sadık bölünmez bir millet oluÅŸturmaktı. Dış güçlerin, Türk milletini bölmek ve parçalamak için Kürt milliyetçiliÄŸini kullanmaya niyetli olduÄŸu fikri, Türkiye Cumhuriyeti'ni başından beri meÅŸgul ediyordu. Bu düÅŸünce Mustafa Kemal ve T.C. ‘nin diÄŸer kurucularına bir kuruntu olarak deÄŸil tecrübeleri neticesinde aşılandı. Rus Ä°mparatorluÄŸu, I. Dünya Savaşı’ndan önce, Anadolu’daki Kürt ayaklanmalarını desteklemekteydi ve savaÅŸtan sonraki yıllarda; Ä°ngilizler, Kürtleri Mustafa Kemal’i ve Türkiye Cumhuriyeti’ni baltalamak için kullandılar. Sovyetler BirliÄŸi, SoÄŸuk SavaÅŸ boyunca Kürt ayrılıkçıları destekledi, sonrasında Rusya da 1990’larda aynı ÅŸeyi yaptı. Aslında, Rusların Kürt ayrılıkçılara olan desteÄŸi yıllarca ABD-Türkiye iliÅŸkilerini güçlendiren önemli bir faktördü. Türklerin büyük bir kısmı, Türkiye'deki intihar saldırılarından ve terör olaylarından PKK-YPG’yi sorumlu tutmaktalar bundan dolayı, Amerika, Kürt ayrılıkçılarla (PKK-YPG) iÅŸ birliÄŸine baÅŸladığında, Türkiye’nin Amerika’dan uzaklaÅŸması kaçınılmazdı.
 
ABD kuvvetlerinin Suriye'nin kuzeyinden çekilmesi ve YPG’ye verdiÄŸi desteÄŸin sona ermesi Washington ve Ankara arasındaki büyük bir çatışma konusunu ortadan kaldırdı. Fakat, aceleci bir ÅŸekilde yapılan çekilmenin ve Washington’un Türkiye operasyonunun hemen ardından gelen ağır eleÅŸtirileri, ekonomik savaÅŸ ve yaptırım tehditleri yeni problemlere neden oldu. BaÅŸkan Donald Trump, Suriye'den çekilme niyetini defalarca beyan etmiÅŸ olmasına raÄŸmen, kendi personeli inatla buna hazırlıklı olmayı reddetti. Bir analistin Nisan 2018’de uyardığı gibi, “Ulusal güvenlik personelinin Trump’ı dinlemesinin ve baÅŸkanın taleplerine göre -bu talepler Amerikan çıkarlarını korumak için planlanmış ve rahatsız edici olsa da- çekilme politikası planlamasının zamanı geldi. Tahmin edildiÄŸi gibi, bunun yapılmaması baÅŸarısızlığa yol açtı. ABD kuvvetleri bir sıkıntıyla karşılaÅŸmadılar veya resmi olarak küçük düÅŸürülmediler ama geri çekilmelerinde belirgin bir planlama eksikliÄŸi, Amerikan politikasındaki karmaÅŸa ve düzensizliÄŸi ortaya çıkardı. Trump’ın: “ErdoÄŸan bu tehlikeli ve yıkıcı yolda devam ederse, Türkiye’nin ekonomisini derhal yok etmeye tam olarak hazır olduÄŸunu” müteakip açıklaması, Türkleri oldukça rahatsız ederken aynı zamanda ErdoÄŸan’a ekonominin yanlış yönetildiÄŸi için deÄŸil de dış müdahaleler yüzünden kötü gittiÄŸi bahanesine sarılma imkânı verdi.
 
Amerika’nın Suriye’den çekilmesi kesinlikle YPG için bir hayal kırıklığıydı, ancak sürpriz de sayılmazdı. Sonrasında, tahmin edilebileceÄŸi gibi, YPG; Türk ordusunu kolayca caydırabilecek Rus destekli Suriye hükümetiyle anlaÅŸmayı seçerek, Türk saldırısına karşı koymaya çalıştı. Suriye’de YPG’nin durumu ve Suriye içindeki Kürt özerkliÄŸi sorunu hala görüÅŸülmeye devam ediyor. Åžartların birden deÄŸiÅŸmesi, YPG için tam bir felaket olmasa da YPG’nin bağımsız devlet kurma hayallerini suya düÅŸürdü. Türkiye’nin kuzey Suriye operasyonu, birincil hedefini büyük oranda yerine getirmiÅŸ olsa da operasyonun ABD’yle olan iliÅŸkilere verdiÄŸi zarar, Rusya’nın Suriye’deki konumu ve Türkiye üzerine baskı kurabileceÄŸi diÄŸer unsurlar göz önüne alındığında, Ankara’yı, Moskova’nın zorlamalarına karşı çaresiz bırakıyor.
 
