Biz, dünyanın içinde, yeryüzünün üstündeyiz
Follow @dusuncemektebi2
İçinde olmak, içinde olunan şey bakımından kuşatılmışlığı, üstüne olmak ise, üstünde olunan şeyde tasarrufda bulunma imkanı bakımından bir gücü (imkanı) yüklenmiş olmayı ifade eder.
Nitekim, Hac Suresi’ndeki ÅŸu üç ayette, Rabbimiz bizim bu durumumuzu ve bu durumun bizde doÄŸurduÄŸu yükümlülüÄŸü ÅŸöyle beyan etmiÅŸtir:
65. ayet: “Görmedin mi ki Allah; yeryüzündekileri ve denizde O’nun emriyle aheste aheste giden gemileri hizmetinize vermiÅŸtir? GöÄŸü (yani gökteki cisimleri) de tutmaktadır ki yerin üzerine düÅŸmesin. Kendi izni olursa baÅŸka... Allah insanlara karşı gerçekten ÅŸefkatlidir, merhametlidir.”
66. ayet: “Size hayat veren, sonra sizi öldürüp sonra yeniden size hayat verecek O’dur. Gerçekten nankördür insanoÄŸlu!”
67. ayet: Biz her ümmete, izledikleri bir ibadet ususlü koymuÅŸuzdur. Öyleyse, sakın bu hususta seninle çekiÅŸmesinler! Sen Rabbine davet etmeye bak. Åžüphesiz, dosdoÄŸru bir kılavuzluk üzerinde bulunuyorsun.”
Meallerini verdiÄŸim bu üç ayet esasında, önceki yazımda dile getirdiÄŸim hususu daha da açabilirim:
Söz konusu yazımda özetle ÅŸunu sormuÅŸtum: Anadolu’nun sapa mekanlarından biri olan DivriÄŸi’de, dört bir yandan düÅŸmanla kuÅŸatılmış da olunduÄŸu halde DivriÄŸi Ulucamii ve DarüÅŸÅŸifası’nı yaptıran idrak ve gayretin mahiyeti (ve sebebi) ne olabilir?
Bu sorunun cevabını, öncelikle, bir inancı (ve dolayısıyla bir dünya görüÅŸünü de) çerçeveleyen, yukarıda meallerini verdiÄŸim üç ayette aramam gerekir.
Ä°çinde bulunduÄŸumuz dünyadan bize verilen ÅŸey, üzerindekilerin verilmesi yoluyla yeryüzüdür.
DiÄŸer bir söyleyiÅŸle, içinde bulunduÄŸumuz dünyadan bizim nasibimize düÅŸen, yeryüzündekilerde tasarrafta bulunma hakkıyla yeryüzünün kendisidir.
Bu manada dünya bizden müstaÄŸnidir, biz olsak da olmasak da o kendi yörüngesindeki hareketini sürdürmektedir. Bu nedenle dünya bizim elimizin (hükmümüzün) altında deÄŸildir; hizmetimize verilmeleri yoluyla elimizin altında olan yeryüzüdür ve bu yanıyla yeryüzü dünyanın zemini olma esasında aynı zamanda onun sahnesidir (bkz.: Martin Heidegger, Varlık ve Zaman, çev.:Aziz Yardımlı, Ä°dea Yayınevi, Ä°stanbul 2004, s. 545); “Yeryüzü bütün doÄŸmakta olanların doÄŸumunu kendileri olarak gizleyen ÅŸeydir. Yeryüzü gizleyen olarak doÄŸmakta olanlarda bulunur.” (Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni, çev.:Fatih TepebaÅŸlı, De Ki yayınevi, Ankara 2007, s. 37).
Bunlardan hareketle, alıntıladığımız üç ayetin meallerini izleyerek mezkur idrak ve gayretin mahiyetini ÅŸu ÅŸekilde belirleyebiliriz:
* Allah, yeryüzündekileri ve yeryüzünden verilenleri temsil babında denizdeki gemileri hizmetimize vermiÅŸ; verdiklerini gökyüzünde düÅŸme istidadındakilerden yana korumaya almıştır. Zira Allah bize karşı Rauf ve Rahim’dir.
* Bize yeryüzünde hayat veren, ödürdükten sonra hayat verecek Allah’a karşı (nakörlüÄŸümüz sabit olsa da) nakörlük etmemiz büyük bir saçmalıktır.
* Ä°badet usulleri ümmetlere göre farklılıklar taşır. Bunun üzerinden çekiÅŸmemiz gereksizdir ve bu nedenle Peygamberimizin dosdoÄŸru kılavuzluÄŸunda, onun ümmetine mensup olarak Rabbimize devet etmeyi sürdürmeliyiz.
Bu okuyuÅŸa göre, korunmuÅŸ nimete sahip olmak, bu sahiplik yoluyla asıl Sahibi’ni idrak ederek, O’nun korumasından endiÅŸeye düÅŸmemek ve inançlar arasında farklılıkları tartışmayarak zamanımızı doÄŸru kullanmak suretiyle Rabbimize daveti sürdürmek esastır ve bu Mengücek Beyi Ahmet Åžah ile Turan Melek Hatun’un, DivriÄŸi Ulucamii ve DarüÅŸÅŸifası’nın banileri olmalarındaki idrak ve gayretin mahiyetini teÅŸkil etmeye yeterli olsa gerektir.
Bu mahiyet minvalinde oluÅŸan dünya görüÅŸü ise, el-Kadir Allah’ın, Rauf ve Rahim sıfatlarıyla tahkim ettiÄŸi güveninde sabit bulunup, aynı zamanda bir din savaşı olması yönünden yurt tutma / yurdunu koruma savaşını akideler tartışmasına konu edinerek tavsatmak yerine, dosdoÄŸru bir kılavuzluk olan Muhammedi davet üzere sürdürme emrinden oluÅŸmaktadır.
Ahmet Åžah ile Turan Melek Hatun’un bu dünya görüÅŸünün baÄŸlıları olarak, “Ölmemiz ve diriltilmemiz, yurt nimetine mazhar olup olmamamız Allah’ın elinde iken, hayatımız ve neslimizin geleceÄŸi hakkında endiÅŸeye kapılmamız yersizdir; bize düÅŸen ‘Sen Rabbine davet etmeye bak’ emerine uygun, bu daveti mimari yoluyla görünürlüÄŸe taşımaktır” diye düÅŸünmüÅŸ ve bu anlayışla DivriÄŸi’de buna mahsus bir dünyayı inÅŸa etmiÅŸ olmaları çok güçlü bir ihtimaldir.
Müellif: Ömer Lekesiz / YeniÅŸafak
Åžimdi ÅŸunu sormalıyız: DivriÄŸi Ulucamii ve DarüÅŸÅŸifası neden sanatla veya sanatlı inÅŸa edilmiÅŸtir?
Henüz yorum yapılmamış.