Fethullah Gülen’e Amerikan DesteÄŸi
 
PKK ile çalışmaktan ziyade, ateÅŸe körükle gidecek bir eylem düÅŸünmek neredeyse imkânsız olsa da Amerika’nın “Guru” benzeri Türk dini ÅŸahsiyeti Fethullah Gülen’e olan ilgisi dikkate ÅŸayandır. Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya teÅŸebbüsünün uzun süredir bilindiÄŸi ve takipçilerinin bürokrasiye, özellikle de silahlı Kuvvetlere ve polise sızmalarına yardım eden Gülen, 1999’da tutuklanmamak için Türkiye’den kaçtığından bu yana Amerika’da ikamet ediyor. 2008'de ABD Ulusal Güvenlik Bakanlığı, Gülen'in ikamet baÅŸvurusunu aldatıcı bulduÄŸu için reddetti, fakat Amerikan diplomasisi ve istihbarat yetkililerinin Gülen adına yaptıkları itiraz, Gülen'e ABD'de ikamet izni çıkmasına sebep oldu. Gülen'in Amerika’daki takipçilerinin, birçok eyalette Amerikan vergi mükelleflerini sistematik olarak dolandırdığı, Muteber hükümet destekçileri ve muhalefetin de belirttiÄŸi gibi, Fethullah Gülen’in, Türkiye’de çok daha ciddi yasadışı iÅŸlerde parmağının olduÄŸu ortaya çıktı. Gülen sadece Amerika’da ikamet etmekle kalmayıp, New York Times ve Washington Post gibi birinci sınıf Amerikan medya kuruluÅŸlarına da eriÅŸimini sürdürmeye devam etti.
 
Temmuz 2016'daki baÅŸarısız darbe giriÅŸimi hakkında bilinmeyen çok ÅŸey var. Türk hükümeti, olanları daha saÄŸlıklı açıklayabilirdi, hala da yapabilir. Ancak, hiç ÅŸüphe yok ki darbeciler, ErdoÄŸan’ı ve hükümetini devirmek istiyorlardı. 300'den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan baÅŸarısız darbe giriÅŸimi, önceki darbe ve darbe giriÅŸimlerinin ÅŸiddetinden oldukça fazlaydı. Gülen'in darbe giriÅŸiminde oynadığı kesin rol bilinmemekle birlikte, darbe ‘ye müdahil olmadığı tartışması mantıksızdır. Gülen’e uzun süre hizmet veren ve en yakın müritlerinden bazılarının darbede öncü operasyonel rol oynadıklarını gösteren yadsınamaz kanıtlar mevcuttur. Darbenin hedefi olan Türk hükümetine Amerika ve Avrupa’nın desteÄŸi oldukça yetersizdi. Eski Ä°sveç BaÅŸbakanı Carl Bildt desteÄŸin eksikliÄŸinden yakındı ve darbeden sonra ErdoÄŸan ile ilk görüÅŸen ilk lider Putin olursa bunun “Avrupa için utanç verici” olacağı konusunda uyardı. Bu öngörü tam olarak Putin’in 9 AÄŸustos 2016’da St. Petersburg’da ErdoÄŸan’ı kabul etmesiyle gerçekleÅŸti; Putin, Rusya’nın ABD’den veya herhangi bir Batı Avrupa devletinden daha güvenilir olduÄŸunun altını çizdi.
 
Gülen’e Rezidans tahsis etmek, yalnızca ErdoÄŸan’ı deÄŸil, bütün Türk halkını derinden tahrik ediyor. Türkiye'de en çok küfredilen insanlarından biri Gülen’dir. Türkiye’de istisnasız tüm fikir grupları Gülen’in karşısında yer almaktadır. Gerçekten de Gülen’e ve ABD’nin Gülen’e desteÄŸine yönelik eleÅŸtiriler, ErdoÄŸan’ın takipçilerinden ziyade Seküler Türkler’ de daha geçmiÅŸe dayanıyor. PYD ile iliÅŸkisinde olduÄŸu gibi, Amerika’nın Gülen’e baÄŸlılığı, Türkiye’nin her tarafında Amerikan düÅŸmanlığını artırdı. Büyükelçi James Jeffrey Gülen’in Amerika’daki varlığını “utanç verici” olarak gördüÄŸünü söyledi. Yukarıdaki gerçekler göz önüne alındığında, Türklerin yüzde 80’inden fazlasının ABD’yi tehdit olarak görmesi ÅŸaşırtıcı deÄŸil.
 
Sonuç
 
S-400 füzelerinin Türkiye'ye ilk sevkiyatı, darbe giriÅŸiminin üçüncü yıldönümünde 2019 temmuz ayında yapıldı. Zamanlama manidardı ve medyanın bunu baÅŸarı olarak lanse etmesi S400’lerin sembolik önemi daha da güçlendirdi. ErdoÄŸan, S-400 alımını “tarihimizdeki en önemli anlaÅŸmamız” diyerek abartılı bir dille duyurdu fakat yaptığı anlamsız deÄŸildi. Aslında, anlamı oldukça açıktı: Bazen huysuzluk yapsa da yıllardır Batının sarsılmaz müttefiki Türkiye Cumhuriyeti, ÅŸu an kendi güvenliÄŸi için Batı’dan uzaklaÅŸmayı tercih ediyordu. S-400 alınması ve daha geniÅŸ bir perspektifle Rus eksenine kayış, riskli ve sert bir adım olmasına raÄŸmen ne ErdoÄŸan’a ne onun Ä°slamcı ajandasına ne de Türk milliyetçiliÄŸinin getirdiÄŸi farklı bir fikre baÄŸlanabilirdi. Rusya’ya dönüÅŸ, Mustafa Kemal’in ortaya koyduÄŸu dış politikanın temel ilkeleri ile uyumludur ve yukarıda da belirtildiÄŸi gibi, aslında Mustafa Kemal’in kiÅŸisel diplomasisinde da örneÄŸi görülmüÅŸtür.
 
Mustafa Kemal'in Batı’ya, özellikle de Ä°ngilizlerden gelen tehditlere karşı destek aramak için Rusya’ya dönmesi gibi, bugün de Ankara’nın ABD’den geldiÄŸini algıladığı tehlikeler için yaptığı aynısıdır; Ankara ve Moskova’nın yakınlaÅŸması, bir yandan da Washington'a tepki nitelediÄŸindedir. Türkler, ABD-Türkiye iliÅŸkilerine kendilerinin verdiÄŸi zarardan bahsetmiyor ve Amerika'dan algıladıkları tehlikeleri abartılıyorlar. Dahası, ErdoÄŸan’ın Avrupa’ya olan kronikleÅŸmiÅŸ garezi, Türkiye’yi daha da yalnızlaÅŸtırdı ve Rusya’ya karşı savunmasız bıraktı. Ancak, Amerikan politika yapıcılarının; on yıllardır Orta DoÄŸu’da, Balkanlar’da, Karadeniz’de, Kafkaslarda ve Avrasya’da kilit ortak olan bir ülkenin temel güvenlik kaygılarını ve hassasiyetlerini dikkate alan politikalar oluÅŸturma konusundaki yetersizlikleri veya isteksizlikleri, Türk-Rus iliÅŸkilerinde mevcut dönemin açıklanmasında merkez olmalıdır. Washington ve Ankara'nın iliÅŸkilerini yeniden kurma konusundaki ortak istekleri, Türk-Rus iliÅŸkisinin geleceÄŸinin kilit belirleyicisi olacaktır. Önümüzdeki yıllarda Türkiye, Rusya ve hatta ABD bile iç karışıklıklara karşı savunmasız olacak ve her biri kaçınılmaz olarak dış iliÅŸkilerinde krizlerle karşılaÅŸacaklar. Birçok ÅŸey deÄŸiÅŸebilir. Bu makale baskıya giderken ve ABD-Türkiye iliÅŸkileri bozulmaya devam ediyor, fakat Türkiye-Rusya iliÅŸkilerinin yörüngesinin olumlu yönde seyredeceÄŸini söyleyebiliriz.
 
 
Yazar: Michael A. Reynolds 
Çevirmen: Abdullah ÖZBAY

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.